Hilâl -ve- Muharrir; A. R. Büyük Tarihi Roman No. : Zambak! Roma Seyahati .. — — ım — — Diyan İle Kont Jarnak Bir Masa Başında Çevrilecek Rollerin Plânını Çiziyorlardı .. Yanındaki salona geçti. Hu- yoyka içinde bulunduklarına kanaat susi hizmetçisine : — Kont Jarnağı çağırın. Gek diği zaman, beni yatak odamda beklesin. Ben biraz veliaht har- retlerinin dairesine gidiyorum. Şim- di avdet edeceğim. Dedi. Diyan ile Kont Jarnagın ya” tak odasında birleşmeleri uzun sürmemişti. Diyan velahtın da- İresine gittikten beş dakika sonra elinde iki kâğıtla avdet etmişti, Bunun biri, Ialya hükümetine hi- taben yazılmış bir mürur tezke- resi idi. Diyan, derhal masanın başına geçti. Omuzbaşında duran konta: — Aziz kontum. İşte, şu açık yere ismini yazıyorum. Şimdi İtalyaya gider; Hem şöyle Roma dilberlerile birer bardak Rados şarabı içer, hem de: şu mektubu, Üzerinde adresi yazılı olan Kar- dinal Borelliye teslim edersin. Ancak.. Icap ederse, saatte bir at çatlatıp Romaya bir an evvel vasıl olman lâzımdır.. Avdetin İçin birşey söylemiyorum. İstedi- ğin kadar geç gelebilirsin. Şura- daki üç kese altın, tamamen s«- nindir... Dur. Acele etme.. Mük&- fatın yalnız bundan ibaret kak miyacak.. Al şu mektupla tezke- reyi koynuna koy. Fakat dikkat et. Sakın kaybetme.. Hah.. Şimdi gel, yanıma otur. Al sana, pe şinen bir buse... Haydi bakalım.. Mütebakisi, avdetinden sonra ilk geceye.. Kont jarnak, çılgın gibi sev- diği Diyanı memnun etmek için sür'atle okapıdan çıkarken, bu fettan kadın tekrar oda hizmet- çisine seslendi: — Şu mektubu al. Doğruca emniyeti umumiye dairesine git. Bizzat Kont dö Monkılara ver. * Kon dö Monkılar, çok geç- meden saraya gelmiş, Diyana haber göndermişti. Diyan, sa- ray teşrifatına rağmen emniyeti umumiye müdürünü kendi daire- sine celbetmişti. Kont dö Mon- klar bu vaziyetten fazlaca hayret ettiğini ima eder bir tavırla Diya- nın hususi salonuna girdiği zaman hürmetle yerlere kadar eğilmiş: — Emrinize muntazırım, ma- dam. Demişti. Diyan dö Puvatye; mutadı olan «likünet ve ciddiyetle yer göster- dikten sonra söze girişmişti: — Mösyö lö Kontl.. Kıymettar zamanınızın beş on dakikasını işgal etmek mecburiyeti hasıl oldu. Söyliyeceğim şeyler doğru- dan doğruya saraya ve bahusus veliaht (o hazretlerinin © hayatına taallük ettiği için tabit ehemmi- yetle nazarıdikkate (alacağınızı ümit ederim, — Buna hiç şüphe etmeyiniz, madam... Vazifeme karşı ne ka» dar merbut olduğumu tabii tak- dir buyurursunuz, —Böyle olmakla beraber, bu- gün Pariste bir takım kana susa- mış canilerin dolaştığını söylemek mecburiyetindeyim. Sizin vazife perverliğinizi inkâr etmemekle be- raber, memurlarınızın da derin bir hasıl etmekteyim. Emmiyeti Umumiye müdürü, fena halde bozulmuştu. Adeta kekeliyerek sordu: — Birşey mi olmuş madam?.. — Birşey olması lâzım değil mösyö.. Matlup olan, bir fenalığın olmamasıdır. Size garip birşey söyliyeyimmi mösyö 15 Kont.. Eğer iki gündür bizzat uğraşmasaydım belki veliaht hazretlerinin kıymet- tar hayatları çoktan bir felâkete kurban olmuştu?.. — Sizi hayretle madam. — Maalesef size bu hususta izahat veremiyeceğim. Çünkü bu mesele etrafında fevkalâde ke- tum davranılması, valde Kıraliçe hazretleri tarafından sureti kati- yede emredilmiştir. Yalnız size şu tevkif emirnamesini veriyorum. Bu emir mucibince, Sen de Nist sokağı başındaki Divinyer lokan- tasında ikamet oOoeden bir serseriyi oOderhal (tevkif oede- rek ( Bastil )e göndereceksiniz. Ve orada yalnız bir odada hap- setlireceksiniz. Fakat bu hâdise- nin mümkün olduğu kadar sessiz sadasız cereyan etmesi lâzımdır. Sonra.. en dikkat edilecek cihet, bu tevkif hâdisesini kimsenin.. amma, dikkat ediniz, hiç kimsenin bilmemesidir. Tevkif edeceğiniz şahıs, ayni zamanda siyasi bir maksatla buraya gönderildiği için ihtimal ki düşmanlarımız bazı mühim zevatı iğfâl edecekler, size göndereceklerdir. Bunlara karşı gayet ketum (hareket edecek hattâ, böyle bir tevkiften ademi malümat beyan edeceksiniz. Ve hattâ.. valde Kiıraliçe Hazretleri bizzat çağırsalar, bu meseleyi sorsalar bile, vereceğiniz cevap, yine ademi malümat olacaktır. — Bu nasıl mümkün elabilir, madam, — Mösyö lö Konti.. Ben size telâkki ettiğim emri tebliğ edi- yorum. dinliyorum (Arkası var ) Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri « Karaköy o Köprübaş Tal, 42367 — Sirkeci Mühürdarında Han Tel, 22740 KARADENİZ Cumartesi Postas ERZURUM vi e Şİ ylal Cumartesi 18 de Galata rıbtımından kalkacak. Gidişte İnebolu, Sinop, Samsun, Gire- Trabzon, Rize, Hopa'ya sun, Dönüşte bunlara ilâveten Pazar, Sürmene, Fatsa ve Ünye'ye uğrayacaktır. “5444, AYVALIK Sür'at Yolu MERSiN vapuru 8 Eylül Cumartesi 17 de Sirkeci rıhtımında kalkacak ve Ayvalık yolunun mutat iskelerine uğrayarak İz- mir'e gidip dönecektir. “5497, Otomobiller 13 otomobilden mürekkep Ari bir kervanın İstanbul - Uludağ seyahatinin dün ilk losmlarını yazmış, kervanı Yalova'dan Or- baneline kadar götürmüştük. Bu- gün de Örhanelin'den Uludağa çıkaracağız: Orhaneline vardığımız zaman halk 30 Ağustosu kutluluyordu. Bizi görünce kahvelerden taşarak etrafımızı aldılar (o ve oparlörle çaldığımız milli marşları zevkle dinlediler. On dakika sonra tekrar yola düzüldük, Şimdi oto- mobiller Gemliğe doğru biribirle- rini kovalarcasına uçuyorlar, ha- vaya yükselen toz bulutu ortalığı muharebe meydanına çeviriyor- du. Bu yarış (o hengâmesinde en arkada M. Baronyanın arabası, onun gerisinde de tamir kamyo- nu... ve biz bu sira İle (Bursa hududuna girdik, Hudut üzerinde birçok otomobilli istikbalciler bizi karşıladılar ve hep birlikte tek- rar yola koyularak akşam Üstü Bursa sokaklarına dahil olduk. Bursalıların evvelden haber leri olduğundan bütün caddeler, misafirleri karşılamak için halk tarafından işgal (o edilmişti. Bu sebepten bazı yerlerde hizli ve bazı yerlerde yavaş olarak gide- rek, nihayet Çekirge'deki Hüsnü- güzel bahçesinde (konakladık. Halk hep otomobillerin marka- larını gözlüyor, Opel, Şevrole ve Bulk isimlerini tekrar ediyordu. Yorgunluk ile beraber müş- külât şimdi baş göstermişti, Otel buhranı, seyahin (o şubesinin ve belediyenin gayretile hazırlanan ataklar hep ikinci sınıf otellerde Bulunabilmiş ve bir kısmıda şeirdeki otellere taksim edilmiş- ti. Ottaşın müdürü ile bu otelleri tetkik etmek istediğimiz zaman, isimlerinin uzunluğu ile maküsen mütenasip bir takım basık tavanlı odalara dahil olduk. Fakat doğ- rusunu söylemek lâzımgelirse, be- lediye reisinin faaliyeti sayesinde yataklar çok temizdi. Her ne ise biz bu odalara ikişer, üçer tak- sim edildik ve çok (şükür ki eceyi rahat geçirdik. Her halde ursanım en mühim ibtiyacı otel- dir ve eyi bir otel bu su memle- ketine binlerce seyyah celp ede- bilecektir. Sabah saat sekiz buçuk.. aeri kervanımız Opellerile, Şevrole ve Bulklerile tekrar yola koyuldu. Otomobillerimiz meşhur Ulu- dağın tepelerine doğru tırman- dıkça, altımızda okalan Bursa gittikçe küçülüyor, küçülüyor ve nihayet yetmiş bin (nüfuslu bu koca şehir, yemyeşil (o bir külçe halinde kaybolup gidiyordu. Yokuş, yine yokuş, viraj, daima viraj, çeşme, bir daha çeşme... İşte iki saate yakın yolculuğun bep tesadüf edeceği vaziyetler. Biraz yükseklerde kestane ve on- lardan sohra çam ve kayalar, nihayete kadar Uludağın umumi manzarasını teşkil ediyorlar. Bun- lar arasında kiş için hazırlanmış imdat kulübeleri, müşterisiz kapı- i ları açık Obombuş duruyorlar. Yokuşlar yükseldikçe, başı dönen bazı arkadaşlar, kendilerini ve otomobillerini (— dinlendiriyor ve lardı, İşte böylece kafile, kimi dinlene ve kimi son sür'atle çıkarak bu koca dağı otele ka- dar fethetmişlerdi. Uludağ oteli yepyeni sarı boyalı, kâğir ve büyücek bir meydanlıkta yapılmıştır. Ön tara- fındaki boşlukta sıralanan çeşme- lerden akan sular buz olmuş, bir Asri K e Ni Otomobil Kalır İİ nmmmmİ Uludağ Yolunda! Uçuyordu Bin Bir Virajdan Sonra Kendimizi Dağın En Yukarıda © soldan: Kervan Yalovada büylik otel önünde, yollarda halka milit marşlar dinletiliyor, kervan yola düzülmüş vaziyette, Uludağ oteli ve otomobillerin Uludağ oteli balkonundan görürüsü bardağını sekiz yudumda içebi- lene aşkolsun. Dağ, bayır, viraj herkesin midesini boşaltmış ve hurdahaş etmişti. Otomobilinden inen, etra- fın manzarasını, civardaki O billür gibi akan suları ve daha sonra Içindeki müşterilerile bu 'yepyeni oteli görmeden, hemen mutfa; yolunu buluyor ve orada li hüner eden baş ahçı Mayrik du- dunun, mangal başından başını kaldırıp patlıcan kızartmalarını tutan maşasile verdiği işaretleri bir müjde gibi telâkki ediyordu. Fakat hiç te böyle olmadı, caz çaldı, oparlör, öttü, sular şifamış diye bardak bardak Çırçır suyun- dan fazla içildi, gezintiler yapıldı, fakat ol'an Mayrik dudunun acele emeğinden ses seda yoktu. İşte ylece yemeği tam on üçe kadar iki saat bekledik ve ondan son- rada (önümüzde (bulduğumuz yemekler, kızarmaya yakınlaşmış bir et, mahlütu acı bir patlıcan kızartması ve bunun nihayetinde de kabuğu sertleşmiş bir meyva” dan ibaretti, Fakat açlığa ve bakın ki suyun kuvvetine bu ye- mekleri hepimiz ve bilhassa ancak pastırma makinelerinin kesebile- ceği kızartmaları, bir havyar gibi suhuletle yeyip erittik. Yemekten sonra kervan tekrar harekete geldi ve yine virajları ve yokuşları (o biribiri arkasına geçerek geldiğimizden çok az bir zamanda Bursaya indik. Bursada bir gece evvelden ismarladığımız çelenk hazırlan mıştı. Otomobillerimiz Gazi hey- kelinin önünde sıralandı, oparlör- den marş sesleri işitildi ve her- kes hürmetle şapkalarını çıkardı lar. Bu suretle biz de, Bursaya gelen ilk otomobilli seyyah kafi- lesi, Büyük Gazimize bir şükran borcu olmak üzere çelengimizi heykelin ayakları dibine hürmetle biraz sonra yine yola dözülüyor- | bıraktık. Yalovaya dönüş bir rakor yap mak şeklinde başladı, her oto- mobil kullanan, sanki Berlindeki meşhur Grunvalt yarış sahasında imiş gibi, bütün kuvvetile ilerle- miye çalışıyor ve böylece bir dağ- dan öbür dağa uzanan yollar bir kaç dakika içinde eriyip gidiyor- du. Neticede Haydar Beyin ara- bası, biz içinde altı kişi olduğu- muz halde tam bir saat kırk de- kikada şehre vasıl oldu. Arka- mızdan Hikmet Beyin spor Şev- role arabası, arkasındaki misafir- leri beyaza boyanmış olduğu halde bir saat elli dakikuda bu mesa- feyi tuttu ve bundan sonrada di- ğer Şevrole, Buik ve Opeller tam iki saat içinde bu elen niha- yetlendirdiler. Şimdi Yalova iske- lesi bir otomobil parkı halini al- mıştı ve yine geldiğimiz gibi de- nize uzanan iskeleden vapurumuza dahil olduk. Avdet, azimetten daha güzel ve neşeli geçti. Güneş tamamen batmış ve hafif bir rüzgâr vapu- rumuzun büyük güvertesini yala- yıp geçiyordu. Düdük öttü ve makineler harekete geldi. Fakat vapur bizden fazla yorgun düş- müş olacak ki, tam yarım saatte zincirini alabildi. Hava kararmıya başlamış ve biz Yalovaya, yeni yanan ışıkları içinde gerimizde bırakarak yol almıştık. Vapurun içerisinde caz yeniyeni hünerler göstermiye baş- lamış ve ortada da sanki iki gün- lük otomobil yorgunluğu mevcut deyilmiş gibi, bütün şiddetile dans faaliyeti kendini göstermişti. Bu eğlence Büyükadaya kadar bilâ- fasıla devam etti, Işıklar içinde pırılpırıl görünen Ada iskelesine yanaştığımız za- man, oparlörümüz harekete geldi ve burada caz grubunu terkettik. Şimdi Adayı adalılara terkederek ve bizim cazımızı da beraber bı- rakarak, kendi oparlörümüzle İs- tanbula doğru yollandık. Yeni çıkmıya başlıyan mehtap, etrafı nurlandırırken yapurumuz yavaş yavaş Suadiye, Bastancı, Moda ve nihayet Kadıköy ve Üsküdarı da ışıklar içinde geride birakarak Kabataşa yanaştı. Şimdi iki günlük hatıradan yalnız kulaklarımızda tatlı bir mu- zik sesi ve güzel eğlenceli bir yolculuk hayali kalmıştı. Çok te- menni olunur ki Uludağa yapılan bu ilk otomobil seyahati, başka amatörlerimiz tarafından da de- vam ettirilsin ve dağ sporları için kışın da Uludağa böyle kervan şek- linde gezintiler tertip edilsin. Çelebi Z. Sait Tevfik