î b b k> - b l p D - Lunna Hâdiseleri Yeni Bir Keşif Son zamanda deniz - inşaatım: da varılan terakki derecesi çok yük- selmiştir. Bu me- yanda asgari sar- fiyat mukabilinde azami sür'at ve randman verecek gemi biçimi de keşfedilmiştir. Evvelleri gemi tek- “nelerinin yapılışlarına pek dikkat edilmezdi. Tersaneler — gemiye yüzme kabiliyetini verdikleri ve muvazene şeraitini temin ettikleri takdirde gemiyi suya indirirler ve işletmeye başlarlardı. Bugün yeni keşfe istinaden yapılan teknelerin sür'atleri fazla we buna mukabil kömür sarfiyatı pek az olmakta olduğu için bu keşif yüzünden deniz inşaatı işle- rinde garip bir netice doğmuştur. “Bu neticeye göre eski usulde “yapılan gemilerin yeni esasa göre boyları uzatılımakta, biçimleri de- giştirilmektedir. Birçok >vapur - kompanyaları wapurlarını boylarını uzatmak ve biçimlerini değiştirmek üzere ye- f Gemilerin b'çimi deği; tiriliyor “niden kızağa çekmiye başlamış- lardır. Bu meyanda Hapag vapur kumpanyası Hamburg, Alber-Ba- len, Doyçland, Nev-York ismin- deki gemilerini kızağa çekmiş ön kısımlarını kâmilen bozdurmuştur. Doyçland. vaparunun boyu 12 metre uzatılmıştır. Bu suretle geminin (28000) beygir kuvvetle alabildiği (10) millik sür'ati şimdi yalnız (20,000) beygirlik bir ma- kine temin edebilmektedir. Yüzde Meotuz raddesinde olan bu tasarruf çok mühim Aaddedildiği için bü- tün vapur kumpanyaları gemile- rinin biçimlerinde ayni değişik- likleri yaptırmak üzere hazırlan- maktadırlar. Deniz inşaatını kökünden de- ğiştiren yeni terakki hâdisesi ayni zamanda birçok tersatelere yeni işler temin etmiş sayılabilir. » Mnımm dürbinlerile gök- leri tetkik eden heyet âlimleri — güneşin sathında gördük- leri siyah lekele- rin dünyadaki bazı hava hbâdiselerile alâkadar olup olmadığını - birçok zamandan beri - araştırmış — dur- "muşlardır. Sistematik bir tarzda * yapılan mütemadi tarassutlar ne- ticesinde bazı nazariyeler meydan almıştır. Bu nazariyelere göre “ güneşte zaman zaman görülen * giyah lekelerle dünya üzerindeki hava tebeddülleri arasında yakın - bir münasebet vardır. Siyah leke- ” lerin asgari ve azami hadleri bul- “ duğu zamanlarda dünya üzerinde * garip hadisatı havaiye — vücut " bulmaktadır. : göre dünya iddialarına yeni bir kuraklık mevsimine girmeğe — başlamıştır. Bu nazariyelerin ” Bu devre (1936) senesi nihayetine > gürecektir 18704 1883, 1893, 1904, 1921, 1929, senelerinde olduğu ” gibi güneş yeni bir faaliyet dev- resine girmiş ve neticeten Üzerin- deki siyah lekeler çoğalmış oldur ğu için 1936 genesine kadar bol bol yağmurlara intizar etmek faydasız olacaktır. Eskiden bu gibi - falcılıklar Firavunun yedi şişman, yedi zaif mandası gibi rüyalara istinat eder- di. Şimdi dürbünlerin rasatlarına we fennin nazariye ve müşahede- kerine istinat ediyor. SON POST Eski Kurban Bayramlarından Ha râalâar “ — Koçlar Ağlamıy:)r Oğlum, Allaha Bizim _İçi_n- Yegvany orlar!..,, “Eğer Koyu;;r Altı;ı—Zîncirlcrle Gökten İnmeseydiler, Her Sene İçinizden Birini Kurban rmr Bayramlar, artık bizim peşi- mizden koşuyor.. Onları biz. ko- valamıyoruz.. On beş, yirmi yıl evvel böyle günleri yatağımızda döne döne bekler, — bahçede, mutfakta — meleyen — koyunların seslerini — dinliye dinliye Aancak uyuyabilirdik.. Bütün dünya gibi biz de ileriye doğru gidiyoruz. Peşimizde kalanlar bizim için, | bir kedi uyuşukluğu veren şey- lerdir. Şimdi daima hareket, daima canlılık ve maddiyatçılık.. Bu bir devir icabıdır. Geriye dönemeyiz, —geriye bakamayırz, geriden hararet, can ve heyecan alamayız.. Ben bu yazımda, ©o eski senelerden birkaç hatırayı, birkaç kalem vuruşile canlan- dırabilirsem, sizin için, genç nesil için bir “üâdet ve örf,, eğlencesi olmaz mı?.. 4 Evimiz © gamanlar koyu sek- vili bir camie bakardı. Kurban bayramlarında bu selviler, ekse- riya, kuzuların melemelerile sal- lanır, ilk sabah cami avlusunda sürü sürü kurbanlar kesilirdi. Hiç unutmam, küçük, — kafesli pencereden bu avluyu seyretmeyi çok severdim: Tam karşıda bü- yük, geniş, kocamış bir selvi vardı ki, bütün bayramlarda bu selvinin dibindeki çukur adeta kan fıçısına dönerdi.. fakat ne tuhafl. Akşam üstleri el ayak çekildikten sonra bu —çukurun başında arsız sokak köpeklerinin oynaştıklarını, kaynaştıklarını gö- rürdüm. Bizim evimizin yanındaki bü- yük konakta eski nazırlardan biri otururdu. Şimdi hatırımda değil, bu adam inmeli mi sar'alı mı, öyle bir şeydi. Bazı geceler, uy- kum kaçınca hep onun: “Alillah, Allllahl.,, diyen —uzun — uzun inlemelerini — dinlerdim.. — sonra- dan işittim ki, eski bir ittihatçı imiş.. İtilâfçıların kahrına uğramış, sokağa çıkmaz olmuştu. Hiç unutmam, biz kurban bay- ramları, yaldız. boynuzlu, kınalı bir kurban keserdik.. Buna mu- kabil konağa daha arife günü, altı koç birden gelirdi. Burma boynuzlu, karagözlü vahşi gibi görünen bu kurbanlara o zaman- lar bayılırdım.. Bizim evle konağın bahçesi.. ince bir tahtaperde ile ayrılmıştı.. Bayram sabahına ka- dar burma boynuzlu koçların acı acı melediklerini, tahtaperdeleri debeliyerek eşindiklerini duyardım. Daha arife günü gecesi, biz üç kardeş bir türlü uyumak bil- mezdik.. Mutfaktan gelen tencere tabak gürültüleri, küçük pence- Ederdik, Ya!..,, * pitişik konağın acı acı meleyen koçlarının sesi - çarpardı.. Kaç defa anneme sormuştum: — Niçin böyle bağırıyorlar anne?.. Yarın kesileceklerini bi- liyorlar da mı bağırıyorlar?.. Annem bana her defasında ayni yeyi söylerdi: — ÖOnlar bizim künahlarımını temizlerler oğlum!. Bak, kuzular, koçlar ne kadar bağırırlarsa, bizi cenabı hak o kadar aflfeder!.. On- lar ağlamıyor, Allaha bizim için yalvarıyorlar!. » Eskiden sabahlar ne çabuk, fakat ne kadar sisli ve gölgeli elirdi.. yoksa biz mi çok erken kardık?.. O zamanlar saat da- kika bilmezdik.. fasılalı uykuları- mızın her kalkışında beyaz per- delerle örtülen pencerelere bakar, ufacık bir aydınlık gördükmü ya- taktan fırlardık.. dışarıda keskin bir ayaz vardır. Yüzümüzü yıka- madan derhal evin dört köşesine | dağılırdık.Bu sırada serin bir hava içinde tepemize doğru yükselen ca- miden ezan sesleri gelirdi. Bizim kalkışımızla evde bir gürültüdür başlar, merdivenler çınlar, mut- fakta, taşlıkta ayak sesleri, kah- kahalar, gürültülü — konuşmalar duyulurdu. Bizim için yeni ve cici elbise- lerimizi giymek bir mesele olur- du.. Gürültüler, patırdılar ara- sında beyaz ipek gömleklerimizin yakasına kırmızı kurdeleler bağ- lanır, Lâcivert ceketlerimizi bin Kurbanlık koyunlara ait üç görünüş reli ahırda acı acı buğıran yaldız boynuzlu, kmalı kurbanımız, sonra, tahtaperdeleri debeliyen — vahşi koçlar bütün gece sabaha kadar bizi meşgul ederdi.. Yattığımız odanın vişne çürüğü renginde bir. komodini — vardı ki, — iki yanındaki — kocaman — karpuz lâmbası, tavana kadar yükselmiş yaldızlı aynasile, geceleri bazan beni çocuk korkularına sürükler, bütün bu malzemeyi “gözleri parıl parıl, yanakları tombalak “ dev anası, na benzetirdim.. İşte bay- ramları, bu komodinin kapıları daima açıktı ve üç gözünde de bizim ayrı ayrı, cici elbiselerimiz dururdu.. Karpuz lâmbaların ölü ışığında durmadan oraya bakar, gtülü bantolonlarımızı ipek göm- leklerimizi, pırıl pırıl fotinlerimizi seyrederdik.. Nedense, böyle kurban bay- ramı geceleri içimizde daima bir hüzün yaşardı. Acı acı meleyen kuzular da acaba bizim kısa uyku- larımızda — gördüğümüz — şeyleri görürler miydi?. Ben ekseriya böy- le gecelerde, satırlar, baltalar, bıçaklar, kan pıhtıları görürdüm.. Başı karşı selvi dibindeki çukura yatırılmış bir koçun, birdenbire canbıraş bir bırlti - çıkardığını, sonra kan, kan, hep kan fışi dıîı:ııı.ı görürdüm.. Bu kan beni uykumdan sıplatır, kulağıma yine itina ile sırtımıza geçirirlerdi.. O zaman bir kurban derdidir başlardı. Bütün gece uykumuzda ördüğümüz — satırlar, baltalar, gıçıldır. hepsi birden gelir, vişne ağacının dibine koııırdgı: Küçük pencereli ahırdan yaldız. boynur- İu, kınalı kurbanımızın yanma koşar, ipek gibi tüylerini, yumu- şak alnını okşardık.. O — bize nasıl bılıığ. nb.hlhd.îı ağlıya ağlıya z unarları an [glllerini Eııuıl çpevirlr. melülur:yıh- zun, hasta yürüyişile nasıl arka- mızdan gelirdi?.. Ah o zaman hepimiz birden çığlık çığlığa bağırır: — Kesmeyin bunu, Allahaşkına kesmeyini,. Diye yalvarırdık. Fıııt her defasında, balam ufacık boyu, yer yer kınaları silinmiş beyaz saçlı başile, önü- müze dikilir, bize ayni şeyi söy- lerdi: — Kesmiyelim amma, Allah kurban bekliyor çocuklar!.. Eğer bu koyunlar altın zincirlerle gök- ten —inmeseydi, o zaman ne olurdu?.. İbrahim — aleyhisselâm, Hazreti İsmaili kesecekti, biz de her sene içinizden birinil.. Ya, olmaz değil mi?.. Aklınız yattı değil mi?.. Halamın ince sesile bize bun- ları her hatırlatışında gözümün önüne iri sakallı biri, elinde bıça- ğgile, bir kaya dibine yatırdığı sarı kıvırcık saçlı bir çocuğu keserken gelir, sonra sanki bıçak benim boğazıma sürünüyor giki ——— Kari Mektupları Yarı Yoldan DönenTramvay Karaköyden 171 numaralı bi rihci mevki Maçka-Beyazıt tram- vayına bindim. Sultanahmede bir bilet kestirdim. Bu biletin öze- rinde kahverengi boya ve büyük punto ile 615, siyah boya ile de 5978 numaraları yazılıdır. Tram- vay Eminönüne geldiği zaman arabanın döneceği, rötarı olduğu için Beyazıda kadar gitmeyeceği söylenildi ve yolcular indirildi, Biletin Sultanahmede kadar se- yahat için kesildiğini söyledik. Ne yapalım efendim emir böyle dediler. Bu nasıl emir? Sultanah- mede kadar ücret alınır ve yolcu Eminönünde bırakılır mı? - Bileti takdim ediyorum. Sultanahmet: Muallim Mustafa Nusret (Son Posta: 7 kuruş 10 parâ- kıymetinde bulunan ve Sultanalır met zımbasını taşıyan bu bilet matbaamızda mahfuzdur. Postadan şikâyet Beşiriye cumartesi, -salı şmı- leri posta gelir. Her posta 3 - 4 gazete gelmesi icap — ederken bazan hiç gelmez. Sekizi birden ikinci posta ile gelir. Önce ge- lecek gazete sonra, sonra gele- cek gazete evvel gelir. Bunlara alıştık. Yalnız alışılamıyacak ikin- €i bir nokta var: Gazetelerin yolda kaybolması, Alâkadarlardan — edindiğimiz malümata göre İstanbul postası Diyanbekirde açılıp kapandıktan sonra doğru buraya geliyormuş. Bu, doğru ise gazetelerin nerede kaybolmakta olduğu biraz anla- şılıyor. demektir. Beşiri: muallim Müstafa huylanırdım. O 2nman, yaldız boynuzlu, kınalı kurbanımızı yavaş yavaş vişne ağacının dibine kadar getirirdik.. onda artık derin bir tevekköl vardır. Başı düşmüş ayakları iki a doğru mecal- sizce açılmıştır. Zavallı böyle melâl, mabzun durürken iri pos bıyıklı kasap birden uzanır, yal» dızlı boynuzlarından yakaladığı gibi vişne ağacının yanına çeker- di.. Bu sırada halam yavaş yavaş , gelir, elinde tuttuğu bembeyaz Eieı tülbendi, kınalı kurbanımızın gözlerine bağlardı.. Ah, o zaman işte o zaman kasap birdenbire zavallı koçu, deviriverir ve ayak- larını kıskıvrak dardı.. İri bir taş üzerinde duran uza- mırken, hepimiz, sağa sola kaçışır. dık.. Fakat ben ııe&uıu.k bu cinayeti güzümle görmek için yanar, yepyeni - elbiselerimle ::.g ağacına tırmanarak, bu sahneyl seyrederdim.. Pos bıyıklı kasap bıçağı birkaç kere koyunun tüye lerine sürttükten — sonra — götü sesile tekbir alırdı: — Allahüekber, Allahüekber, Allahüekber.. İlah... Tekbir biter bitmez kasabın “ ha bismillâh! ,, Deyişini, sonra, yumuşak bir şeyin ikiye ayrıldı. Zını, müthiş bir kama fışkırdığını, nruı ve duyardım!. Koçumuz, yal boynmuzlu, kınalı koçumuz de- belenir, debelenir ve başı birden- bire çukura doğru düşüverirdi.. * Fakat bu cinayet nasıl biter masıl unutüveririz, zavallı kurbanımı zın parça parça etleri nasıl da- iılu;. Bunu düşünmek için vakit yoktur. Birdenbire sokağın başın- dan bir davul sesidir. başları * Hayyt, anam babam, böyle bayramlara canımız kurban ok- sun!.,, diye şıkırtılı fenerine para dolduran tulumbacılar, iri şalvarlı, sırık gibi boyu, iri sopasile diki- len bekçi, satıcı, çöpçü, postacı, biribiri ardısıra kapı vurur, davul, çalar, nara atar, mani okurlardı., Hiç unutmam; babamın elinde sokağa çıkarken, arkamızdan an nem, halam titirek seslerle sesle-