; v z 12-6 - 984 ; — Kurtardı amma, şimdi daha | Büyük bir facia başladı. Hurşit, — taşlıkta eline ne geçerse yerlere ç Atıyor, kırıp parçalıyordu. Zavallı ’* dişçi korkusundan yukarı kata — kaçmış; kadınlarla beraber pen- l gereyi açmış: komşular, K — Yangın var.. — yetişin. ” Diye bağrıyordu. — pervasız canavar: — Bu Aakşamlık bu kadar.. yarın akşam tekrar görüşürüz. Dedikten sonra, küfürler ve — yeminler ederek defolup gitmişti. ©O ortadan kaybolur - olmaz, yay- gara sırası ev şahiplerine gelmişti. . —Kadınlı erkekli etrafımı almışlardı. — Yüzüme karşı söylemedik — söz bırakmıyorlar: j — Artık bu evde bir dakika — bile duramazsın.. ya, şimdi çıkar gidersin; yahut karakola haber veririz. Diye haykırışıyorlardı... Esasen ben de bu fikirde idim. Çünkü '; artık burada barınamıyacağımı — hissetmiştim. Hele karakola haber vıı.lmık tehdidi karşısında bu ımı derhal tatbika geçmek buriyetini hissetmiştim. Koğa koşa yukarı kata çıktım. — Yalnız, kalın mantomla - başımı — saracak bir atkı aldım. Eşyalarım B / wermek İüzüumunu bile hissetme- — den sokağa fırladım... Sokaklar — bembeyazdı. Şiddetli bir rüzgâr — oğulduyur; lâpa lâpa kar yağıyor- “dü. Meydanda hiç kimse görün- — miyordu. m i;r.Nıb:' =d—; “koyu bir ğ _k”d:ıı bu sisin Bie — sokak fenerlerinin titrek ışıkları — parlayıp sönüyordu... Bir kapının ' içerlek merdivenine iltica etmiş oolan zavallı bir sokak köpeği, O başını kaldırıp bana — bakarak — gzun uzun uludü. Sanki: — — Herkesin rahat rahât ya- “taklarında, soba başlarında büzül- düğü bu korkunç havada, bu » sokaklarda ne dolaşıyorsun. Yok- “sa, sen de benim gibi yersiz, / yurtsuz musım?.. — Demek istiyordu. — ÂAncak bu köpeğin ulumasile -ııl'hıııı z kamçılayan ve bir Bi 'ı,,— Gazetenin esas yazısile — Bir sütunun iki satırı bir < (santim) sayılır. a göre bir santi- mün ilân fiatı şunlardır: 'sayfa | Diğer | Son 4-5 İyerler | sayfa 250 200 100 K | Kes, | Ki KI 30 IKn. Krş. 3— Bir — santimde — vasati j (8) kelime — vardır. — İnce ve kalın gyazılar | ! ı Ne | | Karlı Bir Gece.. “ Her Tırifîn; Bembğgâ;di,_ Kimsesiz Yollarda Yapayalnız lleıjiyordıım.., an bile göz açtırmayan sağnağın hücumlarından bir dakikacık ol- | sun masun kalmak için bir kapt nn derinliğini siper aldım. Dü- şünmeye başladım... Şimdi ne ya- pacaktim ?.. Nereye gidecek.. Ki- min yanında barmacaktım ?.. Ev- velâ. Nadireye gitmek aklımdan geçti. Fakat, durup dururken hiç yoktan başıma bu kadar işler getiren bu hoppa ve şımarık ka- rıdan artık korkmuş, nefret etmiş- tim. Cebimde on param bile ol- madığı için bir otele de gidemez- dim. Bu havada tenha bir köşeyo çekilip sabahı beklemek imkân ve ihtimali de yoktu. Şu halde ?.. Kulağımın dibinde sert ve kaba bir ses yükseldi : yapıyorsun, burada ?.. Başımı — çevirdim. Gocuğuna tllııln Sarınmış, sopasını koltu- ğunun altına almış bekçi İle kar- şılaştım. Beni doğruca karakola götürmek ihtimaline binaen bu adama dert yanamazdım. O anda aklıma gelen bir yalanla : — Bekçi baba l.. Çocuğum bir- denbire hastalandı. İlâç almak için eczaneye gidiyorum. Kar ve rüzgâr soluğumu kesti de şurada biraz duraladım. Dedim ve derhal uzaklaştım. Ve, Taksime doğru hızlı hızli yürürken: — Demek ki, sokakta sabah- lamaşı göze alsam bile, bekçile- rin polislerin kontrolundan kur- tulamıyacağım. Diye mırıldandim. Surpagop hastanesini geçip de Fiyat garajının önüne gelir gel- mez köşeden kopan öyle korkunç bir sağnakla karşılaştım ki, az kalsın boğulacaktım. İki büklüm olduğum halde bile ilerliyemiyor- dum. O şiddetli sağnağın cere- yanile topaç gibi dönüyordum... Taksim — tarafından gelen her tarafı sımsıkı kapalı bir güra'tle yanımdan geçti. Teker- leklerinden fışkıran zifosla karışık küçük —buz parçaları, üstüme, başıma serpildi. Derhal başımı çevirdim. Bir avuç tükrük gibi, püskürdüğü — zifoslarla yüzümü kirleten otomobilin sislere karışan ışıklarını, islak gözlerimle takip ettim. Rahatına ve sıcacık oda- sındaki yatağına kavuşmak için, adeta kalbimi çiğner gibl geçen şu bahtiyarları düşünerek derin Bir avuç tükrük gibi yüzüme yediğim zifos, derhal aklımı ba- şıma getirmişti. Benim gibi yüzü kirlenmiş bir kadın, artık perva- sızca Madam Mamnik'in pansiyo- nuna gidebilirdi. Düşünecek ve korkacak neyim kalmıştı?.. Hay- siyetim mi?. Şerefim mi?f., Namu- sum mu?... Düştüğüm mülevces çukur o kadar derindi ki; o acı sukuttan hasıl olan sademe, bü- — Madama !.. No arıyorsun.. | ! bHapishane Müdürü — Affe- dersin arkadaş, bir yanlışlıkla ZD aak b | SON POSTA Yanlışlık Ve Bir Cevap 'bir hafta fazla yatmışsın!.. Mahküm — Ziyanı yok müdür bey, gelecek defa bir hafta nok- san yatarım!.. | Balkanlar Borçlarını Ödüyorlar Paristen bildiriliyor: Yunan hükümeti, — harici borçların tesviyesi hakkında yapılan Londra anlaşmasını tatbik mev- kiüne koymağa karar verdiğini Fransız ve İngilir — sefaretha- nelerine bildirmiştir. Yalmız Selâ- nik - Manastır şimendifer istik- razı bu kararın haricinde bulun- maktadır. Hükümet derhal bu borçların anlaşma — mucibince — ödenecek kısmı için lâzımgelen döviz mik- darının — alâkadarların — emrine amade tutulması hakkında Yunan Milli Bankasına emir verecektir. Diğer taraftan Yunan maliye nazirı Fransadan — alacaklıların Atinadaki beynelmilel komisyonu nezdinde teşebbüsatta bulunarak istikraz karşılığı olarak tutulmakta olan fazla varidatın serbest bıra- kılmasımı rica etmiştir. , Paristeki Osmanlı Bankası Bulgar, Bulgar hükümetin- den borçların tes- nın vaziyeti| viyesi — hakkında bir emir almıştır. Bu' emirle Buk gar hükümeti — (1892) senesi yüzde altı — faizli — istikrazının temmuz — (932) tarihinde vadesi gelen (79) numaralı kuponunun (0,329) İsviçre frangı olarak öden- mesini tebliğ etmiştir. x Paris mali mahafilinde duyu- Romanyanın :'::;':' ::';.Rd: vaziyet rının vadesi gelen kuponları ödenmeye başlanacak- tır. İlk tediyatın (15) haziranda yapılacağı söylenmektedir. Bu iş ğ lâzımgelen havale yapılmıştır. < birinci tediyat için Rumen hükümetinin takriben (25) milyon ley ( 400 bin lira | vermiştir. Bu Iı'kı[ît!erin biribirlluhıuıı tevali edeceği ve vadesi gelen kupon- ların sırasile ve tamamen ödene- ceği haber verilmektedir. İtalya Donanması Büyüyor Roma, 11 (A.A.) — İtalya, Vaşıng- ton deniz konferansının kendisine verdiği hakka istinaden (35) er bin tonluk iki zırhlı yaptıracaktır. GMODA) <ak Di S KÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: Firdevs İsmait SAHTE SARAYLİ ——— direktörün dairesine girmek için beliyordu. Büyük bekleme salo- nunda yalnız değildi. Orada on- dan daha güzel kızlar. vardı. Ferhundenin nazarları rda, parlak ipek çoraplarda dea k- tan sonra kürkler üstünde topla- nıyordu. Zavallı, bütün kaş | k- tan titrer dururdu. —onun bir. kürk manto ai idar parası olsaydı mutlaka gri alırdı. Sarı saçlarına, lâcivert gözlerine şeffaf beyaz tenine gri renk çok güzel giderdi. ee Nihayet bir kapı açıldı. Kısa boylu, zayıf bir adam ndü. Kuvvıdinı’&Mdlhn =ı bir isim ıu:kdı. tekrar kayboldu. Bu adam dört defadır ayni şeyi tek- rarlıyordu. Bekleme ortasına kadar geliyor. listeden bir isim okuduktan sönra bir kedi sessizliğile tekrar dönüp idiyordu. ği Ferhundenin kabul edileceğine hiç ümidi olmadığı halde bütün geceyi hülyalarla geçirdi. İki gün evvel işten çıkarıldığını söyleyerek ihtiyar annesini müteessir etmek istemiyordu. Bunun için yemek- lerde gülerek neşeli olduğunu göstermeğe çalışıyor, sabahleyin her zamanki gibi erkenden evden çıkıyor, akşam geç vakit dönü- yordu. Hiçbir netice elde etme- den iki gün mütemadiyen gazete ilânları peşinde koştu. : Son bir defa bir hırğiz #gibi gizlice aynaya baktı, bacaklarının titremesine rağmen kendine cesa- ret vererek direktörün dairesine doğru ilerlerken yanakları - bir- denbire kıpkırmızı — oluvarmişti. Ağır adımlarla masaya yaklaştı. Direktör onu gözlüğünü takarak ensesinden — topuklarına - kadar yeni alınmış eşya gibi süzdü. Ve: — İlk defa mı geliyorsunuz? Evet belli. Lütfen biraz yü müsünüz? yürüyüşünüz bir askere benziyor; hayır öyle değil. Biraz daha... — Nasıl söyliyeyim — sizin gibi güzel bir kıza yakışacak bir yürüyüşle.. evet. v Direktörün ikramile Ferhun- de yeniden kızardı. Orta yaşlı bu adam sessizce cıgara İçerken gizlice genç kızı hayran, takdir. kâr nazarlarla süzüyordu. Sonra, ona yaklaştı, gülerek: — Bacaklarınızı görebilir mi- yim ? dedi, hakikaten pek güzeli Yeni çevireceğimiz — film içim sizi angaje ediyorum. Vals bilir misi- niz ? Bir defa şöyle bir döümek kâfi, Adam, stüdyonun ortasında elini çırparak tempo - tutarken Ferbunde de danstaki mahâretini görtermek için firıl fıril dönü- yordu. Direktörün memnuniyetine payan yoktu: — Oco.. Siz mahir bir dam Ml:llı Iı;;ımıı ederim. Yarın saat oni provaya başlıyaca- ğız. Mühakkak onda burada ol- Mölerkünde stüdyodan çıkarken ©o gün ilk defa soğuğu hisset- medi. Kırk dakikadanberi ıımuınil * Ertesi gün stüdyoda, birgün evvel bekleme salonunda rastgel- diği birçok kızlar şimdi dantelâ- larla, kurdelâlarla süslü birer ca- riye kıyafetile onu bekliyorlardı. İlk prova harikulâde oldu, Uzan ipek elbisesile, beyaz vual ğglle Ferhunde - tanılamı ASA recede güzelleşmişti. O gün, Türk sinemacılığında birdenbire yükse- len Feritle' tanıştı. Ferhunde onu birçok >defalar beyaz perdede seyretmişti. Şimdi o meşhur sine- ma artisli gülerek konuşurkea elinin içinde onun elini tutuyordu. Uzun senedenberi arkadaşmış gibi bakıştılar. Sonra Feridi kartondan © muhteşem sarayın harem dai- resinde rengârenk cariyeler ara- sında kaybetti. » O gün Ferhundenin arkasında kırınızı, hareli, güzel bir elbire vardı. İİk önce karşısına çıkan Ferit merasimle genç kızın önünde eğilerek elini öptükten sonra: — Stüdyonun —en şirin ve güzel kızısınız, dedi. Ferit bu iltifatile mül dığywü.o;hnın-'ıynd: — Sizi tekrar gördüğümden pek memnunum, Dün sizi çok aradığım balde bulamadım. eni çevrilecek filim için sab- ne hazırlanırken onlar, boş salon- larda beraber konuşarak gezdi- ler. Kız tarihe karışan bir saraylı kıyafetile, erkek koskocaman kavuğu, uzun cübbesile masallar- daki mes'ut çiftlere benziyorlardı. — Dün akşam neden gizlica gittiniz? Ferhunde kıyafetini gösterme- mek için bir hırsız gibi gece kaçtığını söyleyemezdi. O, stüdyo haricinde solmuş elbiseli, keten çoraplı fakir bir ailenin kızı idi Ailesi o gün alacağı beş lira ile elektrik borçlarını vermek - için onu bekliyorlardı. Sefaletin acısi- le yaşaran gözlerini göstermemek için Bîı.—. hıl:ııyl:rnh. a girdiler, varlak ::'.kıl nn önündeki ı: BAA müsun Ferhunde, kadar benziyoruz. kız cevap vermeden güldü. düşünceli idi. Karanlık mazisine uzanan bir hayal içinde Ferldi dinliyordu. Ferit ona daha fazla sokulurken hiç itiraz edemedi. O dakikada muhteşem kıyafetile kendini hakikt bir saraylı sanı- yordu. — Küçük Hanım sizde tarak- ki hakikaten fazla! — Karşısında Feridin sevgilisi asabi bir hareketle, bariz bir istihfafla katıla katıla gülüyordu. Onunki pek kısa bir rüya gibi olmuştu. Bu iki yüzlü mu- hitte herşey sahte mi idi? Feridin okşamaları, hatta çiçekler bile, her şey her şey sahte idi. O, bu sahte tavırlı kalabalık içinde ya- '== evvel kendisi kasaya giderek © günkü mesaisinin üc- retini talep etti. Direktör kızın muvaffakıyetini süslü cümlelerle tebrik etti. İstikbalde parlak bir Türk sinema yıldizi — olacağını iftiharla ilâve etti. Fakat o cevap vermeden — paltosunun — yakasını kaldırdı, bir daha ayak başmamak üzere stüdyodan çıktı. Ferit onu yolda sabırsızlıkla bekliyordu. — İşte şimdi de kaçamazsın. Artık bütün hayatımızı beraber geçireceğiz.. diyerek Ferhundenin koluna Ferit hayatında ilk defa yalan söylemiyordu. Bir ay sonra Ferhunde ile Feridin işan merasiminde - stüd- yonun direktörü da hazır bulundu. d M AD sĞek n ali vü