p ğ a YT i î v şğ j #İyAr Sayin AtT20t xAa2 SON POSTa wünt * Temmu B ONLA RI... BEN ÖLDÜRDÜM! Yazan: Suat Derviş Uzun Ve Korkulu Bir Rüya Diyemiyeceğim pek tabi idi. Ayrıca da büyük annemin bir- gün bildiklerini söylemek ihtimali beni deli ediyordu. Ben emin idim, muhakkak ki bir gün ge- lecek büyük annem: — Ben ögece sadiyeyi geç vakit onun odasından çıkarken gördüm! Diyecekti. ' * Hayatımın yegâne mesut gün- leri babamdan mektup geldiği günlerdi. O sevgili mektupları her zaman büyük bir heyecanla okurdum. Her defasında da ne zaman döneceğini - bildireceğini ümit ederdim. Fakat bu dinledi- ğim şey beyhude idi. Ben de ona kısa ve yabancı mektuplar — yazıyordum. — Bütün arzum ona kalbimi açmak, dert- lerimi dökmek olduğu için bunu yapmaklığıma imkân kalmamıştı. Hatta ona en küçük şeyleri bile saniimiyetle yazamıyordum. Artık biribirimizden uzaklaşmış bulunu- yorduk. En büyük emelim onun yanı- na gitmekte idi. Fakat bu arzu- mu kendisine bildirmiye cesare- tim yoktu. Bu günahkâr mevcu- diyetimle onun temiz ve yüksek — < acısının, kederinin yakininde ya- h İ gibi merdivenlerden koşar, mek- — tubu kendi elimle elinden alırdım. şamaklığıma imkân var m idi ? * Böylece seneler geçmekte idi. Bütün saadetim — tesellim onun mektuplarımı beklemekte idi. Her gün, hergün penceremde oturur müvezzü beklerdim, bana mektup getirmek için kapıya geldiği gün- — ler, beni pençerede gürünce işaret eder. Ozaman bir deli Bana daima iyi, müşfik tatlı — mektuplar yazıyordu. Bana karşı daima © iyi baba idi. Fakat acaba bir gün cinayeti öğrenecek olursa “yine böyle kalabilecekmi idi? Ah — buna imkânı var mı idi? Fakat — onun, benim cinayetim öğrenmesi — denberi süküt etmişti... kabil değildi. Çünkü bu cinayeti kimse bilmiyordu. Evet büyük annemden başka bunu bilen yok- tu, oda bu kadar uzun seneler- Niçin bundan sonra söyliyecekti. Hem — bakalım beni görüp tandığı — muhakkak mi - idi? Belki de ben İ _WİB Ka Belki beni görmemişti. bile... — Belki birkaç senedenberi geçir- diğim korkular hep beyhude idi!. İ Halbuki ben ©o müthiş gece- — denberi artık onun gözlerine ba- kamaz — olmuştum. — Nazarlarına — tahammülüm yoktu. Onun her bir — küçük hareketinde yüreğim oyau- — yor, sararıyordum. Bazı dakika- Olarım olurdu, onun üzerine atıl- Ç — mak, kollarından tutup sarsarak: — — Bir şey söylesene! Diye — bağırmak isterdim. Bir şey söyle... Biliyorum söylemek istiyorsun... O — halde nedir bu korkunç sükütun? — İşte ben bu heyecam, bu en- dişeyi, Mattust Csmiyeti tarafından tertip edilen 1933 , MATBUAT LMANAĞI >e Her kitapçıda bi arar Ta Hzun sene çektim, anlıyor musu- nuz? Tam on yedi senel.. Tam on yedi sene onun göz- lerine gözlerimi çevirmeden onun yanında yaşadım.. On yedi sene mütemadiyen kendi kendime sor- dum: — Acaba hakikatı biliyormu? * Böyle aradan seneler geçti babamdan döneceğine dair hiçbir söz işitmediğimiz için onun avde- tinden ümidimizi kesmiş, ve bü- yük annemle beraber, amcamın evine yerleşmiştik. Dadımın ko- cası öldüğü için © da yine bizim- le beraberdi. Şimdi tam sekiz senedenberi bu köşkteyiz. Hiç birşey işkencelerime nihayet ver- miyordu. Tasavvur ediniz, onun hayali fta bu köye kadar beni takip etmişti. Geceleri yatağımın başına kadar geliyor, beni oradan alıp mezarlıklara kadar sürükli- yor, bir dakika rahat bırakmı- yordu.,, ( Arkam var ) bu işkenceyij tam on yedi Yeni İcat Edilen Silahlar Oturuldu, görüşüldü, azaltmanın mümkün olmadığı anlaşıldı. Şimdi her devlet harıl harıl yeni silâhlar tedarik etmiye veya eskilerini mekle meşguldür. İşte en yeni silâhlardan uzun konuşuldu, yenildi ve içildi, fakat silâhları yenilerile değiştir- menzilli bir deniz topu nümunesi gösteriyoruz. Silâh fabrikaları şimdi b i si b üi ı şim; u yeni sistem —— Sözün Kısası Düşünülen Ve Söyle- nilen Arasındaki Farklar! N. S. ( Baştaratı 3 üncü sayfada ) dünme dolaba hapsedilmiş afacan çocuklar gibi kıvranıyorum, içime bunaltı geliyor.. Lâkin ammada atıyorum ha... Acaba. sahiden sevenlerde böylemi — yazarlar,.. Dün n:lqııı Amerikan kızı nefis- &. Bakkal malını medhediyor! — Günlük beyim, yumurtalar günlük.... Bu yağın üstüne yok. Peynirlerimiz de halistir. Bizde fena mal yok.. Halis pastırma Aletinizi kullanın, mübareğin içinden şunları geçirdiğini göre- ceksiniz: — Altı aylık yumurtaları, kok- muş yağı, kurtlanmış peyniri, eşek pastırmasını yutacak göz bu adam” da var... Gözleri, geçen bir treni seyre dalan manda gözleri gibi bakan bu andavallıyı dalfaka bas- tıramazsam yuh bana... Haydi, çeneye kuvvet... Sözün kısası: Bu öyle geniş bir mevzu ki akla gelenlerin yüz- de birini kaydettiğim halde sözü bundan fazla kısaltamadım. Ben düşünüyorum; acaba söylediklerile düşündükleri arasında fark olmu- yan kaç adam var?.. Böyle bir aletin icadı, göre göre aldaamıya alışmamış -olan insanlar için en büyük felâket i. * 1 MA OA ı | l —maama aa —— - — -8 Temmuz Cumartesi İstanbul (1200 m.) — 18 Gramofon, 18.80 Fr. dera (müptedilere mahsus), 19 alaturka saz (Sdüdyo heyeti), 19 45 ılılu_rh Baz — (Vedin Rıza H.), 20.30 alatırka saz (Bedayü musikiye heyeti), 21.30 — gramolon, 22 ajans, boran ha- berleri, saat ayarı Ankara (1538 m) — 12,80 Gramo- fon, 18 Salon orkestrası: Trbini Ouver. ture Mirkalabohemienne Elis Fantai- sie Misterkinder Urumbacl Danse Arapes Ziehrer Valse Veaner Madlen, 1546 alaturka saz, 1945 dans müsi- kisi, 20.15 ajane baberleri.” Viyana — 18,35 konser, 19,35 muh- telif program, 22.15 könser, 23.05 ha- vadizler, 23.20 #kşam musikisi, — 18.05 mühtelif konser, 2005 konferana, plâklar, $1.05 koro ile şarkılar, 21.50 askeri musikisi, 92.05 tiyatro. Budapeşte — 1895 — orkestra kon- Bori, 1940 mektuplar, 20265 sgan mu- sikisi, 21.30 havadisler, 21.50 tiyatro, BONTA Cazbant, Varşova — 17.35 halk konseri ve bir müsahabe, 1940 piyano, — 20.10 plük neşriyatı, — 2045 hikâye, 2105 %mıııfmı solo konserleri, 21.85 koro e şarkılar, 2235 Chopin — konseri: 1 — Sehüze E-Dur, op. 64 2 — Noe'ürne G-Moll op, 15,8 — Polonai- — —— »— se. op Gİ, 2 dansing, Roma — 21 50 İlaiyan — operaların- gdan perenler. -— TAKVİM — | Gün CUMARTESİ Hızir | J_l_ 8 TEMMUZ 933 g Arabi Rumit 15 Reblülevvel 1392 | 25 - Haziran * 1340 Vakit 'Exant Akışıa (12 — Yası |201 katak Vi 19 43 n v 18 L SAYGR . Muharrirler Aie_ Kazanırlar ? ;Ömerîıza Bey Y azılarını Hep Gece Yazar ( Baştarafı 1 inci sayfada ) yığınlarını masanın ortasına itti. — Oh, dedi, hay allah razı olsun, yazı makinesi gibi sayfa doldurmıya öyle dalmışız ki gel- meseydin sabahlıyabilirdik... Biraz da dinlenip, çene çalalım yahu... Yesari güldü: — Yo, dedi, yağmurdan kur- tulduk amma korkarım doluya tutulacağız. Seni görünce gw— mün önünde bir canlı istifham işareti canlanıyor. Şimdi yine ah- ret suallerine başlarsın... Hem d.e çevap verinciye kadar insana bir senelik teri birden döktüren su- aller... Neyse, ben sıramı savdım, Ömer düşünsün! Rıza: — Ne o,dedi, — nisfilleyden sonra istintaka mı çekileceğiz... — Yok canım Mahmu ;Le—' diği kadar değil, benim cevaj, lâf arasında kendiliklerinden ç- karlar... Yalnız, senin bu kütüp- hanede o antrenin yanınde kel başa ümşir tarak gibi kalıyor yani... #”T anl, iki raf dolusu. kitabı ol- mıyan insanların evlerindeki yüz- bin Kiralık eşya kel başta şimşir tarak gibi sırıtır...İnsan kuru tah- tada, çöllerdeki bedevi çadırla- larında da bahtıyar olabilir, fa- kat müzeyyen, mutantan fakat küt esiz bir sarayda buna- labilir... Sırası idi lum: — Peki, okumıya yazmıya bu kadar kıymet veriyorsun, yazdı- KBA Nakit olarak on bet bin kâğıt parçası... Fakat asıl, bi kişiye yeni ve istifadeli birkaç İarik mak öğretebilmiş ol- VMCWE—M bilmekte bulunduğum saadeti hiç bir şeyle değişmem... B Mıdzdeg:â başladık, bir iki sualcik daha var onları da soru- vereyimde bitsin gitsin... Yesari: — Aylık kazancım barometre gibi mütehavvildir.,. Size hiçbir rakam tayin edemem. Fakat ben ve çocuklarım geçinip gidiyoruz. — En çok hangi eserini seversin ? iid ş:luııdı çıkacak — olan Kur'an tercüme ve tefsiridir! Çünkü bütün ömrümün ilim namı- na olanca zübdesi onun içindedir. —Halk en çok hangisini sevdi? — Halk “ İslâm Tarihi,, ni, *“Kur'an Nedir?,, i, “Hazreti Mu- hammet ve Kur'anıkerim,, adlı eserlerimi beyendi. Birincisi Ba- biâli kitapçılarından birinin dediği gibi bir mektep kitabı gibi sa- tıldı. İkincisinin bir nüshası kab- lerin birinde — bir ilân gör- düm. Bir türkçe mütercimi arı- yorlardı. Müracaat ettim, yapılan müsabakaya iştirak ettim, birinci geldim ve altı Mısır lirası ma- aşla mütercimliğe başladım. “Elkalem,, gazetesi milliyet- er bir gazete idi. Gazetenin ürkiyede de birçok karileri, ve =ete sahibinin birçok ahbap- Vi e Aymı sene de Tasviri Efkâr sahibi merhum Aziz Talha B. Ka- hirede bir muhabir bulundurmak istemiş ve baş muharririmiz Emin | Rafii Beye müracaat etmiş. Emin Bey bana haber bile vermeden beni tavsiye etmiş. Bu suretle Tasviri efkâr'in “muhabiri oldum. B altı İngiliz lirası alıyordum. Ayrıca çektiğim - telgrafların ücretlerinden bışiı her giıi için bir çeyrek altın kazanıyordum. , Ozaman yazıcılığa verilen k_ıymct ve ehemmiyeti göstermiye kifayet eder zannındayım... Nihayet 1914 de asıl vatanım olan Türkiyeye geldim Ve Tasviri Efkâra girdim. Daha sonra, ça- lışmadığım yazı yazmadığım ga- zete kalmadı gibi birşay... — Muharrırlikte hayatını ka- zanamasaydın ne yapardın? iç düşünmedim, çünkü h'ıyıtııııd.ı muharrirden — başka birşey olmadım, bundan sonra olmak ta istemem... — l(".;ıerdulenıu' ü nasıl yazarsın? — Gördüğün gibi geceleri ya- zarım. Güdüz ı;ılı.ııııııxı.?c Sıhıyh- lara - kadar ! gün y başka bir revnak gelir... Güneşin tuluunu ıeyredeı'."ılı:dın sonra O .Biıde alk - hi için okumıyor? — Ben okumı:ğğ':u kani de- gilim, Çünkü Halkın ciddi eser- leri, faydah eserleri okuduğunu 'düm, Halka özlü, faydalı eser- vermek lâzımdır. — Mıılııfrirlı_ niçin şöhretle- bir meslek olmamıştır, me- slek olarak tanınmamı zanabilmemiz, sürekli mesaimizin, ve muharrirliğin birçok - sıkıntı- lımd—h:L—Iıııııııımı eseridir. — en aK mahkemesi huzurunde geçen son günümdür. Ogün atlattığım bir çok imtihanların en ü ve en şereflisini geçirdim. Vatanper- verliğine adaletine, prensiplerine, ulviyetine inandığım bir İnkılâp mahkemesi karşısınday- dım. Müdafaam gayet kısa idi. Üç dakika kadar sürdü. Müdafa- amı bitirdiğim zaman — samiin arasından ince bir fısıltı! — Tebrik ederim! dedi. İçi- me bir serinlik ildi. müdafaa ile hlikâııı.“.p:ı:hıııııdıı..ıe Ş çen dakikalar ömrümün en :: yecanlı anlarıdır. Fakat ben bu heyecanı akibe- timden şüphe ettiğimden değil, arkadaşlarımın hallerinden alıyorum. Beraet kararından sonra okut- tuğum bir talebemin: — Hocam, oh hocam, kurtul- dun! Diyerek ağlıyarak boynuma sarılışını ömrüm oldukça unutamam, — Muharrirliğin en fena tarafı ir? — Patronlarla pazarlık etmek- yer alır.. ç Pazarlık fitreten tiksindiğim bir- şeydir. Halbuki her eser yazdık- ca bu hllll()eue khrıı arşıya orum. Demek ki yaşadıkı FY ba, Tiüke A nacağım! — Bu felaketten kurtuluş yok, fakat inşaallah sen şimdiye ka- dar elli defa uğradığın bu fela- kete katlanmak sabrını ve taham- mülünü gaybetmezsin! Çükü senin bu sıkıntıyı çekmen pahasına da olsa biz senin eserlerinden mah- A L İK ESN Ü Dü