19 Ekim 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

19 Ekim 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharriri; A. R. 19- 10 - 934 Başmabeyncımn Sözleri .. Kıral Birinci Fransuvn Tahtının Önunde Dikkate ğ Şayan Bir Nutuk İrat Etmişti.. ——ataem—— — Büyük salonun bir köşesinde Kıralın tahtı. bulunuyor; Kuaralın oğulları, nedimeleri, degânı tahtın etrafında üçer, be- şer kişilik gruplar halinde topla- niyor.. Kulaktan kulağa kayan dedikodular, bazan hafif bir te- bessüm, bazan da zaptolunamı- yan kısa bir kahkaha “ile karşr lanıyordu. Kapıda birdenbire Başmabeyn- cinin gür sesi yükselmişti: — Efendiler!, Haşmetlü, Kıral Hazretleri... Birdenbire © kaynaşan vücut- ler durüvermiş, herkes yerlere kadar eğilmişti. Kıral Birinci Fransuva, sırtın- da koyu vişne rengi saten ceketi, etrafı beyaz kürklü pelerinini, belindeki kemerden sallanan e- mat işlemeli küçük ve zarif hançerile sol elini uzun kılice» nım kabzasına — dayamış, dim- dik yürüyor; neş'eli nazarlarla etrafı süzüyor.. Önlerinden geçtiği saray kadınlarına, tanıdığı asıl- zadelere kısa — cümlelerle iltifat gösteriyordu... Bu esnada, eğilip doğrulan — vücutların ipek elbise- lerinin hışırtılarından, minnet ve şükran ile kıpırdayen dudaklar arasından çıkan hafif mırıltılardan başka hiç bir ses işitilmiyordu. Kıral, tahtının önüne geldik- ten sonra, sağ elile tahtın kena- rına dayandı. Kaşlarını çattı. Başını kaldırarak bir lahze da- gınlaşan nazarlarile etrafına baktı. Saray kadınları ve asılzadeler, kıralın bir şeyler söyliyeceğini anlamışlardı. Birinci Fransuva: — Madamlar!.. asılzadelerim |... Tavrında bugüne kadar hiç kimsenin görmediği bir ciddi- yet vardı. Kıral, herkeste hayret uyan- dıran bu ciddiyetle sözüne devam etti : — Tekrar aranızda bulunmak saadetine nail olduğum için cid- den bahtiyarım. Sizden ayrı ya- şadığım günler, yalnız bir şey düşünmüş ve şu sualin karşısında cevap bulamıyarak üzülmüştüm: — Acaba ben (Pavi) de vazifemi tamamen ifa ettikten sonra mı esir oldum?. Yoksa, bir beceriksizliğe kurban olarak mı bu acı cezayı buldum?.. Efendiler!, Yanımda bulunan ve benim gibi son dakikaya kadar kılıcını elinden bırakmıyan - ası!- zadelerimi işhat ederek söylüyo- rum ki, mağlüp olan kıralınızın kılıcı değil, sadece Fransanın talihi idi. Fakat bugün de size şunu tebşir ediyorum ki: Esaret hayatımım hitam bulduğu dakikadan itibaren artık Fransa- nn talil tebeddül etmiş, o nü- huset günleri hitama ermiştir. Birdenbire koca #salonu bir şakırtı kapladı: — Yaşasın kral... Sesleri, tavanlara ve duvarlara çarparak caddeye taştı. Biribirini ezen, çekiştiren, bir tasbal şerbeti içebilmek için önüne geleni dir- sekleyen, can acısından küfürler ederek İnleyen halk; pençereler- den taşan bu alkış sadaları kar- şısında bir lahza duraladı.. Ve | husust ben- Benim sadık menbadan ilham alındığı bilinmeyen - coşkun bir neş'e ile: — Yaşasın krall! Diye bağırdı. Bu ses, dakika- larca uğuldadı. Bir sağnak gibi her tarafı dolaştı... Kıralın gözle- rinde meserret nurları — parladı. sonra, - hangi Kalbi, göğsünü parçalıyacakmış | gibi çarptı. Dudakları kıpırdadı. Ancak kendi duyabileceği kadar yavaş bir sesle: — Tebaam, beni daha hâlâ seviyormuş, Deye mırıldandı. ve sonra.. bu heyecanı geçer geçmez, tekrar söze başladı: — Efendiler!.. Bugüne kadar, dört taraftan sarılmış — düşman orduları arasında tek başına ka- lan Fransa, varlığını kurtarmak için yalmız kendi mevcudiyetile çalışıyordu. Fakat artık bu vazi- yet değişmiştir. Bugünden itiba- ren Fransa yalnız değildir. Bu- günden itibaren Fransa, Türkle- rin pek âlicenabane olan yardım ve müzaheretlerini temin etmiştir. Bizi hiç bilmeyen.. Bizi hiç tanı- muyan.. Bugüne kadar bizden hiç- bir fayda'görmedikleri gibi, bugün de bizden hiçbir menfaat bekleme- yen bu mert ve asil millet, bize inanılmıyacak bir dostluk göster- miştir. Ben, şimdi size şu sözleri söylerken yer yerinden oynuyor.. Yüz binlerce Türk askeri, bizim davamızı halletmek için, düşman- larımızın hudutlarına doğru İler- liyor. Bu büyük dostlarımızın sa- yesinde, düşmanlarımızın pek az bir zaman zarfında mağlübiyetle- rini göreceğiz.. Zararlarımın taz- min edeceğiz. Yeniden kuvvet bularak (Pavi) deki mağlübiyetin tesirlerini büsbütün — sileceğiz... Haydi madamlar.. Haydi, efen- diler.. Gülünüz.. — Neş'eleniniz.. İçiniz.. Oynayınız... Artık düşün- mek sırası, düşmanlarımıza gek- miştir. Muzika derhal gürültülü bir vals havası çalmıyn başlamış: — Yaşasın, Türkler.. — Yaşasın, kıral... Sesleri; coşkun bir deniz gıltısı gibi her tarafa taşmıştı. Kıral yorulmuş, geniş geniş nefes alarak tahtına oturmuştu. Etrafını saran kadınlara, asılzade- lere kahkahalar savuruyordu; — Hey Allahın günü.. Meğer hayat, sadece neş'e ve sürurdan ibaretmiş.. Emin olunuz ki şu dakikada kendimi yirmi beş yaş gençleşmiş buluyorum.. Şu renkler, şu tebessümler, şu zıya, şu mu- zika, şu dönen çiftler.. İşte hayat.. ça- Hey, Mösyö dö Basinyak !. benim | Şu anda, | sadık hizmetkârım!. neş'eyi yudüm yüdüm — İçmek isteyen — efendine, bir bardak Burgonya şarabı.. Diye bağırdı. * Kıral Birinci Fransuva, haki- katen neş'eyi yudum yudum içi- yor, içtikçe mestoluyordu. Birdebire başmabeyincinin sesi duyuldu: — Monsinyor Ignas dö löyülü.. Kıralın — birdenbire — yüregi çarptı. Yüzünü buruşturarak: — Bu mutaassıp papaz da, nerden çıktı? ( Arkası var) SON POSTA Cevap Mı — Güneşten mi yandın?. —- Hıyır, dıııız bınyoıuııdııı Dünya İktisat Haberleri Dünya Buğday Rekoltesi Ve Sovyetler Nevyorktan bildiriliyor: Ziraat iktısadiyatı ofisi bu senenin dünya şimal nısfındakl buğday rekolte- sini bir yıl evvelki miktardan sekiz milyon ton noksan tahmin etmektedir. Ziraat iktısadiyatı ofisl resmt makamatın aksini iddia etmesine rağmen Sovyet Rusya buğday rekoltesini de 1933 yılına kıyasla çok noksan tahmin ediyor ve netice olarak gerek rekoltelerin azlığı, gerekse buğday istoklarır nın hemen her tarafta azalmmış bulunmasını göz önünde tutarak bu mevsimin arkası alınir alınmaz buğday piyasalarının iyileşeceği kanaatine varmaktadır. * yazıyorlar : Le- Lehistan lsıi:tıııl h;knmı:: nayi ezarel kömürlerini memleket dahilin- nasıl ihraç | de maden kömü- lediyor? | çü fiatlarının yük- sek olduğunu gözönünde tutarak maden kömürü müstahsilleri bir- liğine fiatların yüzde yirmi beş nispetinde İndirilmesini İstemiştir, Maden kömürü müstahsilleri birliği hükümete verdiği cevapta buna imkân görmediklerini mem- leket dahilinde pahalıya sattıkları kömürlerin bıraktıkları hasıla ile beynelmilel piyasalarda — ecnebi kömürlerine rekabet edebildikle- rini aksl takdirde Leh kömür ih- racatının durmak tehlikesinde bu- lunduğunu bildirmiştir. Varşovadan Bu cevap Üzerine sanayi ne- zareti henüz bir karar almış de- gildir. Maamafih alâkadarlar ih- racatın devam etmesi imkânının temin edilmesini memleket men- faatine daha uygun olacağı ka- inedirler. BANKA KOMERÇİYALE iTALYANA Sermayesi — Liret —— 700,000,000 İhtiyat akçesi ,, 580,000,000 Merkezi idare: MILANO İtalyanın başlıca şehirlerinde UBELER Togiltere, İsviçre, Avusturya, Maca- ristan, Çekoslovakya, Yugoslavya, Lehistan, Romanya, Bulgaristan, Mısır, Amerika Cemahi: üttehidesi, Brezilya, Şili, Uru Arjantin, Peru, Ekvatör ve kulumhıyıdı Afilyasyonlar iSTANBUL ŞUBE MERKEZİi Gulata Voyvoda caddesi Karaköy Palaz ( Telef. 9641 /2/3/4/5 ) Şehir dahilindeki acenteler: İstanbulda: Alalemciyan hanında Telel,. 2821. Beyoğlunda: İstiklâl caddesi Telef. 1046.Kampiyo dairesi Borsada Telef. 1718. İZMİRDE ŞUBE Birinci teşrin 19 ——— << HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: İsmail Firdevs YALN]Z ZENGİM Mİ SEVER? Lokantanın çalışkan garsonu Meliha, sıska vücudunu genç ada- ma doğru fazlaca eğerek sıcak, tatlı bir sesle sordu: — Hâmit bey, daha acıkma- diniz. mi? — Hayır. — O halde size biraz meyva getireyim. — Teşekkür ederim. Ona dört taraftan seslendikleri için Hâmit beyle İstediği gibi meşgül olamıyordu. Durmadan, dinlenmeden müşterilerin kimine çorba, kimine köfte, kimine de karpuz, yabut komposto taşırd ve bu göz açtırmıyan işin ara- sında bile etsiz, uzun yüzünü bir masada hâlsiz oturan Hâmit beye çevirmiye — vakit — bulabiliyordu. Lokanta sahibi Necatl bey ikide bir Melihaya yaklaşarak: “ — Bak kızım öbür masadan da çağırıyorlar ,, — demesile zavallı kızcağız elinde tabaklar, peçeteler bir masadan diğerine koşup du- ruyordu. Epeyce büyük olan bu lokantada en becerikli garson o idi. Mihnetten süzülen renksiz çehresinde billür gibi parlayan uzun kirpikli siyah gözler Hâmit beyi her görüşünde şefkatle fası- lasız birkaç defa açılıp papanı- yordu. Bir aralık genç adama yaklaşmak fırsatını buldu: — Hâmit bey! — No var? — Bugün çok hastasınız. He- men yatmanızı rica edecektim... Genç adam ona, kendi işlerile meşgul olmamasını ihtar etmek için huşunetle başını kaldırdığı zaman Melihanın iri siyah gözle- rinde bir anne şefkati sezince ya- vaşça: — Haklısın Meliha; ben has- tayım ” işte yatmağa gidiyorum. Dedi ve kalktı sallana, sallana ilerledi, merdivenleri güçlükle çık- tış odasının kapısını son gayretini sarfederek açtı, olduğu gibi elbi- sesile kendini yatağa attı. Dalgın yatarken lokanta, otel, doktorlar ve Melihaya ait düşüncelerle zihni yoruldu. O hasta idi. Hastanelere gidip gelmıklıı bitap düşmlüş bir hasta, yersiz, yurtsuz, kimsesiz daha fecli beş parasız bir hasta idi. Aşağıda lokantada Meliha işile uğraşırken zihni — okadar meşguldü ki ne yaptığının, ne is- | tendiğinin farkında bile değildi. Bir müşteri ile hesaplaşırken ilk defa olarak yirmi beş kuruş fazla vermişt. O, yukarıda odasında | yatan delice sevdiği hasta Hâmidi düşünüyordu. Bu genç adamın hayatına ait bişey bilmiyordu; yalnız odasını toplarken bazı sir- | larına vakıf olmuş ve ona ait bu | sırları kendinin gibi bilmişti. Hâ- mit, Meliha için şefkate mühtaç bir evlât, sevgili bir baba vel- hasıl herşeydi. Onu çok seviyor- du. Çünkü zavallı hasta çok güzel, terbiyeli bir gençti. İşin biraz ha- fiflediği bir anda koşarak yukarı çıktı. Kapıyı açmadan evvel nefes bile almağa korkarak etrafı din- ledi, koridorda hiç kimse olma- dığına kanaat getirince içeri girdi. Çehresi humma gence sessizce uzun uzun baktı, — Sen misin Meliha? — Evet Hâmit bey. — Bugün ayın kaçı, haberin yar mı? — Otuzu galiba.. ateşile yanan | — Ynl Necati bey artık bu ay benli muhakkak kovacak. — Yok. O, çok iyi kalpli bir adamdır. Siz bir iş bulana kadar onun bekleyeceğine emin olunuz. Hâmit hastaların hırçın istih- zasile acı acı güldü: — Bir iş mi? Ben artık çalışa« mıyacağım Meliha. Fakat biraz çalışabilsem de şu adama olan borçlarımı ödesem. Halbuki onun otel sahibine borcu yoktu. Neş'e ve saadet yüzü görmiyen bu biçare işçi kız biriktirdiği para ile hasta Hâmi- din doksan günlük yatak ve yi- yecek bedelini vermişti. Her ayın ilk günü Necati beye postacı bir zarf getirirdi. İçinde otuz lira olan bu zarfta bir de " Hâmit beyin borcuna mukabil. ,, yanılı kâğıt çıkardı. Bu âlicenap kız fazla olarak iki defa da doktor çağırdı. Dok- torun ilk geldiği gün zavallı gen- cin ölüme mahküm olduğunu öğ- rendi. Hazin bir sonbahar gecesi Hâmit, Melihanın — hınçkırıkları arasında gayet sakin son nefesini verdi. Biçare kız sevgilisinin buz gibi alnından doya doya öptü sos ra sabaha karşı yüzünü örttü ha- ber vermek için otel sahibi Neca- ti beyin uyanmasım bekledi. — Ol Bu fena iştel.. Onu vaktile hastaneye kaldırmak lâ- zımdı. Şimdi cenaze masrafını kim Üstüne alır? — Ben. O benim nişanlimdı. Necati bey bu havadis üzeri- ne bir kahkahaya hazırlanırken gözleri Melihanın yaşla örtülü yalvaran — gözlerile karşılaşınca sustu, Başını önüne eğdi. Ogün Meliha Mecati beyden yarım gün izin istedi. Öğleye ka- dar hazır olan cenazenin arkasın- dan tâ mezara kadar gitti. Senelerce yıprandırıcı çalışma- #anın mükâfatile ona güzel bir mezar yaptırdı. Her dini bayra- min arifesinde mezara gider ağ- hyarak derdini dökerdi. Meliha hayatta kendini yalnız bulmuyor: du. O bir ölü olsa bile Melihaya bir kuvvet menbai idi. gÜrmLErENeN! Son Posta Keki Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL Gazetemizde — çıkan ve resimlerin b;ıun hıklııı mahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FİATLARI Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 burüştur. ssarmmn Geolen evrak geri verilmez, ilânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 ku; VS SA kader

Bu sayıdan diğer sayfalar: