ş B TÇT ŞTT F T n T z ü v Ş D 3t Teştinlevvel SON POSTA Geminin Ambarına Sular Hücüm Ediyordu. Ölüm Muhakkaktı Kimsede Cesarğilğ;lı;ıamıştı.Aînbara“Ben İneceğim!,,Dedim Nakleden: Z. - — Hayatı bu kadar - hiçe Seyan bu adam, acaba deli mi?.. Yoksa ben, hayalin fevkınde bir adamla mı konuşuyorum?.. Halbuki bu adam, ne deli ve he de bir şarlatandı. Hatta söz Söylerken, herşeyi tabil olan bir hali vardı.. Masanın yanındaki koltuğa rahatça yerleştikten son- ta söze başladı: — Size hayatımı bütün ince- Hkderile anlatsam, çok uzun sü- Ter. Hem de bazı noktalar var ki, bunları söylemekte mazurum. Onun için bayatımın tarihini bi- Taz ihtisar edeceğim ve ancak Bühim hâdiseler Üzerinde tafsilât Vereceğim... Ben 1894 senesinde (Londra) da doğdum. Hem anam, hom babam İIrlandahdır. Küçük- lüğümü — Irlandada — geçirdikten Sonra tahsil çağına gelince tek- tar Londraya getirildim. Sekiz Yaşında mektebe girdim. Fakat ancak on dört yaşıma kadar talr sil edebildim. On dört yaşımda iken gemiciliğe heves ettim. (Port Caksin ) — ismindeki talim gemisine müracaat ederek, gemiye ( namzet ) sıfatile - kabul edildim. O devirde böyle talim gemileri vardı. Bunlar hem tica- Tet maksadile muhtelif limanlar #rasında sefer eder, hem de benim gibi haylâz ve haşarı genç- leri alarak gemici yetiştirirlerdi. (P. C.) gemisi 14 ton büyüklü- ğünde ve tam yelkenli idi. Haber &ldığıma nazaran daima ( İngi- tere - Avustralya - Yeni Zeland ) trasında işler; buralardaki ticaret Merkezlerine uğrıya uğrıya her ©On iki ay zariımda dünyayı bir tre devrederdi. Onun için bu RKemiyi tercih etmiş, ve dünyanın tarafını göreceğim için sevine Sevine girmiştim. Gemide, otuz Remici ve altmış namzet vardı. akat bu yekün, bazan eksilir, ? da artardı. — , Bilmem ki; bir yelken gemisi “ İle böyle uzun seferlere çıkmanın Ha olduğunu bilir misiniz?. Bunu Şimdi düşünüyorum da, o zaman- y ' göğüs gerdiğimiz müşkülâta k Yret ediyorum. Düşününüz bir tre. Koca bir senenin uzun Becelerini, parlak bir ışıktan mab- K k, sönük bir gemici __'Z:-ı ölgün ziyası altında, da- Üü kamaralarda, asma yatak- T içinde geçirmek.. Bazan ay- larca taze ekmek, et ve sebzeye hanret kalarak sadece taş gibi ğ tle korumuş et ve sebze emek.. Bunlar hiç hoşa gidecek #eyler değildi.. Hele (Hint Okya- ::.'n unda ahval büsbütün ber- lak aştı. İçeceğimiz suya mut- -ıkbi' miktar (kireç kıloridi) koy- İçin mecburiyeti vardı. Bunun & bizi (kireç böceği) diye ça- rırlardı. y Size bu müşkilâtı birer bi- n saysam, çok uzun sürer. için bunlardan sarfınazar .*“İ— ve yalnız bu sefer wl_l geçen birkaç Uzunca süren ilk seferimizde artık (Singapur) dan (Aden) e gelirken büyük bir fırtınaya tw- tulmuştuk. Bu fırtına esnasında dümenimizin zinciri koptu, üçün- cü direk yarısından kırıldı; az kalsın batıyorduk. Fakat bunların ehemmiyeti yoktu. Asıl mühim bir hâdise olmuştu ki o bizi doğrudan doğruya ölüme sürük- lüyordu... (Adelâyit) ten hareket ederken (Liman Kumandanı) ge- miye gelmiş. Kalede bulunan eski sistem dört büyük topu İngiltere — hükümeti — hesabına Londraya götürmemizi teklif et- mişti. Bu topları gemiye aldık. Orta âambara yerleştirerek teker- ( Baştarafı 1 inci sayfada ) bir kâğıt tomarı ele geçirdi. Derhal fotograf makinesini hazırladı, birer birer — bunların fotografilerini — almıya başladı. İşi sonuna yaklaşırken evdeki telefonun zili çalmıya başladı. Makineye yaklaştı, açtı ve din- ledi. Tanıdığı bir ses kızkardeşi Marinin bastalandığını, biran ev- vel Londraya hareket etmesi icap ettiğini bildiriyordu. Bu, yüzbaşı Reily ile arala- vında — kararlaştırdıkları — parula idi ve Bekir Sami Beyin otele dönmekte olduğunu haber veri- yordu. Derhal makineyi kapadı, kâğıtları toplayıp ipek mendile sardı, elçantasına koydu, çantayı bir iskemlenin üzerine yerleştirdi, iskemleyi de kapının önüne da- yadı. Bir Ççeyrek sonra, otel müşterilerinden bir İngiliz, Lon- drada hastalanan kızkardeşinin yardımına — koşmak - için Müöris etelinden ayrılıyordu. * Aradan yarım saat geçme- mişti ki Bekir Sami Bey de otele geldi, doğru odasına çıktı. Oda- sının kapısını açarken iskemle devrildi, onunla beraber elçantası yuvarlandı, içindeki eşya etrafa yayılmıştı. Bekir Sami Bey, kulağa hoş kaçmıyan kuvvetli bir küfürle bü- tün bu dökülen şeyleri yerden toplarken yüzbaşı Reily de mesai odasınd a bir takım fotoğrafileri gözden geçiriyordu. Bunların tet- kiki, Magiliz istihbaratını meraka düşüren gizli meselenin ne oldu- gunu apaçık olarak göstermekte idi. Anlaşılıyordu ki Fransa hükü- meti, vaziyetin — müsaadesinden istifade ederek İngiltere aleyhine müteveccih olmak üzere Türk ve Leh hükümetleri ile bir anlaşma esası hazırlamıştı. Fransa, sefer- berliğin sonu geldiği için silâhla- rının bir kısmını atan İngiltereye rağmen İngilterenin — teşviki — ile hareket eden Yunanistana karşı Türkiyeye para ve silâhı yardımı yapmak istiyordu. Bu anlaşmayı tevsik eden gizli muahedeler, he- ADiplomatla—ra Hükm O, böylece epey meşgul oldu. | leklerini sıkı sıkı bağlamıştık. Bu fırtma esnasında bu toplardan bir — tanesinin halatları nasılsa çözülmüş, koca top serbest kal- mıştı. Gemi iki tarafa yalpa vur- dukça, tap bir taraftan diğer tarafa süratle gidip geliyor, önü- ne tesadüf eden her şeyi kırıp geçiriyor ve bütün şiddetile ge- minin kenarlarına çarpıyor, her çarpışta da buıilk bir tahta parçası koparıyordu. Bir gemi için bundan daha büyük bir fe- lâket tasavvur edilemez. Kaptan bin müşkilâtla ambar kapaklarını açtırd. Ambara sular hücum etmiye başlamıştı. Aşağıya inmek ve bu kudurmuş topu zaptetmek lâzımdı. aa lapiela erden GizliKuvvetler. men ertesi gün üç devlet arasın- da imzalanacaktı. Bu muahedele- rin bir icabı şu idi ki Almanya ile Lehistan arasında münazaalı bir vaziyette bulunan yukarı Si- lezyada Fransız ve Leh kıtaları İngiliz askerlerine karşı silâhla harekete geçeceklerdi. Bu hare- ketin muvaffak olması muhakkak- tı. Çünkü İngilizler, böyle bir müsademeye hazır değillerdi. Bu- nun neticesi, İngiliz imperatorlu- ğunun şerefini iki paralık etmek olacaktı. Fransa, bu harek>te, kendisi- ne ebediyen bağlanmak iştediği ve bu suretle bağlanacağı muü- hakkak olan Lehistan için atılı- yordu. Türkiye ise Fransa saye- sinde mükemmelen silâhlanacağı için şarkta, İngiliz menfaatlerine karşı koyacaktı. Esasen üözerinde ihtilâf bulunan şark meselesi de bu suretle İngilterenin aleyhine ve Frans nın lehine 'a dilmiş olacak ve ngilizler, her yerde, emri vakiler karşısında kala- caklardı. Yüzbaşı Reily bu malümatı edindikten sonra yapacağı işi ka- fasından geçirerek bir. dakika düşündü. Elinde, bir mektubun resmi duruyordu. Bu mektup — şu satırları ihtiva ediyordu: Aziz madam *P. grupile yaplığım müzake- relerin müsait bir netice hâsıl et- tiği kanaatindeyim. Herşeye rağ- men zemin iyice hazırlanmıştır. Fakat meseleyi halletmek için sefir M. Yodkonun — huzuruna ihtiyaç — vardır. Zira buradaki resmi zevat salâhiyet sahibi de- ğildirler. İrşadınız. Üzere meb'us L. nin yardımı temin - edilmiş ol- ihsas etmekten geri kal- madım. Çok müsait tesir etti. Mamafih B. ile tekrar konuşma- nızin çok Faydalı olacağı fikrin- deyim. Bu zatı, Leh — faaliyeti hakkında bir miktar aydınlatına- belki mümkün — görürsünüz. n ııübıuıı göre mesele 150-200 bin frank -hududunu aşmıyacaktır. Sadık bendeniz Moro 26 Haziran 921 0-6 —eaya ea ÖLÜM KULESİ | fena bir. oyunu e İnsan seneler- ce temiz ve ifrat derecede namus- kâr bir hayat yaşasın; sonra bir gün, — tesadüfün karşısında bütün geçmiş hayatının şeref ve — şöh- retini feda etmek mecburi yetinde kalsın; itiraf edi-- melidir. ki bu, herkesin taham mül edebileceği bir tecrübe delği- dir. Bugün, bir A- merikan yüksek hâkiminin başın- dan geçen acı vak'a, işte bu ne« vi bir tali ci vesidir. Con Harvord. şimali — Karolin eyaletinin temyiz mahkemesi re-« isidir. Bütün hayatını, vicdanım- dan aldığı illam dairesinde ve kanun çerçevesi içinde vatandaş- larma adalet tevzi etmekle ge- çirmiştir. Verdiği kararların hiç- birisinde bu his ve ilhamdan ay- rıldığ kani değildir. im Harvord'un genç bir kızı vardır: Lola. Con Harvord çocuğunu kendisi gibi yetiştirme- ye uğraşmış, —onu da kendisi gibi temiz ve vicdanlı bir insan yapmaya çalışmış ve muvaffak olmuştur. — Genç a ni bitirdikten ve yüksek mektep diplomasını aldıktan sonra me- muriyet hayatına girmiştir. Bü- yük bir dairenin baş veznedarıdır. Birgün, her vakitki gibi da- ireye gelip yerine — oturduğu zaman arkadaşlarının arasında şöyle bir muhaverenin geçtiğine şahit olmuştur: « — Eb, bugünkü kârda 100 dolar, ezizim, ... şirketinin hisse senetleri müthiş çıkıyor. Bunda çok iş var. Ve gün geçtikçe bu nevi muhavereler genç kızın kulağın- dan kalbine inerek onda, tehli- kesiz ve kolay kazanç ümitlerini doğurmaya başlıyor. Birgün, — herkesten gizli ve bir tanıdık — vasıtasiyle borsada oynadığı bir oyun, ona 55 dolar kazandırmıştır. Yanakları penbe, göEsn helecan içinde evine ge- lirken vicdanını kemiren ıztıra- bın sesini dinliyor. Fakat müte- akıp günlerin her defa bir par- ça daha artan kârı önünde, bu ses çabuk susüyor. Bu - hal, böylece devam ediyor. Fena haber, birgün, — yene aynı arkadaşının delâletile oyna- dığı bir borsa oyunu, ona bütün kazançlarını kaybettirmekle kal- miyor, ayrıca 4785 dolar borç- landırıyor. Genç Lola, bu parayı içinde binlerce dolar bulunan da- ire ödemiştir. — Fa- kat —ertesi gün — için yap- lacağı — bildirilen — teftiş — mua- melesi, :ı:'!ııku kanadını. kırıyor. Derhal evine koşuyor, eri bütün bu vak'ayı bıbı'::'ı ııınlıt yor. İhtiyar hâkim dehşet içinde- dir. Ne yapacağını — şaşırmıştır. Bir taraftan uıie' .ve’ l:ııuf: | emri, öbür taraftan babalık ve insani şafkat. O gece, bu baba kız için kâbuslu bir yaşayış o muştur. Nihayet, kan — gayreti galebe etmiş, ihtiyar hâkim, tec- rübeli bir sahtekâr gibi. kızile beraber başbaşa vererek vezne defterlerini — tahrif, — hesapları dw’ tir. at bu manevi feragat bir “işe yaradı mı düy Ha Çok Şerefli Ve Nam Bir Feragat Hayatı Müfrit Bir Babalık Şefkatile Çamurlara Sürüldü, Perişan Oldu ı 1f uskâr Hâkim Harvord ve kızı Lola yır, Ertesi sabah, sahtekârlık mey- dana çıkmış, baba kız mahkeme- ye verilmiş, çocuk iki, babası bir sene hapse mahkâüm olmuşlardır. Onları son defa hapishaneye gi- rerken serbest bir surelte resine- den objektif, ayni zamanda ihti- yar hâkimin yüzündeki acı çizgi- lerdeki manayı da tesbit etmiye muvaffak olmuştur. Ne acı tecek lidir bul. İngiliz Bankasının Muhafazakârlığı İnanır mısınız ki dünyanın en kuvvetli bankalarından biri ” ve belki birincisi olan İngiliz Devlet Bankası, dünyanın en eski nizam ve kanunlarile idare edilen bir müessesedir. Bu hakikat, Bankanın bundan bir müddet evvel toplanan hisse- darları içtimamnda ifşa edilmiş ve bugünkü hayatım İcabı olarak bunların değiştirilmesi istenilmiştir. Bu ifşaatı yapan, Banka Ko- miseri meşhur Montagü Norman- dır. gitere Bankasım idare eden kanunlar tam 1732 sene- sinde yapılmıştır. Yani bundan tam 199 sene evvel, Bu kanunlara göre Bankanın günlük ihtiyacı haricindeki pa- ralar üç kilit altında durmak lâ- zımdır. Bu kilitlerin anahtarları da ayrı ayrı üç müdürde bulunmak- tadır. Halbuki bugün için Bankayı böyle bir usul ile idare etmek mümkün değildir. Zira müdürler- den biri hasta olsa ve eldeki para haricinde kasalardan para çıkarmak lâzımgelse, bir hayli müşkülât — çekilmektedir. Yine Bankanın erkânma ait maaşlar da 1892 senesinde tesbit İngiliz, müdürler de 500 zer İn- giliz lirası maaş al Z Hissedarlar heyeti, bu ların ."'"_""'h;ouı; e yüksetilmesi — için iz liralık tahsisat kabul etmiştir. Bu sırada, zeki bir hissedar Banka Komiseri M. Montagüye şu suali sormuştur: * — Bir müddettenberi sık sık Avrupaya seyyahat etliğinizi görüyoruz. Bu seyahatlarin masrafı nere- den çıkıyor? Komiser şu cevabı vermiştir: *— Banka »namına seyahat edenlerin marsafını banka verir. Kendi keyfi için seyahate çıkanlar