25 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AFACANIN Resimli Tefrikası ABBI , N ıiş MİKİ ÇıL DIRM ÇSALIBA! KAÇIN, PÜİKİ,SENAKLINI M İKAÇIRDIN? O NASIL * İNİŞTİ O? DELİİ, * GÖ C Miki hızla — iniyordu.. meydanındaki tayyareciler bu teh- likeli inişi görmüşler, —avaz avaz bağırmıya başlamışlardı. — Halbuki Afacan Beyazıtta giderken ıkı çocuğa rast geldi. Bunların biri kendi yaşında, öteki de ufak bir şeydi. İkisi de karşı kaldırıma geçmiye çalışıyorlar, telâşlı telâşlı etrafa bakışıyorlardı. Afacan yan- larına yaklaştı. Büyüğüne: — Dikkat et, dedi.. Kardeşi- ni otomobil çiğnemesin.. 4 Çocuk saf saf cevap verdi: — Ziyanı yok.. Bu ay annem bir tane daha getiriyor. Uzun günler Derslere başlamışlardı. Bir gün muallim — Afacanı d kaldırdı: erş: Saöyl.: bakayım oğluınl En uzun günleri sayabilir misin? — Sayarım efendim. — Say bakalım.. — Cumartesi,— pazar, - salı, çarşamba, perşembe, ile pazar- tesinin xınıı. — Ânlamadım. — Tatil günlerinden mauda bütün günler uzundur muallim Bey? Döğüş Afacan — üstü başi parça parça olmuş, kan ve çürük içinde eve geldi.. Hınım!eyıî bu vaziyeti rünce ya; yı bastı : '6— Amyın";:ı.ıbbi. bu ne h'ıl?.. Ne oldu?.. Kiminle kavgı cçtııı?.. im parçaladı bunları? Şimdi sana iden bir pantalon mu alacağız? ee kollarını kabartarak saf saf cevap verdi : n — Merılı:’ etme anne, dedi.. Tayyare | Tayyareciler, Mikinin - tayyaresini görür görmez elleri ve kolları ile işa- retler yapmışlar, fakat tehlikeyi bir türlü anlatamamışlardı.. Hepsi de çil yavrusu gibi birer tarafa kaçmıştı.. Muallim Mikiyi — ça- ğırdı. “ Gel sana bir şey göstereyim | ,, dedi. Çocok eskiden bir keklik ile bir tavşan ahbap olmuşlardı. Her ün ber saat beraber gezerler, âığlnr. kırlar, ovalar içinde yer, Daima rahat ve yorgun- suz otururlar, canları sı- kıldıkça şöyle uzak yerlere doğru gidip eğlenirlerdi. Fakat nedense; keklik biraz gururluydu. — Biraz değil epeyce.. Herkesle alay etmesini — severdi. Tavşan da ondan aşağı kalmazdı yal. Yine bir oturmuş, konuşuyorlardı. Tavşan: — Ben dünyada her mahlüktan çok büyük bir sür'atle koşarım!. diye kol- tuklarını kabarttı.. Keklik te: — Ya ben! dedi.. Ben bütün kuşlardan çok daha hızlı uçarım. Benim öyle kuvvetli kanatlarım vardır ki, kimse — bana Üstün im çocuğu görsen ne hale gı:g: ? Annesinin âe yeniden bir çocuk alması lâzımgelecek merak etme, K çıkamaz!, Bir gün oturuyorlardı. Birden gibi düşmüştü. Zıplaya zıplaya koca | meydanda — alabildiğine — sekiyordu. Mikinin muallimi korkudan gözlerini | kapamıştı. MUAYYEN ZAMAN. LARDA YAPILAN POSTATEVZİATI Burl. DAN SONRA KARDA VE FIRTINADA TEHIR EOİLMEYECETİR Bir ilân tahtasının önüne gittiler.. — Muallim — Mikiye: “ Oku şunu bakalım ! ,, dedi.. Mikinin tayyaresi bir lâstik top | Miki tayyareyi dur- durunca sevinçle kas- ketini havaya atmış: “Heyyy, merhaba ! ,, diye Lğınıııh.. A y Miki okudu.. Muallim izah etti.. Fakat Mikinin aklına birşey gelmişti.. Acaba ne idi? —- Devamı haftaya- Afacanın Hikâyeleri | Keklikle Tavşan | | bire karşı başaklar arasından bir içer uyurlardı. İşleri güçleri yoktu. | sürü tazı çıktı ve tavşam görünce y Tavşanla keklik kardeş iki ahbap çavuş lardı dılar.. Tavşan birdenbire yerinden fırlıyarak kaçlı ve ormana hızla koştu. Keklik te uçmuş, o | civarda bulunan bir çalının altına [ sinmişti. Tavşan ormana kaçarken, bütün sür'atlerile koşmya başla- ! ince İ Afacan mektebe başlamıştı.. Annesi her sabah onu iyice nama! diyordu. yunına çekti: çocuk olmasın bu? — Değil atnne?.. — Babası neci?. — Terbiyeli mi çocuk?.. — Çok-terbiyeli anna?. — Küfür, müfür eaiyormu?. Küfür Ediyor Mu? karken de sıkı sıkı tenbih ediyordu: — Dikkat ei!. Sakın ha fena çoacuklarla oy- Bir gün Afacan eve gelmişti. Annesi onu — Bak Afacan, sen yeni bir arkadaş bul- muşsun.. Hep onunla geziyormuşsun., Fena bir — Hesapçı imiş.. Maaş verirmiş.. — Hayır anne, daha öğretmedim ki etsin!. geydiriyor, çı- Ağabeylerimiz İtalyanları Yendiler! Alacan da arkadaşlarile bir güreş takımı kurdul. ni bacaklı tazılar — yetişti ve onu kıskıvrak yakaladılar. Tavşan acı | 'acı bi or, çırpınıyordu.. Keklik ağaçtan kalarak tam tavşanın üstüne geldi ve uçmıya başladı.. uçarken de kah- kaha ile gölüyordu: — Hahhahhay!, Hani tavşan kardeş, sen dün- yada her mahlüktan çok daha sür'atle koşuyordun? Nasıl yakalandın?. O kuv- vetli ayacıkların ne oldu?. Hah hay!. Tam bu sırada, avcı- uçtu ve havada tavşanla eğlenen kekliği bir pen- çede yakaladı. Tavşan kekliğin yakalandığını görmüştü.. bitkin ve halsiz bir vaziyette başını kaldırarak kek- liğe baktı ve güç halle bağırdı: — Hani, keklik kardeş, sen | bütün kuşlardan daha hızlı uçar- Afacan ak çocuk.. Meselâ sordu. Hasan Bey — Meselâ, Şilmi?. Ajacan kıs Mektebin fena halde kozmıştı.. Bu nasıl inişti? Hiç insan bu kadar tehlikeli bir iniş yıpıımıiy_y. surum!,, deyip duruyordu. muallimi Fakat Miki bir türlü söz anlarmyordu. Mual- lim ne dedise bir kula- Eııdııı girdi, öteki ku- ğından çıktı. “Ben ce- | ! - | Ki Afacan sabahleyin babasına koştu: — Aman baba bir rüya gör- düm, bir rüya gördüm ki... Kor- kudadan ödüm koptu. — Hayırdır inşallah... — Güya biz seninle beraber, ikimiz adaya gidiyormuşuz, bir- denbire vapur batmış.. biz denize dökülmüşüz.. çırpınıp bağırırken, bir adam çıktı, bizi kurtardı.. — Hayırdır inşallah oğlum.. —Kimdi o adam acaba baba? — Ben nebileyim oğlum.. rüya bu?.. Afacan boynunu büktü: — İyi amma, rüyada/sen de vardın ya baba?!.. Kıymet Afacanla Cingöz konuşuyor- lardı. İkisi de evlerinde ne varsa methediyorlardı.. Cingöz methede- cek birşey bulamayınca: — Amma, dedi. Sen bilmez- sin.. Benim annemin pırlânta gibi yüreği — vari. — Fakat — kimseye göstermez.. Afacan daha baskın çıkmak STT Hi için: — Pöh, dedi.. Benim anne- min de pırlânta küpesi var amma, herkes görüyor.. A dın?. Ne oldu? O kuvvetli kanat- ların — kırıldi mi yoksa... Vah zavallı hardeşim vah!.. Çocuklar, tavşan ve keklik | fbi böbürlenmeyiniz, hiç kimse | e alay etmeyiniz.. — » Ze Orada Duruyor! ıllı çocuktur, amma ne akıllı geçen gün korka korka babası- nın yanına yaklaştı: ŞA — Baba “ kaybolmuş,, ne demektir?. Diye güldü: dedi. Benim şu terliklerimden biri evdedir, değilmi?. Ben onun evde olduğunu biliyorum.. Fakat kaybolmuş.. Tabil mutlaka evdedir, yani bilinen bir yerdedir. — Baba meselâ ben birşeyin nerede oldu- Şunu — bilirsem, bBuna kaybolmuş denmerz, de- — Tabili denmez? kıs güldü: — O halde, dedi.. Ben senin gümüş tütün tabakanı kuyuya düşürdüm, hiç merak etme, orada duruyor!.. aü e hei e

Bu sayıdan diğer sayfalar: