Kari Mektupları Geçmiş Bir Felâ- ketin Tazelenen Hâtırası Önünde Bir karlimiz, b'ze, aşağıdaki vak'- ayı yazarak göndermiştir. Aradan birçok zaman geçmesine rağmen, bu sat, ve büd ee de felâkete gendia allesine yardım etmek İçin adresini de göndermiştir.Vak'a şudur! 1928 bu'nci teşrin ayı, Yelkenli bir. motörde çalışıyordum. Motörü 'ata çekmek üzere iken, havanın | ilistifade son bir (Ka- y) seferi yapmıya karar ver- miştik. Kaptanımızdan başka — ikl tayfamız, motörcü sıfatile ben, dört kişiden ibaret idik. (Karacabey) e gidince (Köpekçi) denilen mahalde demirledik. Kapta- armız refakatine — gemicilerimizden birlal aldı, öteberl satın almak üze- ve ta ( Karacabey ) « gitti. Kaptanıe mızin bu gaybübetl esnasında, hava değişti, sert bir poyraz) çıktı, gemi- mizin demirli bulunduğu yer, ayni samanda bir dere ağzı idi. Havanın poyraxa dönmesile derenin ağrındaki sular çekilmiş, gemimiz tamamile kumlara oturmuştu. Biz çareler arar larken kaptanımız geldi, bu neticeye hayret etmekle beraber bu vaziyette tekrar bir hava tebeddülünü bekle- manin zarur! olduğunu söyledi. Fil- bakika ancak bir buçuk ay sonra kuvvetli bir lodos İle, sular kabardı, gemimiz yüzmek suretile selâmete (Karacabey ) den mübayantımız olan soğanı yükled kten sonra ( Ar mutlu) ya hareket ettik. Zeytin mü- etmek için bir gece de ( Ar- da kaldık. Mübayaamız bit- miş, geml — hamülesini — tamamen almıştı. Ertesi gün yine — kaptanımızın ördüğü lüzum Üzerine biran evvel tanbula avdet edebilmek için alel- aesle yol aldık, basit motörlü gemi- miz, sakin bir havada muntazam ve arızamı seferine devam ediyordu. Bu sükünete rağmen, kaptanımız. giddetli bir havanın ani zuhurundan korku ve endişe Içinde idi, Mesle- Yira itibarile, tecrübeli bir detabi nizel kadar Kavadan anlamama bit- imkân yoktu. Artık (Bozburun) u dönüyorduk. Kaptanımız, ayni zamanda yelken- lerla açılması İçin gemicilere emir werdi. Motör kuvvetine bu, mühim bir muavenet olacaktı. tarlı) (Arnavutköy) lati miştik. Anf bir havanın şiddetile, gemimizin köpeştesi tamamen suyun sathına gelecek kadar yattı, İçeriye #peyce su girdi. Vatifem icabı ölarak motör da- Wwesine dolan su'arı tahliye için he men tulumbaların çalışmasını temin #ttim. Ayni zamanda kaptanımız ile görüşmek için güverteyo — çıklım. Tecrübeli denizci, devamlı blr kasır» ganin | suhuruadau - ciddi - endişçler içinde idi. Fllhakika biraz daha yol aldıktan sonra (batı)tarafından korkutu- €u bir (lodos)un çoluğunu, çocugunu toplıyarak » bu bir gemici tşbiridir- geldiğini gördük. — Şiddetli rüzgâr, denizi allak bullak etmişt. Gemimiz hesapsız dalgaların birinden diğeri: Be mçrıyor, yelken - zaptedilmez — bir küvvetle dolmuş bulunuyordu. Bu vaziyette — alabura mamak — için «ezri tedbir olarak yelkeni Indirmek garurt |di. Kaptanımız, yelkenlerin mayaa (indirmek) edilmesini emretti. İkâ gemici yelkeni İndirmiye oğraşır- ken, yelkeni arka taraftan bağlı tutan ve (uskota) denilen İp hlemedi, Gemici (Hüsnü) ipi bi kesmek İçin uğraşırken, müva; sin! kaybetti, denize yuvarlandı. Kazazede e: zın düşa aramızın kırk, metre Aaçılması nda pek kıza bir fasıla geç- O, istimdat ediyor, biz. kur- tarmak için çareler — düşünürken, üÜzerimize yüklenen ha gemlmiz de muvazen devrildi. Feci bir yorlardı. Ben (Devamı 10 uğruyan | SON- POSTA “zes TARİHİ MUSAHABE £ Famazanın n — ilk gecesi idi... Sa- bura kadar neş' i bir ramazan gecesi — geçiren halk evlerine çe- kilmiş.. Her yerde ışıklar sön- müş. İstanbul, derin bir uykuya İ Sı;!kbiı lodos esiyor; sokaklarda — dol, bekçilerin: z — Saatler.. Dokuza geliyor.. Sadaları, boğuk foryatlar gibi rüzgüârla savruluyordu... Ayasofya camisinin — minarelerinde sabah salâları verilmiye başlamıştı. Top- kapı Sarayının loş dehlizlerinde, ellerinde şamdanlarla hazekiler ve hazinedarlar dolaşıyor; kuytu köşelerden, hıçkırık sadaları du- yuluyordu... Halice nazır odalar- dan birinde, birdenbire bir çığlık koptu. Yüreği ıstırapla sızlıyan bir kadın: —Ah, aslanım.. aslanım... Bizleri kimin ellerine kodun da, gittin... Diye feryada başladı. Bu ka- dın, ( Nurbânü Valde Sultan ) dı. On günden beri sevgili evlâdı (İkinci Selim )in baş ucundan bir lâhza ayrılmamıştı... İkinci Selim, işreta olan iptilâsının ceza- sını çekmiş, günlerden beri kan kustuktan sonra, anacığının ku- cağında can vermişti. Valde Sultanın feryadı, sarayı altüst etti. Bütün gözdeler ve * hasekiler: — Medet, Allah... aslanımız, elimizden aldıktan sonra., bizim canımız sağ koma... Diye fiğan ediyor; saçlarını yola yola, başlarını duvarlara vura vura bıçkırıyorlardı. * Ulkinci Selim )in tahtı boş kalmiştı. Tahtın varisi olan bü- yük şehzade - üçüncü - ( Murat ) Manisada bulunuyordu... — İstan- buldan Manisaya, ( saltanat müj- decileri ) koştu. Şehzade Murat, babasının ölümünü bunlardan işi- tince sevincinden şaşırdı. İradesini kaybederek, hazine darına; — Bre ne durursun., yol hazırlığın gör. Diye bağırdı.. Murat, biran evvel İstanbula — yetişmek - isti- yor, — deniz yolculuğunu — çok vzun buluyordu. Çünkü bulda beş kardeşi daha oldu- gunu biliyor; taht ve saltanatını bunlardan birine kaptırıvermekten korkuyordu. Buna binaen derhal yörük bir ata atladı. Üç gün üç gece dağları tepeleri aştı. (Mu- danya) ya can attı... Lodos, kaç gündenberi durmamıştı. Korkunç dalğalar birbirine çarpıyor, Borz- burun açıklarını bembeyaz kö- pükler içinde bırakıyordu. Sabi- de bir tek kayıkıvardı. O da Ke- iş dağından indirilen — buzları mınbulı çeken Feridun Beyin kayığı idi. Muradın yanlada bu- Tez, | ö ek Üçüncü Selimin Cenazesini Küçük Tabutlar Takip Ediyordu Beş Kardeşinin Kanlı Cesetleri Üzerine Basarak... ; lunanlar, bu harap kayığa bir meye cesaret edemediler: — Sultanım.. bir iki gün b.v, rada Arâm buyurun,. İstanbul'a haber salalım.. bir münasip çek- tiri ismarlıyalım. ” Dediler. Murat, bu - teklifi kabul etmedi: ğ — Alâdır.. Hemen - binelim.. Bir an evvel menzili maksuda irişelim.. Cevabını verdi.. Kayığa bin- diler. Fakat sahilden açılır açılmaz acı bir pişmanlık hissettiler. Ka- yık, denizin kudurmuş dalgaları arasında çatırdıyor.. Ölüm bu ha- ris yolcuların başında dolıqı.ynrdu. ( Murad ) 1 fena halde deniz tut- muştu. Mütemadiyen gasyan edi- yor, ciğerleri sökülüyordu.. Bir gün bir gece Marmaranın insafsız dalgalarile pençeleştiler. Nihbayet gece yarısından sonra (Saraybur- nu) na gelebildiler. (Murat), bitap bir balde karaya ayak bastı. Se- rayın ( Sepetçilerkapısı ) na adam yolladı. Lâkin giden adam kapıyı açtıramadı. Valide Sultan, sarayın bütün kapılarını çevirttirmiş; içe- riye hiç kimsenin alınmaması hak- kında kat'i emirler vermişti, Yalı köşkünün mermer rıhtımı önüne bir halı yaydılar. Henüz bitap bir halde olan (Murad) 1 üstüne yatırdılar, aşının — altına da (yağmurluk kesesi) ni koydular. (Padişahı nevcah hazretleri ) nin teşrifini haber vermek için sad- razama adam koşturdular. * Veziri azam, derhal saraya ldi. Valde sultana haber gön- S:rmk kapıları açtırdı. Meşale- ler yaktırdı. Yeni padişahı kar- şıladı.. Murat, saraya girer gir mezx, doğruca ( Haremi Has ) a koştu... Sabah olmasını bekle- meden babasının tahtına oturdu. İlk verdiği emir de, yu oldu: — Tez oğlanların kaydı g- rülsün... * (Oğlanlar ) dediği, kardeşleri idi. (Üçüncü Murat )n bu ilk iradesi derhal infax edildi. Şeh- zadeler birer birer odalarından çıkarıldı. (Kuşhane kapısı) önüne celbedilen — bostancılara — teslim edilerek kapı arasına yollandı. Orada, boyunlarına kement ta- kıldı. Sessizce boğdurularak ce- setleri, Hırkaisaadet dairesindeki (Hacet penceresi) önüne sıralandı. * Sabah olmuştu. Üçüncü Muratı — Meyyiti gasledip defnet- sinler.. Oğlanların meyyitlerin de, bile götürsünler. Diye irade etti.. Sekiz gün- denberi sarayın bııılııFuıdı yas tan (İkinel Selim)in na'şı çıkarıl- j dı. Gece buğdurulan beş evlâdile beraber Hırkai Saadet önünde yıkandı. (Babüssaadet) le (orta kapıjnın arası, başlarında siyah şemeleler Örtülü ulema ve devlet erkânile dolmuştu. İkinci Selimin cenazesi bekleniyordu. Birdenbire: — Geliyor. Sesi duyuldu. Herkesin gözü babüssaadete müteveccih bulu- nayordu. İkinci Selimin tabutu (arz adası) nın önünden geçirile. rek kâpıdan çıkarıldı. Fakat o anda de herkeste bir hayret ve teessür başladı. Çönkü, Selimin tabutu yalmız değildi. Bu tabu- tun arkasına, şallara bürünen, büyüklü küçüklü beyaz kavuk- ları yükselen, beş tabut daha dizilmişti. — Orada — bulunanlar öz yaşlarım — zaptedemediler, altanat hirsina — kurban - olan bu beş masaım Öölüyü mezarla- rına kadar hıçkırıklarla takip ettiler. Bunlardan üçünü, İkinci Selimin sağ tarafına, ikisini de sol tarafına defneylediler. Artık Üçüncü Murat, rakip- sis kalmış, bu feci cinayetten hiçbir eza ve ıstırap duymadan müsteribane — saltanat — sürmiye başlamıştı. Beş kardeşinin kanlı cesedine basarak tahta çıkan üçüncü Mu- rat, yirmi sene ve sekiz ay sak tanat bayatı sürdükten sonra müptelâ olduğu illetin ıstırapları arasında can'verirken, yine (Ma- nisa) ya müjdeciler gitmiş.. Üçün- c0 Muradın orada bulunan - oğlu *şehzade (Mehmet) e: — Taht ve saltanat, size na- sip oldu. Hemen saadetle teşrif buyurun. Demişlerdi. (Üçüncü) Mehmet te, babası gibi lstanbula koştu. Saraya ge- lir gelmer, o da hiçbir şeye bak- mıyarak tıpkı babası gibi tahta oturdu. Onun da ilk İiradesi: — Tez, cümle biraderlerin kaydın görün... Demek aldu. Sultan Muradın on dokuz şeh- zadesi, o anda cellâtların ve ha- dım ağalarının elinde boğuldu. Bu esnada analarının feryadı sarayın kubbelerinden taşıyor, en taş yüreklilere bile kan ağlatıyordu. Vaziyet, feci idi. Saray halkı bile bu tüyler Ürperten cinayetten müteneffirdi. Cenazelerin kaldı- rılması, ertesi güne tebir edildi. * Ertesi sabah, şafak sökerken saray kapılari açıldı. Arka arkar n DAt Doktorluk Âleminde Yeni Bir Adım Birçok hastaları iyi etmek ibçin kıı:’i'ııılımıh ; | bugün zaruret “b.ıçı” gea ol::.tııı. Fakat ir usul | kan verebilecek adam bulmaktaki müşkülât, çok defa, iyi olabilecek hastaları ölü- me sürükliyor. Ne hastahaneler, ne doktorlar, istedi istedikleri miktarda bastaya şırıne ga edebilecek kan bulamıyor ve | kurtulabilecek birtakım kimaeler, | bu yüzden ölüyorlar. Doktorluk Aleminin şimdiye kadar çaresini bulamadığı bu aksaklığı Rusya- nın Harkov şehrinde çal şan dok« tor Şamov giderecek bir çare bulmuştur: Yeni ölmüş hastaların kanur dan istifade etmek. Doktor Şamov, bu husustakf tecrübesini, ağır bir kazaya uğs ramış bir mühendis# — üzerinde tecrüba etmiştir. Uğradığı kart neticesi olarak fazla kan xayi eden bu hastaya derhal yeni kan Şşıriga etmek icap ediyordu. Fakat kan verecek adam bulmak mümkün olmadı. Derhal, anjim den yenli ölmüş bir cesedin da- marını açtı, yarım litre kan aldı, bu kanı yaralı mühendise şırınga etti ve hayatınmı kurtardı. Doktor Şamov, şimdiye kadar bu usulü 130 defa tecrübe etmiş ve her defasında muvaffak netice almış- tır. Doktor Şamov'un usulü şimdi çok ileri götürülmüştür. Hatta, yedi, sekiz saat evvel ölmüş bir ölünün kanından İstifade edildiği gibi husust cam balonlar içinde ve buzlu bir mahalde tutmak şartile bu kanları altı hafta mu- hafaza edip istifadede bulunmak mümkün olmaktadır. an şırınga-, x Şimdiyo kadar vukua gelen tahtelbahir kazaları, bir« çok Inıııx:i hayatır na maloldu. Çün- Kazalarına kü denizin lççlno Karşı dalan ve şu veya bu Arıza yüzünden yukarı çıkâ- miyan bir tahtelbahirin içinden kurtulmak mümkün değildi. Ge- minin herhangi bir tarafı açılar cak olsa, içeri hücum eden sula« rın kuvvetine dayanmak mümkün değildir. Onun içindir ki tahtek bahir karzaları, umumiyetle feci neticeler vermiştir. Fakat İngiliz bahriyesi, uzun zamandanberi yaptiği tecrübeler — neticesinde, deniz altı gemilerinde - mevcut bu mahzuru ortadan kaldıracak bir çare bulmuştur. Bu, geminlu baş tarafına yerleştirilen yuvarlak ve geminin teknesinden ayrı olk mıyan bir dairedir. Ağzında, açe labilecek kapaklar vardır. İçeride de hava mahzeni vazifesini göre- bilecek büyük bir bez torbası. Bir tehlike olduğu zaman gemi tayfası bu kısına geçip arkdakli kapıları kapıyacak, —sonra bu torba vasıtasile içeride bulunanlar birer, birer dışarı çıkabilecekler: dir. Bu torbaya karşı deniz solarır nn tazyiki fazla olamıyacağı içle şimdiye kadar mevcut mahxur ve tehlikeler kâmilen ortadato kaldırılmış oluyor, Deniz Altı ya dizilen on dokuz — tabut sessizce çıkarild.. Üçüncü Mur radın türbesine — götürüldi. Onun sandıkasının arkasına, ars sıra gömüldü. Bu küçük türbe, yeşil sandukaların Ostünde yükse” len beyaz sarıklarla, bir papatye tarlasına dönmüştü.