27 Temmuz 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

27 Temmuz 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— SON POSTA Arabistandaki Gizli Kuvvetlerin İçyüzü Yazan : & * Bu vapur San'anın iskelesi (Hüdeyde) ye giderken baska is- kelelere de uğrardı, ve bu iskele- ler hep kızıl denizin garp kıy- sında, İtalyan müstemlekelerinin İskeleleridir. Eritre müstemlekesinin belli başlı limanı Musavvada vapura gelen büyük rütbeli İtalyan me- murları, Valiumumi Sinyor Zoli- nin selâmını, iltifatını arzettikten sonra Mahmut Nedim Beye: — Buyurunuz, diyorlar, Va- Humumi Hz, zatıâlilerile müşer- rel olmak istiyorlar, kendilerinin misafir hassısınız, hem de şehri gezmiş olursunuz... Büyük bir nezaket ve misa- firperverlikle önüne düşüyor ve Mahmut Nedim Beyli karaya çı« karıyorlar. Faşist selâmları arasında Ne- dim Bey Eritre'nin merkezi As- mara'ya giderek trene bindirili- yor. Hani şehir gezilecekti, hani #alilumumi ? Valiumumi Asmaradadır. raya gidiyorlar. Valilumumi Sinyor Zoli Mah- mut Nedim Beye okadar iltifat ediyor, okadar ikram ediyor ki. Kendisine hükümetin misafir- banesinde bir daire tahsis edilen Nedim Bey maiyetindeki mihman- darlarla gezip dolaşıyor. Orada bir ay misafir ediliyor. Ziyafetler, nutuklar resmika- buller. Ve birkaç gün içinde Sinyor Zoli Mahmut .Nedim Beyi bir kardeş gibi sevdiğinden bahse- derek samimiyeti son haddine getiriyor. Eyi amma, Nedim Bey Eritrede oturmıya gelmiş değil ki., Ye- menden, oraya gideceğinden bah- settikçe, onu gezdiriyorlar. Niha- yet : — Gitmeliyim artık, sizi fazla rahatsız ettim, misafirperverliği- nize teşekkür ! ederim, deyince, akan sular duruyor. Bir gün, Valü umumi Sinyor Zoli, (kardeşi) Mahmut Nedim Beye diyor ki: “ — Yemene gidip te ne yapa- caksınız? Bu yol sizi yoracaktır, beyhude bir zahmete katlana- gaksınız, yazık değil mi ? Ve başkaları diyorlar ki: — İngilizler sizin Yemene git- menizi — istemiyorlar, İtalya bu hususta İngilizleri kıramaz. Ve ne oluyorsa oluyor, Mah- mut Nedim B. Eritreden geri dönüyor. Onun bu seyahatine olan kimdir? Italya mi, İngiltere mi? Orasını allah bilir. Yalnız şu kadarını biz bili- yoruz ki; Mahmut Nedim B. Ye- mende çok büyük bir nüfuz sahi- bidir. Halk orada onun elini öper, karşısında emir bekler, bir dediği iki olmaz. Bu kuvveti o nasıl iktisap etmiştir, burada bunu tahlil etmek müşküldür. Ancak vaziyet budur. Ve bu hakikati Yemen hakkında yazılmış Ingi- O- mani lizce eserlerin hepsinde göre- bilirsiniz. — Italyanlar da bunu bilirler Mahmut Nedim — Bey istediği kadar “ Yemende bazı hususi işlerim var, oradan alelâ- cele ayrılırken eşyamın büyük bir kısmını bırakmıştım, işlerimi b Pa tesviye edeyim,, diye dursun, bu- nu İtalyanlar anlıyamazlar. Belki karşı sahilde ufukları gözetleyen | Mister Filbi de böyle düşünür. Sonra Mahmut Nedim Beyin İbnissuutla dost olduğu da hesaba katılmış olabicir. Mahmut Nedim Bey Eritreden Hicaza geçmiştir. Ve Hicazda Ibnissuutla görüşmüştür. Bir gün Ibnissuutla konuşur- larken, Filbi de gelmiş, Ibnissuut Filbiye Mahmut Nedim Beyi göstererek : — İşte senin hakkından ge- lebilecek yegâne adam! demişti. Şakayı seven İbnissuut o gün Filbiyi bir hayli üzmüştü. Fakat | Filbi pişkindir. İleride Filbinin Mahmut Ne- dim Bey ile mücadelelerini gö receğiz. Şimdi, şuracıkta Nedim Beyi acaba İtalyanlar mı Yemene gitmekten menetmişlerdir, bahse bir lâhza avdet edelim: Unutmamalıyız ki İtalya tam ©o sıralarda Yemene atılmış elini daha kuvvetle, daha ileri uza- tıyordu. Yemene işleyen İtalyan vapur- ları, Afrika kıyılarındaki İtalyan müstemlekelerinden, Asya kıyıla- rındaki Yemen limanlarına yalnız mühimmat, —yalnız eşya değil, para da, çeşit çeşit Italyan mü- tahassısları da götürüyorlardı. San'ada bazı İtalyan fabrika- larının temeli o zaman atılıyordu. Yemen şehirleri İtalyan tacir- lerle doluyordu. Bü — tacirlerin arasında Sabâ Melikesinin diya- rını keşfetmeğe, Yemen içlerinde tetkikat (!) yapmağa giden sivil giyinmiş zabitler de vardı. Asya kıtasının kaç — kapısı vardır? Bunu hesap etmek haylı güçtür. Ancak Musolininin zorladığı Yemen kapısı onu fazla yorma- mış az bir himmetle ardına kadar sçılmış gibi ibi. Senelerdenberi kendi başına değil, fakat başkalarının işareti ve nasihatı ile yürüyen ve öyle yürümeğe alışmış olan İmam Yahya Hamidüttin, bâhusus ha- vadan gelecek parayı da pek sevdiğinden Musoliniye fazla naz etmemiş görünüyordu. Yemen zannedildiği gibi ku- rak, çorak bir kıt'a değildir. Bilhassa dağlık kısım, iç taraf- lar çok münbit ve mahsuldardır. Orada hububat, sebze ve meyva- nın envar bol bol yetişir, hayva- nat mebzuldür. Ve biraz himmet sarfedilse, Yemen az bir zaman- da Brezilyaya müthiş bir rakip olabilir. Dünya pazarlarına nefis kahvesini vapur vapur sevkede- bilir. Bundan başka Yemen dağ- larında her çeşit maden bulun- duğunu İtalyan mühendisler çok- tan Romaya bildirmişlerdir. Ye- menli ise mükemmel bir müşte- ridir. Ona herşey satabilirsiniz. İtalyanın aradığı da nedir ? Bundan başka bir şey midir? İngiliılere gelince; onlar İtal- yanın Yemende bir nüfuz mınta- kası tesis etmesine razı olmuş görünebilirler, ancak Ceziretüla- rabın bir. ucundakl Hindistan bekçileri (Aden) dedirler ve Aden Yemen ile Hemhuduttur. İngiltere senelerle bir ihtilâf memba: olmuş olan (dokuz nahi- ye) yi ele geçirmedikçe, yahut 27-7-934 buradan tamamile emin olama- dıkça (Aden)i tehlikeden kurtar- mış olamazdı. Bu tehlike bedevi hücumu da olsa müz'içti. Ve Mahmut Nedim Bey öyle bir zamanda oraya gitmek isti- yordu ki... Ingiltere tam bu sıra- da İmam Yahya ile bu dokuz nahiye meselesini halletmiş, iş imzaya kalmıştı. Ve İngiltere bu meseleyi öyle halletmişti ki, se- nelerdenberi bundan daha mü- kemmel bir şekilde halledilebile- ceğini hatır ve hayale bile getir- mek imkânsızdı. PArkası var) Dünya İktisat Haberleri Holanda Hindistanında Vaziyet Fena Amsterdamise Bank tarafından Halkın Üç ayda bir neş- Bkş redilen — risalenin Beliri son sayısında bah- azalıyor | kamn Cava işleri müdürü tarafından yazılmış dik- kate değer bir yazı vardır. M. Lightart Holanda Hindistanının iktısadi — vaziyetine ayırdığı bu tetkikinde çok bedbin görünüyor: « Holânda Hindistanında aha- linin geliri çok az bir kıymete düştüğü halde umumi borçlar çok ağırlaşmıştır. Diğer tarafta son yapılan kauçuk istihsalini tahdit işi de bu vaziyeti daha fena bir hale sokmuştur. İhracat gün geç- tikçe azalmaktadır. (1928) sene- sinde takriben (690) milyon Türk lirası kıymetinde olan — ihracat 1933) senesinde bunun dörtte drine yani bizim paramızla tak- riben (170) milyona düşmüştür. Diğer taraftan bu memleketin servet kaynakları olan çay ve kalas istihsalâtı ve satışı da be- ğenilecek bir halde değildir, » * Romanya Maliye Nazirı Pariste bulunmaktadır. A- Öorı;::ılı!ıda lâkadarların tah- minine göre na- zırla harpten ev- velki — Romanya borçları hakkında bir anlaşma yapılmak üzeredir. Bu anlaşmaya d,ıril olacak borçlar eski inhisar sandıkları ile Bükreş şehrine ait olanlardır. Diğer taraftan ve müspet ha- vadisler borsaya da tesir etmek- ten geri durmamıştır. Yüzde (7,5) faizli Romanya tahvilleri (256) franktan — (272) franga yüksel- miştir. Romanya tahvilleri aK Bu sene Londrada yapılan Dünya pa- büâ'ülk ylldı müza- edelerinde elde zarlarında : dilen flatlar dü- yün fiatleri şüktür. ve her müzayedede biraz daha aşağı bir seviyeye inmektedir. Temmüz ayı ikinci haftasında yapılan bu senenin dördüncü müzayedesinde bazı mallar Üze- rindeki flat düşkünlüğü yüzde yirmi nisbetini bulmuştur. Ayni fiat temevvücatı diğer beynelmilel pazarlarda da görül- mektedir. Bu fiat gerilemesinin sebebini alâkadarlar bu seneki dünya yün kırkımının mübalâğalı olarak tahmin edilmiş olmasına atfetmektedirler; bunlar, bu seneki rekoltenin, söylendiği gibi, geçen yıla nisbetle 150 bin balya fazla olacağına ihtimal vermiyorlar. 1 ril:atbaamızda Bir Süleym leüzyoni;t n Zeki B. Büyük Hünerler Gösteriyor İğne Yiyor, Ağzından ÂAteş Fışkırıyor Ve Daha Neler Yapmıyor Yasefin oğlu, Portakal — oğlu, Çiçekçi oğlu... Çoğumuz bu isimleri duymuş, hatta sahiplerini de görmüşüzdür. Her hareketleri- nin sonunu: — Ne sihir- dir, ne keramet, el — Ççabukluğu marifet! Tekerlemesi- le bağlıyan bu üç meşhur hok- kabazın öyle nu- maraları — vardır ki insanı hem Şaşırtır, hem de güldürürdü. Ben sünnet olurken « bun« dan yirmi beş gene evvel - eva Portakal oğlunu getirmişlerdi. Ya- nındaki palyaço- sile beraber sa- gecenin on ikisine kadar bir yığın numara yaptı. Fes içinde yumurta kırıp pandispanya -pişirdi, başkasının cebinden alıp hepimizin — gözü önünde havanda tuz buz ettiği bir altın saati İ irmiş kırk birikatin eli gae elaş aai çıkardı ve daha birçok hokka oyunları oynadı. Hepsinin s0- nunda da: — Ne sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet! tekerleme- sini tekrar etti. Ben bütün bu işlerin sırrını onun iri bir salyangoz kabuğuna benzeyen dudüğnn:e buluyor ve içimden: — Ah. Şöyle bir düdüğüm ola da ben de hokkabarlık yapsam, diye hasretleniyordum. Halbuki iş, ne düdükte, ne de: — Ale. hop.. bir, ki, üç! tekerlemesinde idi. Mesele basit bir el çabukluğundan başka bir şey değildi. Fakat bu çeşit “hokkabazlık,, artık tarihe karıştı. Onun yerini *illüzyonist,, denilen garp hokka- bazcıları aldı. İlüzyonistler el çabukluğu dâ- hiliğinde eski hokkabazlardan çok ileridedirler. Bunlar elektrik am- mlünün içinden serçe çıkaracak, [üçnlı cep saatinden kaz uçuracak kadar ileriye gidiyorlar, Bu garp hokkabazları memleketimize za- manj zaman gelmişler, insanı eğlendirmekten” ziyade derin bir hayrete düşüren marifetlerini bize göstermişlerdir. gün evvel — Avrupadan döndükten sonra matbaamıza ka- dar gelerek bize birçok marifetler gösteren artist — Süleyman Zeki Bey de bu sahada hakikaten eşsiz bir illüzyonisttir. * Iki tane küçücük güğüm. Iki- sinin de içi bomboş. Süleyman Zeki Bey bunları bizim önümüze getirdi, masanın üstüne koydu. Ikisinin de içine birer parça kâğıt atarak kibritle tutuşturdu ve an- lattı: — Hindistanda kahveyi böyle pişirirler. Ve beş dakika sonra bu gö- gümlerden birinin içinde kaynamış ,bahın onundan Süleyman Zeki Bey bir şemvigeyi ortadan yok ederken süt, ötekinde de kahve görmeye- lim mi? s“kl:iı duıız. h:’yı;: edip durüurken man y lerin içindekini yeşil Rncıılıgıbmerık bize sütlü kahve takdim ediyordu. Fakat biz fincanları elimize aldı- ğımız zaman içlerinde — kâğıt kırıntılarından başka bir şey olmadığını, sütlü kahvenin ise yerinde yeller estiğini görünce apışıp kalıverdik. * İnce bir boru.. Süleyman Zeki Bey bunun içinc yine bezli bir kadın şemsiyesi koydu, ağzını iyice kapadı. Iki dakika sonra borunun kapağını açtığı zaman şemsiyenin kıxnpluı îıuııhiml görmiyelim mi? Soruyorsunuz: — Şemsiye ne oldu? O, Cevrp vermiye lüzum gör- meden yeleğinin cebinde koskoca bir şemsiye çıkararak sizin aklı- nızı durdurup çenenizi kilitliyor. * Sağ elinde bir avuç dikiş iğnesi, sol elinde de bir makara. Süleyman Zeki Bey evvelâ iğneleri ağzına atıyor ve büyük bir iştiha ile bu sivri madenleri yuluyor. Arkasından ipliği ağına alıyor ve hasta tavukların sarını- sak yutması gibi, girtlağını şişire şişire yutuyor. Siz hayret ve korku içinde- siniz ve kendi kendinize : — Eyvah, diyorsunuz, zaval- lının barsakları delik deşik olacak. Hayır.. Ona hiçbir şey- olma- mıştır. Çünkü bir dakika sonra ağzından uzun bir ipliğe teker teker geçirilmiş yüz adet iğne çıkarıyor. Siz derin bir hayret arasında yine soruyorsunuz: — Fakat boşalan makara ? Süleyman Zeki Bey gülümsi- yerek cevap veriyor: — Makara mı? O da sizin ceketinizin sol cebindedir. Filhakika elinizi cebinize attı- ğınız. zaman makarayı buluyor ve hayretten kalbinizin durma- ması için bir hayli küçlük çekk yorsunuz. Süleyman Zeki Bey, muhakkak ki memleketin ilk sahip olduğu fenni bir illüzyonisttir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: