! | Boks dersi almıya gelmişti, | Döler sekallimi vorüaştu: | — Ne vakittenberi boksa me- rak ettiniz?, — Nişanlandığım gündenberi.. — Nişanlınızla dövüş etmiye mi hazırlanıyorsunuz?. — Hayır, nişanlım . sivri, bu- runlu erkekten hazetmiyor, benim İ de burnum sivri biraz. yassılsın diye boks yapacağım!. korkuluk Bostana kargalar Bahçivana dediler ki: — Bir korkuluk diksene.. — Eskiden dikmiştim, amma üşüşmüştü. kaldırdım.. Kargalar parça parça | ettiler.. Fil l Avcı anlatıyordu. — Bir fil vurdum ve döndüm. | Hoş fıkra Mizah muharriri karısı ile beraber bir otomobilde - idi. Otomobil Maslağa gid yolda ilerlerken e direksi Oto- ir —ağaca ah mü- ya- Mizah karısına yzuldu. muharriri baktı: Sende kursva kalem varsa — ver sene.. otomobil ka- zü ada hoş fikrn — aklıma ldi. Bir yere ya- m da unütmi — Peki fil ne oldu?.. D aĞ — Onu arkamdan geliriyordu. köpeğim | Mevsime göre Arkadaşım Sup- hiyi gördüm.. ko- hında — pardesüsü gidiyordu. — Çildırdın mı, dedim, bu havada pardesü ahnır mı? — Yok canım, giymek için alma- dim. Rehine koy- mıya götüreceğim. — Desene pa- ralanacaksın?.. — Maatteessüf, kaşın beyaz pan- tolonumu — verip para almıştım. Şim di pardesüyü verip bayaz — pantolonu alacağım — malüm ya, birinin mevsimi geldi, — ötekinin geçti. fakat şimdi ... Meşhur zengin, meşhur muharrire bir mektup yazdı: " * Muhterem üstat! “Bir eser yazınız. Bütün masrafını ben verip bastıracağım ve satışının kârinı tamâamile size- birakacağım. Yalnız eserin muharriri olarak sizin meşhur imzanızın yanına benimkinin de konulmasımı rica ediyorum... Meşhur muharrir, meşhur zengine p verdi : Bir Güzel Fıkra — Eskiden gözüm okadar yükseklerde değildi, — Uludağa çıktıktan sonra iş değişti değil mi? * Teklifinizi kabul edemem.. Bir arabada aâtın yanına bir -de eşek koşulması ne kadar tuhafsa, bir eserde benim ismimin yanına sizin de isminizin yazılması o kadar tuhaf olur. » Meşhur zengin bir mektup daha yazdı: * Teklifimi reddedebilirdiniz. Fakat beni at yerine koymak küstahlığını Yavuz geliyor yavuz denizi İ SON: POSTA | kayısile Amcam bu gene Erenköyündeki köş- künün — bahçesine ü fidanı Geçen larım kayısile dolu gördüm.. — Görülmemiş y dedim, ne diktiğin meyva - vermiş.. bu sa fidan Amcam güldü — Yok canim bu sene dikilen fidan meyva verir. mi”, Peki üstünde- ki kayısiler ne? — ÖÜteki ağaçlar- daki kayısıları gü- | kıskanmayın onları sicimle bağladım. rüp deye ben yara yara... Meyhanede iki ayyaş konuşu- yorlardı, biri söyledi: — Dünyadaki buhranın sebebi istihsal edilen maddelerin tama- mile istihlâk edilmemesinden imiş. Öteki garsona bağırdı: — Garson bir şişe rakı daha getir iktısadi buhrandan kurtul- mıya yardım edeceğiz. Derhal Bir âlim dedi ki: — Ben bilmediğim mevzulara tesadüf edince nasıl öğrenirim, tahmin eder misiniz... — Ne bileyim!.. — Derhal o mevzu hakkında bir kitap yazarım.. Korkarım Fener — bekçisinin bağırdı.. — Fener bozulmuş yanmıyor ne yapmalı usta!.. — Ne yapmalı, ben de karan- lıkta kalmaktan çok korkarım! yamağı BN | Mukabetebilmisil | BT LE Sinema aktörü berbere gitti: Berber be perde de bir kaç defarkeyrettiği Taktörü tamıdiz — Buyurun efendim burası yeni “güpda. perükâr salonudur.. Aktü — Salonumuzun sahibi Necmi Beydir.. Aktör koltuğa otururken: — Burada dört kişi Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin çalışır.. Tıraş fırçasını eline alıralmaz: — Fırçalarımız yüz elli kıllı- şapkasını ahrken: "Uslıırıyı bilerken.. — Var var - fabrikasının vs- turalarını kullanirız... Aktör bu kadar - sözden bu- nalmıştı. Artık tahammül ede- medi: — Be adam ben buraya tı- raş olmya mı geldim yoksa dük- kanda ne varsa öğrenmğe mi ? Berber bu söze hiç kızmadı.. — Yaa öyle mi?.. Biz de sine- maya filmi seyretmeğe geliyoruz fakat siz filmden evvel fabrikazş nn markasından başlayarak; - re- jisörün, aktörlerin, operatörün, ses — mühendisinin — dekorcunun daha ne bileyim binlerce kişinin ismini sayıyorsunuz.. Bu kadar Kizumsuz lâfa nasıl tahammül et- Solmuş ve sararmış gibi hicranla Tat yok o denizlerde gezindim y | gösterdiğinize çok müteersir oldum.., © demler, ine yer, yer! Kalbimde o hulyada kalan eski elemler, Tat yok o denizlerde gezindim y ine yer, yer! Çehren gibi akşam yine durgun yine üzgün Ruhumsa bu matemli yüzünden daha üzgün Husranla anarsın o geçen. demleri bir gün. Tat yok ©o denizlerde gezindim y ine yer, yer! Muzaffer Kemal — Hamak kelimesine kafiye arıyordum.. — Dur ben de düşüneyim!.. Üç yaşındakine yeni doğanı gös- terdiler: — Bak sana kardeş geldi.. Üç yaşındaki yeni doğana dikkat- N dikkatli baktı: — Bu, kardeş değil, büyük babal. Baksamza ne saçı var, ne de dişil.. * — - Otelde Hesap Karı koca bir öltele — gitmişlerdi, hafta sonunda he« sap İstediler... O- telci: — Hemen gide- cek misiniz?.. Dedi. — Hayır daha kalacağız fakat sizde hesap hafta- dan haftaya - gö- rülmez mi?.. — Hayır efen. dim, otelden gidi- leceği gün.. Müş- terilerimiz. burada kaldıkları — müd- detçe hiçbir zaman zevklerinin bozul- — Lüzumu yok seni görünce aklıma geldi; Ahmak! duğunu İsteme; İki Güzel Fıkra — Kınk tabaklar, kırık sandalye- ler, ahyorum.. Bey kapıyı açtı.. — Buraya gell. — Kırık dalyeleriniz var mı?.. tabaklarınız, karnk san- — Hayır fakat yarın uğra; olacak., Bu akşam ev? geç geleceğim!, tiğimizi biç düşündünüz mü?.. — Resminizi bitiremiyeceğim, boya yetişmiyor.. — Yüzünüzdekilerden biraz alamaz mısınız ?.. Sokaktan bir seş duyuldu: Hulya gi « i hislerle taşan rublarımızla, Kırlarda, denizlerde gezindikti o kızla ! Aşkın bize mehtaptaki vadettiği hızla, Kırlarda, denizlerde gezindikti o kızla! Baktım ki o akşam da &iyah gözleri süzgün, Bir lâbzada bilmem ki neden kimlere küskün ! Daldık gece hulyalara ruhlar yine üzgün, Kırlarda, denizlerde gezindikti o kızla ! Muzaffer Kemal r l