SON POSTA © İ Sporun Mabedi Olmaz | —— a Geçen cuma günü İdman Ce- miyetleri İttifakında Aydın oğlu Raşit Bey dostumuz bir teklifte bulunmuş... Bir spor mabedi vücude ge- tirmeliyiz! Bu teklif kabul edilmiş, yahut edilmemiş orasını ( bilmiyorum; amma bildiğim bir şey varsa Spor için bir mabet yapmak; meşhur Nasreddin Hocanın sir- keyi bala batırıp, ben de bir yemek icat ettim, demesi kabi- İlinden bir şey olur.. Farzedelim bir spor mabedi vücude getirildi. Bu mabette ne yapılacak?.. Duamı edilecek? Lâf- İa peynir gemisi yürütmiye nasıl imkân yoksa, dua ile de sporda kazanmıya ne imkân ne de ihti- mal vardır. Sonra bir şey daha. Her mabet bir mabut için yapılır. Acaba Aydın oğlunun yaptıracağı mabedin mabudu nasıl bir şey olacak? Bir futbol topu mu, bir boks eldiveni mi, bir tenis rake- ti mi? Meselâ ibadet esnasında ma- bede gemini. Abitler ellerine birer hokey sopası almışlar, sopa- başlarına vura vura bir futbol topunun etrafında dönüp duruyorlar... Ertesi günü sahada bir de bakıyorsunuz.. Yirmi iki oyuncu ne yapacaklarını şaşırmış, elleri böğürlerinde melül mahzun pey- gamberini seyreden bir ümmet gibi topun siyah meşini karşı sında apışmış duruyorlar. Hakları yokmu ya!.. Bir akşam €vvel tanıdıkları mabudu tekme- Jemek küstahlığını mı göstersinler? * ,, Şakayı şöyle kısa bir zaman için bir kenara bırakacak olursak.. in ciddi tarafı, Aydın oğlunun teklifi o kadar yersiz ki, işiten- lerde derin hayret doğurmaktan aşka tesir yapmıyor... Spor gibi daima atılganlık, kudret, kuvvet, gençlik isteyen bir varlığı günlük kokulu bir mabede sokmak kadar acaip ne olabilir?. “Velevki bu mabet ettayin bir isimden ibaret dahi.. Sporun mabedi olmaz, kulübü olur, imamı, papası olmaz antre- mörü olur.. İbadeti olmaz, ekzer- sizi olur... Bu böyledir Aydın oğlu dos- m.. Gözün aydın olsun! Pazar Ola a maa LONDRA Lüzum görmedik Hasan Bey ev arayordu. Ara- di, taradı; nihayet Şişlide mü- kemmel bir apartman buldu. Herşey tamamdı, yalnız bir ek- siği vardı: Hamam.. Hasan Bey ev sahiplerine sordu: — Apartmanınızda yok! — Evet lüzum (görmedik. Her yaz deniz banyolarma gi- diyoruz 1... hamam — Çok fena vaziyetteyim Hasan Bey; Kimden borç isteyeceğimi düşü- nüp duruyorum. Aman azizim uzun uzadıya dür o zamana kadar ben de biraz gün, vzuklaşayım!. mmm z KONFERANSINDAN DA BİR NETİ Hasan Bey kendisinden daha yaşlı bir destile sokakta yürü- yordu. Önlerinde de genç, zel bir küçük hanım gidiyordu: Dostu Hasan Beye: — Bak Hasan Bey, dedi. genç kızın peşinden yüz adım kadar yürüdük. Şimdi kendimi tam on yaş gençleşmiş hisse- diyorum, Bu sırada genç kız, bir evin kapısını çaldı. Kapı açıldı. içeri girdi!. Hasan Bey dostuna... — Yazık, dedi, genç kızın evi bir az daha uzakta olsaydı. Kolayca yirmi yaşına cektin!., Değil ya Bir mecliste konuşuyorlardı; biri dedi ki: — Tenasuha kat'iyen inan- mam, Nasıl olur ben öleceğim, sonrada bir eşek olarak tekrar dünyaya geleceğim, bu akla sıgar şey midir? Hasan Bey cevap verdi. : — Yok canım öyle değil, değişip başka bir şekilde gele- © iki seferde arka arkaya eşek olunmaz ya! inebile- hemen Bir kat daha Hasan Bey yaşlıca bir ha- nımla beraber kayığa binmişti. Hafif bir rüzgâr vardı. Sularda küçük dalgacıklar oynaşıyorlardı. Yaşlıca hanım denize baktı: — Hasan Bey, dedi, sular bu- gün ne kadar buruşuk görünüyor. — Siz bakınca buruşukluklar bir kat daha ziyadeleşiyor Ha- nımefendi; yüzünüz âynaya oldu- ğu gibi suya da aksediyor da... Nişanlımın aşkından hiç şüphe edemem Hssan Bey.. Beni delicesine seviyor. — öyleyse zevkinden şüphe 'etme- İ sin Hasan Anlar Ne Olursa uğtaştılar, durdular, ırdular. Cenevreden Londraya | taşındılar bir zaman; Günler geçti, halta geçti bir şeycikler yapmadan. Silâhlari azullmadık hep sarıldık silâha, Konferansla iş olmuyor anlaşıldı bir dahal.. Cenevrede bütün #kvam Hiç bir işe yaramıyan projeler ku Devletlerid düşündü; Anladığım doğru ğü bilinmez bir bilmece ; oyalamak şöylece. Ba oluyor, ha olacak diye vakit geçirmek. Bu xwretle sarf oluyor bir çok para, hem emek. Bütün dünya bir #raya toplanınca we olur”. Ne olacak bütün sesler bir arnda boğulur. Bak İngiliz, bak Fransız. bak İtalya, bak Japon; Konuşuyor bir teviye başke dilden; Fan, fin, fon.. Konusmanın neticesi malüm bizce hep hava; Çene çalmak bu dünyada bilirsiniz bedava! Makdonaldın özlediği iktınattan haber yok; Paraları toplıyanın boş sözlere karmtek, “İşler böyle: Bu konferans dağılacak efendim: Hasan anlar ne olursa; evvelden de söyledim. — Ben rakı içmem amma Hasan Bey, karımın sözü Üzerine içiyorum.. — Karın rakı içeceksin mi -diyeri. P.O.H.B. Hasan Bey söyledi: — Sahte paraların bir felâket | olduğunu şimdi hissettim. — Şimdiye kadar ehemmiyet vermiyor muydun? — Hayır, yöz liralıkla alış verişim yok ki.. Yirmi beş ku- ruşlukla on kuruşun da taklitleri olduğunu şimdi öğrendim. Mısır seferi Hasan Beye sordum: — Mısırın nesini seversin? — Ateşte kızarmışım.. — Başka ?. — Suda 'pişmişinil, — Daha başka?. — Biraz da ekmeğini!, — Daha.. daha başka meself seferini sevmez misin? — Hayır sevmem. — Neye Hasan Bey?. — Dedikodusu, © seferinden daha uzun sürüyor da.. Vakit geçiyor Hasan Bey bir ayyaşa sordu: — Niçin gece gündüz müte- madiyen içki içersin? — Uyku uyuyamıyorum, has- tayım da onun için.. — Peki, fakat içki içince w- yuyabiliyor musun? — Yok, yine uyuyamıyorum. İ Vakit geçiyor.. Hayır Yeni tanışmışlardı. Hasan Beye dedi ki: — Gün geçtikçe buhran daha ziyade artıyor halkta para yok, nasıl iş göreceğimizi şaşırdık!.. Hasan Bey sordu: — Siz de tüccar mısınız?.. — Hayır vergi tahsildarıyım. Diyorlar Hasan Bey gardırop almıştı, evine (o gittiğim zaman bana gösterdi : — Nasıl?.. — Mükemmel, — Gardırop işte buna derler. — Yok; yalnız gardırop değil, i aynalı dolap da diyorlar. Heykel Konuşur mu? Hasan Bey müzeyi geziyordu. Heykellerin altındaki numaralara dikkatli dikkatli baktıktan sonra sordu : — Heykeller konuşurlar mı da altlarına telefon numaraların yazmışlar. — maa Hasan Bey — Eskiden olsaydı yüzüne bakinen yar |, dana kurban olayım diyeceğim gelirdi. Amma şimdi boyayan kurban olayım desem daha doğrü olucak.