© yatak | karşıdaki nöbetçi Muharriri: 4. R. “En Önde Türk Alayları ,, 11 - 8 - 934 Nöbetçinin Hazin Bir Sesle Söylediği Şarkı, Esir Hükümdarın Hasta Kalbini Elemle Doldurmuştu .. Birinci Fran- sova, birdenbire bağırdı : — Hey, Alla- hın günü... Ba- sin yak |.. Yari aydınlık salonda — Kralın | otasına geçmesini bekle- yen sadık oda hizmetçisi, — bir hamlede balkon kapısına — geldi. Ayakta dimdik duran efendisine cevep verdi: — Haşmet- maap inle.. şu ne söylüyor ? Basinyak ka- * ranlıklara doğru kulağını çevirdi. Kaba bir İspan- yol — köylüsünün bozuk bir fran- sızca ile söylediği | şarkıyı — dinledi. Va sonra: — Bir şarkı, Haşmetmaap... Meşhur (Rolan'ın şarkısı)jndan il- ham alan, Gaskonyalı bir şairin eski bir şarkısı... Madridin bu sıcak gecesinde, cırcır böceklerinin seslerine karı- şan şarkı bazan uzayarak, bazan sekleye uğrayarak devam ediyor.. Şatonun yüksek duvarlarına çar- parak akisler hüsule getiriyordu. En önde, Türk alayları, Parlhıyor kılıçları. (Şarlman)ı korkuttu; Bu kahraman safları. Kral birinci Fransova, hem dinliyor, hem de keşik kesik söy- leniyordu: ğ S — Hatırlıyorum.. evet, ben de yavaş yavaş hatırlıyorum. Rolânın şarkısında bunlara benzer sözler vardı. Rolân.. ah koca Rolân... Hiç kimse, hakikati senin gibi söylemedi. Asırlar geçtiği halde kılıcının şöhreti unutulmadı. İşte © meşhur şarkını da bugün herkes hatırlıyor Nöbetçi, şarkıya devam edi- yordu. Haydi 'Türk suvarileri Asyanın cesür devleri Hücum edin kurtarın Esir şövalyeleri. Kralın birdenbire sesi kesildi, başı göğsüne doğru eğildi. Basin- yak, Efendisinin ıstırabını anladı. Ona biraz daha yaklaşarak : — Haşmetmaap!.. Lütfen içeri girerler mi? İnsanın iliklerine ka- dar işleyen bir rutubet var. Yarın muhakkak — sıtma — olmalarından korkulur. Diye mırıldandı... Kral, ollerini arkasına bağladı. Gözlerini dalgın dalgın karanlık fuklarda dolaştırdı. Sonra yavaş yavaş salon kapısını geçti. Yatak otasına doğru ilerledi. Elinde beş mumlu gümüş bir şamdanla önün- den giden sadık oda hizmetçisine : — Bilir misin, Basınyak.. Türk- lar beşinci asırda orta Avrukayı çığnemiş, — geçmişler.. — şimdiki Fransayı da istilâ etmişler.. tana, (Şalon) a kadar gelmişlerdi. — Evet, haşmetmaâpl.. — Cesur — adamlar.. evvelâ i p Ç & KAT aa (Rolan) ın - ve sonra da bu Gas- konyalı şairin dediği gibi, hepsi de sanki birer dev... Eğer (Pavi) harbinde yanımda on Türk şöval- yesi olsaydi;bugün burada,. Şar- lekenin şu, günlük ve zeytinyağı kokan, her tarafi demir parmak- lıklarla çevrili pis şatosunda esir bulunmazdım. — Mukadderat, haşmetmaap.. müteessir olmayınız.. sabrediniz. Birinci Fransova, bu cevabı iişitmemiş gibi devam etti: — Etrafımda sürü sürü şöval- yeler.. İsviçre alayları.. makarnacı küruhları — besliyeceğime, — niçin kendimi bir Türk alayına muha- faza ettirmedim... Uzaktan, yine nöbetcinin şar- kısı duyuluyordu: Hücum edin, Kürtarın Esir şövalyeleri... Kral, bu sözleri heyecanla dinledikten sonra, içini çekerek ilâve etti: — Esir şövalye.. İşte ben... Fransanın birinci şövalyesi.. Fran- sova dö Valva.,. Fransızların şen ve kahraman kralı.. Paris kadın- larının kalbine hükümran olan, Luvr sarayının neş'eli hükümdarı.. Şimdi... Kralın sesi birdenbire sekteye uğrar uğramaz, Basınyak — onun yüzüne baktı. Gözleri, Kralın nemli gözlerile karşılaştı. — Basinyak!.. — Haşmetmaap!.. — Bu şarkı bana şimdi bir fikir ilham etti. — Ne gibi Haşmetmaap?. — Türkler beni bu felâketten kurtaramazlar mı?.. — Ne suretle Haşmetmaap?. — Şarlkene hücum etmek suretile, — Yapsalar.. bu çok müm- kündür haşmetmaap. — Yaptıralım.. bunu, bir ke- re, tecrübe edelim... ah, anneme bir mektup.. anneme bir mektup... Kıral, elleri arkasında hem ge- ziniyor, hem söyleniyordu: — Anneme gizli bir mektup gönderecek emin bir vasıta bulsak. Pekâlâ haşmetmaap.. Şövalye Laşatanyeri kaçıralım. ( Arkası var |) ı iahcıda Mahir Bir Atıcı Miyop — Hedeflerden birini hi devirdim am İ? Dünya İktisat Haberleri Romanya Ticaret Bilânçosu Romanyanın 1933 genesi ilk beş ayına ait dış R Hait ticaret istatistik- omanyanın | yeri neşredilmiştir. aleyhinedir | Bu — istatistikler bir sene evvelki beş aylık netice- lerle mukayese edilirse Romanya hesabına vaziyetin çok- fenalaştı- ğı görülür. Filhakika 1933 senesi ilk beş ayı zarfında ihracat 5.183 milyon (takriben 70 milyon Türk lirası) idhalât ise 5.149 milyon Leydir. Yani ihracat fazlalığı beş ay için yalnız 34 milyon leydir. (Takriben 500 bin lira). Halbu- ki geçen senenin ayni müddeti zarfında Romanya dış ticaret bilân- çosunun fozlalığı tam 750 milyon leye varmıştı. Şu hâlde bu seneki ihracat fazlalığı geçen seneki ne- ticeye kıyasla ancak yüzde beş- tir. Yani vaziyet yüzde 95 Ro- manyanın aleyhine düşmüştür. * kılyı ile Romanya arasında bulunan muvakkat R Kiliring anlaşma- o.ın_ang_n sını İtalya hükü- kilinği meti, Romanyanın bihakkın tatbik etmediğini ileri sürerek bozmuş ve tatbik mev- kuünden kaldırmıştır. Haber aldığımıza göre yakın- da bir İtalyan heyeti Bükreşe gelerek Romanya hükümetile te- masa gelecek ve devamlı bir. ki- liring anlaşması akdine çalışıla- caktır. ço Sofyadan bildiriliyor* Bulgar | N;Fı:lnenretimîı- | afından — memle- """f'“'"( îtetin elektrikleş- pâlnı tirilmesi işini- | halletmek üzere elektrik müte- hassıslarından müteşekkil komis- yon beş senelik bir plân hazırla- | mıştır. Bu plâna göre Bulgarista- nın en uzak köşelerine kadar | elektrik kuvveti — götürülecektir. | Bu tesisat yapılırken memleketin beyaz kömür servetinden azami derecede istifade edilecek hiç bir su kuvveti ziyan edilmiyecektir. Adliya Vekili Şehrimize Geldi Adliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey dün şehrimize gelmiştir. Bu- rada bir kaç gün kalacaktır. İtalya - Bulgarista- Bu Sütunda Hergün Nakleden: Firdevs İsmail ÇİÇEKÇİ KIZ Üç sene evvel İstanbula bir | Amerikalı gelmişti. Ciğerlerinden zayıf olan bu adamın pek zengin | olduğunu söylerlerdi. İlk günler | otelde kalan Amerikalı Tarabyada eski bir yalıyı ehven fiatla satın aldı. Iki gün içinde yalının bah- çesini çeviren duvarlar yıktırıldı, kısa bir zamanda barap yalının yerinde bütün gelen geçenlerin nazarıdikkatini celbedecek kadar güzel bir bina yükseldi. Bu pembe ve yeşile boyanmış binanın dahili de güzel, rahat, kıymetli eşyalarla dolu olduğunu bilenler vardı. Has- ta Amerikalı Çarli hergün birkaç saat yalının önünde duran motö- ründe güneş banyosuna yatardı. Bazan motörile sahilden açılır, akşam grupta bir sürü balıkla yalıya dönerdi, balık tutmak onun en mühim meşgalesi idi. Anna, Çarlinin evine girebilen bu yegâne kadın, efendisinin bir melek gibi iyi kalpli, Harun kadar zengin olduğunu fakat bir papas gibi yalnız yaşadığını söylerdi. Bir gün Carli, yine bir gezinti dönüşünde bir ev hanımı kadar nüfuzu olan hizmetçisi Annayı hayretlere dü- şürecek şeylerden bahsetti: — Anna, bugün tuttuğumu kızartamıyacaksın? — Ne balığı bu böyle? — Balık değil deniz kızı. İh- Hyar kadın efendisinin yüzüne dikkatle baktı. Söylediklerinden birşey anlıyamamıştı. O, çocuklu- ğunda deniz kızının - balıkçılara görünerek balık tutmalarına mani olduğunu işitmişti. Fakat tutuldu- ğunu hiç işitmemişti. Bu halde genç Amerikalı, ihtiyar hizmatçi- sile alay ediyordu. Ertesi sabah genç, güzel kız, elinde çiçek sepetile yalının kapısını çalınca, yakalanan deniz kızı değil de bir çiçekçi kızı olduğunu anlamakta gecikmedi. O bin müşkülâtle ekmeğini çıkaran bir çiçekçinin kızı idi, İh- tiyar babası birgün ailesini safa- let içinde bırakarak hayata veda edince Mari babasının san'atini eline alarak felâketzede ailesinin ekmeğini çıkarmıya çalıştı. Birkaç sene zarfında büyümüş kocaman bir kız olmuştu. Güzel olduğunu herkes söylerdi. Hattâ ona aşık olanlar bile vardı. Mari aşktan bahsedenlere hiç sesini çıkarmaz küçüklüğünde okuduğu “ Çiçekçi kızı ,, ismindeki hitabeden zihnin- de kalanb azı satırları tekrarlardı; “Çiçekler,, onun yegâne arkadaşı idiler. Nerkisler, ay çiçekleri renklerini onun güzel saçlarından çalmış gibi idiler; mavi çiçekleri tıpkı gözlerinin renginde idiler; sat- tığı konca güzel güller ağzının ben- zeri idiler. O, zambaklar kadar- masum, hercailer kadar şirin bir kızcağızdı. , Mari işte diyordu : “ Ben de o çiçekçi kızına benze- meliyim. En candan arkadaşım bu çiçekler olmalı. ,, Anna, Mariyi küçüklüğünden- beri ciddiyetile tanırdı. Şimdi her bir gün Annanın manalı tebes- sümlerinden sıkılarak asabiyetle: saadeti ancak Mariyi sevmekte bulduğunu — itiraf etti. —İhtiyar kadın bir hizmetçi olduğunu unu- tarak hırçın bir tavırla : — Ne söylediklerinizin far- kında mısınız? diye sordu. — Elbette. Söylediklerimin de yaptıklarımın da hepsinin far- kındayım. — Marinin »vamuslu bir. kız olduğuna emin misiniz ? — Namuslu olmasaydı benim olamazdı ki... — Bir çiçekçi kızla evlenecek misiniz ? — Ol. Bunu hiç düşünmedim bile. — Mari bugünkü vaziyetinden memnun mu? — Neden olmasın. O da beni seviyor. İhtiyar kadın Çarlinin söy- lediklerinden birşey anlıyamadı. Bu hususta Mariyi de istintaka cesaret edemiyordu. Fakat bir kere Marinin annesine sokakta rast gelince her şeyi anlattı. Za- vallı kadın kızının vaziyetinden müşteki idi: «O hain Amerikalı bizi rezil etti. Mariyi eve kapat- masını bilirim. Ne yapayım ki ondan başka çalışacak kimsemiz yok. O da çalışmazsa aç kalaca- ğgız» diye ağlıyordu. Günün birinde Mari yalıya gelmez oldu. Kızın gaybubeti Çar- linin — yaşayışına hiç bir deği- şiklik yapmadı, Yine eskisi gibi şen şatır gezmelerine devam edi- yordu. Annanın, Mari hakkındaki bütün — suallerini sırası gelince öğrenirsin.. diyordu. Birgün Çarlı her zamandan büsbütün başka bir sevinç içinde yalıya geldi. Annaya bir evlâdı olduğunu haber verdi, Genç Amerikalı bütün vaktini yalıya getirilen çocuğun beşiği yanında geçiriyordu. Anna ise dü- ğününü sabırsızlıkla bekliyordu. Halbuki günler, aylar geçiyor, cici büyüyor fakat evlenmekten bir ses sada çıkmıyordu. Buna mukabil bir gün Çarlinin Amerl- kaya gideceğinden — bahsedildi. Mari — sevgilisinin Amerikaya git- mesinden müteessir olmamış gibi görünüyordu, — Çarlinin hareket hazırlığına neşe içinde yardım etti. Genç Amerikalı evin anah- tarını sadık hizmetçisi Annaya verdi, Mariye de Amerikadaki işlerini düzelttikten sonra iİlkba- hara döneceğini söz vererek gitti. Mari çocuğile annesinin evine Bir Mayıs sabahı Amerika konsolosluğuna — acele çağrılan Mari Çarlinin — öldüğünü haber aldı. Müteveffanın vasiyetname- sinde Tarabyadaki yalıyı Mariye, mühim bir miktar para da evlâdı- na bıraktığı yazılıydı. ğ * Mari çok ağladı, fakat matem elbisesi giymedi, Çarlinin birak- tığı para ile küçük bir çiçekçi sabah çiçek dolu sepetile yalıya | 156 Könı açtı, yavrusunu rengârenk gelerek bütün vazoları çiçeklerle çiçek sepetleri arasına oturttu. süslemesine bir mana veremiyor- | Gizel bir yalısı ve kâfi miktarda du. Hattâ genç kızın hergün biraz daha fazla yalıda kalması ihtiyar kadımı epeyce düşündü- parası olduğu halde Marinin çi- çekçilikten vazgeçmemesinin sebe- bini kimse anlıyamadı. rürken bir gün akşama kadar | eeseecesesesernsscneccn erenneneeeneE” kalması, bir geceyi de yalıda geçirmesine fena halde hırslandı. Çarli, Mariyi ekseri yemeğe alıkoyuyordu. Genç Amerikalı | Or. KEMAL NURİi Cilt ve Zührevi hastalıklar mütehassıst Beyoğlu: Rumeli han 16 Tel : 40153