6 Sayfa İ Dünya Hâdiseleri | Bir Oda Uşağını Göz Yaşları Yugoslavya Kıralının ölümün- Marsilya Ci- den sonra Yuüyos- lavyanın Par.s se- farelhanesi ce ta- ziye için gelenlerin yazınaya mahsus bir nayetinden sonra... isimlerini defter açılmıştı. Kilise camları ile | camlı ve İoş salonda çok ağır bir hava vardı, ortaya siyah örtülü bir masa, —Üzerine de siyah kaplı bir defter konulmuş- tu, zemin kırizantemlerle kaplıydı, karşı duvarda da ölen kıralın canlı gibi duran bir resmi asılıydı. Odanın bir köşesinde ise be- yaz saçlı ihtiyar bir oda uşağı bekliyordu. Bu, — kıralın. sadık emektarı idi. Sessiz sessiz ağlı- yordu, soranlara da söylüyordu: — Onu 1903 senesinde tanı- diım Henüz on. altı yaşındaydı, uslu, sakin, çok tatlı bir ço- cuktu, hiç unutmam bir gün kardeşi — Prens ( Jorj ) un - oda- sına giriyordu, o sırada Prens (Jorj ) da içeride revolver - ile kapı Üzerinde nişan talimi meş- gülmüş, kurşun Aleksandı'ın şa- kağından geçti, Hattâ saçını da birarz kavurdu, kardeşi merak ediyordu, ona: —" Bir şey yok, dedi, aldırma, bu işi kimbilr, ilerde belki baş kaları yapacaklardır. ,, * len Kıral Birinci Aleksandr, hükümdar olmıya namzet 1k suikast | değildi. — Doğuş Selânikte sırası itibarile taç, jorja — geçecekti. ağabeyi Prens Fakat prens Jorj sıhhatte olmadığı için yerini küçük kardeşine bıraktı. Maama- fih bu feragat Yugoslavyada bazı kimseleri memnun bırakmamış olacak ki, harp esnasında Kıral Aleksandı'ı indirip yerine kar- deşi (Prens Jorj )u çıkarmaya matuf bir suikast yapıldı. Bunu tertip edenler yüksek rütbeli bazı Sırp zabitleri idi. Fakat tatbik edilemeden meydana çıktı, Tertip edenler tutuldu ve kurşıma dizildi. * Fransız gazeteleri: Moıkovı şehri “ Parls,, leşi- yor, diyorlar. Buzun sebe- bi Sovyolk huldn'ı meti merkezinde sondahar | Di moda salonu: modoları | yun açılmış olma- sıdır. Geçen hafta bu salonda, dört tane yeni elbise teşhir edil- miştir. Bu- elbiselerden birincisi yünden yapılmıştır. Rengi kırmızı olduğu için fazla göze çarpıyor- du. Bilhassa yakası çok kalın ve geniş olduğu için şiddetle tenkit edildi. İkinci tuvalet kül rengiydi, önü fazla açıktı, daha çok beye- nildi. Üçüncü elbise ise kısa etekli bir süvare elbisesiydi, ha- kikaten hoşa gitti. Fakat en çok alkışlanan dördüncu elbise oldu. Bu, iki parçalı bir tayyördü. Fa- kat eteğinin bir tarafı yırtmaçlı idi ve bu yırtmaç ©o derece uzun- du ki, bütün bacağı kasığa kadar serbest bırakıyordu. * Bın gazeteler, Marsilya sul- kasti esnasında yaralanan Fransız — Jenerali (Jorj) u Fransanın en genç Jenerali olmak Üzere gös- terdiler, yaşının da (52) olduğunu yazdılar. Hakikatte bu haber hem doğru, hem yanlıştır. Filhakika Jeneral Jorj 58 yaşındadır. Fakat buna rağmen (Büyük harp mec- lisi)nin n genç Jeneralıdır. Moskovada Fransanın genç — ku- mandanları —J%Mıtîıu | Tarihi Müsahabe - Sarı Kâtip! O, On Yedinci Asır Ortalarında En Ünlü Bir Şahsi a, Hür doğau hâür ölür. Buna da Benden öğren kölel Sarı Kâtip, on yedinci asır or- talarında Istanbulun en ünlü şah- siyeti idi. Adı neydi? Belki Bekir, belki Hasan. Bunu kimse bilmez- di. Herkes onu Sarı Kâtip diye anardı, Sarı Kâtip diye çağırırdı. Bugün tarihe bile öyle geçmiştir. Devlet müverrihi de, Frenk tarih- çisi de kendisinden bahsederken “ Sarı Kâtip ,, der, adını yaz- miya lüzum görmez. Sarı Kâtip, bu şöhretl zekâ- sına ve dilindekl iğneli kuvvete medyundu. Devrin nasıl bir mih- ver Üzerinde yaşadığımı gayet iyi anlamıştı. Bu anlayışla saraya kafa tutar, Kubbealtını dilile bom- bardıman eder ve yalnız Yeniçeri ocağına kaside okurdu. Çünkü onun sahneye çıktığı günlerde Osmanlı imperatorluğu o ocağın elinde İdi. Saray âcizdi, Kubbealtı kuklalar yatağı idi, Sarı Kâtip, kvvetin ocakta ol- duğuuu kestirdikten sonra bütün zekâsile oraya hizmet etmiye ko- yelmuştu. Ocak ağaları cesur, fakat cahil adamlardı. Cerbezeli bir zekâ bu cahil kütleyi kolay- lıkla teshir edebilirdi. Sarı Kâtip de ayni neticeyi elde etmekte güçlük çekmedi, Az zaman içinde ocaklının — gözbebeği — mevkiine geçti. Ocaklılar onu dilindeki iğne- lerden dolayı seviyorlardı. Kendi- leri pala ve kilıç üzerinde nükte yürütmekten başka birşey bece- remez kimselerdi. Halbuki elde ettikleri nüfuz dolayısile Hünkâr meclisinde, vezirler arasında, el- çiler meyanesinde yer alıyorlardı. Ağır mevzular üzerinde müsahabe ve münakaşa etmek mecburiyetinde kalıyorlardı. Işte Sarı Kâtip böyle vaziyetlerde onlara “ dil ,, oluyor- du, ağalar namına konuşuyordu ve hakikaten de dinleyenlere par- mak ısırtıyordu. Bu dil, ağaların işaretile bazan şen konuşur, bazan arı olup iğne sokardı. Ağaların kıymet verdik- leri cihet te bilhassa onun sert, —Çü;kî bu meclisin diğer azasının yaşları (60) tan yukarıdır. Fransız kanununa göre Jeneraller için tekaüt yaşı 62 dir, fakat Harp meclisine girenler (65) e kadar alı- konurlar. İçlerinde fevkalâde bir kanunla daha fazla çalışmıya da- vet edilenler de vardır. Diğer ta- raftan Jeneral Jorj, harp meclisi- nin en genç uzvu olmasına mu- kabil ordunun en genç Jenerali değildir, hendisinden axz yaşlıları vardır. zehirli ve iİncitlel konuşması idi. Çünkü pala çekilemiyen yerde, bu dil, ayni tesiri yapıyordu ve dinleyenlere baş ucunda pala ve yatağan dolaşıyormuş hissini ve- riyordu. Meselâ bütün sarayda bütçe açığının kapatılması için çareler aranıyordu. Ağalar da bu müza- kere meclisinde hazır bulundukları gibi dillerini beraber getirmiş- lerdi. Henüz on yaşında bulunan dördüncü Sultan Mehmet, bir taht üzerine oturtulmuştu, büyük an- nesi Kösem Sultan, baştan tırna- ğa kadar örtülü olduğu halde torununun sağ yanında oturuyor- du, müzakereyi idare ediyordu. Defterdar (maliye nazırı de- mektir) Emir Paşa yeni irat mem- baları bulmıya imkân olmadığını, masraftan da kısmak çaresi bu- lunmadığını uzun uzün anlattık- tan sonra, şu mülâhazayı ileri sürdü. — Hiçbir iş görmedikleri, bir yük yüklenmedikleri halde, hazl- neden aylık alanlar var. Bunların kimine âlim demişiz, kimine şeyh demişiz, kimine dul veya BGksüz demişiz. Bolbol aylık bağlamışız. Defterini yaptırdım, açıktan aylık alan bu gibilere tam yetmiş mil- yon akçe verildiğini gördüm. De- mek ki bukadar büyük bir parayı suya atup duruyoruz. Müsaade ederseniz işte şu heba olup giden parayı hazine açığına karşı tu- talım. Kösem Sultan, örtü altından bile hissolunan tehlikeli bir asa- biyetle atıldı, kimsenin G6öz söy- lemesine meydan vermeden def- terdarı azarlamıya girişti. — Günlerce düşünüp buldu- ğun tedbir bu mudur?.. Otuz bin Üx Gazetenin evas gazısile bir sütanun iki satırı bir Çaantim) sayılır. —. 2<e Sayfasına göre bir santi- müin ilân fiatı şunlardır: (8) kelime * vardır. 4 İnce ve kkalın yazılar tutacakları gere — göre sanlimle ölçülür. b ERCVMENTE— kişinin nafakasını kesip hazineyi zenginleştireceksin öyle mi?.. Ya o biçarelerin okuyacağı lâneti kim Üüstüne alacak?.. Ben mi, aslanım mı? Mevzu nazikti. Rızk kesilmek- ten, beddua alınmaktan, lânete uğramaktan bahsolunuyordu. Son- ra bunu söyleyen bir kadındı, Valde sultandı. Onun insani ve hattâ dini bislere dayanarak yü- rüttüğü sert mütaleaya karşı cevap vermek hbayli müşküldü. Bu sebeple Defterdar yutkunu: yordu, Sadrınzam düşünüyordu. Verzirler işitmemerzliğe gelip susu- yorlardı. Ağalar da, kendi kazanç- larını incitmeyen böyle bir mevzu üzerinde kayıtsız kalmayı münasip görüyorlardı. Lâkin birşey söyle- mek, Valde gsultan karşısında dilsiz kalmamak lâzımdı. Işte bu cür'eti, bütün o kala- balık arasında Sarı kâtip gösterdi: — Sultanım, dedi, bu otuz bin kişi otuz bin dilenci demektir, Devletin dilenci beslemeye mec- buriyeti yoktur, onların duaları ise bir para etmez. Çünkü nefls- lerinde keramet olsaydı kendilerini dilencilikten kurtarırlardı. Hem uzun düşünmeğe ne hacet efen- dim?.. Falan mollanın, filan dev-« rişin duasile kale alındığını, ülke zaptedildiğini işittiniz mi siz?.. Fa- lan muharebeyi kim kazandı, falan kaleyi kim aldı diye sorarsanız ya sarhoş Ibrahim paşanın, ya kanlı katil bir paşanın adını du- yarsınız, şu acıdığınız adamların duaları gibi lânetleri de tesirsizdir. Hepsini ben üzerime alırım! Valde sultan da bu mantıka boyun eğmiş ve şuna buna veri- len aylıkların bir sene İçin veril- memesine muvafakat etmişti, Sarı Kâtip ise bu maceradan sonra bir kat daha şöhret almıştı, sarayca da dilinden korkulur bir adam mevkiine geçmişti. Aradam yıllar geçti, İmpera- torlukta çeşit çeşit hadiseler yüz gösterdi, sadrazamlar — devrildi, sarayda birçok değişiklikler oldu, | Sarıkâtip bütün bu işlerin içinde bulundu. O, her vak'anın adeta dili idi. Vak'aları seyreden halk, daima onun sesini duyardı onun nüktelerile eğlenirdi. Daima bir türlü —dönmiyen felek, bir gün ahengini değiştirdi, ocak ağaları aleyhine bir yürüyüş Birinci teşrin 16 Kari Mektupları Belediye Muayenesi İçin 15 Lira Yol Masrafı Ben İ[ğ]nııdıdıı bakkallık ediyorum. Üç aydabir yapılması iİcap eden sıhhi muayene için Demirköye gitmek icap ediyor. Iğneadada üç aylık muayeneye tâbi 15 esnafız hepimiz bir olup masarifi rahiyesini vermek şartile Hükümet doktorunun İğneadaya gelmesini rica ettik. Hükümet doktoru beyden telgrafla aldığı« miz cevap şudur: “Toptan masraf 15 liraya ge- lirim. Kabulünüzün - bildirilmesi. Doktor Sedat,, Iğneada ile Demirköy arası 30 kilomeredir. ve bu mesafenin beygir kirası da 3liradır, haydi buna 4 lirada yevmiye ilâve ede- lim, 7lira eder. Doktor Beyin 15 lira istemesi — doğrumudur? Bizim günde bir lira kazanıp kazanmadiğımızı, hattâ bu 30 kilometrelik yere gidip gelmek için — dükkânlarımızı — kapamak mecburiyetinde kalacağımızı dü- şünmek lâzım değil mi? İğneadada Tütüncü Ahmet (Sonposta) — Kariimizin mek» tubunu aynen neşrediyoruz. Hlte kümet doktoru Sedat Beyin çeke tiği telgraf da matbaamızda mah- fuzdur. Üaekeasaserereeerame n sensene KA ermErRAA DA LA LA Ke AAA AAA cAa beraber pek de kuvvetli görünmi. yorlardı. Darbe derinden, halkın nefretinden geliyordu. Sarıkâtip, tehlikeyi hemen sezdi, gürültüsü henüz uzaklardan duyulan felâket armağına kapılmamak çarelerini aradı, ağaların hükümete karşı düşündüklerini birer birer sadra- zama haber vermiye başladı. Zeki adam, şimdi kuvvetin teveccüh ettiği yere yamanmak istiyordu. Filhakika — fırtına kopup da ağalar devrilince — Sarıkâtip de zındana atılmıştı, kafasının kesil» mesi mukarrerdi. Fakat sadrazam Siyavuş Paşa, onun — kendine hizmet ettiğini ileri sürdü, serbes bırakılmasına emir verdi. Sarıkâ. tip, ölümden kurtulmak - sevincile yezir sarayına gelmişti, teşekkllre lerini sunuyordu. Orada bulunan> lardan biri sadrazama yüzünü çevirdir — Devletlu vezir, dedi, Sarı: kâtip kuluna emrette kubbealtını bir tarif etsin! Dinlenecek nükte. dir! Sarı Kâtip sarardı. Çünkü tehlikeyi ve maksadı sezmişti, Lâkin kurtulmıya imkân yoktu, mutlaka istenilen şeyi yapmak lâzımdı. Bu sebeple ve dudakları titriye titriye anlattı. — Gevezelik Sultanım, geve- zelik. Bir gün Kubbe altından geliyordum. Ağalardan biri sordu, nereden geliyorsun, dedi. Ben de boş bulundum, edepsizlik - ettim, “ Esir pazarından yeliyorum,, des dim. Bu Çelebi, işte bu münase- betsizliğimi hatırlıyor. Siyavuş Paşanın yüzü solmuşe tu. Çünkü Kubbe altındaki vezire lerin hep kölelikten gelme olduk- larına telmih ederek Sarı Kâtibin o büyük divan yerini esir paza- rına benzetmesinde kendisininde aslını ihtar eden bir nükte vardı. Kendisi de Abazanın kök leliğinden gelme bir vezir idi, Binaenaleyh yüzünü ekşitti, elile uşaklarına bir İşaret verdi. Bu, Sarı Kâtibin idam emri idi. Yıllardanberi dilile İstanbuly korkutan Sarı Kâtip, kellenin gitmek Üzere olduğunu anlar ane lamaz yerinden fırladı. Hançerini çekti, kalbine sapladı ve sadrâ- zama haykırdı: — Hür doğan hür ölür, bunu da benden öğren kölel.. B M. T