Hapşu, Hapşu! Eylülün birinden bugüne kadar ftakvimden 17 yaprak kopardım. Böyle olmakla beraber sonbaharın Beldiğine bir türlü inanmıyorum. Sabahlar serince, — akşamlar Serin oluyor. Yaprakları — teker teker dökülmiye başlıyan ağaçların dalları yerlere kadar eğilmiyor- da, şöyle biraz kırmldanıyor, — #ilkiniyorlar. Bu hali görüyorum amma yine sonbaharın geldiğine İnanmıyorum. ç Sokakta tesadif ettiğim ka- — Günları değişmiş buluyorum. Kollar — göğüsler artık meydanda değil.. h Çoğunun sırtlarında manto, baş- larında kalınca fötr şapka — var. Hepsi, hepsi, hepsini tesadüfe lediyorum, ve sonbabarın ge- — Giğine bir türlü İnanmıyorum. x Dün sabah evden çıkmış bir î["llluyı binmiştim. Kondoktör karşıma dikildi: — Hapşu, hapşu bilet! letimi aldım, kontrolör geldi. — Hapşu, hapşu biletimiz! Yanımda birisi gazete okuyordu: — Hapşu hapşu! Ayakta duran bir kadın ce- Vap verir gibi tekrar etti: — Hapşu, hapşul! — Tramvaydan indim, matbaanın |. k _hpııındın girerken kapıcı selâm - Verdi: — — Hapşu, hapşul! — Arkadaşlar masalarında otur- Muşlar bir ellerinde mendil, bir tllerinde kalem yazı yazıyorlardı; Ü bana hoşgeldin der gibi bir ağız- Bi “dan haykırdılar : ;'* — Hapşu, hapşul e Bir şey söyliyecek oldum, söy- — İlyemedim. Ağzımın içi hir şeyler Oldu. — Dilim dönmedi, burnum kaşındı. — Hapşu, hapşul Herkes — hapşıriyor, — herkes Bezle olmuş.. Sonbaharın geldiği- — Bebende inanıyorum, — Çünkü ben da hapşırıyorum. — Hapşu, hapşul! Pazarola : -—g""':—...._......................._......... — Uyuşturucu zehirlerle mü- — Südele, sarhoşlukla — mücadele, — gürültü ile mücadele, lâf atan- larla mücadele.. Mücadele, — fadele ne kadar da çok - şeyle — Mücadele ediliyor Hasan Bey! Br. Mlı:ıdılı. fena değ KP Ç YUŞ F deremere e G biraz sonra | mıyacaktı amma evin içinde de sokağa çıkmış kadar olmuştur.. — Karım bugün sokağa çık- | — Anlamadım Hasan Bey.. — Gözünle görürsen anlarsın; sokağa yağan Affedersiniz Hasan Beyin tımarhane dok- torlarından bir arkadaşı — vardı. Birgün onu görmeye Bakırköye ti. Tamarhaneyi hiç görmemişti. sehçe kapısından — girince bir ağacın altında oturan, bezi par- - çılıı’ınııı bir şemsiyeyi — başına açmış, acayip kılıklı bir adama sgordu: — Affedersiniz. efendim bu- rası tımarhane midir? t — Hayır efendim, burası yedi dünya prensinin sarayıdır? |— — Affedersiniz, yanlış ge- | . Mmişim. Geri döndü, kapıdan çıkıp gitti. Neden Hasan Bey, — dansta acemi | olan bir kadınla dansederken: — Tek ayaklı — olmadığıma ök İ nekadar mütsessifim! Dedi, kadın sordu: — Neden Hasan Bey: — Neden olacak, hiç olıı_!ıııı gererereene ea eReRRrERnAErARAnAA A RAAn aN SON POSTA Kurtaran odur ancak: Tayyareye verelim. Haydi durmayıp yine, Alalım birkaç tane; Toplıyalıra iane Teyyüreye verolim. Pek çoğu birdenbire, Havalansın göklere; Şeref olsun her yere, Tayyareye verelim. Haydi, haydi dostlarım; Hepinizi ararım, Toplayalım, toplarım; Tayyareye verelim! P. 0. H. B. i — Nişanlım şimdiye — kadar benden daha sevimli bir kadın tanımadığını söyliyor.. — Desene kızım senin nişan- lın şimdiye kadar hiçbir. kadınla tanışmamış! Daha Güzel Hasan Bey, cuma günü şehir- den uzaklaşmış, kırlarda dolap mıştı. Şehre girdiği Zaman ken- di kendine: — Ne olurdu, demişti, çu şehri - bugün — gezdiğim yerlerde — Hasan Bey bu yıl Şehir Tiyatrosunun oynayacağı oyunları biliyor musun? — Biliyorum, ilk oyunun adı:; <| Raşit Rızanın oyünü, ikincisini - ki de cinlerin top oyunu! BAA ARA SOY RUESER 'T Pikmalar — | | | Nasıl Hasan Bey karısile birlikte çalgılı bir bahçeye gitmişti. Yan- lerındaki — masada erkek Hasan Beyin karısına baktı, Hasan Bey kızdı: oturan — bir — Delikanlı, dedi, karıma bakmakta devam edersen başına hiç ummadığın bir belâyı musallat etderim. — Nasıl bir belâ Hasan Bey? — BSeni karımla tanıştırırım ! Bir Gün Evvelden Hasan Bey traş olacaktı; hiz- metçisinden sıcak su İstedi. Hiz- metçi cevap verdi: — Odanızda var efendim.. — Nerede, ben bulamadım. — Dün bir tas içinde getirip bırakmıştım, o bitti mi? Tenbel Hasan Bey bir tenbele sordu: — Sen hiç çalışmaz mısın? — Yaz geldi mi çalışmam! <— Ya kışın? , AiET A, Zaman ; li aa I aa R %’W""""’“""“*"ğ Sayfa 7 — Çare Hasan bey, yeni nişanlanan, fakat nişanlısının kendisinden ay- rilacağından çok korkan bir gence söyledi: — Nişanlının senden ayrılama- ması için bir tek çare vardır: — Bu çare nedir Hasan bey, ona kendimi sevdirebilmem mi? — Hayır, onun şişmanlıyabil- mesi, şişmanladığı zaman tabil nişan yüzüğünü parmağından çı- kanp sana iade edememesidir. Bitmedi Hasan Bey bir lokantaya gitmişti. Garsonu çağırdı: — On beş gün evvel bu lokantada bir beğendi yemiştim, hoşuma gitmişti. — Emrederseniz — getireyim, ayni beğendi daha bitmedi! Ehemmiyeti Yoktu Bir gece misafir kaldığı bir evde, —ertesi gün ev sahibi Hasan beye dedi ki: — Dün gece rahat etmediği- nizden korkuyorum, Yatak biraz sertçedir de. — Ben kolayını buldum; arada gırada rahat etmek için kalkıp oluruyor, sonradan tekrar yatıp Tavsiye Bir dostum bana akıl danıştı: — Karımım — sinirleri bozuk, dedi, acaba ne yapmalıyım; dağ- hk bir yere mi götüreyim, yoksa bir deniz kenarına mı? Ben de bir tavsiyede bulun- dum. — Dağlık bir yere götür, amma sen bir deniz kenarına gitmen şartile! Merak Hasan Bey anlattı: Meraklı âlim — yazıhanesinin üzerini teleskopla muayene etti, sonra hizmetçiyi çağırdı: — Yazıhanemi temizlememiş- sin, dedi, üzerinde on dört tane mikrop vardı. Bakalım Hasan Bey Lokantada yemek yiyecekti: Garson sordu: —Ne yiyeceksiniz Hasan Bey? — Bir Büftek yiyeceğim! Getireyim., — Hayır daha istemem, evveki bir yiyeni göreyim, bakalım yer- ken dişini kırmazsa ben de İste- yeceğim! — Sonbahar bütün lı:ııag;ı;n Sa cok Ü YAK Bakkın / var: Paramızı oduna, kömüre, kaşlık | paltoya verince, yiyecek İçecek cepte metelik kalmı» ea k tehlikesi baş- A