22 Eylül 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

22 Eylül 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M lllal 2ve> Zaııılı Büyük Tarihi Roman Muharriri: A. R. No. Papazın Huvıyetı.. ; Bir Fransız Tüccar Kervanının, Bosna Huaur!unda Türk Akıncıları Tarafından Ölduruldugu Uydurulacaktı.. ——— —— — —— Buna binaen tamamen kaniim | ki, mühim bir vesika teşkil ede- | cek olan böyle bir mek'wbun Şövalyeye verilmesinden sarfına- | zar edilmiş; hiç şürhesiz ki Os- manlı hükümdarına şifahen ha- ber gönderilmiştir. Şövalyeye tevdian Sultan Sü- leymana gönderilen kıymettar eş- | ya, kâmilen elimize geçmiştir. . Fransa hazinesinin en mübim san'at I eserlerini ihtiva eden bu eşyayı | şatomda muhafaza ediyorum; ve ' bunlar hakkında, verilecek emir- lerinize intizar eyliyorum. Zati asilânelerine matlup de- | recede hizmet edebilmek şerefine nail oldumsa, kendimi cidden bahtiyar eder.. ve, vait buyurulan I arazinin fermanına İntizaren hür- | metlerimi teyit etmekle kesbi şe- ref eylerim, asaletma'ap efendim. Kont Keza Şarlken'in himayesinde bulu- nan Macaristanın hudut muhafız- larından olan, ve (Don Jöze) nin | emrile hareket ettiği anlaşılan | Kont Keza, Şövalyeyi her mer- halede dikkatle takip eden pa- pazdan başka bir adam değildi. Bu mektubu bitirir bitirmez, çıngırak kordonunu çekti. Gelen uşağa : — Kıreçon'u çabuk bana çağır. Dedi... Kıreçon geldiği zaman ©ona da şu emri verdi: ı — Kıreçon!..) At çatlatarak bu mektubu Parise götürecek ve Prens Harzretlerine — vere- ceksin. Fakat dikkat et. Mek- tup — kaybolur, yahut ele ge- çerse, o dakikadan itibaren senin için de hayat hitam bulmuş de- mektir. Küçük meşin bir kese içinde her tarafı mühürlenmiş olan bu mektubu — koynuna — yerleştiren Kıreçon, yerlere kadar eğilerek odadan çıkıyordu. Fakat, Kont Koza, onu bir işaretle durdurdu: — Acele etme.. Daha sözüm bitmedi... Bu mektubu, Prens Hazretlerine takdim ettikten son- ra, Parisin bütün meyhanelerini, lokantalarını gezeceksin.. Ön üç kişiden ibaret olan bir Fransız tüccar kervanının, Bosna hududuna girerken Türk akıncıları tarafında bastırılarak kâmilen öldürüldüğünü, eşyalarının da zaptolunuk Os- manlı hududundan içeri götürül- düğünü hikâye edeceksin... Bu havadisin yirmi dört saat zarfında bütün Parisi dolaşması, hatta.. Luvr sarayının duvarlarına — ka- dar çarpması lâzımdır. Maksadı iyice anladın ya ?... Müsterih — olunuz, Kont Hazretleri... Bu mesele etrafında o kadar acıklı hikâyeler söyliye- ceğim ki, bir hafta sonra siz de duyacaksınız.. Hiç şüphesiz, hün- gür hüngür ağlıyacaksınız. * Vanlı Bir Maceranın Hikâyesi Şövalye ile Antuvanın etrafını ihata edenlerden sarışın bir genç, dik bir sesle: — Siz kimsiniz?.. Dedi... Fasih bir Fransızca ile | söylenen bu sözler, Şövalyeyi tit- retti. Döktüğü kanlardan bitap bir hale gelmekle beraber dudak- larında Gmit ve necatın verdiği hisle, memnuniyeti ifade eden bir tebessüm husule geldi: | kendi atından yıldırım gibi sıçı« | sözlezini - başka bir lisan ile - 42 2-b-. 934 — Oh, bir Fransız.. mösyö, bizde Fransadan geliyoruz. Tüc- carız. Şurada önümüz haydut- lar çıktılar.. bizi soydular, beni yaraladılar. Arkadaşımın ne hal- de olduğunu bilmiyorum, Mademki siz, Fransızsınız.. Ar” | tık sizden emin olabiliriz. Yalnız çok muztaribim.. Beni Iğtfen atım- dan indiriniz. Sarışın genç, derhal şöva'yeye kollarını uzattı. Onu kucaklıyacak ve attan aşağıya alacaktı. Fakat Antuvan buna meydan kalmadan radı. Şövalyeyi büyük bir itina ile kollarının arasına aldı. Yere indirerek yolun kenarındaki otla- rın Üzerine yatırdı. Ve sonra, et« rafındakilere bakarak: — Her halde doslür arasında bulunuyoruz. zannederim, Zaten düşman olmak için de bir sebep yok. Ne bende ve ne de şu sevgili — efendim, kont — haz- ret'erinde bir tek şişe şarap parası kalmadı. Eğer bu akşam yemeğimizi bizlere siz lütfü ihsan etmezseniz, şu yalçın kayalıklar arasında keklik avına çıkmaktan başka çaremiz yok... Eh Mösyö | şimdi siz söyleyiniz bakalım; sizler kimlersiniz?... O sarışın delikanlı, Antuvanın arkadaşlarına tercüme etti. O anda bir kahkaha dalgası gürledi. Ekserisi pos bıyıklı, sert ba- kışlı olan bu adamlar, şimdi An- tuvanla Şövalyenin etrafını al- mışlardı. Çelik yay gibi gerilen levent endamları, bellerinden sar- kan uzun pala ve yatağanları Şövalye ile Antuvana hayret ve- riyor, her ikisi de bu adamların kimler olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Sarışın genç, birdenbire Şb— valye ile Antuvana dönmüş, cevap vermişti : — Biz mi?,, Biz.. Türküz.. Türk hudut akıncıları... O zaman, Şövalye ellerini kal- dırdı.. titreyen sesile; — Çok şükür, Allahım.. Artık dostlar arasında bulunuyoruz. Diye bağırdı. Fakat, sarışın gencin bu sözleri, bir türlü Antu- vanın kafasına sığmadı. — Dostum!.. Demek ki Türk- ler, sizin kadar fasih Fransızca konuşuyorlar — öyle mi?.. Eğer Madrit Kardinalı Hazretleri öp- mek için bana Jütfen ellerini uzatsalardı, doğrusu bu kadar | hayret etmezdim, | İ : Aıkııı yar ) Son Posta İLÂN FiATLARI ! — Gazetenin esas yarısile Bir sütunun iki satırı bir (santim) saytıtır. 2— Sayjasına göre bir santi- min ilân fiatt şunlardır: (8) kelime — vardır. 4—İInce ve kalın yazılar tutacakları yera — göre santimle ölçülür. Ta z Çalışan Aşçı ü Aşçı — Ne yapayım hanım- efendiciğim. Saat tım sekiz. Va- Doğan ların Sayısı Fazla ( Baştarafı 1 inci saylfada ) ölüm miktarı ise bir buçuk mil- yondur ki aradaki bir milyonluk fark nüfus artımını göstermekte- dir. Gizli evlenmelerin sayısı da 799,947 olarak tesbit edilmiştir. Bu rakamlara bakılacak olursa bu gün memlekette nüfus miktarı on yedi milyona yakındır. Önümüz- deki nöfuz sayımında bu mikta- rın ©ön sekiz milyonu bulacağı anlaşılmaktadır. Nüfus — sicillerine yazılmıyan nüfus vukuatı için verilen kanuni mühlet llk Teşrinin on beşinde bitecektir. Bu mühletin sonunda nüfusa — yazılmıyanlardan — para cezası alınacağı için alâkadarların çabuk davranmaları lâzımdır. Almanya 'Reddediyor Vaşington, 21 (A. A.) — Âyan si- Iâh tahkikatı komisyonunda Alman- yanın Amerikadan askeri tayyareler ve mübimmat aldığına dair iddialar Üzerine Alman «efiri M. Luter ile Amerika hariciye nazırı M. Hul gö- rüşmüşlerdir. M. Luter sonradan yaptığı bir beyanatta bu iddiaların gülünç oldu- ğunu söylemiştir. Denizyolları İŞLETMESİ Azenteleri : Karaköy Köprüb: Tel. 42962 — Sirkeci Mühürdarı: ı Han Tel, 22740 KARADENİZ Cumartesi Postas ERZURUM AOA Eylul Cumartesi 18 de Galata rıhtımından kalkacak. Gidişte İnebolu, Sinop, Samsun, Gire- sun, — Trabzon, Rize, Hopa'ya Dönüşte bunlara ilâveten Pazar, Sürmene, Fatsa ve Ünyı'ye uğrayacaktır. *5900,, AYVALIK Sür'at Yolu MERSİN — “Evimi ” Cumartesi 17 de Sirkeci rıhtımından kalkacak ve Ay- yalık yolunun mutat iskelelerine uğrayarak İzmir'e gidip döne- cektir. *5954,, Mersin Yolu ANAFARTA — pi ” Pazar 10 da Sirkeci rh- tımından kalkacak. — Gidişte Çanakkale, İzmir, Küllük, Bod- rum, Rados, Marmaris, Dalyan, Fethiye, Kalkan, Kaş, Finike, Antalya, Alanya, Mersine. Dö- nüşte bunlara ilâveten Taşucu, Anamur, Kuşadası, Gelibolu'ya Ü uğrayacaktır. 45955 | yaşta feci ölümü, onu müteakıp küçük bir kız idi ise de, köşkteki | ları hususi hastaneye gidiyordu. Bu Sütund. e O İNCİ Vesime o zaman her ne kadar büyük pederinden miras kalan nuhteşem köşkte verilen mutan- an, müdebdep ziyafetlere, suva- slere iştirak edemiyecek kadar hazırlıklar, zengin misafirler, bin bir gece masallarını hatırlatan rengârenk - fenerlerle süslü bahçe ve muzik onu çok güzel eğlendi- riyordu. Hiç beklenilmiyen bir gün felâket kasırgası köşkü altüst etti:. Vesimenin babasının genç annesinin hastalığı ber eğlesceye nihaye verdi. O, rüya gibi hatırlıyabiliyordu: Bir gün annesi kısık sesinde sert bir ahenk ve huşunetle biricik kızı Vesimeyi bir yabancı gibi, bir düşman gibi yanından İterek: —İstemiyorum hayır, hayır onu görmek istemiyorum. Kim o? Götürün omu.,, Diye haykırmıştı. Annesini — götürdüler; Vesime köşkte ihtiyar dadımı ve bir iki hizmetçi ile kaldı. | Bu nefret nedendi? Doktor, bu | hastalığa tutulanlar o gece çok | sevdiklerinden nefret — ederler, hatta onları tanımazlar, demişti. Ilk gönler Vesime her hafta an- nesine, şifa bulması için yatırdık- Fakat her defa meyus, daha mü- kedder dönüyordu. Daha ölme- den — ölülerin emelsiz sükünuna gömülen, dünya ile alâkası yak nız bir nefesten ibaret kalan an- nesinin halsiz, solgun yüzünü, kendinden geçen bitap vücudunu derin bir ıstırap içinde, uzun kir- piklerinden yaşlar sözülerek sey- | rediyordu. Annesi bakmak için gözlerini kaldırmıyordu. Kaldırsa bile onlar bomboş, manasız birer çukurdan ibaretti. Bazan boş na- zarlarına halsiz ve manasız bir tebessüm refakat ediyordu. Bazan da solgun dudaklarını, bir şey söylemek ister gibi fısıldatıyordu. Boğaza nazır, nihayetsiz bahçe- ler Üzerinde, akasyalar, salkım- lar arasında cennetten bir köşeye benzeyen köşk, son felâketten sonra Vesimeye cehennem oldu, Sık sık genç kızı görmiye gelen vasisi Mehmet Bey bir gün köşkün mermer merdivenlerini yaşından beklenilmiyen bir çe- viklikle çıktı; işte ogün Vesimeyi hayretlere düşürecek şeylerden bahsetti. Evvelâ Vesimenin artık yirmi yaşına girdiğini — söyledi. Sonra ogünkü neş'esinin sebeple- rini izah etti: Uzaktan bir akra- bası Vesimeyi görmüş, çok be- genmiş, şimdi kızın destiizdivacını | talep ediyormuş.. Uzun zamandanberi — sönen göşkün lâmbalarının birden yan- ması için büyük bir fırsattı bu., Mehmet Beyin ciddi söylemedi- ğginden şüphelenen Vesime haki- y | kati öğrenmek için birçok sualler | görüyordu. | Ciddi söylüyorum. Annen bir felâket yüzünden hastalandıysa biz ne yapalım. Elbet iyi olacak. Fakat sen evlenmelisin. Vesimenin ilk defa kalbi şiddetle çarptı. Vasisi o gün uzun uzun kendinden, evlendiği gün- | den bahsetti. O dinlemiyordu. Sevilmek kelimesinin baş döndü- rücü nağmesile sarhoşken müstak- bel nişanlısını canlı bir tablo, bir sandet tablosu gibi gözlerinin önüne getiriyordu, Yalnız kalınca Yazan: | çağırdı. ' HİEKÂYE a Hergün Firdevs İsmail LER odıımı koçtıı. elbiseleri arasın- dan en güzelini seçti. Sonra bir çekmeden elmasları çıkardı. Pır- lanta yüzükleri, küpeleri her gün takamazdı. Fakat inciyi boynun- dan çıkarmadı. Ve böylece giyin- miş, süslenmiş, nişanlısmı bekler ken genç ruhu kaynamış su gibi türlü arzular, türlü emel ve ümit- lerle köpürüyordu. “Annesini görmiye gittiği gün yine süslü idi. Hastayı her zaman- ki gibi — hareketsiz, — gözleri kapalı şezlonkta buldu. Dakikalarca bekledi, seslendi, fakat hastada hareket yok. Tam gideceği zaman annesi çevik bir hareketle — doğruldu. Gözlerini ziyaretçiye kaldırdı ve hemen yine eski vaziyetini aldı. Bu, o kadar çabuk oldu ki zavallı kız annesinin tekrar hayata döndü- güne sevinmek vaktini bulamadı: koştu. — Amneciğim! An... ne.., Balr ben geldim. Beni tanımıyor musun' Hasta ölü gibi, taş gibi kımıl damadan duruyordu Vesime dokte Acaba annesinin şuuru uyanıyor mu idi? Doktor gelince yavaşça Vesimeye: — Bugünlük bukadar yeter. Siz artık gidiniz. Kendisile biraz da ben meşgul olayım. Dedi. Dok- tor da bu hareketi hayırlı adde- diyor, o da artlık hastanın şifasını kuvvetle ümit ediyordu., Yalnız kalınca doktor kadına yaklaştı: — Nasılsınız hanımefendi? De- yince hasta biraz teselli bulur gibi oldu ve solgun başını büs- bün arkaya bıraktı. — Şimdi buradan giden kadını tanıdınız değil mi? O zaman titiredi ağır bir uy- kudan uyanır gibi gözlerini açtı. — Onu çağırayım mı? Onunla konuşmak arzu eder misiniz? Sönük gözlerinde birdenbire kin dolu, korkunç ışıklar yandı. Kısık sesile bir feryat gibi: Onu tanımak mıi? Kim olduğunu bilmiyorum!.. O hapla- hanelerde çürümeli.. O, bir hırsız... Hasta titreyerek * Hapishane- lerde çürümeli,, cümlesini tekrar ederken doktor - gittikçe kisılan sesi daha iyi anlamak için eğlldi. — Benim incilerimi takmış!.. Evlendiğim — zaman diye edilen, yaşadığım — müd- detçe benden başka kimsenin takamıyacağı incilerimi o kadın, © hain, o müthiş, o gaddar kadın çalmış! Her an biraz daha — kısılan sesile sayıklar gibi: — O bir hırsız hapisenelerde çürüyecek bir hırsız,,diye inliyordu. Doktor evlâdını hatırlamıyan şuürsüz. — bir. annenin İncilerini tanıması — karşısında — hayretten donıkıldı « ÜN K Toplantı, Davetler ) Akıl Hastalıkları Doktor- larının Kongresi Türk Tababeti Akliye ve Asabiye Kongresi dün Bakırköy aklıye kilini- ginde toplanmıştır. Dünkü içtimada Mazhar Osman Bey, bir açış nutku süylemiş, bunu — müteakip Nazım Şakir, — Fabrettin Kerim, Hüseyi Kenan, Neş'et Halil ve İsmail Ziya Beyler muhtelif mövzular üzerinde hazırladıkları tezleri okumuşlardır. Kongreye, bugün Üniversite Mor- foloji Enstitününde devam edileceks tir. Bugünkü toplantıda üç Rumen prolesürü tarafından gönderilen ra- porlar okunacaktır. L İ ı

Bu sayıdan diğer sayfalar: