c Bir mü ti şahane du: / _Kara Cehenn_e Her Hakkı Mahfuzdur Z. Ş. Tefrika No, 35 K N e — —. * SON POSTA; — Bana, Doğan Derler!.. | ——— .—— — Sultan Mahmut beni hile ile yakalatarak zindanlara Cevabını verdi. Bu sözler, Esma sultanın kalbinde acı bir his uyandırdı. Demek ki sarayını taşlamak için buraya kadar gelen bu delikanlı, sadece kalabalığa “ Hyan, bir takım işsiz güçsüz ser- neriler gibi kendi hayat ve sefa- hatine karışan alelâde bir insan değildi... Şu sözlerden de anlaşı- hyor ki, şu yaralı delikanlının göze görünen yaralarından baş- ka kalbinde de ayrı bir yarası vardı Belki onu buraya kadar o yaranın acısı sevketmişti. — Delikanlı!.. O, dediğin eğer hünkâr ise.. şimdi burada onun hükmü yoktur. Kardeşine gelince: Bu kadın da seni tanımıyor. Onun için ondan da bir düşman- lık beklemek doğru değildir. Şuna inan ki seni topçuların palaları altından buraya çekip alanlar, “ genin ölümüne razı olmıyanlar- dır... Adını söylermisin, sen kim- Bin?.cAp ” — Bana.. Doğan, derler.. ya siz kimsiniz?... a Esma sultan, usulcacık kolile Hüsnümeleği dürttü ve cevap verdi: — Biz, Esma sultanın cariye- keriyiz... Sultan, pençereden ba- karken senin topçularla kahra- manca döğüştüğünü gördü. Genç- liğine acıyarak, bize emretti. içeri aldırdı. Görüyorsunya, sultan pek fena kalpli bir kadın de- Doğan, kalbinde sönmek ihti- mali olmıyan bir kin ile başını iki tarafa salladı. — Sultana söyleyiniz, Allah ondan razı olsun.. Bana yaptığı bu iyiliği unutmıyacağım. Nihayet günün birinde bana ihtiyacı olur- sa, onun kurtardığı hayatımı hiç düşünmeden onun yolunda ortaya koyacağım. Fakat.. kardeşile de hayatımın sonuna kadar düşman yaşıyacağım. Esma Sultanın vücudü hafif Liry ürperme geçirmişti. Niçin Doğan?. Bunu, bize 'ler misin?, “Soğan, derin derin , içini çek- tikten sonra cevap verdi: — Ah.. ah.. Onu, sade size değil, bütün cihana karşı bağıra , bağıra söylemek isterim. O adam, benim hayatımı zehirledi. Saade- timi mahvetmek için ne müm- künse yapmak istedi. b — Ne yaptı Doğan? — Daha ne yapacak?, Haya- tımda yegâne Vâarlığım olan bir — tek yavrumu çaldı, — Başka ?.. * : — Beni, hile ile yakalatarak zindanlara kapattırdı, Eğer gizli bir hançer darbesile heni bir an- da öldürtseydi, hiç Yüreğim yan- Mazdı. Fakat o, Öyle yapmadı. Beni zindana attırdıktan sonra dünyanın en saf Mahlüku olan karımı yakalattı. Onu sefil bir zaniye olarak ilân ettirdikten sonra, halka, taşla öldürtmiye kalktı. İki kadın hafif bir Hâyret ni- dası çıkarmışlardı, Esma - sultan danında.. — Evet... İşte, Atmeydanında |- kapattırdı 6—— halka taşla öldürtülmek istenilen o masum kadın, benim sevgili | karımdı. Esma Sultan, hayret içinde iken, Hüsnümelek söze karıştı: — Lâkin, bizim işittiğimize göre o, fahişeler güruhundan bir Rum imiş. Balıkpazarında, ahali arasında bir kıtale sebebiyet vermiş.. Onun için... Doğan, acı bir kahkaha ile Hüsnümeleğin sözünü kesti: — Yalan.. yüz kere.. bin kere yalan.... O kadının eli, bütün hayatında yalnız iki erkeğe do- kunmuştur. Onun da biri benim.. diğeri de odur. Esma Sultan, yavaş yavaş hakikati anlayor gibi oluyordu: — Dur, Doğan. Dedi ve sonra düşüne düşüne devam etti: — Bu kız, hünkârın Beykoz- da Mehmet Beyin yalısına ka- pattığı kız değil mi ?.. — Evet. — Onu, oradan bir delikanlı | kaçırdı diyorlardı, yoksa o da sen misin ?.. — Evet.. benim?.. — Amma, Doğan.. düşün bir | kere, bir padişahın sevdiği — kız da kaçırılır mı?.. Bu ne cüret?.. Doğan, yine acı bir kahkaha kopardıktan sonra cevap verdi: — Fakat; — bilmez misiniz.. Gönül, ferman dinlemez. Bu, bir.. İkincisine gelince.. ben, — o kızı oradan kaçırmakla.. — padişaha bilmiyerek «en büyük bir iyiliği etmiş.. dünyanın en çırkin bir cinayetinin önüne geçmiştim. — Ne gibi?.. — Ne gibi olacak?.. İkimizin de aramızda — paylaşamadığımız bu kız.. herkesin tanıdığı — gibi, alelâde bir rum kızı değildi?. — Ya?, — O., bilir misiniz kimdi?.. padişahın.. kendi kızı idi. İki kadın, yerlerinden sıçrıya- rak haykırdılar: — Kendi kızımı?.. Evet.. Bizzat kendi kızı... Esma Sultanla Hüsnümelek, sanki bir anda taş kesilmişlerdi. Odayı, derin bir ölü sükütu kap- lamıştı. Doğan, sözlerinin her kelimesi boğazında — düğümlene düğümlene devam etti: — O, şüphesiz ki bunu bil- miyordu. Ve bilmeyerek dünya- nın en süfli bir cinayetini irtikâp ediyordu. Fakat, Allah onu ikaz etti. Çünkü kız, onu gördüğü dakikadan — itibaren — sevmemiş.. RFOnun hiçbir arzusuna hizmet et- mek istememişti... Bir mucize beni ortaya çıkardı. Beni seven bu kız, benimle kaçtı... Düşünü- nüz ki o, bir padişahtı. Büyüklüğün en büyük şerefi, artık ağır durma- yı, her ne sebebe mebni olursa ol- sun, kendisinden kaçan bir kızın arkasını kovalamamayı icap etti- rirken o, öyle yapmadı. Bizi adım adım takip etti. Allahın birleştir- diği kalplerimizi kanlı pençelerile ayırmak istedi. Yavrumuzu çaldı. Bizi de en feci darbeler altında ezmek, mahvetmek — için.. Ne mümkünse yaptı. - ü ( Arkası var) — Evimizde on tane hizmet- çimiz olacak, değil Mi? — Ne on tanesi, belki yüzü bile geçecek; biri gidip öteki gelecek olduktan sonral.. Resminizi Bize Gönderinz K $ ize Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon ile gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır 17 Colâl B. (Muş): Ağır başlı ve ih tiyatkâr dır. İşlerinde sad. » lik ve zabıtu rabt — vardır. Tavazuu sever, Kibir ve aza- mete düşman olur. - Fiil ve hareketlerinde nümayiş ve tur. Birdenbire parlamaz. Atak- | hk yapmaz. Yapacağı ve yaptıra- cağı şeyleri hazmederek yapmak ve yaptırmak ister. u 34 Balyeci Garbis El, ; ( Fotoğrafı- nın dercini istemiyor.) Rahatına kıliğına kıyafetine pek düşkünlük göstermez, kanaatkârdır. Bulduğu kadar yer ve giyinir. Sureti umu- miyede herkesle anlaşır ve eyi geçinir, — Menfaatlerine — taallük eden meselelerde olgun ve ha- zimkâr davranır. İzzeti nefis bah- sinde atak ve alıngan değildir. Pişkinliği tercih eder. Başkaları- nın şaka ve muzipliklerine ta- hammül gösterir.* 35 Bandırmada H.N H, : (Fotoğ: rafının dercini — istemiyor.) Çalış- kan ve intzamperverdir. Bir mek- tep talebesine yakışacak - veçhile giyinir ve hareket eder, Her ar- kadaşla gelişi güzel münasebet tesis etmez. Nazlı ve sakin bir eda ile geçimli konuşur. Bu hali kendisine hususi bir sevimlilik verir. Bakışları samimi ve ma- sumdur. Başkalarını — gücendir- | mekten endişe eder, B 36 Ankara'da K, Ö H. (Fotoğrafı- nın dercini istemiyor.) Şen, şakrak- ve alaycıdır. Erkeklerin kalbinde kolaylıkla yer tutabilir. Müstağni tavır ve edaları tok gözlü ve ki- bar bakışlarile nazarr dikkati cel- beder ve etrafını meşgul eder. Kederlerini, göz yaşlarını gizler, Başkalarının rikkat ve merhame- tini davet edecek hareketleri bel- li etmek istemez. E 37 Ankara'da N.L H.: — (Fotoğ: rafının dercini istemiyor.) Zeki ve hassastır. Sevgi bahsinde kıs- kanç davranır, neş'esini daima muhafaza eder. Güler yüzlü ve sevili hareketlerile etrafının mu- habbetini toplıyabilir. Şık ve te- miz giyinir ve giydiklerini yakış- tırır. Ev işlerile yorulmak istemez. Za — 3) « gel de sen de iç, on dakikadır çorba kâsesi sofranın Üstünde seni bekliyor. — İyiya işte, otur da iç, benim sofraya gelecek halim var mı?. Ayni zamanda hem ev hanımı hem de aşçı kadın olamam kil, Meziyet Hanım biraz sonra elinde et tabağı, göğsünde bir önlükle yemek odasına girdiği zaman kocası memnuniyetle: —Nihayet! diye haykırdı. Mezi- yet kocasının neş'e ile söylediği bu sözleri gayet — suratsızlıkla karşılamıştı: Nihayet... Nihayet! Ne yapa- yım elinden ne geliyorsa onu yapıyorum, sofraya geç geldim diye beni azarlamıya mı başlıya- caksın? Et kendi kendine ateşten kalkıp tabağa İyerleşecek değil- diya!.. Tabil, eğer sen inat etme- yip te Hikmet teyzenin yanında Çolsaydık yine bu akşam ellerimi tencerenin kenarları ile yakmıya- caktım. Şevket iştiha ile yemeğini yer« şarlatanlık yok- ken: — Allahını seversem Meziyet dedi. Hikmet teyzeyi rahat bırak. Onsuz da çok bahtiyar değil miyiz? Ben bir taraftan kendi işim- den sen de terzilik ederek ayda yüz yirmi liraya yakin bir para kazanıyoruz. Çoluğumuz çocuğu- muz da yok, bu para kâfi değil mi? Eğer sen istesen bu para ile pek güzel kendimize bir de hiz- metçi tulabiliriz. Bu suretle sen de ellerini tencerelerle yakmak- tan kurtarırsın! * — Doğru... Beyefendinin iradı Allah için pek çoktur. İnsanın bizim gibi beş para geliri ol- mazsa bir parça bu parayı da aydan aya ayırmak icap eder. Baksana günden güne dehşetli şişmanlıyorsun, senin sonun ba- na güzel görünmüyor. Kanlı insanlar için bir inme nezle gibi sık gelen şeylerdir, maazallah böyle hastalıklı bir hale geldiğin Bzaman ben nasıl yapıp ta ikimizin maişetini temin edebilirim? — İşte bu fena günler için bir tarafa da para biriktirmek lâzımdır. — Doğrusu ya fazla müşfiksin! benim sıhhatimi düşünme! Meziyet Hanım kocasını din- lemiyordu; — Bu kadar sıkıntı ve yor- gunlük hep senin — inadından dedi, ne olur sanki Hikmet teyze- nin yanına gitseydik. Kadıncağız her zaman yazıyor, al karını da İzmire benim yanıma gel diyor. Öyle ya orada yalnız onun çiftli- ğginin hesabatile şöyle bir meşgul olacaksın, kadın da çiftlik değil, ne istersen o var. Dünyalar dolusu iradı var. Çoluğu çocuğu yok, bütün bu servet sana kalacak, kadının yaşı seksene yaklaşıyor! * Ve bu sahne hergün tekerrür etmekte idi. Meziyet Hanım iyice aklına koymuştu. Bu tarzda di- dişerek — yaşamaktan — bıkmıştı. Hikmet teyzenin yanında rahat edeceklerinden emindi. Hem onun anında yaşamıya mecburdular, tiyar zamanında kendisini ya- payalnız bırakacak - olurlarsa el- HİKÂYE ( Bu Sütunda İ—Hergün Nakleden: Hatice Hatip Hikmet Teyzenin Mirası 'E’m . N Ğ 4 kendilerine kalmaması için lâzım- j gelen' şeyleri yapmaktan çekin- meyecekti. Onlara her zaman bu İ fikrini ihsas ederdi: “Beni son günlerimde ihmal / * eder, tek başıma bırakace'ı Slür- 'Sanız bu işte kaybedecek Yine kendiniz Oolursunuz. Bunu iyice biliniz! ,, derdi. * Meziyet Hanım ne yaptı yaptı, kocasını kandırdı. İşinden çıkardı, ) Kendi de nesi var nesi yoksa sattı. Kendilerini — dört gözle * bekliyen Hikmet teyzenin yanına yerleştiler. Bu küçücük çiftlikte geçir- dikleri ilk zamanlar - Meziyet ri. için hakiki bir saadetti. O, bu. hayata ötedenberi hasret çek- mişti. Şevket te bu hayattan mem- nundu. Çiftliğin her işile meş- guldü. Hepsinden de gayet zevk alıyordu. Esasen bu evde hoşlan- madığı hiçbir şey yoktu, Hikmet teyze olara iki güzal oda ver- mişti. Bu odalar büyük bir lüksle değil, fakat son derecede iyi bir zevkle döşenmişti. Şevket Bey, Hikmet teyzenin ihtiyar ve her oturduğu yerde beyaz tüylerini bırakan tembel kedisini bile hoş buluyordu. * Bu şey böylece altı aydan fazla devam etti, Şevket Beyi çiftlik hayatı sıkmıya başlamıştı. Onun sıkıldığını gören Hikmet teyze: — Tabii dedi, hiçbir şeyle ciddi surette meşgul değilsin ki... Eğlenmek için biraz çalışmak lâzım! Ve onu biraz çiçek bah- çesile meşgul olmıya teşvik etti, Şevket Bey bu işten çok iyi an- hyordu, hatta 6 kadar fazla ki bir iki hafta sonra Hikmet teyze « fuzuli bir masraftan kurtulmak için - bahçıvanı bir bahane ile savdı. Şevket Beyin başka maharet- leri de vardı. O az çok maran- gozluktan da anlıyordu. Hikmet teyze en evvel ona masanın kı- rılmış ayağını tamir ettirdi. Sonra evin bütün eski eşyası birer birer meydana çıktı, tamir edildi, cilâ- landı. Hatta bahçedeki kameriye- nin üstü ve içi yeniden boyandı. Kışın sobaları kuran, boruları temizliyen Şevket Beydi. Zavallı- nın artık nefes alacak bir daki- kası bile kalmamıştı. Meziyet Hanıma gelince: O- nun da vazifeleri başka türlü idi. Hikmet teyzenin bütü dikişlerini dikiyor eskilerini tamir ediyordu. Hikmet teyze yeğeninin karı- sından çok memnundu. Meziyeti gayet iyi mükemmel bir ev ka- dını bulduğu için: —Lüzumsuz masraflara ne hacet? diyordu, bize iki hizmetçinin ne lüzumu var, birini savmalı. Meziyet varken bu eksiklik görünmez! Hikmet teyze ayrıca da Mezi- yetin pişirdiği yemeklere bayılı- yordu. Zavallı Meziyetin mutfak- tan çıktığı yoktu. Tıpkı eskisi gibi tencerenin kenarile ellerini yakıyordu. * Böylece üç sene geçti. Karı ( Devamı 10 uncu sayfada )-