Hımhımın burnuna birdenbire bir koka geldi. Şarap, krema, Pastırma ve konserve derhal kokunun gel- diği tarafa koşunca.. Bir sürü medeni yemekler ve içkilerle karşılaştı. Derhal ye- re çöktü. Bir eline şarap şişesini, diğer eline de beyaz ve taze ekmeği aldı ve yemiye başladı, fakat çalılar ve — ağaçlar arasından iki beyaz insan çıkmıştı., Hımhim “nümunesine Devriâlem — Seyahati: 5 a.:? f'%'_ Bunlar sarhoş olan bımhim - Alinin Üüze- rine atlıyarak derhal bağladılar ve deniz kenarında — sandala bindirdiler. — Büyük Alim, garip, çizgili ve artık nesli tükenmek Üzere olan bir insan rasgel- digine kanidi. —- Himlim Aliyi san- dalla vapura — götür düler ve kollarımı çözdüler.. Büyük — Amerikalı âlim hımhim — Aliye İngilizce bir şeyler sordu. Hımhım da öksürür gibi Mmrıl- dandı ve hayvan gibi Osooğ, ocoğ l diya homurdandı. Afacan Diyor ki: Güzel l Bizlüği Şu güzel ablalar içinde epey- ©6 güzeller var.. Fakat güzel olmıyanlar da öyle çok ki,. Bizim Mahallede bir Gülsüm kız vardı, Geçen gün kapıyı çaldı.. Annem Açtı. , — Hanımteyzesiz de maşa var &?. —- Var.. Ateş Yapacaktın?.. — Şey.. Saçlarımı kıvıracak- -m--—-——_1 maşası.. Ne Annem güldü.. — Delimisin?.. Saçlar ateş taaşasile kıvrılır mı?.. — Kirpikleri mi kıvıracaktım, Megerso bu bizim Gülsüm Büzellik kıraliçesi olmağı kurmuş. Bir haftadanberi kapı kapı de- Şıp güzellik srları toplamış. Bir gün başını süsleyip, yüzünü 'Oyayıp, Üstü başını kuşatarak İzim evin Öönünden geçiyordu. €r pencereden bir ses çıkıyor, uşup gülüşüyorlardı. Annem muziplik olsun diye tordu: — Nereye Gülsüm! — Kıraliçe olmıya,.. — Na kıraliçesi Ben atıldım: — Boya kıraliçesi, maşa, stir- allık kıraliçesi anne, &, ı Bize “Pina pin,, i tane tayım: Onun iri parlak ve oynak iki gözü vardır. Kulakları - birer yumuşak, kadife torbacıklara ben- zer. Her — sinek konuşunda — bu kulakların fıkır, fıkır oynar ayak- lari mini minidir. Kuyruğu arka- sında bir pamuk yumağı halinde durür, tüyleri öyle beyaz öyle yumuşaktırki, okşamak isteseniz, elinizden kayıverir.. —“Pin pin,, çok haşarıdır, hiç bir yerde dur- maz.. İşte ben Afacan, onu eve aldığımdanberi bu küçük tavşa- Ç örn TT N Koğulanlar Eve bir hoca efendi gelmişti.. Bilgiçlik olsun diye Afadanı ya- nına çağırlı ve sordu: - — Sen Âdoem ile Havvanın hikâyesini bilir misin ?.. — Bilmem efendi amca.. — Hah, bak ben sana anla- tayım.. Âdem cennelta yalnız kalınca, cenabr hak ona bir eş yarattı. Hazreti Havvayı dünyaya getirdi. Fakat tenbih etti.. Sakın memnu meyvadan yemeyin dedi. Memnu meyva buğdeydı. Âdem ila Havva şeytana uyup memnu meyvayı yediler. — Sonra Allah baba onları ne yaptı ?.. — Derbhal cennetten koğdu.. Afacan birkaç dakika düşün- dükten sonra gülerek ; — Tıpkı babamla annem gibi efendi amca, dedi.. Geçen sene ben bizim” ev sahiplerinin erik- lerini yedimdi de annemle ba- bamı evden koğdulardı.. X< BŞ Söliyorsun öyler — Pak ÜN ağırıyordu. — NY amma, ağlaman bugün mü tuttu? Ne yapayım dün sen evde yoktun.. Fareler Kapı vurulmuş- ta. Afacan — kopa- rak aşığıya indi ve kapıyı — mçtı.. Karşisına temiz ve kibar bir 24t — çık- mıştı. Afacan sor- du: — Buyrun &- fendi amca.. —Ne Hstiyorsunuz? — Oğzlam siz'n yukarı — katınızda kim yardır? — Elendim, bi- zlm saki saadıkla- n kemirip duran fareler,. --. ANFüny £ in Hikâyesi ı RGA VN c aa sen MA OA N AL U Y AM GA A DA M A e MAl — ki, nımın başından geçenleri gular tacağım.. x “Pinpin,, bahçede Bir gün pamukla oynuyordu.. bunlar iki- si de biribirine düşmandırlar,.. pamuk yüksek bir ağaca çıkmış “Pinpin ile alay ediyor, kâh aşa- ğa dallara kâh yere atlayarak oyunlar — yapıyordu.. “Pin pin,, bu vaziyetten mütbhiş canı — sıkı- mıiştı..ne yapsın?.. Bu çevik ke- dinin — kaçışları karşısında bir türlü intikamını alamıyordu. Nihayet — düşündü, — taşım şöyle — bir. plân kurdu. Derhal havuz kenarına gitti, gü- meşe doğru upuzun uzandı. yattı, ve gözlerini bafif bir suretta kapadı, bekliyordu.. Pamuk Pin- pinin etrafında bir iki gerintiden | &onra yavaşça sokuldu. Anlamı: yordu. Acaba “Pinpin,, bayıldı mı? Yoksa öldü”mü? Neden böyle opuzun — ve lwefcelıiı yatmıştı.. Derhal içine bir kurt girmişti. Pinpin muhakkak zehirli bir şey yemişti. Çünkü onun böyle yat- tığını hiç görmemişti. Pamuk korkarak, nl'lkıl_ *Pinpin,, in yanına yaklaştı ve dikkatle baktı. — Fakat Pinpin birdenbire ye- rinden Frlayarak Pamuğu arka- sından havuzâa doğru bir itiş itti ki, Pamuk bu mütbiş sillenin karşısında — kendisini — tutamadı, Kış Geceleri Geceler pek uzadı, Gece gibidir. dadı, Ne tuzu var ne tadı, Bu kışın ğgecesinde... Derslere çalış çalış, Saatler karış karış, Yazmıya alış alış, Bu kışın gecesinde... Borçlular gibi zordur, Bozası bile boldur, * Bir bardak daha doldur! , Bu kışın gecesinde.. Uyumak ne tatlı şey, Yarap kış gecesinde, Fakat ders beş katlı şey, Yarap kış gecesinde !.. AFACAN Himhim Aliyi bir kamaraya kapatmış- lardı. Fakat kurnaz, derhal masa başında bir traş Lakımı, sabun kolonya vardı. Hım- hım güzelce bir. y« kandı.. — Başındaki ; Boğuk susarın içi- ne — yuvarlandı, çırpınmıya başla- dı. Pinpin kah- kahalarla gülüyor- du, Bu manev- rası onu — aldat- mamıştı.. Pamuğun bu müthiş akibe- ti onun okadar hoşuna gitmişti keyfinden gülerken, benim geldiğimi duy- madı.. Derhal kulaklarından yar kalıyarak kenara çektim ve Pa- muğu havuzdan çıkardım. Pinpin fare gibi dışarı çıkan Pamuğa hâlâ gülüyordu. Gelecek hafta: Pin Pin Umacı Kahkahalar Afacan boyuna gülüyordu ; — Kah kah kah, kah kah!.. Hanımteyze - sinirlendi : — Ocfff! Şimdi “ Çatl.. diye çatlıyacağım.. No gülüyor» sun ayol ? Afcacan tekrar — kahkahala- rını makara gibi koyverdi.. Ha- san Bey de odada idi, Hanım- teyzeye seslendi: — Ne var hanım ne oluyor? — Vallahi bilmem.. Bu hınzır oğlanın yine damarı tuttu.. Hişşt bana bak yumurcak ne gülüycr- san Öyla ? Hasan Bey atıldı: — Hanım, aynaya bak belki yüzünde bir şey vardır. Süs, müs yaptisen halin harap... Afacan kabkalarını keserken cevap verdi: — Dün Cingöz eşeğe çarp- mıştı da hatırıma geldi.. Ota gülüyorum.. Hangisi Dönermiş ? Muallim Afaca- Ha sordu! — BSöyle Ala- can.. Güneş ni dünyanın — yoksa dünye Mi güneşin etrafında döner?.. Afacan — birkaç saniye — düşündük- tan sonra güldüz — Dünya?, — Noden? — Düayada pa- ra kalmadı.. Şimdi parayı güseşte w myorlarmışl.. rıya çıkınca bir tayfa 6 karşı kar- gıya geld. Her ikisi de hayretten done- kalmışlardı. Bu vahşi orman adamı ne hale gelmişti yarabbi ne gık olmuştu. Ali kem- disini tanıttı, mace- rasını an'a'tı ve hep beraber — Türkiyeye hareket ettiler. ! | Fıkracıklar SON Kurnazlık Sofraya oturmuşlardı. Afacan balığa bayılırdı.. Bir kurnazlık bulup tabaktan ikl iri balık aldı ve masanın altına sakladı. Hasan Bey bu vaziyeti görmüştü. birden bire iğilerek * kendi tabağında balıkların kulaklarını açtı ve bire şeyler mırıldandı. Afacan babası« nn bu garip bareketine karşı bir merak duymuştu: — No yapıyorsun öyle baba? — Balıklarla konuşuyorum. — Konuşuyor mısın? Ne konu- şuyorsun? " — Balık denizde yaşadıği için ona Nuh tufanını sordum, — Ne diyor?. Hasan Bey balığın ağzını kula» ğına yaklaştırarak dinledi ve gü lerek cevap verdi: — Masanın altında benden büyükleri vardır onlara sor, dedi. Merhaba, Gülegüle Afacana sorduları — Merhaba ile gülegüle ne demektir?. — Afacan babasına baktı, sustu. Tekrar sordular: — Korkma, söyle.. Bi varız.. Baban bir şey demez.. Afacan korka korka cevap verdi: — Merhaba babam'ın borçlu- larma söylediği söz. Gülegüle ise alacaklıların paraları aldıkt- n sonra babama sarfettikler iltifat