Muharriri: A. R. ikinci katı en alt kata rapteden merdiven başındaki kalın demir parmaklıklı kapı ağır bir hırıltı ile aralanmış, o zifiri karanlık için- de bir gölge —sessizce dışarı kaymıştı. Kapının önündâe bekliyen bir papas, elindeki hançeri kaldıra- rak homurdandı: — Parola... Kapıdan kayan gölge, mirıl- dandı: — Roma... Bir saniye süküttan sonra, zul- metler arasında şu kısa muhave- re fısıldaştı: — Şövalyel. Siz mlsiniz?.. — Evet, benim, — İşinizi bitirdiniz. mi?.. — Tabit. — Demek ki şu anda Fran- suva... — Derin bir uykuya dalmıştır. — Şuna, ebedi uyku desenize.. — Malüm ya biz, silâh ada- miyız.. Öyle ince sözlere aklımız ermez. İsterseniz - sizin dediğiniz gibi olsun, — Bravo.. Şu anda, parlak bir istikbal ile karşı karşıyasınız?. — Şüphesiz ki bundan siz de hissenizi alacaksınız. muhterem rahip efendi. — Geliniz.. Mümkün olduğu kadar gürültü etmeyiniz... Yalnız, — beni bir dakika bekleyiniz. Rahip, — merdiven başındaki küçük bir kapının önünde durdu. Kapıya hafifçe üç darbe vurdu. Kapı aralandı. Hafif bir aydınlık peyda olarak pos bıyıklı korkunç bir baş uzandı. Papas, bu başın kulağına eğildi : — Don Joze Mirkado!.. Şu andan itibaren kapıyı size teslim ediyorum. Her zamanki gibi şid- detle muhafaza edeceksiniz. Sizi, baba.. oğul. mukaddes ruh na- mına takdis ederim. Dedi... Ve sonra, şövalyenin yanına — gelerek koluna - girdi. Yavaş yavaş alt kat merdivenine doğru sürükledi. Alt kat koridor- larının duvarlarında seyrek fasıla- larla zeytinyağı kandilleri yamyor. Meydanda hiç kimse görünmü- yordu. Sessizçe yürüyen papasla şövalye, nihayet kulenin büyük kapısına gelmişlerdi. Papas, cebinden çıkardığı bir anahtarla, büyük demir kapının ortasındaki küçük kapıyı — açtı, Başını dışarı uzattı. Kimsenin ol- madığına kanaat hasıl ettikten sonra — evvelâ kendisi çıktı ve sonrada şövalyeyi çıkardı. Kapıyı dışından — kilitliyerek — anahtarı oradaki bir çiviye astı. Baykuş sesini andıran bir islık çaldı. Ve sonrada: — Muhafızlar, tekrar lerinin başına gelirler. Diye mırıldandı. Şatodan elli adım kadar uzak- / Taşmışlar, nehrin kenarına yaklaş- vazife- K / mışlardı. Ç Papas , — elini cübbesinin S koynuna sokmuş, belindeki zün- nür da asılı olan hançeri tutmuş- tu, Şövalye sordu: — Nereye gidiyorur. muhte- rem Rahip Efendi?. — Siz de.. Ben de bu kadar — heyecan çektikten sonra.. Haş- Hilâl -ve - Zambak Büyük Tarihft Roman No.:9 Şato saati tam ikiyi çalarken | 19 -8 - 934 “Yanan Zeytinyağı Kandilleri .. Kapı Aralandı, Posbıyıklı, korkunç Bir “Baş Göründü, Papas, Bu Başın Kulağına Eğildi.. Aeamea — metlâ Fransa Kıralı Birinci Fran- suvadö Voluva Hz.nin ahrete kavu- şan caniı için birer şişe misket şera bi içmeyelim mi?.. Şimdi, şu önü- müzdeki köprüden geçer.... — Evet, anladım.. Doğruca açık olan meyhanelerden birin& gideriz; diyeceksiniz. Bu * teklifi reddedecek kadar nezaketsiz bir şövalya — değilim. Fakat oraya gidinceye kadar lâkırdı da lâzım yaf.. Fransuvayı ne - yaptığımı hiç sormuyorsunuz? Ah aziz Şövalye.. Ben hakikaten —aptal bir adamım. Bakınız bu mühim şeyi sormayı unuttum. Nasıl?. Mukavemet et- ti mi.. Çok ıstırap çekti mi7... — Eh.. şöyle, böyle... Evvelâ kararlaştırdığımız — gibi sessizce merdivenleri — çıktım. İyice tarif ettiginiz için yatak odasını kolayca buldum. Perdenin arkasına sak- landım. Bir müddet sonra, önde oda hizmetcisi, arkada kıral.. odaya girdiler. Hizmetçi, elindeki şamdanı masanın üstüne koyduk- tan sonra odasına çekildi. Kıral da soyundu yatağına girdi. Ara- dan beş dakika geçmeden horul- damaya başladı. O zaman yavaş yavaş kıralın yatağına yaklaştım. Hançerimi kabzasından kavradım. Şöylece çeker çekmez... Şövalyenin birdenbire kesilen | sesini acıklı bir feryat takip etmiş.. papaza tarif etmek için çektiği hançer, tâ —kabzasına kadar, papazın kalbine girmişti... Arka üstü yere serilen papaz, bir iki kere debelendikten sonra, artık hareketsiz kalıvermişti. Bu vak'anın cereyan - ettiği yer, sessizce akan ( Taj) nehrinin kenarına ancak yirmi adım me- safede bulunuyor, papazın söyle- diği köprü de karanlıklar içinde hayal meyal görünüyordu... Şö- valye, papazın cesedine doğru eğilmişti. Göğsünden çekip çıkar- dığı hançerin kanını, onun — cüb- besinin eteklerine silerek temizli- yor; Bu kanlı cesedi sürükliyerek nehre atmayı düşünüyordu. — Muhterem asılzadem. Bu fakir kulunuza büyük bir lütufta bulunmak istemez misiniz?.. Tatlı bir Ispanyol âhengi ile söylenen bu sözler şövalyeyi bir- denbire sıçratmış, hemen doğru- larak arkasına bakmıştı. Üç adım gerisinde, ipince ve up uzun bir hayal, zulmetler arasında dalları kurumuş — ciliz. bir ağaç sakı gi- bi duruyor, cevap bekliyordu. Şövalye, elindeki hançerin kabzesini sıkarak kilitlenmiş diş- lerinin arasından homurdandı: — Sen kimsin, be herif?.. O hayal, hiç istifini bormadan cevap verdi: — Efendim, Don kulunuz.. Joze, Alfonso, Rejinaldo... Fer- | dinando Karlo.. Antuvan Gomerz. — Anlaşıldı.. Anlaşıldı... Sen de bir İspanyol asılzadesisin. Ne istiyorsun çabuk söyle? Yoksa, şu hançerl sen yersin göğüsüne. — Efendim, Hakkın rahmetine kavuşan şu muhterem - rahibin kunduraları hiç Şşüphesiz ki on altı ( peçeta ) eder. Bu da, tam bir buçuk şişe şarap parasıdır... ( Arkası var ) vi eememeze — Dervişin beni yine sever misin? — Elbette.. Fakat şaka söylü- yorsun değil mi? Dünya İktısat Haberleri 1933 Senesi Cihan Ticareti Milletler cemiyeti — istatistik in | kısını 1933 senesi 73 A80l6tin dünya ticareti hak- vöriyeti teb kında dikkate de- kik edildi ğer bir tetkik neş- retmiştir. Bu istatiskte dünya ti- earetinin yürde (97) sini temsil eden 73 memleketin ithalât ve ihracat vaziyetleri mevzubahsedil- miştir. Her memleketin istatistiği © memleketin parasile olduğun- dan bunların biribirile mukayese edilebi'mesini temin için de bu | istatistikteki bütün kıymetler al- tın dolara tahvil edilerek o suret- le gösterilmiştir. Böylelikle istatis- tikteki vahitler altın dolardır. ve her vahit takriben ikiyüz on ku- ruş kıymetindedir. Dünya buhranımın - başladığı 1929 senesi neticeleri 100 farze- dilecek olursa bu istatistiğe göre dünya ticareti 1033 senesinde (34,9) e düşmüştür. Bu nisbet | 1932 senesinde 39 olduğuna göre 1933 senesi zarfında dünya tica- reti bir yıl evveline kıyasla yüzde (4,1) ve 1029 senesine bakarak yüzde (65,1) azalmıştır. Bu nisbetler dünya ticaretinin buhran — yıllarında mütemadiyen azalmakta olduğuna ve dört sene zarfında bu faaliyetin üçte ikisini kaybederek üçte birine indiğine işaret etmektedir. 1932 ile 1933 senesi arasın- daki azalıştan hemen her memle- kete bir hisse düşmüştür. Yalnız bir memleket bu umumi azalış arasında bilâkis harici ticaretinde bir fazlalık gösterebilmiştir. O memleket te, ihracatının kıymetlerin- de hergün biraz daha artış gözü- ken Japonyadır. Diğer memleketlerin ihracatı bilâistisna —azalmıştır. Böylelikle 1932 genesi ile 1933 senesi ara- sında — İngilterenin dış ticareti (36) dan (34) e; Amerikanın (30,6) dan (24,9)a; Almanyanın (45) ten (89) a; Fransanın (39) dan (37) e; Italyanın (45) ten (39)a düşmüştür. Idhalât ticaretinde İse azalış aşağı yukarı ayni seyri göster- mektetdir. PAZAR 19 Ağustos 934 Arabi Ruml 7 Cemevel 1353 Gün s$ı Wakit | EzantVasati| Vakit (Ezant | v, Güneş ( 109 | $ ) Akşam l13 — | 10 05 Yutsı Tcasale Öğle |( S10 |1 ı8 İkdladi | 003 | 6 07 | istediğini “söyledi. ı Bu Sütunda HBergün İtalyancadan nakleden: H. Rauf GOLF Top nihayet duvarı aştı ve bahçede dolaşmakta olan (Jan) ın ayağının dibine düştü. Jan gülüm- siyerek topu aldı. Bu esnada uzun boylu, yüzü çil dolu fakat çok sempafik bir gencin kapıya doğru ilerlediğini görünce, topu hızla kış bahçesinin damıa attın. Camlar şangırtı ile aşağı indiler. Biraz sonra topun ibi golf elbisesi giyinmiş olduğu halde bah- çenin büyük parmaklıklı kapısına dayanarak: — Affedersiniz, içeriye topum düştü mü?, diye ıurâu. Jan. — Düştüğünü zannediyorum cevabını verdi. Ve kırılan camları' göstererek gülmiye başladı. Genç bu hal karşısında kızardı, sarardı, özür dilemek için söyliyecek bir şey bulömıdı. Yıdlıııı: Ka — Olur şey değil. adar bızli gidi ini hiç düşünmemiş- tim, diyebildi. O aralık Jak amca ile İzabel teyze geldiler. Jan on- lara delikanlıyı takdim etti. Jak amca — hiddatle Iıe._ı":kı baktı sonra gülümsiyerek aristokrat ve ıııüıleı::ı tavurlu gence döndü. Delikanlının yüzünde, kendisinin büyük servetine rağmen dahil ola- madığı bir sosiete efradından ol- duğunu mülâhaza etti. Böylece Tomu evlerine kabul ettiler ve çaya alıkoydular. Gencin asil ifa- desi iki ihtiyarın kalbini zaptetti. Bilâhare muhitin en kibar ve en zengin ailesi olan Lady Heresfortu tanıdığımı söylediği zaman, ikl ihtiyar, Toma iltifat yağdırmakta biribirlerile müsabakaya giriştiler. Ogünden sonra Tom her gün ev- lerine gelip gidiyor ve Janı Golf oyununa davet ediyordu. Bir gün Tom meşgul olduğu için geleme- mişti. ar amca ve te; e- genlerini eğlendirmek için şehre kadar bir gezinti yapmıya karar verdiler, Jan sinemaya gitmek Amcası bunu bayağı buldu. “Avamın devam ettiği eğlencelere iştirak edemiye- ceğini,, ileri sürdü. Janın müte- madi ısrarlarına dayanamıyarak nihayet teklifini kabule mecbur ol- dular' Gişede yaşlıca bilr madamdan biletlerini aldılar. Yerlerine henüz oturmamışlardı ki; arkadan ya- bancı olmıyan bir ses: — Çikolata, karamela — arzu etmezler mi? dedi. Jak amca hayretinden koltuk- tan yuvarlanıyordu. O ses To- mundu. Hergün çaya — davet ettikleri Tom, demek sinemada karamela satıyordu.... Janin bü- tün ısrarlarına rağmen sinemadan çıktılar. oturacaklardı? eflerini lekelemek için mi? î::ı, Tomu boş yere müdafaa ediyordu. Onlara, karamela sata- rak hayatı kazanmanın — ayıp olmadığını anlatmak — istiyordu. Esasen Tom onlara ne iş yaptı- ğını söylememişti ki... İhtiyar amca ve teyze fikirle- rinde sabit kaldılar: Onu evlerine gelmekten menededeklerdi. Ertesi gün Tom gelerek Janı mutat oyuna davet edince ret cevabı aldı. Jak amca ona açıkca: «Bundan sonra evlerine de- vyam etmesinin hiçbir — suretle hoşa gitmiyeceğini — söyledi, Tom — müteessir olarak — henüz uzaklaşmamıştı ki, — ihtiyar — bir madam villayı ziyarete geldi. Jak amca titreyen elindeki kartvizitte Lady Heresfort'un ismini helecan- dan güçlükle okuyabildi. Derhal hizmetçilere kabul edilmesi için emir verdi. Biraz sonra itina ile döşenmiş güzel ve temiz mobilyalı bir salonda yer almışlar konuşu- yorlardı: — Yeğenim Tom bana sizler- den çok defa bahsetti - diyerek Lady sözü istediği mevzua intikal ettirdi - bilvesile — ben de — sizl 4 OrP'U gelecek haftaya cemiyeti hayriye namına vereceğimiz çaya davet etmiye geldim. Hastanede birçok hastalarımız var. Yer açmak için bunları nasıl tanzim edeceğimizi şaşırdık, hastanede doktor - olan yeğenim Tom, hiç olmazsa sine- mayı iki hafta için kiralamayı ve hasılatını da bu işe tahsis etmeyi düşündü. Dün adamlarımızdan — ikişl eksikti. Yerlerini yeğenimle ben aldım. Ben gişede idim, ©o kara- melâ satıyordu. Fakat çok eğlen- dik, hakikaten eğlenceli bir iş... * İhtiyarlar yukarda muhavere- lerine devam ederken, bahçenin nihayetlerindeki kameriyenin al- tında Jan ile Tom hasır bir kol- tukta oturmuşlar, konuşuyorlardı. Bir aralık Jan Tomun kolunu sıkarak: — Garson olmayışına okadar müteessifim ki... Seni orada gö- rünce, Aartik sinemaya parasız gideceğimi düşünmüş ve sevin- miştim diyerek — takıldı. Sonra yalvarır gibi bir tavurla: — Tom - dedi - eğer amcam hatırını kıracak bir söz söyledise onu affet, Bir kabalık yapacağını tahmin etmiştim onun için seni burada bekledim. Tom güldü: Seven bir kimse için, öyle ufak tefek şeylerin ehemmiyeti mi olur? — Tom sana bir şey daha söylemek istiyorum: Golf topu bahçeye düştüğü zaman hiçbir ziyana sebebiyet vermemişti. Se- ninle tanışmak için onu bizzat ben camlara attım. Tom gülüm- sedi ve: — O halde ben de sana bir itirafta bulunayım dedi. O topu duvardan aşırtıncaya kadar ne çektiğimi — Allah bilir. Esasen o, yanıma aldığım topların beşincisi ve en sonuncusu İdi. İstanbul BORSASI 18 - 8 - 1934 ? B &8 EEYTESE Amsterdam — LİTSİ ESHAM ve Lira İş Bank.(Nama) G0,— » (Hümtle) O0,— » (Mllcssle) GÖ— Osmanlı Bank. 00,— Selânik — .— Oü— Şirketi Hayriye 00— Heliş *0)— Anadolu vöOV. TÇ0 . W GDP. C— Amade'u W 100V. 00 — DEY. — *Ü . Tramvay — 00 — Bektidar su — Oü— Terkos 00,— Havagasl 00,— Telelon O0,— MESKUKÂT |(*| Lira | Türk altına 9,25 (Cümhuriyet) — 4575 Banknot (Os.B.) 240 Kalm beşibirlik altın (Cümhuriyet) 405 | | (Ala) (6 25 armalı (Hamlt) )