Dİ nüne W Gâvur Mehmet Kar. Yürek Çetesi Gâvur Mehmet Kızardı - SON POSTA Tefr'ka No. 68 Baktı Beyoğlu taraflarına hiç uğrama Frenklerin gözüne görünme! Fakat, sakın kırıp incitmesinler. Bilâkis taltif ve tebrik etsinler. Doğruca Beşiktaş karakoluna göm dersinler. Bundan: sonra o mınta- kada çalışacaktır. Mehmet Paşa, bu iradei seni- yeyi dinledikçe memnuniyetinden dudakları - genişliyor; gözlerinin içi titriyordu... Gâvur Mehmede gelince; sevincinden şaşırmış kal- mıştı. Utanmasa, koşup yaverin boynuna sarılacaktı. Yaver sözünü bitirir bitirmez, Mehmet Paşa, hemen yerle bera- ber bir temennah etti: — Ferman efendimizin... Dedi ve sonra Gâvur Meh- medi göstererek; — İşte oğlum Gâvur Mehmet dedikleri, bu adamdır. Al ema- netini.. nereye istersen oraya gölür. Ben, dairece İâzimgelen muameleyi yaparım. Dedi. Yaver, birdenbire geri dön- müş.. sabahtanberi sarayda ken- disinden bahsedilen bu harikulâde adamı hayretle süzüyordu. Tak- dirini zaptedemedi. Tekrar Müşir Mehmet Paşaya dönerek: — Maşallah.. aslan gibi bir delikanlı... Demekten kendini menede- medi. Ve sonra ilâve etti: — Müsaade buyurursanız, Be- şiktaş karakoluna ben götüreyim, Mehmet Paşa, buna çoktan hazır bir tavır ile: — Hay.. Hay... Derken, Gâvur Mehmet, zap- tiye müşisinin sözünü kesti: — Müsaade buyurursanız bir şey arzedeyim paşa hazretleri... Mademki maksat, ecnebilere karşı bir nümayişten ibarettir ; şu halde sadrazam paşanın emirleri muci- bince hareket edilmelidir. İhtimal ki, hakkımda yapılacak muamele- yi sefarettn gizlice tarassut eden- ler vardır. Bu işin bir gösterişten ibaret olduğunu yalnız biz bile- lim, Hatta, arkadaşlardan bile ketmedelim... Şimdi siz, irade buyurunuz. . Benim ellerime ke- lepçe vursunlar. Birkaç silâhlı zaptiye ile Galata caddesinden geçirerek doğruca Beşiktaş ka- rakoluna götürsünler. Gâvur Mehmedin bu teklifi müşir paşanın boşuna gitti. Gü- lerek yaverin yüzüne baktı; — Gördün mü herifi.. zapti- ye tebdili değil, (o akıl deryası... Aferin ulan Gâvur Mehmet.. ar- tık aklım kesti... Sende bu zekâ varken, nasıl olsa günün birinde bir baltaya sap olursun. Diye bağırdı. » Beşiktaş karakoluna memur zaptiye alay beyi Çorumlu Hasan Bey, karakolun altkatında, . sağ köşeyi teşkil eden küçük odada köşe minderine bağdaş kurmuş oturuyor, karşısında ayakta du- an Gâvur Mehmedi dinliyordu. Gâvur (o Mehmet; Kara Yürek çetesini nasıl takip ettiğini, gün- lerce — sabırusükünetle hareket ederek nihayet çete efradını ne suretle ele geçirdiğini anlattıkça, Hasan Beyin içi, içine sığmıyor- du. Nihayet Gâvur sözünü biti- rir bitirmez, Hasan Bey sordu: — Aferin “evlâdım.. o Söyle bakalım, şimdi bu hizmetine na- sıl bir mükâfat istersin.. Malüm ya, yukarıdan soruluyor. Gâvur Mehmet; kızardı. Önü- ne baktı. —Efendim; isteyeceğim şuki., Kırk beş elli gündür, bu herifle- rin peşini kovalâamaktan bir az fazlaca yoruldum. Kulunuza bir hafta kadar istirahate müsaade buyurursanız.. Diye mırıldandı. Hasan Bey, gevrek gevrek gülerek cevap verdi: — Amma da çok şey istedin. Hadi.. Sana, yirmi gün izin ver dim. Git istirahat et. Yalnız, belki acele bir şeye lâzım olur- sun. Bulunacağın yeri, buradaki onbaşılardan birine göster. Bir de, pek ortada dolaşma.. Hele, Beyoğlu taraflarına hiç aya- ğını basma,.. Frenklerin gözüne görünürsün de başımıza iş çıka- rırsın.. Diye tenbih etti... Gâvur Meh- met, yeni amirini selâmlıyarak kapıdan çıkacağı zaman, Hasan Bey: — Haaaa, bana bak evlat. az kalsın, unutacaktım.. bir kal pazanlık meselesi vardı. Dedi, sözünü bitirmeden bir- denbire kesiverdi. Birkaç saniye düşündükten sonra: — Vardı amma.. hadi, şimdi- lik dursun... Mademki izin ver- dim.. bele şu izini bitir, gel de. ondan sonra konuşuruz. Demekle iktifa etti. * Kuyumcular çarşısında Bağ- dasar Ahpar, hem elindeki kırık bir bileziği tamir ediyor, hem de müşterisi ile konuşuyordu: — Nerelisin ağa ?.. — Aydın tarafından. — Ne iş görürsün orada ?.. — Belli başlı bir. işim yok usta. Ayak işleri yapar; epeyce para çıkarırım. — Neye çıkarmıyacaksın. Bel- li ki, açıkgöz bir delikanlıya ben- ziyorsün. — Ne yaparsın 2.. Hazır lâ- kırdı. işten açılmışken, bir şey sorayım usta.” — Buyur. — Gümüşün dirhemini kaça veriyorlar ?,. — Eh.. Alışına göre.. Şöyle, beş on dirhem alınırsa. Otuz, otuz heş paraya... — Yok canım.. almak istiyorum. — Elli altmış dirhem.. Ben, fazla — Çık.. Çık... — Yüz dirhem.. — Çık canım... — Behey, ağa.. ondan fazla gümüşü ne yapacaksın ?.. Yoksa | , köprü mü yaptıracaksın ?.. ç (Arkası var ) Hitlere De — Hitler bizim dükkâna gelse diye bekliyorum.. — Ne yapacaksın?.. — Alış veriş etmesine dikkat edeceğim, “Yahudi olup olmadığın anlamak istiyorum da... Lise Ve Ortamek- teplerde Islahat Nasıl Olacak ? ( Baştaafrı 1 inci sayfada Avrupadan bu maksatla ge- tirilmiş olan bazı lisan mütehas- sısları lisan omuallimlerine yeni metotlar öğretmektedirler. İçtimaiyat, pedagoji, ruhiyat derslerinin de takviyesi (mevzu- bahs olmaktadır. Fen derslerine gelince; bu sahada nazariyelerden ziyade tatbikata ehemmiyet ve- rilmesi ileri sürülmektedir. Tarih ve coğrafya dersleri üzerinde daha verimli bir surette meşgul olunacaktır. Bilhassa Türk tarihi telkik cemiyetinin büyük mesaisinden talebelerin bihakkin istifadesine çalışılacaktır. Muallim meselesine gelince; içtimaiyat, lisan, tarih derslerile, diğer bazı derslerin muntazam tahsil görmüş ve iyi yetişmiş mu- allimler tarafından © okutulması mevzubahs olmaktadır. Avrupanın muhtelif şehirlerinde lisan tahsil eden gençler liselere yerleştiri- leceklerdir. Çankaya Sporcuları Trabzon, 23 (Hususi) — Şeh- rimiz gelen Ankara Çankaya sporcuları dün Trabzon İdman Yurdu ile bir maç yapmışlar ve 3-0 mağlüp olmuşlardır. Çanka- yalılar bu gece Giresona hareket etmişlerdir. v Imam Yahya Hasta Bağdat, ( Hususi ) — Buraya gelen haberlere göre Yahya, son birkaç haftadanberi ağır su- rette hasta bulunmaktadır. İl Bu Sü i Nâkleden : Hatice Yeniden Buluşmak On sekiz sene evvel, o haki- kâten enfes bir kadındı, öteki de tam ona layık bir erkek! Onlar kadar biribirlerine yakışan çift hemen hemen nadir bulunur bir şeydi! Biribirlerine adeta (operestiş ederlerdi. Ve tam iki sene onların bu sevdası herkesin bildiği bir vak'a oldu. Fakat günün birinde hayatın bir darbesile biribirlerinden ayrıl- dılar.. Ve genç kadın bir başka- sile İstanbuldan çıkıp. gitti. Bu nasıl ve neden oldu? İşte buda ayrıca bir hikâyedir ki, şimdi bu- rada anlatmıya hiç lüzum yok. O, bu adamı hiç sevmiyordu. hiç sevmemişti, gerçekten böyle değilse bile herhalde sevgilisine böyle olduğunu söylemişti, işte bu sevmediği adamla evlenerek taş- raya gitti. Genç adama gelince: Sevgili- sinden ayrıhk onun için dehşetli bir acı oldu, bu acı ile ölmedise bile ölecek bir hale geldi. Fakat zaman insana her şeyi unutturur. İşte delikanlı da sevdigi kadının bu sadakatsızlığını zamanla unut- tu, hatta bir vakıt geldiki, onu af bile etti. Kalbinde o kadına karşı hissettiği aşk ölmemişti, biribirlerini bir daha hiç e- den, pek nadir olarak biribirlerine azdıkları — oluyordu. O Böylece iribirinin izini büsbütün kaybet- meden seneler geçti! Onlar aşklarının kendilerinde bıraktığı tatlı hatıralarla yaşıyor- lardı, bu fazla bir şey değildi, fakat ne de olsa hiç ae idi! » On sekiz sene sonra bir gün sevdiği kadından bir mektup al- dı. Kocası ona büyük bir servet bırakarak ölmüştü ve kendisi de İstanbula avdet ediyordu. Bu inamlmaz bir saadettil Demek artık serbestti... Ve İs- tanbula geliyordu! Hâlâ kendisine karşı olan o büyük ve eski aş- kını kalbinde taşıyarak ona av- det ediyordu! Kendisine gelince; O hiç evlenmemişti! saa- detlerine ortada hiçbir (Omani yol Nihayet o geldi ve yeniden buluştular! Fakat ne yazık yarabbi! İkisi Galatasaraylıların Gezintisi Galatasaray spor kulübü tarafından dün öğleden sonra ve gece için bir deniz gezintisi tertip edilmiştir. Galatasaraylılardan birçoğu bu tenezzühe iştirak etmişler, çok eğlenceli ve mişler, vapurda sabaha kadar dansedilmiştir. ken alınmıştır. ymm , vapuru dün hareket ederi v temiz bir gece geçir- imiz, tenezzüh Saadeti muşlardılFakat heyhatl.. Ne bü- yük bir sukutu hayal! Pek güç- İükle birbirini tanıdılar. O enfes, o harikulâde gü- zel kadın inanılmıyacak kadar bozulmuş, âdeta ihtiyarlamıştı. O şık, o güzel, o ince o zarif ve neş'eli İstanbul kızı, şişman, bi- çimsiz, kılıksız ve kendi halinde bir kadıncık oluvermişti. Âdeta kendi kendisinin bir karikatürü gibi idi. © Ötekine gelince; O İz geniş- miş ve gevşemiş, az laşmış, bir vakitler 2d hal perestiş ettiği o aş dişleri sararmış ve dökülmüştü! ikisi de bu hal karşısında derin bir yeis doydular. Fakat bu kederlerini biribirlerine gösterme- diler, hatta mürailiği okadar ileri götürdüler ki, hiç sıkılmadan biri- birlerine şu yalanları söylediler: — Hayret hiç değişmemişsin! — Ya sen? yine her zamanki gibi güzelsin! * Seslerinde eski samimiyet ve sıcaklık yoktu. Bunu her ikisi de merak etti, kadın kendi kendine: —Yarabbi nakadar da değişmiş! Derken öteki düşünüyordu: İnsan bukadar nasıl değişebi lir! Adeta kendisine hiç miyor! » Fakat cebrinefs ederek, biri- m ei sakladılar. Çünkü eski ral et kavi ve samimi bir rabıta dv İkisi de beyhude bir ümitle o eski sevda- nın ve cı ğun avdet edebi- gerine karşı hissettikleri şey sa- dece bir merhamet ve müsama- hadan ibaret olduğu halde ha- yatlarını birleşti ciddiyetle düşündüler. Fakat her adımda, her şeyde biribirlerinden nakadar ayrılmış olduklarını büyük bir acı ile görüyorlardı, her birinin kendine mahsus ne adetleri ne alışkanlıkları vardi. Bilhassa ka- dının!. On sekiz senelik bir izdi- vaç hayatı, on sekiz senelik bir hayatı, o harikulâde, o zarif, e eme İstanbul kızım neka- değiştirmiştil, Bu çok fena, çok açı birşeydi. Nihayet bir aylık bir tecrübeden sonra, biribirine: — “Evlenmemize artık imkân kalmamış! dediler. Bu hülyadan vaz geçelim, ayrılalım ve dost ka- lalım. Artık o güzel rüyamız so- nuna gelmiş, biribirimizi çok geç bulduk! ne yazık ki en gü- zel saadetimizi en tatlı tesellimi- zi de mahvettik. Bu aşkımızı hoş hatıraları vardı.. ii mahvetmiş bulunuyoruz!,, ramak ner yeller Kia ö re a) » Hatta mele aşk adılar bilel Biribirlerini bu kadar büyük ve acı bir sukutu hayale maruz bıraktıkları için aralarındaki dost- luk ta baki değildi; en güzel ha- en mahvettikleri için biri- irlerine düşman bile oldular, Ve şimdi kadın eski sevgilisini düşündüğü zaman ademi tenez- zülle omuzlarını silkerken ehem- miyetsizce: — “İyi bir adamçağızdı!, Diye düşünüyor. Öteki de bir vakitler deli gibi sevmiş olduğu kadın aklına geldiği zaman du- daklarını büzerek: — “Fena bir kadın değildi, diyor. Bazı güzel ahlâkları vardı!,, Ve işte onların o büyük o harikulâde sevda hikâyeleri böy- le çirkin ve tatsız bir rü'ya gibi al ”. ee z 4 Temmuz 24. KÂYE tunda Hergün