6. Sayfa. 1 İş p Hâdiseleri İ ölüme Susayan Bir Adam Şikago'dan bildiriliyor: Kafa- sını tehlikeye koymak hususunda bu senenin rekorunu kıran adam, muhakkak ki Edvard Bonham is- mindeki Şikago'lu mahkümdur. Bonham, her nedense elektrikli ölmüye karar vermişlir. ( Amerika. idam mah- kümları elektrikli sandalya elektrik çereyanile öldü- iskemle üzerinde apmadıgı kalma- iler va beraet m “kararını içap ettirdiği biçbir hâkim, bu 'adamı, idama mabkürn edecek kat'i delil her defasında kurtarmıya muvgf- oluştur. Edvard Bonham bu suretle tam yedi defa ölüm cezasndan yakayı kurtar- mıştır. Son defa hâkim huzu- runa sevkedilişı, iki kadını dağa kaldırmak meselesi idi. Hâkim, bu adamın bu eski öğrenip yedi defa ölümden kur- tulduğunu anlayınca, onda, bir nevi mücrim mevkiinde ölmek oda emeli bulunduğuna hükmetmiş, bu | emelini (o tahakkuk ettireme- mesi İçin omaznunu tam 99 sene hapse mahküm etmiştir. Edvard Bonham (hapishanede idam cezasını icap ettirecek bir elrüm işliyemiyeceği (için elektrikli sandalya üzerinde öl- mekten de kurtulmuş oluyor. Garip Bir Talâk Davası Nansi — Bura Hukuk Mahke- mesinde garip 'bir talâk davası açılmıştır. Davayı açan erkeklir ve karısının, ilk kocasile fazla meş- gul olmasından şikâyetçidir. Va- | ziyet şudur: Simon isminde bir tacir bü- yük harpte maktul düşmüştür. Bir müddet sonra Madam Simon | diğer bir erkekle evlenmiştir. Fa- kat, o gün, bugün ölen M. Simonun rubu bu karı koca- nm peşini bırakmamıştır. (!) Maamafih M. Simonun ruhu fena bir rah değildir. Yalnız karı kocanın işlerine fazla karış» maktadır. Meselâ efendi karısına diyor ki: — Bugün falanca yere gide- lim de biraz hava alalım! Kadın derhal, odada duran geridona dönüyor ve soruyor; — Simon falanca yere gide- lim ini? Eğer Geridon'dan $eş çık- mazsa Simon'un ruhu bu gezmiye müsaade etmiyor, demektir. Ve gezme kaliyor. Yok eğer üç defa parmağını geridon'un kenarına vurursa İzin verdiğine alâmettir. Bu vaz'iyetten bıkan harpte altını üstüne getirmiş, rafını aramışsa da şüpheli bir şeye tesadüf edememiştir. Mama- fih yatak odasında üçüncü bir mevcudiyetle yaşamaya da gönlü rıza gösteri iğinden © çare kadından ayrılmakta bulmuştur, kat medeni kanun, yatak giren bir (ruh) karile ayrılmasına sebep t yeceğini beyan eyliyere rilma talebini miştir. a- odasma kocanın edemi- En Büyük Otel Moskova — Sovyet hükümeti, | dünyanın en büyük otelini Mos kova'da yaptırmıya karar vermiş ve bu işi bir Alman inşaat şirketine ibâle etmiştir. Yapr lacak (oOotelin (o 1200 dairesi bulunacak ve ber daire bir, iki veya üç odalı olacaktır. Otel binası, eski Oholney çarşısının yerinde yapılacaktır, öze | maceralarım | | kaybolmadı. İ Gemiden adam, | çok defa odada duran geridon'un | her tas | mabkeme reddet- RR Müthiş bir lo- dosun beşik gibi salladığı Ankara yapurunun geniş süvari kamara- | sında Sait Bey kaptanla o karşı karşıyayız: Karade- nize ilk seferiniz nasıl geçti? —Benim Ka- radenize ilk yok culuğum (o bun- dan tamam 21 evveline O 7 Hilâi kumpanyasının Millet vapurun da mülâzim kaptandım. Tali me, hava okadar iyi, deniz okadar sakindi Oki, yolculuğun (o nasıl geçtiğini anlamadım bile.. Ondan sonra yaptığım seferlerde bu ilk yolculuğun üzerimdeki tesiri hiç Karadenizden,. bir fütur o getirmedim.. sene rastlar. manlar, kere ( bile Hatta içinde dört defa battığım | İ halde, — Nasıl? Karadenizde battı- | deme! Birer sigara o tellendirdikten İ sonra, Sait Bey anlattı: — İtalyanlardan müsadere edi- len dört direkli Seyhurfvapurunda çalışıyordum. Bir seferimde, Riva deresi ağzımdan yeçerken, uzak- tan Rus donanması göründü. Arası birkaç dakika geçmeden Ruslar bombardımana başladılar. Bir tek kurtuluş çaresi, gemiyi karaya bindirmekti. Bütün hızr mızla dümen kırdık. Rus ların ateşi altında, tahliye etmek kolay bir iş olmadı. en son Sırımda can kurtaran © yeleği, denizin üstünde bir müddet buca- ladıktan sorira kendimden geç- mişim. Boğulmak üzere iken sahili tutan gemi efradı, beni r | mışlar. kur Geminin baş makinisti, İ aşçısı ve bir ateşçisi, sahili tuta mıyarak açıkta boğuldular. İkinci batışım Sakarya ağzın dadır. Dubrevni: ismindeki nak- gemisile boğaza girmiye orduk. Bir Rus tahtelbahiri ö , Müthiş bir taraka n oynadı. Torpil yınca hemen san indirdim. Fakat gemi, edilemiyecek Okadar kısa zaman zarfında battığı için faden 19 kişi boğuldu. Üçüncü felâket, yine Seyhunla yaptığım Karadeniz seferinde baş:ma geldi. Donanma refakatinde Sak ağzı açıklarında, Rus donanması”ansızın karşımıza çıktı. Ruslar, çok faik dolaşıyorduk. bir İ bur oldu. Seyhun diğer beş nak- | liye gemisi ile birlikte en geride Ruslar, donanmayı bize hücum ettiler. Sahile bindirmiye vakit kalma- mıştı, Gemi, her tarafından su alarak birkaç dakika zarfında battı, Yalnız, bu defa taliin lüt- file kimseye birşey olmadı. Müret- tebatım hepsini kurtarmıya bırakip mu- | vaffak olduk. Dördüncü batışım... “ Seyhun ,u | çıkan bendim. | | rahatsız eden şey, kuvvet | olduğu işin 2,5 saat, devam eden | bir deniz mubarebesinden sonra | bizim donanma, çekilmiye mec | SON POSTA Ankara suvarisi Salt Bey Ankara vapurunun pişkin ve cesur süvarisi için “batmak, sö- zö, âdeta kahve içmek, yahut bir eğlenceye gitmek gibi birşey... Bu maceralarını o kadar Jâ- kayt, o kadar gösterişsiz anlatı- yorki, dinlerken biç bir ürküntü duymayorum — Evet... dördüncü defa yine bir vapurla smi hatırıma gek miyor - eniz Ereğlisi açık» larında batmıştık. Sonra gülerek ilâve adiyor : — Görüyorsunuz yaşıyoram... — Si heyecan uyandıran sefer hangisi oldu? Sait B. yüzü ciddi ya. hâlâ en farla kaptanın bir ifade aldı — Gemici için fırtınanın bir | manası yoktur. Eğer her salın tılı seyahat üzerimizde heyecan uyandıracak “olsa denize çıka- mayız. Tabiatla boğuşmıya çok- tan alışık... Bugünkü gemilerle engine açıldıktan sonra, hava ne kadar bozuk olursa olsun batmak tehlikesi yoktur. Bizi limansızlıktır. Her tarafı rüzgâra açık denir- lerde, yulcu boşaltmak, yolcu almak böyük bir gaile oluyor. Bir de demir attığımız yerde ansızın hava bastırması, hoşu- muza gitmez. Bunun için daima, uyanık bu- lunmak, sık sık hava rasadı yap- mak lâzımdır. — Karadenizin naları?... — Şüphe yok ki Karadeniz, kışın hatırı sayılır fırtına yapar, Bu fırtmalar, ekseriya kânunu- sanide başlayıp, nisana, hatta mayısa kadar sürer. — O halde, dedim, karadenizden yılgınlığı, haksız değil... — Bence haksiz... Karadeni- rin adı çıkmıştır. Telkin, bu İşte mühim rol oynayor. Nedense, bu denize karşı herkeste umumi bir emniyetsizlik vardır. Yalnız şura- sını de söyleyeyim ki, Karadeni- büyük fırtı- halkın pek de P< ENE m xin bir dakika- sı, diğer daki kasına (uymaz. Bu hercailiğine dair o Trabzom lular güzel bir fıkra anlatır- lar: Temel reis, fındığı takaya yük- letmiş, gidiyor. Deniz sütliman... En küçük bir esinti yok. Der- ken ufuk birden- bire (o kararmış. Deniz, dağlara çıkmış. Zavallı Gi- resonlunun one fındığı, kalmış, ne takası... Ken dini zor kurtarıp sahile atmış. Birkaç gün sonra, yine sakin bir havada fındık yüklü bir baş- ka taka ile yola çıkacağı zaman uyuyan denize bakmış bakmış ta: — Ah, yezit karadeğuz.. de miş, yine canın (O finduh isteyir aliba.... — En çok hoşlandığınız yol- cular hangileridir? — Sormayın orasını... o Biz, daha yolculuk ne olduğunu yeni yeni öğrenmeğe başlamış bir milletiz... Hâlâ öyleleri vardır ki, bütün seyahat müddetini asabi- yet ve Üzüntü içinde adeta zin- danda imişler gibi geçirirler, Ma- neviyatları daha ge bozuktur. Yüzleri limon o güvertede dolaşırlar. Halbuki, deniz çarşaf gibidir. Vapurda en küçük bir salıntı yoktur. Dedim ya, maneviyatları bozulmuş b.r kere... Böyle yolcu- lar, beni çok sıkar, inerken sapsarı elde aşağı yukarı bir kısım yolcularda Omühmel dirler. Bir aralık pijama ile hat- ta s'rtinda gecelik entarisi, ba- şında takke, ayakta Şıpıtık ter- İiklerle yemek salonuna ' inenleri bile görülürdü. Vaziyetlerini kurtarmak için lüks kamara alıp, sofraya inmi- yenleri ve yatakları üstünde sa- rımsaklı köfte yiyenleri bilirim, Bunda biraz bubranın da tesiri yok değildir. Ah hele çok ço- cuklu güverte yolcularından çek» tiklerimiz.. Güverte bileti alıp vapura girerler. Hava bir parça bozulmasın, hemen başlarlar fer- yada. — İlle bizi anbara alın! Halbuki anbar, ağzına kadar doludur. İkinci mevki güvertesine koyalım desek öteki (yolcular rahatsız olacaklar, ne yapacağı mızı şaşırır. Yolcunun neş'elisine de do- yum olmaz. Tatli tatlı hikâyeler anlatarak hem kendileri eğlenir, hem etrafındakilerini (o eğlendi- rirler. Karadeniz yolcularının ekse- risi ticaret maksadile seyahat ederler. Fakat bu sıralarda iş aramak üzere İstanbula gelenler pek çoğaldı. Bunlar, İstanbulun taşı toprağı altındır diye birşey duymuşlar, heybesini omuzlayıp vapura düşerler. — Karadeniz iskelelerinin hu- tlerinden de biraz bahset- Sait Bey anlatıyor: — Bartinden Hopeye kadar bütün sahilin başka başka busu- siyetleri vardır. Bilhassa şive de- gişiklikleri derhal nazara çarpar. Meselâ Ereğlide konuşulan dille Karadenizde Neler Görülür ? Ankara Suvarisi Sait Bey Kaptanın Karadenize Ait Hatıraları... İ Giresonlu Karadenize Baktı Baktı Da: “Köftehor Dedi, Yine Canın Fındık Mı Yemek İstiyor? Sonra, : şimdi çok azaldı ya, | Kari Mektupları İBitlisHapishan esi |Rutubetlidir Bitlis mahkümları gönderdik- leri mektupta Bitlis'teki hapis“ hanenin pek fazla rutubetli ve gayri kabili iskân olduğunu yar makta, “Biz buraya ıslahıhal için konulduk ve hakikaten ıslahı hal ediyoruz Çıktıktan sonra vatan ve wemwleket için faydalı unsurlar olmuya çalışacağız, fakat buradan; hiç olmazsa s hbatli ola” rak çıkmalıyız , demekte, bapis- hanenin ıslahı için: Adliye Vekâ- letinin himmetini rica etmekte dirler. Yo-Yo Merakı Yo-Yo den'len oyunun uyan dırdığı merak ve süratle yayılışın sebebini gazeteler (o ruhiyaç'lar- dan ve fizikçilerden soruyorlar. Ben bu gaşreti beyhude zahmet telâkki ediyorum. Yo-Yo'nun bu süratli iştilâsına gazeteler sebep olmuşlardır. Dilerim ki gazeteler nâfi bahisler özerindede Yo-Yoe ya yaptıkları kadar büyük ve devamlı reklamlar yapsınlar. Konya: Adil oğlu Şemsettin ema — Sinopta konuşulan dil, biribirine benzemez. Trabzona yaklaşınca İ lâz şivesi kendini gösterir. Türkçe bilmiyen bir yabanci, her iskelede ayrı bir di konu İ şulduğunu zanneder. Aksan ve şivelerde okadar büyük fark vardır. Meselâ Sinoplular geliyom, derler. Samsunluların bir kısmı geliyürüm, Trabzonlular celiyrim, Rizeliler çelayrim diye konuşurlar. İnebollular, yalnız (Karadenizin değil, belki dünyanın en iyi ke” yıkçılarıdır. Fena havalarda, few kalâde maharetle adeta hayatları bahasına gemiden yolcu lip, yolcu bindirirler. İstiklâl harbinde İnebolluların bu cebbarlıklarından büyük isti fadeler ( edildiğini her zaman minnetle hatırlamalıyız. Denizer likte İnebollulardan sonra Rize“ liler gelir. Karadeniz iskeleleri arasında Giresonun en büyük hususiyeti fındık ihraç zamanı kendini gö” terir. Fındık, bu sahil şebrini? yegâne maişet vasıtası olduğü için ağustos sonları ile eylül ayı, Gireson daimi bir faaliyet halindedir. İlk fındık mahsulönÜ getiren kayığın donanmış olduğu balde vapura yanaşması mübi9 bir hadise gibi karşılanır, Gem” nin suvarisi, mahsulü anbar Ağ anda bekler. Giresonluların il saban dedikleri bu bir çuval dığı, limandaki vapurlar bir oğ'” dan düdük öttürerek selâmlari3” Karadenizde en son iskele olak Hope, yakın senelere kadar < geride idi. Bugün, o da ihrac işinde diğer iskelelerle boy ölç şecek haldedir. Rizeden sonraki iskelelerd” vücut ve yüz güzelliği derbi nazara çarpar. Hatta Trabzon© itibaren erkek kadın bir tek Sİ” kin insana rastlamağğınız. , ü Sait Bey kaptan, önünd şişeden birer küçük kadeh d durduğu konyağı uzatırken: id — Durun, dedi, size ge” Bonbonu da vereyim. Ve üzeri” birkaç damla limon sıkılmış parça şekeri uzattı. Gemici be bonu hakikaten nefis oluyor- 88 Sait B. kaptan bana son olarak: ü — Biz gemiciler, dedi, ba benzeriz. Denizden çıktık mw her şey biter dedi ve bana kır Hakkı Bey ismindeki yetmiş lik bir kaptanın teknüt oldü sonra nasıl; deniz basretile, 5 sene geçmeden eriyip gittiğ anlattı. y* iy ar msi bef