) » SON POSTA Tavukçuluk w Tavukçuluğa Ehemmiyet Vermeliyiz ! * Memleketimiz - senelerdenberi yumurta ihracı yapar ve her sene bu yüzden Türkiyeye 8- 10 milyonluk bir servet girmiş olur. Bu miktar bazı seneler tenezzül ederse de, buna biz gelip geçici bazarile bakarız. Esas mesele, bu 8-10 milyon- luk ihracatı, bazı mühim kararlar ve koruma çarelerile birkaç mis- Hne çıkarmaktır. Uzun müddettenberi ihracat maddelerimize ehemmiyet verdi- ğgimiz halde, nedense tavuk ve yumurta — bakımımız yüz üstü kalmışlır. ki yumurta, aynı za- manda hastalara kuvvet veren ve veremlilerin, çocukların en mühim gıda maddelerinden biri- dir. Daha şümullü olarak birçok Sîddı.rm başlı başına terkibine il olan bu malımız, nüfüsu- muza göre, çok az bir istihlâk göstermektedir. Türkiye, tavuk yetiştirmiye en müsait olan memleketlerden biridir. İklim, arazi, tabii şartlar, vesaire üzerinde bizim muhitimiz kadar elvuıâlı bir toprak hemen yok gibidir. Buna en kuvvetli delil de, memleketimizdeki tavuk has- talıklarıdır. Her sene birçok yer- lerde yüzbinlerce tavuk hastala- mp öldüğü halde, yine kafesler dolusu tavuk — satılır, köylünün elinde yine az çok tavuk kalır. İşte tavuk beslemekte en mü- him olan iş sıhhi tertibatın alın- masıdır. Eger, diğer ihracat em- tiamıza verilen ehemmiyet tavu- ğa ve yumurtaya da verilmiş ol- sa, Türkiyede yumurta istihlâ- kimiz, şimdikinden 5 -6 misli fazlasına çıkmış olacaktır. Bundan başka tavuk besle- mek hem zor ve hem de kolay bir meslek sayılabilir. Her şube- de olduğu gibi tavukçuluğun da ilmi ve fenni tarafları vardır. Fenni şartlar ve ilmi esaslar dahilinde — yapılan tavukçuluk mutlaka kâr getirir. Ve ziraatın en seri ve kazançlı bir şubesidir. Halbuki kendi haline bıra- kılan ve öldüğü zaman kümesin bir köşesine atılan tavuklar, bes- leyenleri çok mühim zararlara sokabilir.. Tavuk yalnız akla gel- diği zaman beslenen, hastalandı- ğt zaman kesilen bir mahlük olurse, ondan faide yerine zarar beklenebilir.. f -Gelecek yazımızda, tavuk has- talıklarile nasıl mücadele edile- ceğini anlatmıya çalışacağız. Erenköy, Bereket tavuk çiltliği M. Nurettin () Tavuk ve Tavukçuluğa ait olan müşküllerinizi — sorunuz mütehasma — size cevap verecektir. -— TAKVİM — ÇARŞAMBA Hızır gı ıi2 TEMMUZ 933 g Arabi Rumi 29 - Haziran - DA 16 Reblülevvel 1352 Vakiı ıiuııVıııı+ V: t Güneş | 8 56 | 4 38/ Akı Öğle | 437 | 12 19 Va Ucindi | 8 37 | 16 19 İinsak Bar| 199 | 21 4i | 64 j|2 22 İrtihal Osmanlı Bankasının — sabık müdürlerinden (Nuh) Bey uzun müddettenberi müptelâ - olduğu hastalıktan kurtulamamış ve dün vefat etmiştir. Cenazesi be günü sabahı saat (ımu- Sakızağacında — Suriyeli Mılh' Temmuz 12 İstanbulun Köşobucıoı İstanbulda Bekâr Sarayları.. Bekarlıgm Sultanlık Olup Olmadığını Anlamak İsterseniz. Bir Pansıyonda Sabahlayınız!.. Bekârlığın sultanlık olup olma- dığını anlamak isterseniz, İstan- bul'un dört bir köşesindeki pan- siyonlardan birine gidiniz, eviniz, barkımız, ananız, babanız, karınız, kız. kardeşiniz yokmuş gibi bir gece bu kenar köşelerdeki pan- siyonlarda geceleyiniz. Muhitin, havanın, seslerin ve her şeyin size göstereceği bütün aşınalıklar içinde neler hissettiğinizi neler duyduğunuzu, nasıl uyuduğunuzu, neler gördüğü- nüzü not edip bu yazı ile karşılaş- — tırınız.. görecek- * sinizki, bütün gör- düğünüz, — duy- duğunuz, ve his- settikleriniz nok- tası — noktasına aymı çıkacaktır. O halde lüt- fen beni dinleyi- niz: Ç * Bir arkadaş Ebussuut cadde- sindeki evlerden birinin - kapısını çaldı. Kulakla- rında iki telsiz ahizesi ve elin- deki çorap tıg- larile karşımıza şişman bir ma- dam çıktı.. arkadaş derhal aşnalık gösterdi: — Madam size misafir var. Edirneden şimdi geldi, birkaç gece kalmak isliyor.. kolay tarafından uyuşmamız lâ- zımdır. Şişman madami, Paris kafe- şantanlarını dinlerken beş iş gö- rüyor; konuşuyor, radyo dinliyor, çorap örüyor, gülüyor ve yürü- yor.. iğri büğrü tahta döşemeli bir odaya girerken madam tatlı tatlı güldü: — Yüzünü gören sultan oloor Niyazi Beyl.. Çok vakittirki sival edip te kayfemizi içmez olmuşun- dur.. (beni göstererek|) beyefendi tanıdığındır?. — Evet, bu gece şöyle ucuz tarafından kalmak istiyor.. — Buyursun.. — dizlerimde ta- kat olsaydı, — kendisine — odayı görsetir idim. Velâkin uromatiz- malarım takkede bir derpeşip duroorlar: Şişman madam, bir su aygırı gibi, patiska döşeli köşe minde- rine oturarak derin bir “uffff !,, çekti: .« — UHL Yaradanına sığın- dığım Allahı!. Daha- otuz beşi geçmeden bu bana ettiğin nedir ki?.. Mayrik dudu olsayıdı, gam, kasavet yemez idim, velâkin, ölüm, kurbanı olduğumun Allahın işi.. haydi elvadım.. sen odayı bilirsin, — görsette, Beyefendiye de, fikrinde bir dert kalmasın. Madam bunları - söyledikten sonra, yine Pafis kafeşantanları- nın oynak havalarına daldı.. * Arkadaşla tahta bir merdi- ven çıktık.. Karanlık içinde ses- lendi. — Şu kibriti çak ta elekln— ğin düğmesini görelim.. Vallahi arasan böyle temizini bulamaz- sın... Amma, burada çapkınlık yasak hal. Ona göre yatıp kalk.. Nihayet elektrik düğmesini di n 5. * x h ? tabil şöyle | bulduk.. Dar bır ıofıdı beş kapı kanadı birden gözüme çarp- tı. Karşı pencere dibinde, büyü- cek bir camlı dolap, Üstünde fincan takımları, havlular, gaze- teler, bir parça bayat ekmek ve bir kaç ta domates... Soldaki küçük ve uzun bir kapıyı açınca arkadaşım: — İşte, dedi.. Bu oda.. Fena değil değil mi?., Müşteri olma- dığı geceler bu odada mada- Gözlerini açma Kız pek okadar ahım şa- * mın kızı yatar.. Oyle... hım birşey değil... 1 Buna oda demekten ziyade, | ufacık bir hücre demek daha iyi.,.. Fakat yine temiz ve gözde iyi bir tesir bırakıyor.. Solda be- yaz boyalı bir karyola, çiçekli bir yorganı, pembe yastık örtüsü, beyaz kurşuniye kaçmış bir ya- tak çarşafı.. Başucunda aynalı bir masa... Fakat üstündeki ör- tüyü kaldıracak olursanız, bunun büyücek bir tütün tablası is- kemlesi olduğunu görürsünüz... Duvarda Con Jilberin renk- li bir resmi Anitapajın imzalı bir portresi ve birkaç güzellik kıra- liçesinin kartpostalları.. Bizim — arkadaş vurdu: — Eh, ben gideyim, matbaa- da işim var.. Sen yat.. Evin gibi rahat edersin.. * İşte size bir bekârlık sarayı * Bütün bir geceyi S$iz burada geçireceksiniz.. olanlar için bu bir mesele teşkil etmez. Fakat alışmıyanlar evvelâ, tuhaf, garip, tarif edilemiyen bir şaşkınlığa düşerler. Odanın ses- sizliği, hiç görmediğiniz manzara, duvarlar, yatak, yorgan vesaire, hep sizin için acaip bir şeydir. “Ben de bu pansiyon odasında ayni şeyi duydum.. Evet, hiç farketmeyen şaşkın tecesslüs ve garip süküt içinde kaldım, Bu aralık kapı vuruldu:.. — Girin!! dedim ve kanat ağır ağır açılınca, genç bir kız göründü. İçimden “ bu Madamın kızı olsa! gerek!,, diye düşündüm. Genç kız anasından daha çok düzgün bir şive ile: — Kabineye ihtiyacımız şayet olursa, karşınızdadır, göstereyim?. — Mersi matmazel,. - şimdilik hayır.. fakat göreyim.. — Başka — bir vardır?, ( — Mersi matmazel.. şimdilik hayır.. Oomuzuma lüzumunuz Bekârhğa alışmış | — Suyun tazesinden istersiniz? — Eh, verirseniz fena olmaz.. ben geceleri ekseriya çok su içerim.. — Şimdi getireyim size.. Matmazel, seke seke gitti ve birhaç dakika sonra, elinde bir surabi ile geldi, ne de çok soru- yor bu matmazel... Bir aralık yan gözle pençere içinde mecmua yıgınlarına baktı: — Oturacaksınız, yoksa ya- tacaksınız?. — Tabil yat- miya geldim. — Hayır he- men yatacaksınız? — Belli ob- maz, uykum ge- lirse yatarım. — Hani otu- racaksanız biraz ekursunuz - diye dü şün m üş tüm.. ve lâkin.. Madmazel mec- mua destelerini karıştırdı. — Bir- kaç tanesini çe- küp almak iste- di, durdu. Dü- şündü ve vaz- geçti.. — Geceniz hayır olsun!. — Mersi matmazell.. * Ben henüz caketimi çıkarıyor- dumki, kapı tekrar vuruldu: * — Kayfe içmek isterseniz, getireyim ?. — Mersi Matmazel.. Uykumu kaçırır, mersi... Matmazel oda kapısını açarak KEMRORK n < — İsterseniz size — ilimonat yapayım ? — Teşekkür ederim Matma- el O da uykumu ka — Suyuünuz tazedir' — Değiştirdiniz ya! — Pehncerenizi kapıyacaktınız? — Ben kaparım.. — Size zahmet olacaktır, ben kapıyayım ? Nihayet işi kısa kesmek için Matmazele askerce bir selâm verdim: — Bon nüvi matmazel.. galiba benim gibi sizin de — uykunuz erken geliyor. Yatoorsunuz?.. — Hemen... Gözlerimden uy- ku akıyor... * Bir pansiyon odas, her zaman için bir mahbesi andırır.. Fakat bu tabii bekârlığa alışmamış olanlar içindir.. Evvelâ yatağa yatarsınız. Yorgan sizde tuhaf bir soğukluk hasıl eder.. yastık sert gelir, karyolanın yaylarını bozuk bulursunuz, tavan - fazla basık, duvarlar fazla boyalıdır.. velhasıl, herşey size karşı müt- tehit bir soğukluk — cephesi almıştır. Evvelâ yatarsınız, gözünüze uy- ku girmez.. bin türlü şey düşünür- sünüz.. bu sırada, ben de yatmış- ken ve bin türlü şey düşünürken kapı tekrar vurulmaz mı?. Hay allah belânı versini. Yine mat- mazel... ,— Kaçta kaldırayım istoor- sunuz?.. 1 — Ben kendi kendime kal- karım, hacet yok matmazel,.. Tuh .ıllıh mustahakını ver- | — Kari Mektupları .. . Kartal Şoförleri- . : nin Belediyeden Bir Şikâyeti Biz Kartal otomobil ve ato- büsçüleri Belediyenin bir kararile iş bulamaz olduk. Belediye bir müddet evvel otobüslere nöbet usulü koymuştu. On beş gün devam eden bu usul sayesinde geçinip gidiyorduk. Hangi düşüncenin tesiri altın- da olduğunu bilmiyoruz; Belediye bir karar aldı ve bu nöbet usu- lünü kaldırdı. Bu usul kalkar kalkmaz, otobüsleri biraz eski olan mal sahipleri elleri böğründe kaldı, üç dört gündür ırıgcen bulamaz oldu. Halk yeni otobüslere rağbet ediyor ve biz işsiz kahyoruz. Bütün İstanbulun her semtinde otomobil ve otobüslerde nöbet usulü vardır. Bu usulün iyiliği ve faydası tecrübe ile sabit olmuştur. Acaba * Kartal Belediyesi bu üsülden neden — istifade &tmek istemiyor. Bizim hakkımızın mü- dafaası için alâkadar makamın nazandikkatini celbetmenizi rica ederiz. z Otomobilci Şeref, Sedat ve otobüsçü İhsun Uşaklılar Kütüphane istiyorlar Memleket okuma ihtiyacını karşılamak için C. H. Fırkasının tavassutile teşekkül eden mem- leket kütüphanesi el'an faaliyete başlamadı. Halk bu teşekkülün kurüluşundan çok memnun, Ari- fesinde bulunduğu açılış gününü sabırsızlıkla beklemektedir. Uşak: Ş. Kaya ——— mesin!. Aradan beş on dakika geçince, , şişman madam da ses- lenmesin mi? — Arzunuz varsa, telsizi ve- reyim beyefendi.. Parizi dinler edersiniz?. — Uyumak istiyorum madam.. müsaade edin.. yarın dinlerim.. * İnsan bir kere sinirlenmesin!. Hele böyte geveze pansiyon sa- hipleri olursa, vay halinize!.. Ben de şöyle böyle iki saat, bu alış- madığım yatak içinde, bu alışma- dığım odada döndüm, durdum. Bir aralık dalmışım.. saat dörde doğru tekrar uyandım., Yukarki odadan, bir karyola gıcırtısı koptu ve sokaktan gürül- tü ile bir araba geçti.. keskin horoz sesleri çınlamıya başlamış- tı.. sabah oluyordu. Artık bundan sonra — uyunurmu, — uyunmazmı? bilmiyorum.. çünkü — yukarıdan, aşağdan, sağdan ve soldan ayak patırtıları, şarkılar, çocuk avaze- leri ve dükkân kepenklöbinin gü- rültüleri geliyordu... Ebussuut caddesinin yahudi- leride, bir nevi megafona benzi- yorlar... Öyle çığlık çığlığa, ba- gırıyor, kavga ediyorlardıki... Bizim madmazel de, ber mutat, yine can sıkısile bir şarkıya baş- lamıştı.. — otomobiller, — arabalar, örslere çarpan — çekiç sesleri, bağrışmalar, içinde haddiniz var- sa uyuyunuz.. İşte her pansiyon, alışıncıya kadar insana böyle akla karayı seçtirir, bin bir sıkıntı - içinde bahlatdırır. ”