SON POSTA Demir Kapılar /— panmıya Başlamıştı — Yüksek sesle konuşa konuşa merdivenden : iniyorlardı — Hiç korkma matmazel.. dediklerimi çok kolay yapacak- sın.. ve, kurtulacaksın., ben yine kapıyı üstüne kilitliyorum. Fakat şunu unutma ki, pek uzağa git- miyorum. Dikkat et.. kapıyı sür- melemk mecburiyeti hasıl olursa, osakın benim sesimi almadıkça kapıyı açma... Gâvur Mehmet, Lüsyeyi müş- kül bir vaziyette bırakarak oda- dan çıktıktan sonra, önüne taş yığılı kapının önüne geldi. Kula- ğgaını dayıyarak dinledi. Hiçbir ses — İşitmeyince, yavaş yavaş kapıyı açtı. Merdivenin ilk basamağına bastı. Yine sessizce kapadı... Şimdi, hem merdivenleri say- yor, hem de yavaş yavaş aşa- ğiya iniyordu. Yirmi basamak bitince, ©o dar dehlize geldi- ğini anladı. — Ellerile — duvar- ları yoklıya yoklıya — yürümiye başladı. Asma köprünün dayan- dığı boşluğa gelince durdu. Köp- rüyü araştırdı, bulamadı. Kula- ğinı boşluğa vererek — dinledi. Köprünün diğer ucunun istinat ettiği boşlukta da derin bir sü- küt vardı. Ozaman: f — Demek ki, —henüz gelen “yok. Şu halde, çaresiz bekliye- — ceğiz. b Diye mırıldandı... yine duvar- lara tutuna tutuna — ilerledi. Dün gece, elleri bağlı olarak mahbus ttığı odamın kapısına — geldi. îç.eıî girerken, vücudu — hafifçe © ürperdi. Kalbinden doğan — bir — huzün ile dudakları titredi: — Acaba kendi — ayağımla kendi mezarıma mı giriyorum?... B Dedi, : * Gâvur Mehmet te nihayet bir ," insandı. Onun da et ve kemiğe bağlanmış bir hayatı vardı. Para ile satılmak ihtimali olmıyan bu — kiymetli, hayatını şimdi vazife — uğruna feda ediyor.. Kaçılmak — we kurtulmak ihtimali olmıyan Oşu mezara kendi ayağile giri- — yordu. Bu andan itibaren onu ancak bir mucize kurtarabilecek.. — Eğer bu mucize zuhur etmezse, — mahvolup gidecekti. ğ Cebinden çakmağını çıkardı. — Taşı, çeliğe çaldı. Sıçrıyan'! kı- vılcımların aydınlığında etrafına baktı. Her tarafı tamamen taş, / duvardı. — Bileğinden kopardığı ip, br — Traktığı yerde duruyordu. Buna . :lrı sevindi., Demek ki kendisi — buradan çıktı çıkalı, buraya hiç — kimse gelmemişti. — İpi yerden aldı; cebine koydu. — Kapının yanma geldi; — sırtini duvara vererek çömeldi. Artık, — birer birer içtimaa — gelecek — ganileri bekliyordu... Fakat bu — bekleyiş, ona nekadar uzun geli- yordu. Bu anda, zihninden birçok — gşeyler geçiyordu. Birden bire — Lünayı hatırladı. Yapılan cinayet- /— lerde, onun da bir hissesi olmakla beraber kalben bu kadına acıdı: — — Ne olurdü; bütün bu işler- / den evvel bu kadını tanısaydım. Diye mırıldandı. Gâvur Mehmet Kara Yürek Çetesi Tefrika No. 56 Açılıp Ka- Bu esnada, kulağına bir ses geldi. Bütün vücudu buz kesilerek şiddetle titredi. Hemen yerinden fırladı. Kulağını kapınin boşluğu- na verdi, dinledi. Merdivenden yavaş yavaş biri iniyor.. Bir bas- ton ucunun yere temasile, bir tek Benzine İspirto atılırsa — Benzine ispirto günden itibaren otomobile bin- meyeceğim.. O da benim gibi | ispirtonun tesirile duvardan du- vara çarpmadan ilerliyemiyecek- | katıldığı | ayak sesi işitiliyordu. Gâvur Meh- met, gelenin Sinyor Bonelli oldu- ğunu hissertti. Dudaklarında kin- dar bir tebessüm titredi. Bonelli, yavaş yavaş köprünün olduğu yere kadar ilerledi. Bir kaç saniye sonra bir zincir şakır- tısı ile bir hırıltı işitildi. O zaman Gâvur Mehmet gülümsedi: Âla..: Demek ki, köprü bu ta- raftan açılıp kapamıyor. Fakat.. Acaba nasıl?.. Diye söylendi. Birkaç dakika sonra derinden kapılar açılıp kapanmıya.. Demir kapılar duvarlara çarpmiya baş- ladı Yüksek sesle konuşa konuşa merdivenden iniyorlardı. Biribir- lerine ağır küfürler etmelerine fazlaca kahkahalarla gülmelerine, arada sırada sendelemelerine na- zaran gelenlerin sarhoş - oldukları anlaplıyordu. B Merdivenden ince ve cılız ziya huzmeleri uzanıyor.. Sarı bir yılan gibi yerlerde ve duvarlarda dola- şıyordu. Gâvur Mehmet derhal cebin- deki ipi çıkardı, Bir ucunu par- maklarile tutarak kendi bilekle- rine doladı. Sonra, arkasım - bir köşeye vererek sağ tarafının üs- tir de.... Resminizi Bize Gönderiniz * * ize Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon ile gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır. 26 Murat B.: Sokulgan ve müte- - şebbistür. Tav- . omn hareketle- rinde sarbest- lik vardır. hâ- diselere karşı metin davra- nır. Hürriyeti- 5 SES8AE C | yanaşmak - is- temez. Tuhaf fıkralar nakledebi- lir. Kuvvei iknaiyesi vardır. Ko- nuşması sıkmaz, alâyiş ve nüma- yışttan hoşlanmaz. ı 27 Eskişehirde Fuat B.: Zeki ve vakurdur. Gös- ğ terişi — sever kendisin den ehemmiyetle bahsedilmesini tüne, yere uzandı. Gelenler, doğ- ruca köprüyü geçiyor ve öteki kısımdaki koridora gidiyorlardı. Gâvur Mehmet, bunların ayak seslerine dikkat ediyor, ve birer birer sayıyordu. Bonelliden maa- da, altı kişinin ayak seslerini tes- pit edebilmişti. Ayak sesleri kesilmişti. Derin- den bir takım konuşmalar - geli- yor, ara sıra hiddetli küfürler işi- tiliyordu. Gâvur Mehmet, on da- kika kadar böylece bekledi ve sonra zihninden şu mülâhazayı geçirdi: — Ümitlerim, boşa çıktı. Ar- tık burada beklemek - faydasız.. acaba gidip şu köprüyü kaldır- sam.. onları oldukları yerde mah- pus bıraksam, nasil olur?... Fa- kat, ya köprüyü kaldırayım der- ken bir beceriksizlik edersem... Bu fikir Gâvur Mehmede çok mülâyim geimekle beraber bir aksilikten korkuyordu. O, buraya gelirken şöyle düşünmüştü: — Bu herifler, buraya gelir gelmez nasıl ölsae yanıma gele- cekler ve beni bir muayeneden geçirecekler. O zaman iki ihti- mal var. Ya, derhal bir karar vererek beni öldürecekler.. ve« yahut bir isticvaptan geçirecekler. Ve sonra — hak- kımda —bir karar verecekler... evvelâ ister. — Şıklığa intizama — ve ve sevgi mev- zularına alâka gösterir. Ça- buk kızabilir. 60 Şahap l'lfendg Zeki ve alaycı- dır. Şıklığa ve intizama üzenir. Hu- susiyetleri hakkında başkalarına hesap vermek istemez, sert ve hak- sız muamelelere tahammülü yoktur. Mukabeleye temayül eder. Eğlence uğrunda sarfettiği paraya acımaz. Boğazını sever, üzüntülü işlere pek gelemez. SON POSTA | GTRİYEMMEER R aN aa Yevni, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Tatanbult Kaki Zaptiy İdare: GaniERe Ble Eğ 'Telefon: İstanbul - 20203 Posta kutusuz İstanbul - 741 Telgrafı İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Sene 2700Kr 750 . SAy 1400 , 400 » 3 « 800 , 188 e y 300 , Galen evrak geri verilmez İânlardan — mes'uliyot alınmaz gevap için mektupl ara (6) kuruşluk Gul İüvesi lazımdır. Birdenbire öldürecek olurlarsa bütün dünyaya olan borçlarım, helâl — olsun... ( Arkâası var ) Adres değiştirilmesi (20) kuruştur. Gazetamisde çıkan resim ve yazıların bültün hakları mahfur ve gasetemize alttir. HİKÂYE ” ; Teımıx 12 ' Bu Sütunda rHerg'.'ın *Bir Doktorun Hatıratından , Yazan: B. T. KUDUZ ÇOBAN Onu getirem; köyünün en yaşlı, tecrübeli bir ağasidi... İhtiyarın gözleri dolu dolu olarak korkula- rını gizlice anlatıyor Demire de “ duymasın ,, diye yan gözle bakıyordu... — Doktor bey demişti... Biz oğlanı yetişipte kurtarana kadar kurtlar okadar uğraşmış ki üstü başı parça parça eli yüzü kan ter içinde kalmış... Her tarafı yara bere olmuştu... Güldüm: — Ne zararı var ihtiyar dedim. Bir aslan delikanlıya kurdun ne zararı olur ki?... O eski ve seneler görmüş ba- şini sallıyarak fersiz. gözlerini İyi amma oğul dedi... Sözünü bitirmek için —uzun beyaz sakalını sıvayarak kulağı- ma eğilip yavaşça fısıldadı... — Ben bu yaşa geldim.. kur- dun insandan kaçar - olduğumu bilirim... Fakat bu hain hayvan... Köyden çıkan kalabalığa bile salmak niyetinde idi... Bakışların- dan korktam doktor bey... Mut- laka kuduzdü. © ... Mutlaka ku- duzdu... O zaman ihtiyara hak vererek genç çobanı sorguya çektim... Verdiği cevaplarda hiç bir ku- duz arazı yoktu.. yüzüme güle güle bakıyor.. genç gözlerinin içinde ışıklı ışıklı bakışlarla san- ki bizim şüphemizi anlayıpta eğleniyormuş gibi bir ifade sak- hyordu: t cevi ir tutarlı! ve sardıktan sonra: ' — Haydi ihtiyar dedim.. İm- şallah değildir.. Zaten olması da mümkün değil.. Bak delikanlıya.. Aslan gibi... Ne sordumsa.. İyi iyi cevaplar verdi... * Bir hafta sonra ayni ihtiyar.. Ağlıya ağlıya odamdan içeriye girdiği zaman meseleyi hemen hatırlamıştım. — Merhaba ihtiyar hayrola... — Hayırlar beyim.. Hayırlar diyelim amma... Bizim Demnir aşoban kudurdu.. — Nasıl ?.. Jandarmalarla getirdim.. Bir sed- | mış kalmıştım... artık hiç gidemiyecek. yeye bağladık.. Gözlerini kapa- dık ta zorla getirdik... Ben şaşır- Adeta kendi kendimi muvahaza ve levmede- rek söyleniyordum... — Nasıl.. Nasıl olur?.. Ben nasıl.. Nasıl oldu da anlamadım? İhtiyar acıklı ve müşfik bir halde yanıma yaklaştı omuzuma vura vura, — Ah beyim dedi.. Oğlan hepimizi aldatmış... Bana köyde söyledi... Halim Ağanın oğlu “ Demir demiş... Sen kuduz ol- muşsun.. Seni doktor görünce hastaneye, İstanbula gönderiverir. Yoksa doktoru kandımıya bak..,, Sözler vermiş... Biribirine akıl öğretmişler... Köyden ayrılmamak için Demir de bize hep yalan söylemiş... — Size yanlış — yanlış cevaplar uıı:::m%enin'n sorğu gü- nündeki alaycı, gizli gizli pazar- hıkbı çe.::reı'îhıözümün önüne geldi. — Eyvah... Diyerek odadan dışarı fırla- dım. O aslan gibi delikanlıyı kurtarmak zemanının çoktan geç- miş olduğunu anlamak bana öyle derin bir acı oldu, ki... Beni görür ez.. — Yandım doktor bey ! Dedi... Böyle olacağını hiç bilmemiştim, Kendimi topladım ve güle güle yaklaştım. — Yok.. Birşey yok Demir.. Bu da geçer.. sen gençöin... İstan- bula gidince bak ne çabuk iyi olursun. — Ne zaman. Ne zaman doktor bey.. — Yarın çocuğuml. * o çılgın bir 5 gözler mııhnn şim- şekler vardı. Bunlar hastayı bütün bütün buhrana düşürüyor ve sım sıkı bağlattığım karyolasında te- byakda S aei Tabasi v VNa hyordu. sesi, na ve gürültüsü onun yorgun dımağında bir felç membaı gibi tohumlar bırakıyor ve oradan bütün vücu- du sarıyordu.. Bir an oldu ki ses kesildi, çırpınma ve debelenme de kayboldu... Fakat... kanlı.. Sükünet bulan fırtınalar- dan, şimşeklerden yağmurlardan sonra bir daha günün doğduğu- nu görmedi... Ve İstanbula da ea — İşte beyim dişarı bıraktık.. Evkafta Lüzumsuz Mesçitler Or- tadan Kalkacak Evkaf Umum müdürlüğü İstan- buldaki cami ve mesçitlerin tasni- fine karar vermişti. Evkaf - vari- datı azaldığı için bütün camilerin ve mesçitlerin tamirlerini idame etmek — müşküldü. Binacnaleyh tasnif harici kalan bedü, - tarihi, mimari kıymeti haiz olmıyanlar satılarak - diğerlerinin. daha iyi muhafaza edilmesine itina edile- cekti. Dört> aydanberi çalışan Tasnif beyeti İstanbuldaki cami ve medresclerin adetlerini ve aralarında (500) metre mesafe bulunup bulunmadığını tesbit et- miştir. İstanbulda (530) kadar cami ve mesçit tesbit edilmiştir. Hey'et müzeler idaresine bunların bir lis- tesini — göndererek hangilerinin asarı atika olduğunu sormuştur. Müzeler idaresi henüz cevap ver- memiştlir, Müzede Kıymetli Selçuk Halıları Bulundu Eski İslâm ve Türk eserleri müzesinde şimdiye kadar teşhir edilmiş kıymetli eserlerle dolü bir depo vardı,Vaktile ıdan ve Rumeliden getirilen kıymetli*halı- lar tomar halinde bu depoya konmuştu. Müzeler idaresi bun- ların içinde dünyada eşi olmıyan kıymetli Türk ve Selçuk halıları bulunabileceğini — nazari - itibare alarak tasnifine karar vermiş ve bir de heyet seçmişti. Heyet me- saisine devam etmektedir. Fakat şimdiden pek kıymetli yüzlerce halı elde edilmiştir. Bu halıların içinde en mühim yüz kadarı Kon- yadaki sultan Alâeddin camüinden getirilmiştir. Bunların hepsi de eski Solçuk halılarıdır. Müzeler idaresi bunların teşhiri için yeni 'bir salon açacaktır.