uni si sis zel | esi im. leni ine onu iğ desi ral 1 3 > i ii ire AR Ahmet MET REİS Yazanı Piyer Melon Yelkenleri Küçülttü - SON. POSTA Cezaif Korsanları Yine Frenk Sahillerine Akın Etmişlerdi Hem bunu anlatırken yi- zün kızararak yerlere geçtim. Fakat efendi hazretlerinin kafa- &ına İâf girer mi? Kendisine, her şeyi uzun uzun anlatmalı, en bur- de teferrüattan bahselmeli. Ha- kikâten zeki ve aklı evvel bir adamla evlenmişim. İftihar etme- liyim, Kansınm bir belâ yağmuru gibi üzerine fırlattığı bu itliham- * ların karşısında biçare Marki'nin dili tutulmuş gibi idi. Sesini çı- karamıyorda. o Düşünüyordu ki, evvelce, başını dinlendirmek için Cenevsdeki evini bırakıp buraya kaçıyordu. Şimdi, muhtelif işlerini bahane ederek buradan'da Ce- Beve'ye (o uzaklaşmaktan (başka kg Şar kalmıyacaktı. Bu fikir aklı- ill | lerit bil ür! 0 v Ba gelince, birden hayvanının bulunduğu ahir tarafına baktı ve bu bakışla beraber olduğu yerde dona kaldı. Çünki karısının biraz evvel bahsettiği Ahmet, ilerideki bilen se aralık etmiş, kedi sine bakıyordu. Yanılıp yanık madığını anlamak için elini yü- züne götürdü, gözlerini oğuştur- du; hayal lu, Şimdi, çalı ikta hiçbir bareket yoktu. Marki Di Kastro, bu hayalet meselesini karısına hiç açmadı. Çünki aptallıkla ittiham edile a emindi. Fakat gözüne u girmedi, birçok azizlere O mumlar adadı ve kâbuslu bir gece geçirdi. z Anlatacağımız vak'adan sonra, Ceneve zabıtasının önünde şaha- dette bulunan bir Ceneve deniz- «isi, o akşam, sabil meyhanele- tinden birinde yemek yerken, tanıdığı zannettiği bir adanı içeri girmişti. Bu adam, bir kenara Oturdu ve yemek yemiye başladı. Denizci Ceneveli, bu adamla ko- Buşmya teşebbüs etmiş, f:kat birtakım anlaşılmaz bömurtular- dan başka bir şey alamamıştı, Bu rada, adam, yemeğini bitirmiş, parasım vererek dışârı gıkarken Ceneveli denizci birden bire hatırlıyarak baykırmıştı: — Dört sene evvel Amiral Polen tarafından Turgut reise hediye odilen Türk değil misin, "en? Meçhul adam, ani olarak elini beline götürmüş, sanki hançerini Şıkarmak ister gibi bir harekette bulunmuştur. Sonra bu fikrinden salonunu &eçerek gecenin karanlığı içinde erimişti. Başına bir belâ gelmesi korkusile, İtalyan denizci arkasına cesaret edememişti. * Körfezin İlerlerinde, Korsika sahillerine yakın bir yerde, kal- > demir atmış, yatıyordu. Ar d tarafta Ceneviz sahillerine Ooğru ise vfuk ateşler içinde, Yiyor gibi idi. Gemi kumandı- &. arasıra arkasına döncrek Beride kalıp uzaklaşan ziya yan- e» ek ( bâkıyor, nın geniş kanatları İse yavaş, Yavış İri kadar yükselip o, Kürekli donanma devrinde iskriben 1672 şarihlerine doğru donanmanın Kral tarafından gezildiği zaman aldığı vaziyet Şark tarafından şıfak sök- miye başladığı zaman Ahmet reis o yelkenleri çektirmiş, sağa doğru yol almıya başlamıştı. Kuvvetle esen Cenup rügârmın tesiri altında, yelkenler ufaltılmış, gemi <tayfalari kalın direklere sarılarak hezleri acele acele dev- şiriyor, şiddeti “gittikçe artan rüzgârın oçaltırdattığı balatlarla mücadele ( ediyorlard, o Şimdi, Korsika: burnu beyaz köpükler içinde uzaklarda kalmış, Jiragliya ve kınl adanın taş döküntüleri şöyle, böyle belli olur bir hale gelmişti, bu soretle mubtemel berhangi bir takibe karşı icap eden manavrayı yaptıktan sonra, Ahmet Reis, gittikçe kuduran ve dalgalanan denize hâkim bir noktaya çıktı, Kürekçiler yün o ceketlerini giymiş, rüzgârın kamçılar gibi arka arkaya savurduğu serpinti- lerden korunmak için biribirlerine sokulmuşlardı. Arasıra başlarının #stünden top ggüllesi gibi beyaz bir perde geçiyor, kuvvetli bir sağnak halinde güverteye - düşü- yor ve sonra kaynayan sütün ıslık çalmasını andıran bir gürültü ile sintineye akıyordu. Demirleri çö- zülen birkaç kürek mahkümu, seyyar pompalarla bücuma karşı durmıya uğraşıyorlardı. Her rüz- gör ve sağnak darbesi, kuvvetli halatlarla gerili tutulan ve yek- pare çam ağaçlarından yapılmış direkleri biraz daha meyillendiri- yor, geminin narin teknesi adeta duman saçan su &zerinde uçu- yordu. Şimdi artık, Cenevizler gelebilirlerdi. Fakat böyle bir havada, büna ihtimal vermek güçtü — Bir arap tüfeği gibi uzun ve sivri uçlu gemi, yorulmak bilmez bir çöl tanısı edasile suları yarıp iki kenara atıyor, güüeşin türlü alâimisema resmettiği su hortum- ları içine dakp çkıyordu. Her yeni dalga ile beraber pirinç mahmuz bir defa derinliklere doğ- ru batıyor, yemyeşil birer dağ ibi yükselen sular baş tarafa sak dırdıktan sonra buhar haline ge- lip yıpranıyor ve atlatılan her sarsıntıyı müteakip sivri bir balık burnunu andıran ön kısım şarıltılı geşmeler halinde tekrar denize boşanıyordu. Her saldırışı bir yenisi takip ediyor ve bu tesir ile kalyon iki tarafa yalpa vurup duruyordu. Fakat tayfalardan biçbiri, müte- madi bir aciz İçinde çırpman de- nize bakmıyorlardı. O derece teblike korkusundan uzaktılar. Öğle zamanı geldiği vakit gemi kumandanları mütevazı bir sofra Oetrafna (o toplanmışlardı. Bütün yemek bir miktar bezelye, mısır unundan yapılmış peksimet ve kuru balıktan ibaretti. Sağda Antip taruflarında hayal meyal görünen sahilin üst kısmından Alplann son karlı manzarası, güneş altında peube bir renk almıştı.” Daba sonra bu dağlara rüzgârl akşamların kızıl rengi çöktü ve gün batarken tamamen renksiz bir beyazlığa büründüler. Gece ile beraber Ahmet reiş yelkenleri biraz daha küçülttü, Çünkü karanlık içinde bir kazaya uğramaktan çekiniyordu ve gök- yüzünde ilk yıldızın parıldamasile beraber birinci tehlike işareti de sabilden verilmiş oluyordu, Bunu gören layfa onbaşıları, işaretin, bütün bir sene rüzgârlara karşı bit- mez #ükenmez elemlerini teren nüm eden üveyiklerin barındıkları kırmızı taşlıklı Kamarg bürnun- dan. verildiği kanaatinde idiler, Kuvvetle muhtemeldi ki bu bu- runda vazife gören nöbetçiler, Ceneveden itibaren muhtelif pos falardan geçe &£eçe kendilerine gelen ve Şarktan yükselen teb- like ve imdat parolasını görmi ve icabına göre hareket e lerdi. me İleride, Hiyer adaları istika- metinden gayrı Muntazam ve trek bir alev yükselmişti. Bu, çam kabuklarile elelâcele yakık mış bir ateş olmalı idi Az sonra ilâve olunan dallarla bu aler daha fazla (o boylanmıştı. Bunu gören Tulon dağları üstündeki Faron mevkii, diğer nöbet mev- kilerini haberdar etmek için gör- düğü işareti tekrar etti, Şimdi, bütün sahillere toplanan denizciler, silâhlarına O sarılarak olanı, biteni konuşuyorlardı. An- taşılmıştı ki OCezair korsanları, yine frenk sahillerine akin etmiş- lerdi, ( Arkamı var ) Deniz Kızı Eftalya Hayatı, Şöhreti, Maceraları Hatıraları topleyan: N.. Görüyorsun Efto... Artık Perişan Oldum! Ekmek Parasına Muhtaç Kaldım ee Babam mehtabından bılılmaz aydınlık, sakin yaz gecelerinde beni bir sandala bindirir boğaza çıkarırdı. Yalıların * biraz açıkla rmda dururduk. O kendi elile kurduğu sofrasından demlenir: — Haydi Efto, söylel Derdi. Sesimin sulardaki (kulağıma hoş gelen akisleri zavkimi arttırır, babamın arada “birr — Yaşa kızım, swrol! Kabk linden teşcileri koltuklarım ka bartır, gittikçe kendimden geçer; perdeyi yükseltirdim. Karanlık yahlarm siyah gözler gibi derinleşen (o pencerelerinde ışıklar peyda olur, ışıklı pencere- lerde başlar toplanırdı. Mehtaplı yaz gecelerinin bu rağbet gören bedava konserleri bana hâlâ ismimin başından ay- rılmıyan lâkabımı kazandırdı De- nizkizi... — Denizkım yine çıktı! — Denizkın okuyor! — Denizkızı yine denizleri titretiyorl.. Derler, hatta bazı gecelerde, yakın yalı pencerelerinden: — Aman Denizkızı şu şarkıyı bir duha söyle!.. Diye bağıranlar olurdu. Artık “ Denizkinı Eftalya,, olmuştum... * Hakkımda türlü türlü rivayet- ler var, Kulağıma gelecek kadar dal budak salmış olan hakkım- daki dedikodular içinde canımı sıkanlar yok değil. Meselâ ben vaktile balozlarda, Galata mey- hanelerinde (oynayarak (o şirkı okurmuşum, kantocularla göbek atarmışım. Anlıyorum ki bu çir kin dedikodulara ( sebebiyet ve- ren bir lâkap müşabehetidir. Eski eczacılardan Emin Beyin zevcesi Eftalya isminde bir kadın vardı ki burada ve Mısırda nereden aldı- ğanı bilmediğim “Denizkızı, lâka- bını taşımıştır. Onu tanıyanlardan duyduklarıma göre bu kadın bu- gün bana atfedilen yerlerde ve şekillerde okurmuş. Ondan sonra yine “Denizkızı, lâkabile Vik- torya türedi. Bu kadın da kantocu idi. Bana gelince, beni herkes bilir. Ben size az sonra sırası gelince söyliyeceğim tarihten ev- vel hiç bir yerde sahnede şarkı okumadım. Hayatım daima en yüksek insanlardan omürekkep Alemlerde, hususi o toplântılarda geçmiştir. Hayatlarına ismimin karıştığı, hayatıma isimlerinin karıştığı in sanlardan (o behsetmeme imkân yok. Zira onların birçoğu bugün berhayattırlar. Yalnız hayatımın o oldukça meskât geçeceğim o kısmı hak- kında bir fikir edinebilmeniz için mislini çok gördüğüm iki hatıra mı anlatayım Bir ziyafet esnasında X* zade H. Bey isminde bir zatla tanış mıştık, i Arat İk tanışmamızdan sonra bu zat okuduğum birçok #lemlere girmenin yolunu buldu. Onunla sık wk karşı karşıya gelmek aramızda kuvveti artan bir dost- luk yarattı. Neticede bu zat en rakip kabul etmez perestişkârla- nmdan biri olmuştu. Bitip tükenmiyecek gibi gö- rünen kabarık bir servet sahibi idi. Diyebilirim ki hemen her ziyafette bana çok kıymetli bir hediye getirmeyi kendine ihmal edilmez bir vazife (o edinmişti. Aradan nekadar gin, ay veya sene eksildiğini iyi hatırlıyamıyo- rom. Bir gün, bir sabah yatağım dan yeni (o kalkmıştım. Kapı çalındı. Az sonra hizmetçi geldiz — Xx zade H. Bey geldi efendim | Dedi. O, epeydir âlemlerde görtünmet olmuştu. Acaba bu görünmeyişi- nin sebebi ne idi? Bunu merak etmemiş değildim. Fakat hayret te etmedim değil, Zira o zamana kadar beni daha evimde hiç ziyaret etmemişti, Hizmetçiye : — Salona si, O geliyorumi Dedim. Salona girdiğim zaman bay- retten ağrım bir karış açık kaldı, O şık, o mağrur başlı X zade nin sakalı uzamış perişan çizgi lerle bulutlanmış yüzü pejmürdes leşmiş kıyafetinin zerinde öyle biçare duruyordu ki. Feri bulam mış gözlerinin zavallılaşmış * ba kışlarını #rkek ürkek gözlerime dikti ; — Affedersin Efto, (dedi, rabatsz ettim 1. — Rica ederim efendim, es tağfurullah!.. — Niçin geldiğimi ömrün ok dukça düşünsen anlayamazsm! Hayat kötü şey Efto. İnsanlar, &stünde oturdukları tahtı fırtınaların yerinden oyna tamıyacağı kadar sağlam teveh- hüm ediyorlar. Bir gün kader onun çürük syaklarma öyle bir tekme vuruyor, ve İnsan öyle bir yuvarlanıyor ki benim gözlerimi Karartan neydi bilmiyorum, fakat öyle besabımı şaşırmışçasına ha- reket ettim kil Ba acı, garip girizgâhin ne- teye varacağını bir türlü tabmin edemiyordum. O bu şekilde fel- sefelerden daha bir yığınını arka arkaya sıralad:. Ve yorulmuş gibi sustu. Onun o sükütkn sonra içini çekerek başı önüdde söyle- diği son iki cümleyi, kulaklarımı uğuldatan o sesi ömrüm oldukça uvutamam: f (Arkası var ) ———— milas) — TAKVIM PAZARTESİ Kasım 18 13 ŞUBAT 933 ». 19 - Şaval si pi Vakit | Ezani/vase")) Vakit İİ Güner 1 mla s5 İakşım | 12 1738) Öğü (6 | 2 8İ)Yein li 2) e e A “ji | öm len mü inn hili elin... diki 5 ” | j | j