İSTANBULDA SON POSTA 4 ! İNGİLİZ CASUSLARI Beni Ne Yapacaksınız? Mister Corç Seslendi: Sizi İngiltere Namına İstihdam Edeceğim! — İ — Zengin olmak.. Tam bir lasan gibi y ak İster misinix?. — Buna ne şüphe... Akli bas şında olan kim vardır ki bunu iştemesin?... — O halde.. Uyuşmamız kolay olacaktır... Biz, size sonu gelmi- yen bir servet temin edebiliriz. Buna mükabil siz de bize, sada- katla hizmet edeceğinize dair SÖZ veriniz. Mister Corc, alçak bir koltuğa gömülmüş, ayaklarını biribirl üs- tüne atmış, oturmaktan daha ziya- de uzanmıştı. Elindeki siyah pipo- dan ince ve uzun dumanlar çıkı- yor; odanın sıcak havası içinde halezonlar resmederek — tavana ğ ükseliyordu. doz(?öz);nriml z kaldırdım. Bana hayret veren bu adama bir daha baktım... Onun koyu mavi ğözr- leri biribirine yakın.. bakışları, sert ve zalimdi. Siması, kat'i bir mana ifade etmiyordu. Yalnız bu, dar, uzun, kupkuru çehrede, çelik gibi bir sertlik görünüyordu. — Meselâ, ne gibi hizmet, Mister Corc?... Bu sual, ağzımdan gayrl ihti- yari bir surette dökülü vermişti. O, başını kaldırdı. Gözlerini ha- fifçe tavanda gezdirdi. Kayıtsız- lıkla cevap verdi. — Bunu bir anda tayin et- mek mümkün değildir.. Bunu, belki de sizin zekâ ve kabiliye- tiniz tayin edecektir.. İnsanların zekâsı, tıpki ateş gibidir. Eyi bir hava cereyanında yanar. Fakat, bavamız kaldı mı derhal söner.. Siz, her şeyden evvel, zekânızı iyi bir surette işletmeyi düşün- melisiniz.. Görüyorum ki, gizli işleri muvaffakiyetle yapabilecek kabiliyette, zeki bir gençsiniz. — Tş tkür ederim, Mister Corc. —ak mda, büyük tevec. cühte bu. .nuyorsunuz. — Oo. Hayır... Bir İngiliz için, ( teveccüh ) kelimesinin ma- nası yoktur. Biz, hiçbir şeyi, ok duğundan — fazla görmeyiz ve görmek istemeyiz... Şimdi ben, sizi kazanmak İstiyorum. Çünkü, sizde aradığım evsaf ve kabiliyeti görüyorum. Mesele bundan iba- rettir. Vücudüm, hafifçe Ürperir gibi oldu. — Beni kazanmak mı istiyor- sunuz ?.. — Evet. — Ne yapacaksınız beni ?.. — Sizi istihdam edeceğim. — Kendi namınıza mı ?.. — Hayır. — Ya?. — İngiltere hükümeti namına.. Beynim uğuldadı. Bu süzler, birdenbire dimağımın içinde yu- warlanan demir bir gülle tesirl yaptı.. —Yavaş yavaş gözlerimi ona çevirdim. Şimdi onun gözle- rinde, almımı delen ve kafamın içinde dönen kelimeleri okumak istiyen bir nüfuz ve kudret vardı. Onun — gözlerine bakamadım... Dişlerinin arasına - sıkıştırdığı pi- podan, koyu kurşunl - bir duman | silkiyor, Gretanın müthiş rollerini bu tefrika'da okudukça tüyleriniz ürperecek! yükseliyor, odanın sakin ve sıcak havası içinde dağılıyor, kıvrılı- yor.. İrtisam eden sayısız istif- ham işaretleri, korkunç birer çengel gibi kafamın İçine asılı- yordu. Nasıl bir tuzağa düştüğümü anlamıştım... Ve, beni bu tuzağa düşüren (Fikri) den intikam almak için derhal yerimden kalkıp, koşa koşa buradan kaçacaktım. Fakat Mister Corc, ağır ağır söze baş- lamıştı : — Hissediyorumki, söylediğim SÖzün azameti, sizi biraz sersem- letti. Belki de bir anda tahlil edilemiyecek hisler verdi... Aklü hayalden — geçemiyecek — kadar büyük bir servet.. İngil'ıro hü- kümeti namına hizmi Evet, bunlar, bir anda her kafanın kavrıyacağı şeyler değildir. Sizi mazur şörürüm... İsterseniz, biraz düşünebilirsiniz. Bu anda beynimin içinde, bir şimşek parladı. Derhal kendimi topladım: Teklifinizi kabul ediyorum. — Ancak... — Evet.. — Bana vereceğiniz - işlerin derecesini düşlinüyorum.. olabi- lirki bunlar, benim yapamıyaca- ğım şeylerdir... Yalnız, bu nok- tada tereddüt ediyorum. O, hafifçe güldü ve tereddi- dümün hakikl manasını tamamen anlamş gibi göründü. Yavaş yavaş koltuğunda doğruldu.bir taraftan piposunda biriken tütün küllerini önündeki tunç sigara lablasına bir taraftan da söylü- yordu. — Sözlerimi, " çok “ dikkülte dinleyiniz... Siz, her halde yaşa- mann bütün sırrini — temamen anlayamam.ş$ bir genç olmalısınız. | yani insanların Ben, size bunu birkaç sözle izah edeyim... Hayatta, refah ve saadet içinde yaşadığını gördü- ğünüz İiosanlar, ayrı ayrı yollar takip eden, fakat bu yollarda muvalfakiyetle yürüyen kimseler- dir. Buuların hepsinin de gayesi birdir. Yani.. geniş bir bolluk içinde yaşamak, dünyanın bütün zevklerine malik olmak... Emin olunuz ki, bir Ffabrikatörle bir köy papasının gayesi, ayni şeydir. (Din) leri icat eden peyğamberler hep ayni gaye için çalışan kim- selordir. Dincilik, bilmem necilik.. bütün bunlar, birer maskedir. iç yüzünü örtea ve iki — simalarını setreden birer maske.. Hopsi de yaşamak için, hepsi de dünyanın en yük- sek zevk ve süruruna malik olmak için çalışıyorlar. Bu, bir hakikat- tir. Bu hakikati idrak ve kabul artık tekâmül etmiş ve arrını anlamış olursunuz.., i tereddüde sevkeden nok- 1 biraz anlar gibi oluyorum. 5 : | Ve sizi biraz da mazur görüyo- — Düşündüm, Mösyö Corc.. | Ç am.. Çünkü Şarklısınız.. Tüg zaten kararlarımı çabuk veririm... | Lügat- lerinizde, kamuslarınızda insanı zincirlerle kıskıvrak bağlıyan bir- çok kelimeler var. Meselâ... Cen- net... Allahın bu vadine inanı- yorsunuz. Ve bunun için de ka- Ffanızı yerden yere Çarpıyorsunuz.. Fakat acaba bir defa olsun bu cennetin nerede olduğunu öğren- meyi merak etltiniz mi?... Size açık asöyliyeyim dostum.. Ben, yaşadiğın müddet rürfindüa; ber şeyi peşin isterim. Ve doğrusu da budur. (Hayat — İsterling ) ... Buna binaen, zihninizdeki — düğümleri çözünüz. Size hiçbir faide temin etmiyen sözlere karşı kulaklarını- zi tıkayınız. Yalnız, monfaatinize karşı, gözlerinizi dört aç nız... Evet.. Gözlerimi dört açmış- Um.. Karşıtada, şeytan! nazarlarla (HİKÂYE Şubat 4 Bu Sütunda Hergün (Dünkü nüshadan mabat ) — Onunla evlenecektik. Fa- Onun babası buna mâni oldu. Belki çok mes'ut olacaktık. Onun babası saadetimizi çok gördü. Hem okadar tuhaf ki doktor Bey.. Bir defa olsun beni Eörmıdl. Bilmem, benim fena bir 18 olduğuma masıl hükmetti. — O vakit beraber uzaklara kaçıp başbaşa yaşıyabilirdiniz. — Bu da olmadı. Babası ona okadar nüfuz etmiş ki hayret edersiniz. Bir gün yanıma geldi, “ Şadan, artık evlenmemize im- kân yok, Bunun sebebini arama.. Niçin diye sorma.. ,, dedi. Gör- seniz bunu söylerken nekadar müteessirdi. Biliyorum ki o da bunu istemiyorek yaptı. Şimdi ondan uzaklaşmak için İzmire gidiyorum. —Unutmıya, — herşeyi unutmuya çalışacağım. Bir müddet sustu. Gözleri denizin Üstünde, vapurdan ukse- den ve biribirini kovalıyor gibi görünen ışıklara dalmıştı. Doktor Nihat ise farkına varmadan bam- başka bir adam oluyordu. Bu anda ince ve içli bir kızın sesini değil, sanki ahenginde bin elem, bin hicran dalgalanan, her nağ- mesinden bir göz yaşı sızan ve bütün manevi varlığını iha- | ta ederek peşinde — sürükliyen bir musiki dinliyordu. Genç kızın yüzündeki bütün hatlari ve renkleri hafızasına nak- : şetmiye çalışırken kalbinde yavaş | vavaş artan bir hax duyuyordu. Uzun senelerdenberi kalbine uğ- ramıyan bu hissi çok garip ve lüzumsuz buldu. Ve kendini böyle bir şeyden kurlarmak lüzumunu yiddetle hissetti. — Kızm, dedi, yorsun.. Gülerek - ilâve etti; — Bey bir operatörüm. Fakat belki senin gibi ruh ve kalp hastalarını da tedavi edebilirim. Bunu evvelâ sende tecrülbe ede- ceğim. — Yani beni iyi mi edecek- ıstırap çeki- — Belki.. Çalışacağım. — İmkânı yok doktor. Ben çok hastayım., bana bakan ve temiz İmanımı l sarsmıya çalışan bu adama bakı- yordum. Bu adam, çok ileri g_lt- | mişti. Hatta, mukaddesatımı bile tahkir etmişti... Biraz evvel, onun fikrini tamamen — anlıyabilmek için, ona — karşı mümaşatkâr görünmiye — karar vermişken, bu sözleri işitir işitmez, damar- larımdaki kanlar tutuşmuş, dima- ğgıunda, çılgınca Fikirler doğmuş- tu... Şöylece hesap ettim. Nasıl olaa, bir yumrukta bu herifin diş- lerini ağzının İçine — doldurabile- çektir İhtimalki bu alaturka ders, ona kâfi gelecek ve artık benden başkasına bu fesat va dalâlet dere- | lerini vermiye lüzum görmeden, buradan cehennem olup gide- cekti. — Seni gidi yılan suratlı he- rif seni.. zehirlerini akıtacak baş- ka yer bulamadın da, burayamı geldin... | Diye, hemen yerimden fırla- | yacaktım... Fakat onun, tunç gibi | ağır ve tannan sesi beni birden- | bire durdurdur. ğ — Size, şunu da söyliyeyim.. bugün, bizim İşlerimize girmek için can atan birçok İnsanlar var- dır. Şuna - emin - olabilirsinizki, bunların içinde, sizi tereddüde —a Yazan : Esat Şefik “AK SAÇLI ÇOCUK Rüzgâr şiddetleniyor, uzaktan irl dalgalar yuvarlana yuvarlana uykusundan yeni uyanan bir dev homurtusile — bulundukları yere yaklaşıyordu. Genç kız parde- süsüne sarıldı. Parmaklarile saç- larıni düzeltti: — Hava çok serin, dedi. Ar- tık müsaadenizle yatayım.. * Doktor kamarasına geldiği saman geminin kampanası saat Üçü çalıyordu. Soyundu. Yatağı na girdi. Kamarasının penceresi- ni kapamadı. İçeri serin rüzgür ve suların çıkardığı bir. hışırtı giriyordu. Başı yastığın içine gümülmüş, gözleri kapanmıştı. Fakat uyu- muyordu. Bu gece Şadan bütün maneviyetinde müthiş bir herci- merç yapmıştı. Senelerdenberi çok uzak kaldığı bir meş'e, bir lezzet, bir sevinç - duyuyordu. Kendini bulunduğu muhitten, her- gün gürdüğü — insanlardan, ve onların yeknesak - velvelelerinden çok yükseklere çıkartan, en hu yalı Alemlere sürükleyen eşsiz bir saadet duyuyordu. Kalbin- de, gözlerini yummamak, sabaha kadar onu düşünmek — arzusu vardı.. arasıra kendi kendine soruyordu: - Ben çocuk muyum.. O, senelerdenberi mesleğinin en şanlı şöhretlerint mevcudiye- | tHnde toplayarak saçlarını ağart- mış, ağır başlı bir insandi. Fakat bu akşam çocuk olmuştu. genç- liğinde ilk aşkı tattığı zaman kalbinde duyduğu bütün hisleri bugün yine duyuyordu. Keudi kendine bir kahkaha attı: — Hah hah ha.... Nihat saç- ların ak oldu. Yüzünde buruşuk- lar var.. fakat sen yine çocuk- BUN... Gözlerinin — önünden — bütün | hayatı, muntazam dizilmiş bir resim albümü gibi safha safha geçiyordu. Çocukluğu., gençliği.. hayatından geçen kadınlar.. bir- birini unutturan ve her biri bir haftadan fazla sürmeyen macera- lar.. sonra hepsini bastıran ve kal- binde en son zaferi kazanan ka- dın. ( Arkası düşüren — noktalara — ehemmiyet verenler de pek azdır. Belki de, böyle idi?.. Belki de, ben buradan çıkıp gittikten son- ra, yerime bir başkası gelecekti. Çünkü bu adam, gayesi uğrunda herşeyi yapabilecek bir kabiliyet- te idi. Para veriyor.. bir burgu gibi insanın kalbini ve İmanını dele- bilen sözler söylüyor.. bir insanı sımsıkı bağlıyabilmek için elinden her şey geliyordu... Yine eski kararıma rücu ettim. — Size müfit olacak kadar kendimde kabiliyet göremediğim için daha hâlâ tereddüt içinde- yim Mister Core... — Size, henliz bir. hizmet teklif etmedimki... Belki, pek ehemmiyetsiz. bir şeydir.. belki de çok mühimdir. — İşte, mesele burada ya.. eğer bilsem... — Bunu evvelâ bize sadakatinize lisinix. Bu Heim. < — Size, bir kâğıt vereceğim- Bu kâğıdin içinde yazılı olal şeyleri okumadan İmza edeceksi niz. Ööğrenmeniz — için, olan merbutiyet ve dair teminat verme” teminalı nasıl verebi- ( Arkası var )