Madam Rooz- velt'in Tasarruf Merakı Amerika Cümhur - Reisi M. Roozvelt'in karıs, her nedense, kısa zamanda, dehşetli bir muktesit ka- din unvanını ald. O derecede ki, birçok Amerikalılar, bu ka- dının tasarruf merakı yüzünden kocaşımı açık ö eceği id- diasına kadar ileri gidiyorlar. Bu münasebetle, geçen gün, bir Amerikan gazetesi, karı, koca, Kocasını Aç Birekıiyor Diyorlar l “İlk Sevgilim Bir Komşu Kızı İdi. Biribirimizi Çok Seviyor- Büyü 25 SE . SYf - n Dünya Hâdiseleri ı_ :I —______—___.__... SON POSTA A —a ea a ea —— “NELİK YILDIZ k Behzat Sahne Hayatının Canlı | Hâatıralarını Teker Teker Anlatıyor | | | 'duk. Fakat Şimdi Onunla Karşılaşmaktan Korkuyorum.., | cek. M. ve Madam Roozvelt'in öğle | yemeği listesini neşretti. Bu lis- tede, gu isimler göze çarpıyor: Kızarmış patates Budinga Portakal Kahve “ Bu listeyi neşretlikten sonra, gezete, bir de bunun masraf ni kaydediyor ve bütün bedelinin yirmi kuruş tutmadığını söyliyor. Diyor ki: “Tasarrafu hep İstiyoruz. Fa- kat nihayet bir mütcarifedir ki tok karnın Üstünde bulunan baş çalışır. Biz, Roozvelt'ten iş İsti- yoruz. Bu adam aç kalırsa çalı- gabilir mi? x Meşhur İngiliz Darülfünunu Kembriç'e bağlı King's <| Kolej — civardaki ';32':’. ,T“ geee A heglercen Ereaaa ,| teple — mütemadi Muziplikleri| mücadele — hâlin dedir. Gün geçmez ki, iki taraf- tan birl ötekine bir muziplik yapmasın. Geçen gün Kolej talebesi, gözünü uykudan açar açmaz ne gçörsün: Mektebin bi- yük bahçesinin ortasında bulu- nan Altıncı Hanri'nin heykeli masmavi değil mi? Esrarengiz eller, gecenin karanlığından İstifa- de ederek heykeli baştan başa maviye boyamışlar ve bununla da kalmıyarak bu heykelin yanı- başında bulunan ve kaderle ser- veti temsil eden diğer iki mermer eseri de birer kordelâ ile heykele bağlamışlar, orta yeret “İşte iki karılı bir adam , eümlesini yazmışlar. King's Kolej talebesi, mekte- bin mücssisi olmakla maruf A- tınaı Hanri'nin heykeline yapılan 'bu hakaretin mukabelesine h- — girlanıyorlarm ş. Fakat ne şekilde? Burası şimdilik meçhul. aA * N Frııu: politika — Gleminde -£ birdenbire bir rezalet pat- lak verdi. Mesele şudur: — Sosyalişt ÖĞ he v | Bir Rezalet | biç maeb'un, — kadın yüzünden fırkası erkânın- Odan birile Tekabete — düşmüş. — Nüfuzlu olan zat, Paris Polis |— Müdürüne müracaat etmiş, meb'us — Sabatyo'nin kendisini tehdit elti- — glal, bir faciaya sebep olabile- Ceeğini söylemiş. Bunun üzerine — meb'us — Sabatye — timarhaneye önderilmiş. ay kadar kalmış, Osonra, şifa bulduğu — beyanile — gerbest birakılmış. Halbuki bu gat, hiçbir zaman hasta olmadı- — gğanı, keyfi bir surette tiımarhane- — ye kapatıldığı beyanile gerek İ Lııiı Polis Müdürü ve gerek — Polis Müdiriyetini bu yolda hare- çet etmiye sevkeden Sosyalist y si Şefi hakkında mahkemeya | müracaat etmiştir. Hâdise, dünya olitika âleminin nadir görülmüş rezaleti olduğu için debşetli di kodu uyandırmaktadır. Ba- davanın neticesi ne olacak? , Fransa'da Politika | mek ve Birkaç — gün sonra, bu ayın 31 inde Darül- bedayide Behzat Haki'nin 25 inci san'at — yıldönü- mü tesit edile- Hayatının 25 senesini sah- ne Üzerinde se- yircileri güldür- ağlat- makla — geçiren | bir insanın bik | diği ve gördüğü k şüphesiz ki pek çoktur. Behzat Haki- yi çazetem için ziyarete şiderken bu san'at adamının gönlümde hüzünlü bir dolgunluk — vardı. Kimbilir, diyordum, büyük Beh- zat bu yirmi beş uzun senede nelere, nv acılara katlandı. İşte onunla karşı karşıyayız.Da- rülbedaylin büyük —aynalı dar antresinde birer İskemleye çök- tük. Fakat yalnız kalmak müm- kün mü? İkide bir kapı vurulu- yor, İçeriye uzanan bir baş bir şeyler sorup çekiliyor. Büyük behzat hakkında ilk hislerim şu oldu: O, san'atkârla- rımız içinde çok sevilen bir san'« at babasıdır.. Sık sık kapıdan giren genç figüranlara elini uza- tiyor: — Naslsn kızım, diye batır- larını soruyor, nazlanıp Üzülenlere gönül hoşluğu vermiye çalışıyor. İlk sualimi sordum: — 25 seneniz içinde en kuv- vetli hatıralarınızı yazmak istiyo- rum. Sevimli san'akâr sigara pake- tinl çıkardı “buyur,, etti, sonra: — En kuvvetli hatıra, dedi... Vallahi ne bileyim? Hatıram pek çok. Geçen seneleri — karanlıktan kurtarmak ister gibi dalgınlaşan 25 senelik yıldızımız bir sigara daha yaktı ve Başladı: — Bundan on bir, on iki sene evvelk. Evet o zamanlar.. Biz şu Kalyoncukulluğunda temsiller verirdik, — Rahmetli — Muvahhbitle Raşit te beraberdi.. O zamanlar içimizde epeyce de Ermeni artist vardı.. Bir akşam Üstü, ortalık birdenbire karıştı. Beyoğlu 10- kaklarında dizi dizl İngiliz ae kerleri ve polisler dolaşmya başladı. Birkaç yerde kargaşalık oldu.. -Biz hentiz tiyatroya gek miştik ki, haber verdiler.. Sabalı- leyin — Şehzadebaşındaki — fırka binası basılmış, birçok Mehmet- çikler şehit edilmiş. Şehre İngi- lizler tarafından bir de beyam- name dağıtılmış.. İstanbulun İşgall dört taraf sarınca, sokaklarda azan Rum- ların yapmadıkları kalmıyordu.. Akşam hava galiba biraz bula- nıktı. Biz pencereleri — açtık.. Muvahhit, ben, Raşit ve birçok tiyatro arkadaşları can sıkıntıları içinde düşünüyorduk. : Busırada sokakta garip birşey oldu. Köşe başını dönen bir adam, başına bir tabla koymuş, üstündeki iki ekmeğe de bir yunan bayrağı dikmiş; “Zito, zito!,, diye avazı çıktığı kadar bağıriyor. “ Hey allahım, dedim. Ekmek bizim ek- mek, tabla bizim ağaçlardan ya- pılma.. Bastığı toprak ta bizim malımız.. Şu keratanın zoru ne?, Biz böyle konuşmıya dalmıştık ki, kapı açıldı.. İçeriye Eliza Bi- nemeciyan girdi.. Yüzünde büyük | işlerin, büyük muvaffakiyetlerin yorgunluğu vardı. Gözleri parlır yordu. Sanki bu İşgal kararını o Behzat Haki vermiş, fırka binasını o basnuş, Mehmetçikleri 0 öldürmüştü. Bizim yanımıza yanaştı : — Ne 07? dedi. Nereye ba- kıyorsunuz 7?.. Ben saf saf cevap verdim : — Şu kerataya... Nedir bu reralet ?.. Kime, niçin bağırıyor? Eliza, elindeki eldiveni - sallı- yarak : — Hakkı var! dedi. Tepem atmıştı: — Neden ? dedim.. Bu vari- yetin böyle devam etmiyeceğini © n n Ör kafası düşümüyor mu ? Güldü : — Artık bü vaziyet dürzel- mez,, bir daha Türkiye kurtula- maz.. Bu böyle kalacaktır. Türk arkadaşlar buz gibi dom muştuk... İçimizden bir arkadaşın bu ihaneti bizi öldürmüştü.. Boğazım tıkanarak dedim ki; — Eliza, kendine gel, Seni bu toprak — yetiştirdi. Bu —kadar nankörlük olmaz. 600 senelik koskoca Türkiye tarihe kolaya kolay gömülmez. " — Haydi canım, dedi, artık Türkiye bitmiştir. — Kolay değil, diye cevap verdim. Bunda sonra Büyük Gazi ve milli kuvvetler Anadoluda çalışmıya başladı. Günden güne zafere yak- Topaz piyasinde Behzat ve Galip karşı karşıya | Çocukluk arkadaşım bir Ermeni ı laşıyorduk. Eliza artık benim yanıma geldikçe hep önü- ne bakıyor bem- den utanıyordu. Bir gün bana dedi ki: “karışık- .lık olursa senin yanma kaçaca- ğım, , “Neden?,, De- dim. “Çünkü ea | emin ve namuslu adam siz Türk- lersiniz.. ,, Diye cevap verdi. No ise., Uzat- mıyayım.. İstiklâl harbi kazanıldı, ordu — İstanbula girdi ve biz Fransız tiyatrosunda çalışmıya başladık. İçimizde Eliza da vardı. Birgün onu bir kenara çektim, *“Senin bütün nankörlüklerini gazetelere vereceğim.. Sen bu memleketten artık çekilip gitme- lisin.,, Dedim. Yüzü sapsarı kesildi, ağlamı- ya başladı. Ben de inadım inattı. Fakat araya girdiler, “Bırakınız, gu bir haftalık işini yapsın mut- laka çıkıp gidecek,, dediler. Hakika- ten Eliza bir hafta sonra bir de- ha gelmemek Üzere çıkıp - gitti. öyle sanıyorum ki Behzat Hâki günde her balde üç paket sigara içiyor. Çünkü ağzından sigara hiç düşmiyor. Sordum: — En büyük aşkınız? — Canım, dedi, bizim baya- fımız hep aşk ve sevda macera- ları içinde geçer. — Doğru Ustadım, fakat... — Evet.. İlk aşkımı anlatayım. kızı vardı. O zamanlar biz yan- yana komşu idik. Ben bu kızı çıldırasıya severdim. Galiba o da beni severdi. Fakat ne oldu, na- «l oldu bilmem, ayrılmış ve bir- birimizden uzaklaşmış bulunduk. Aradan 30 geneye yakın bir xa man geçti. O, evlendi, çoluk Ççocuk - sa- hibi oldu. Ben de işte buradayım. Fakat onu bir yerde gçöreceğim diye ödüm kopar. Böyle bir ihtimali aklımdan geçirirken yüreğim çe- kiliyormuş gibi olur, Aşk bu, ne yaparsınız?. Gülüştük.. Bu mrada ince bir miyavlama, bir mızıka ve boru sesi işitildi. Başımı çevirince Hâ- zımı gördüm. Figüranların yanın- dan geçerken ağzından burnun- dan sesler çıkarıyor, onları — gük dürmiye çalışıyordu. Behzat Hâkinin yemek işinde titizliği- yoktur. Yemeklerin he- men hepsini sever.. İçkiyi içse de olur, İçmese de... Büyük yıldız. şundan bundan konuşurken bana bir hatıra daha anlattı: — Benim pek sevdiğim, hâlâ da çok sevdiğim bir arkadaşım, ganım vardır.. Onunla aramızda geçen bir vak'a dolayısile daima katıla katıla güleriz. Hakikatea Behzat Hâki katıla katıla gülüyordu. — Ben © zamanlar bir tiyat- |Bu Sokağai Elektrik Konmalıdır Ben — Ayakapıda Yenikapı Çukurmesçit sokağında oturmak- tayım. Etrafta elektrik olmasına rağımen geceleri bu sokak zilirl karanlıktır. Bilhassa havanın ka- palı olduğu gecelerde — bütün mahalle halkı evlerine bin müş- külâtla gidebiliyorlar. Sokakların bu karanlığı yüzünden bazı uyğun: suzluklar da olmaktadır. Halbuki buraya bir ikâi elektrik lâmbas getirilse bütün bir sokak halkı memnun olacaktır. Mezkür sokık sakinlerinden Kadri Cevaplarımız Kahkala imzasile mektup yazan züta t — Mektubunuz — tehdidamiz- dir. Maalesef neşrine imkân yok- tur. efendim. x Beş gönç krz lınzalı mektup sahibine Böyle bir teklifte bulunmanışz tavsiye etmeyiz. *, İzmirde Nazım Ali Efendiyer — Bahsettiğiniz fabrika ahlâk- sızlık etmiştir. Bir daha o fabri- kanın malını satmayınız elinizdeki kurtlu çukulataları da Sıhhat Mi-, dürlüğüne vererek fabrika hak- kında takibat yaptırınız efendim. * Doktor H. E, R. M. Nurl Beye: KU — Gek makaldir. Bu - teklifi Mület Meclisine bir maktupla bildirmek daha doğru olur efendim. -— — - .— idim. O tiyatronun bir genç artistini severdim. Bir gün onu ararken Bakırköyde beni bekliye- ceğini söylediler. Nasıl oldu bik roda mem, ben Narlıkapıya gitmiş bulundum. Bir de baktım. Bizim beyle, artistimiz. masaya otur muşlar, keyfediyorlar!.. Behzat hâlâ kırıla kırıla gü löyördu. — No hatıra o, ne hatıral.. Hatırladıkça gülesim geliyor. Behzat Hâkinin çocuğu yok- tur. Onun sevdiği şey köpekleri dir. Diyor ki: — Köpeklerden başka, evde el İşlerine de ehemmiyet veririm. Tahta oyarım, takunyacıklar, ip- lemeler yaparım. Bir müddet ev- vel, eski cilt yapmıya da merak “gardırmıştım. Behzat düşünür gibi oldu ve tekrar söze girişti: a —Hı bakın, size tühaf bir yey daha anlatayım. Balkan harbinde ben ve şimdi Ankarada avukat olan Rahmi gönüllü olarak cepheye iştirak etmiştik. İstunbulda her ikimizin öldüğü işidilmiş, ağlıyan ağlamış, sızlıyan sızlamıştı... Bir müddet sonra biz geriye döndük. Hiç unutmam bir Ermeni karısı bizi görünce şaşırdı. İti yarı olan Rahmiye dönerek: — Ka ben sizi ölmüşünüzdür diye duydum. Yaradana kurban olduğum Allahı. Hele kurtuldu- nuz, - Rahmiyi göstererek - Dağ- lar gibi delikanlı gitmiştir. diye kan ağlıyordum... Haydi, Behzat gitse ne isem.. Kadın Rahmiye abayı yakmış, bizi gözü görmüyordu.. Aman, Yarabbi .. İnsan yaşadıkça hatıralar içine- gömülüyor... — R. Ş.