y v N URAĞŞ UN AAA S MT YUŞT U SON POSTA TERAKEİ — Her hakkı mahfuzdur. — Üçüncü Kısım No. 34 Nasıl doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldâ?.. Ali Rıza Paşa Kâmil Paşaya Derhal Cevap Vermemıştı Nâzım — Pş.nın — Sadrazam Kâmil Paşa ile bir dereceye ka- dar hususiyeti vardı. Buna bina- en sadrazamı ziyaret için kona- ğına gitmişti. Görüşülürken söz, Bulgaristanla bir harp ihtimaline intikal etti, Kâmil Paşanın: — Şayet böyle bir harp zw- hurunda kumandan — olsanız, ne yaparsınız? Sualine karşı Nazım Paşa bilâtereddüt ve bilâperva: — İki firka askerle derhal Bulgaristana taarruz ederim. Dob- mecalılardan da bir fırka teşkil ederim. İki gün zarfında evvelâ Filibe ve sonra Sofyaya girerim. Eğer bunu yapamazsam, bütün mesuliyet bana aittir. Cevabını vermişti. Kâmil Paşanın en çok kork- tuğu bir meselede yüreğine bu suretle su serpen Nazım Paşanın bu balâ pervazane cavabı Kâmil Paşayı tamamen teshir etmişti. İki gün sonra içtima eden Meclisi hassı vükelâda, Kâmil Paşa yine Bulgaristan meselesini -aça- rak Harbiye nazırı Ali Rıza Pa- gaya: — Siz, ordumuzun noksan- larından bahsederek Bulgarların tecavüzüne duramayız, ilk ham- lede mağlüp oluruz, diyorsunuz amma, bakınız Nazım Paşa ne diyor.. Dedikten sonra, Nazım Paşa- nin cür'etkârane plânını izah etti. Rıza Paşa bundan çok müteessir oldu : — Paşa hazretleri!.. Anlaşılı- yor ki maruzatıma itimat buyu- rulmuyor.. Halbuki biz, bu mese- leyi Gazi Ahmet Muhtar ve mü- şir Ethem Paşalarla, sair bazı erkâmı askeriyeden — müteşekkil askeri bir komisyonda uzun uza- dıya tetkik ettik. Bu komisyon bir mazbata kaleme aldı. Bari o mazbalayı getireyim de, vükelâyı faham karşısında — okunsun.. Ya- hut, şimdi bu zevat büraya cel- bolunarak hnzurunuzda bir daha bu mesele müzakere olunsun... Benim bundan başka söyleyece- ceğim söz yoktur. Diye mukabelede bulundu... Gerek meclis ve gerek harbiye nazırı müşkül bir vaziyette kak- mışlardı. Söze, Şürayı devlet reisi Hasan Fehmi Pş. karıştı. Ali Rıza Paşaya: — Paşa hazretleril!.. Harbiye nazırı sıfatile bu işte mes'ul, siz- siniz. Biz, sizi tanırız. Ve sözleri- nize de itimat ederiz. Hariçten gayrimes'ul zevatın sözlerine iti- bar etmeyiz. Müsterih olunuz. Dedi ve bu bahse hitam verdi. Aradan birkaç gün geçti. Kâmil Paşa, Ali Rıza Paşayi Babığliye davet ve bir hayli de iltifat ettikten sonra: — Paşa hazretleri!.. Zatialiniz Harbiye Nezaretinde çok yorul- dunuz. İstirahate cidden müuhtaç: sınız. Mısır fevkalâde koınııerlıgı Münhaldir. Maaşı dolguncadır. İşi de pek azdır. Kışın birkaç ay Mısırda otururşunuz. Yazın da Av- - Tupada istediğiniz yerde gezer, tozarsınız. Bu suretle — istirahat Edirnede aeskeri manevralar Harbiye nazırı Ali Rıza Paşa buyurmuş olursunuz. Bu vazifeyi kabul etmenizi rica ederim. Dedi.. Ali Rıza Paşa bu teklifin altında gizli bir fikir olduğunu derhal hissetti. Çün- kü daha beş yirmi gün evvel — Mısir. fevkalâde — komi serliğinin — lüzumsuzluğuna — bi- naen lağvi hakkında mecliste gö- rüşülmuş... Ve fakat —büsbütün lağvedilmiyerek, liva rütbesinde bir komiser gönderilmesine karar verilmiş.. Hattâ açıkta kalan liva paşalardan birinin tavsiye olun- ması Kâmil Paşa tarafından Ali Rıza Paşaya rica edilmişti. Ali Rıza Paşa Kâmil Paşıya derhal cevap vermiyerek: — Müsaade buyurunuz da, bir ikâ gün düşüneyim. Demişti. Bundan maksat ta cemiyet erkânile görüşmek ve kendisini atlatmak isteyen Kâmil Paşanın vaziyeti hakkında onları haberdar etmekti. Ali Rıza Paşa, Babiâliden çı- kıp ta harbiye nezaretine gider gitmez, birdenbire ikinci ordu ku- mandamı Ferik Nazım Paşa ile karşılaştı. Şu anda vazifesi başın- da bulunması lâzimgelen bu zatı görünce, Ali Rıza Paşa, şaşaladı: — Hayrola Paşa burada ne işiniz var?.. Demiye mecbur kaldı... Nazım Paşa, gayet tabil bir tavur ile: on — Efendim, — bir — mesele- nin tahkiki için — Tekirdağ- na gelmiştim. İstanbul tarikile Edirneye avdeti istedim, Yarın gideceğim. Dedi... Velevki, ordu kuman- dam dahi olsa, bir askerin izinsiz olarak kendi mıntakası haricine çıkmasına Ali Rıza Paşanın canı sıkılmakla beraber, ortada bir şeyler döndüğünü hissettiği için bu meseleyi de süküt ile karşıla- miış, hâdisata muntazır kalmıştı. Ertesi günü sabahleyin erken- den çıkan gazetelerin tevcihat sütununda, şu üç kısa havadisi görünce, Ali Rıza Paşa hakikate vasıl olmuştu. Gazetelerde şu satırlar okunuyordu: $ Mısır Fevkalâde Komserli- gine, Harbiye Nazırı devletlâ Ali Rıza Paşa Hazretleri. $ Harbiye nezaretine, rütbe- sinin birinci ferikliğe terfü ile ikinci orduyu hümayün kumanda- ni utüfetlâ Nazım Paşa Haz- retleri. $ Bahriye nezareti vekâletine Tmerayı bahriyeden birinci ferik utufetlâ Hüsnü Paşa Hazretleri. Üç satırdan ibaret olan bu üç havadisi yalnız Ali Riza Paşayı de- ğgil, bütün İstanbulu hayrette bı- rakmıştı. Bu hareket, Kâmil Paşa tarafından kanımu esasiye vuru- lan bir darbe gibi telâkki olunu- yor, ve herkes tarafından şu k- sa sual soruluyordu: — Sebep?.. Sebep; herkesin fikrine ve zihnine göre tefsir ediliyor.. Bir- çok meb'uslar dahi dahil olmak üzere, bu suale, şu cevap veri- Tiyordu: (Arhıı var) Efganıstan da Yeni İdamlar Landra, 28 — Deyli Herald gaze- tesine Kâbilden bildirildiğine göre Kıral Amanullahın nazır. ve yüksek memurlarından $ kişi, kırala karşı sulikast yapmaktan — dolayı — Kâbil hapisanesinde idam edilmişlerdir. Borçlar Meselesine Gelince Londra, 28 — İngilir mütehassız- larının Vaşingtonda — harp borçları müzakereleri için başlangıç olarak yapılacak görüşmelere öyle pek bü- yük bir nikbinlikle girişmiyecekleri zannolunuyor. Daha şimdiden, bu müzakereler neticelenmediği takdirde, İngilterenin kânunusani taksiti için de temmuz taksitinde yaptığı gibi “sanki ver- dim,, tarzında bir tediyede buluna- cağı bildirilmektedir. Çin Mareşalı Peştede Budapeşte, 28 — Mareşal Çang Sueli Yang refakatinde Nankin harp akademisi profesörlerinden dört kişi olduğu halde Budapeştede — birkaç gün kalnııştır. En Tatlı Ölüm Nedır? Hay vanların Sefaleti ÇokMuteessır Ediyormuş! ( Baştarafı 1 inci sayfada ) “Ayakta araba kullanmak yasaktır, gibi maddelerin cevaplarını, başaşağı | tavuklar taşıyan insan resimleri, cılız bir sıpa boyunda bir kısrakla yanya- na koşulmuş İngiliz kadanaları hey- betinde beygir; arabalarım ayakta süren arabacı fotoğrafları veriyordu. Bu birkaç tanesini hatırladığım - seri, bu talimatnamelerin tatbikatı hakkın- da fikir verebilmek için söyliyeceğim sözleri zait bırakacak kadar zengindi. Hem ben, yukarıda da söylediğim gibi, yazılmış şeyleri tekrardan hoş- Tanmam, Bu itibarla bunu elimden bırakıyorum. Sizinle beraber isterse- niz diğer ciltçiklere göz gerzdirebiliriz. * Evvelâ hayvan hirmayesi ve kıymeti hakkında kaiymetli bir fikir sahibi olmak lâzım, Bunu bize, aynen alacağım şu sa- tırlar verebileceklerdir kanaatindeyim: * Himayei hayvanat fikri, gittikçe incelen İnsan kalbinin, hayvanların sefaletinden mütcessir olmıya başla- masından doğmuşğtur., Sonra birde, “insan kalbi xeneler geçtikçe hassasiyetini — kaybediyor. Cemiyet içinde öz kardöşlerinin sefa- letlerine dudak büken, gülen insanlar türedil, — derler. — İdraksizler... Yine okuyorum: * İnsanların hayvanlarla münase- betlerinin ötedenberi samimi ve insani şekilde devam ettiğine çok deliller vardır. Maamafih zamanımızda, bu münasebet bozulmuş, ve geçen raman ile mühim bir tezat — teşkil etmiye başlamıştır.,, Bu eski, insani, samimi münase- betin harabesi üzerinde gözlerim ya- şarıyor. Daha fazla mütecasir - olma- mak için geçiyorum. * Eecdadımızın, maişetlerini temin eden koyun sürülerine, harpte arka- daşları olan hayvanlara karşı ne büyük bir muhabbet besledikleri malümdur.,, Bu, artık bunu da öğrendikten sonra, ecdadımızın — velinimetlerine karşı lâkayt kalamayız. Hem bakın, hayvanları biz pekte boşuna ve be- dava himaye edecek, sevecek değilir. “ Ruslarla beraber İstanbula gelen cins ve kıymetli köpeklerin miktar- ları çok artmıştır. Onlar, burada, getirdikleri bu hayvanları — satarak hayatlarını temin etmişlerdir. Bunların içerisinde 100-200 liralıkları çoktur. fakat maalesef, Ruslar, burada çok kalmadılar.,, Maamafih ben, buna çok mütetssir doeğilim, Zira biraz daha kalsalarmış, sokaklarda cins, kıymetli köpekler- den geçilmiyecekmiş. Ben, mevcudu ihtiyaca () kâfi görüyorum. Sayfalar arasında, hayvan sevgi- Bine misal olarak anlatılan bir hikâye var; İstanbula yeni gelmiş, günlerce aç susuz, yersiz kalmış bir Rus ka- dınma, elindeki cins köpeği satmaaı için beş yüz Tira teklif edilmiş. Ka- dın buna çok hiddetlenmiş ve: *Ben arkadaşlarımı satamam! de- miş. Bunu okuyan çok kimseler: — “Sefalet, açlık, susuzluk kadı- nn beysine vurmuş - olacak!,, diye- ceklerdir. Halbuki mız o: — İnsanların vefasızlığı, sadakat- sızlığı düstur. eidndikleri bir devirde bir. köpeğin — arkadaşlığından daha güvenilirini bulmak imkânı yoktur!, Cevabınt - verecektir. Yok, yok. Bu mevzuun şakaya tahammülü yok. Ben bu hikâyeden âamgelen ibreti aldım. Elime cins bir köpek geçse kıymetini bileceğim. Hayvan muhabbetinin edebiyatı da varmış. Bakın Ürben Gotye ne demiş: “Bana, bir çocuğun, bir insanın hayvanlara karşı nasıl muamele etti- gini söyleyiniz, size onun ahlâkını, ruhunu tavsif edeyim.,, Bu adam bunu boşuna söylemedi ya, Mücsseselere tavsiye ederim, ala- cakları memurlara sordukları suallere şunu da ilâve etsinler: Hayvanları sever -lııııh? Ne ka- dar? - Rus kadınına sorarsa- Buna alacakları cevap onları, mü- racartçının ahlâkı — hakkında uzun boylu tahkikatı girişmek zahmetin- den, külfetinden kurtaracaktır. Ondan sonra şifrelerini, kasalarını sırlarını korkmadan, — çekinmeden, istirahati kalple emniyet edebilirle » artık, Âlimin bu suretle insan tahlil <- mekte isabet ettiği kanaati umumi leşirse yakında 1 Ahlâklı, öhlâkı kelimeleri lügatlerde yer bulamıy: sayılabilir. Onların yerine: — A, omu? Çok hayvan sever bir adamdır! S Yahut; — Birak şunu canım, hayvan se-- mezin biri! Kaim olacak! Şimdi size cemiyetin hayvanla | ne cezri surette himaye ettiğini anlı - tabilmek için elimdeki ciltçikten baı maddeler okuyayıt: 1 — Hayvanlar — yalnız, — sapları kısa ve kabili inhina kamçılarla dö- vülebilirler. 2— Hayvanların kuyruaklarına öt - beri bağlıyanlar ceza görürler. ( Maamafih ben bu maddeye 1ü- zum görmüyorum. Çünkü insanlar hemcinslerinin — kuyruklarına teneke bağlamıya uğraşmaktan buna zaten vakit bulamazlar. |) 3 — Kuş yuvalarını harap edenler tecziye olunurlar. ( Çok defa insan ocakları söndü- renler bile cezasız kalıyorlar. Hayvan« ların bu mazhariyetleri şayan gıpta- dır. doğrusu. ) * — Tuyurun nakli için kullanı- lan kafoslerin içerisinde hayvanları birbiri üzerine yığanlar cezaya çarpı« hrlar. (Buna ağrımın suyu aktı doğrusu Tramvay Şirketinin çınbyası kulak- ları İunu duysa da insafa gelse bari.) Lara bunun gibi birçok himayo- kâr maddeleri exbabı. mucibelerile ihtiva eden bu ciltte son alarak cemi- yetin dilekleri var. 1 — Meselâ Errzurumdan buraya getirilen hayvanlar yollarda dört beş kilo — zayıflıyorlarmış. Sebebi, seya» hat şeraitinin mükemmel olmamasın- da imiş. Bunün Gönüne — geçmek İâzımmış. 2 — İhtiyar beygirlerin etleri baş- ka memleketlerde yenirmiş. Halbuki biz'onları takatları kalmayıncaya ka- dar kullanıyormuşuz. Bu yazıkmış. Binaenaleyh memle- kette beygir etinin yenilmesinin ta- ammümü için biraz bimmet cdilmesi elzemmiş. Bu suretle fakir ahali de yiyecek ucuz et bulmuş olacakmış. Bilmiyorum ihtiyar beygir eti lez« zetlimidir. Ve kestiremiyorum, fakir aha , Himayei Hayvanat cemiyetinin kendilerini bu kadar düşünmesinden ne dereceye kadar mütehaesis ve memnun olacaktır. Fakat bu iki made deyi akuduktan sonra kani oldum ki Himayel Hayvanat cemiyetinin başın- dakilerin gönülleri hayvanlara karşı büyük bir muhabbetle dolu. Yoksa, İstanbul balkının, bir Fatih- Harbiye seferinde on kilo kaybettik- leri tu zamanda, bimayede, ta Erzu- rumdan İstanbula gelen hayvanlardan eksilen beş kiloyu hezaplıyacak kadar ileri varamazlardı. * Yazımı bitirmeden evvel Santur Beye bir çift aözüm var. Lisam türkçeleştirme hareketine rağmen; yaftasını bilmem neden de- giştirmiyen Himayes Hayvanat cemi- yetinden lüzumundan fazla bahsettim. Bu yazılarımla; sessiz sessiz çalışan cemiyetin mevcudiyetindeki e!zemliği anlata bilmişimdir. zannındayım. İhtimal bu yazılarımdan — sonra, Amerikan gazetesinin neşriyatından sonra olduğu gibi - cemiyete birçok teberrular da olacaktır. Duyduğuma nazaran cemiyet ge- yesine erişmesinde müessir - olanları aa Fizi madalya ile taltif edermiş. E, artık — Santur Beyden, Rütbeibâlâdan bir madalya istersem beni haksız bulmaz ve boş çevirmez zanmındayım. Naci Sadullah —-SON—