, 1SON: POSTA KIRI TABAĞIN İNADI Bican Efendi Zııııkküe ya- b z istedi bledgein - bir taeır MA GA bak kırmıştı. rinı zamkladı. — a aai Afacan bir oyuncakçı dükkâ- nmdan içeri girdi: — Bana bir makineli otomo- bil verir misiniz efendi amca? —AL bakalım evlâdım,işte sana en güzel otomobillerden biri.. Ku- runca Taksime kadar gidiyor! — Kaç kuruş bu? — Yetmiş beş kuruş!.. — Öyle ise bir kutuya koy Şunu.. — Peki... Oyuncakçı otomobili sararken Afacan bir tramvay gördü: — Bu tramvay kaça efendi amca ? — O da yetmiş beş kuruş.. —Öyle ise ben otomobili almı- yacağım. Şu tramvayı koy kutuya.. Afacan oyuncakçının sardığı kutuyu aldı, çıkıyordu. Oyuncakçı arkasından bağırdı: — Nereye oğlum?.. Tramva- yın parasını vermedin !? Afacan hayret etti: — Ben Bunu otomobille de- ğgiştirmedim mi efendi amca? — Fakat otomobilin parasını vermedin ki.. — Tabiü vermedim.. Çünkü ben o otomobili .h.dııs':â Kü Oyuncakçı — bir. müddet alı alık baktı. Sonra: T — Doğrul.. Dedi. . Ya siz buna ne dersiniz?, Bisiklet Afacan Cingöze rast geldi. — Nerelerdesin?. Seni hiç gö- rTemiyorum.. —Babam bana bir bisiklet aldı.. — Sınıfı geçtin diyemi? dj E[-E_ı")î ”I l& yapıyorsun?. — Bütün gün bisikletle gezi- yorum. — Bisiklete binmeyi öğren- din mi bari? — Ne gezer.. Dururken - bile daha üstünde adamakıllı otura- miyorum.. —e ea — Baban evdemi oğlum?. — Yok efendim.. — Nereye gitti acaba?. sizin paranızı bırakmağı unuttu. — Yaaal Nereden biliyorsun? K İki — parçayı Ve kuruması Fakat hayret!. Yapışmış bir Hay — Allah — Tövbe ya- biribirine — iyice ;î': n Bani Tabak parmak: — türlü çıkmıyor. — belâsim verme- — rabbi, töv- # “yapıştırdı. mhk istedi.. larına... , du. sin |.. bel. Bican Efendi kan ter içinde tabağı masaya koydu. Tekrar - birleş- tirdi. Fakat birdenbire çe- kince koca masa, örtü- sile beraber devrildi.. Üstündeki tabaklar da.. Param lâsını versin |.. belâ şeymiş |. Afacanın Masalları | parça oldu.. Hay Allah be- Bu ne Zavallı Bican Efendi yığınla tabak - kırıntıla- rmmı süpürüp çöp tene- kesine attı. EYİLİK PERİSİ Çok eski zamanlarda bir gün fenalık perisi ile iyilik perisi biribirlerine rast geldler.. Bu iki peri biribirlerini hiç sevmez- lerse de, da'ma dost geçinirler, aa z : ee ALACAKLI Artık ber gün eve alacaklılar hücum etmiye başlamıştı. Tatil münasebetile Afacan bu alacaklı- ları savmıya, atlatmıya memur edilmişti.. Bir gün yine kapı çalndı ve terzi geldi., — Vallahi bilmiyorum efendi amca.. — Kendi tenbih etti efendim.. Terzi gelirse: “Babam paranızı bırakmayı unuttu! dersin,, dedi. karşılaştıkça şundan bundan ko- nuşarak sohbet ederlerdi. Fena- hk perisi, iyilik perisini görünce idü: n — Yoldaş, dedi.. Gel seninle şu ağaç altına oturalım da, ko- nuşalım.. Hem bir az dinlenmiş oluruz.. Gidip ağaç altına oturdular. Bahis ikisinin kuvvet ve küdre- tinden açıldı.. İyilik perisi: — Ben daha kuvvetliyim! diyor, fenalık perisi ise kuvvetin kendisinde olduğunu söylüyordu.. Nibayet aralarında bir müsabaka yapmıya karar verdiler.. Ve işe, evvelâ iyilik perisi başladı: — Bak, dedi.. Ben şu tarlada çahşan — delikanlının — ensesine bineceğim.. Onu paşa yapaca- ğgım.. Bakalım sen benim yaptı- ğımı becerebilecek misin?, Fenalık petsi güldü,razı oldu: İyilik perisi derhal tarlada çalışan köylünün ensesine bindi ve işe başladı. Köylü tarlasını Giderken sürerken birdenbire sapanı bir taşa takıldı ve durdu. Köylü me- rek ettül. Kazmasile — toprağı kazınca — altından büyük — bir mermer çıktı.. bu taşı kaldırır kaldırmaz genç köylünün gözle- ri kamaşt. Aman yarabbi, bu, dünyada eşi bulunmıyan bir el- mastı.. köylü bu elması kendi- sine lâyık görmedi.! derhal eşe- ğine binerek şehre ' geldi.. Padişahın — sarayından — içeri Cingör — Ben bir gün on metre yükseklikten düşmüştüm. Sahi mi kurıldi mi f — Yok canım.. - OÖn metre yüksek- liğinde bir me rdivenin birinci basama- iğından düştüm. bet — Bir — yerin girdi ve hâkanı görmek istediği- ni göyledi.. hademeler, uşaklar derhal hâkana haber verdiler.. ve köylüyü onun huzuruna çıkar- dılar. Hâkan taşı görür görmez sevinçle köylünün boynuna sarıl- dı. Çünkü bu taş hem milyonlar- ca lira kıymetinde hem de uğurlu bir taştı.. köylüyü derhal hama- ma soktular.. yıkadılar.. üzerine incili, sırmalı elbiseler - giydirdi- ler.. tekrar hâkanın huzuruna çi- kardılar.. Hâkan ona dedi ki: — Bu elmasın kiymeti - bzu- den, benim torrak'arımdan daha yüksektir.. binaenaleyh sen zeki bir adamsm.. seni devletin e paşa yaptım..Sen benim evladım oldun.. sana saraylar, konaklar yaptıra- cağım, hazineni altınlar, mücev- herlerle dolduracağım. Bu sırada fenalık perisi iyilik perisina - yanaştı: — Köylünün — ensesinden in bakalım, dedi.. Şimdi sıra bende... Haftaya Fenalık Perisi Köylüye Neler Yaptı ? Ne oldu bu Hah!. Amma.. menhus — taba- Tuu Allah 1.. Ta- ga ? bak yine ayrıldı. , Bir cuma günü Afacanlara gittim.. Bahçede 6 - 7 çocuk var- dı.. Hepsi de Afacanın başında idiler.. Sabahtanberi oynıylı.n oy- nıya — yorulmuşlar, —duüt altına oturarak - dinleniyori - Afacan beni görür görmez: — Hılı._ dedi.. Hadi bize bir oyun bulun da oynıyalım.. canı- miz sikiliyor, 1 oyniyacak — oyun kalmadı! Acaba bu sarışın, — kumral, esmer miniminiler büyüyünce ne olacaklardı?.. deye düşündüm. Derhal hatırıma bir şey geldi: — Haydi bakalım, — dedim. Şimdi size birer kâğıt dağıtaca- ğım, Hepiniz büyüyünce ne ola- cağınızı _yıuuk, bana verecel Razı oldular.. Hepsine de ayrı ayrı birer kâğıt dağıttım.. hepsi de kurşun kalemlerile bir şeyler yazdılar, kâğıtları bana verdiler. Sıra ile kâğıtlara göz gezdirdikçe kimi- nin doktor, kiminin mühendis, kiminin de zabit olmak istedik- lerini gördüm. Nihayet bombaş bembeyaz, — hiç yazılmamış bir KSN KST ee Afacan: — Benim! deye cevap verdi. — E, ven bir şey yazmamış- sın. — Ben zengin olmağa karar verdim amma nasıl zengin olu- nur, bilmiyorum. Reçel Afacan şişmanlasın diye sa- bahları bol bol reçel yer.. Yine bir sabah annesi onun ek- meğine reçel sürmüştü. Babası itiraz etti: — O tabak dolusu reçel çok- . Afacan güldü: — Öyle ise ekmeğini sen ye, reçelini ben baba?.. âğıdı mı?. — Hayır.. Afacan birdenbire katıla katıla ağlamıya b ; ——— -— HAKLI DEĞİL Mİ ? Afacanın küçük kardeşi sabahleyin kalkar kalk- maz annesine koştu: — Amne, ne güzel bir rüya gördüm bilsen.. Afacan da dinliyordu.. Küçük anlatmıya başladı: — Seninle ikimiz gezmiye gitmişiz.. Sonra da çarşıda bir oyuncakçıya otomobiller, atlar arabalar almışız.. Afacan birdenbire atıldı: — Bende sizinle beraber miydim? uğramışız, — tramvaylar,