SON POSTA | BIZI IDARE EDE NLER... 1 Abdülhamit, Şehzadebaşı Hâdisesini Etraflıca Tahkik Ettiriyordu Sakallı Mehmet Paşayı Fuat Paşaya Gönderdi Muharrirl * Her Hakkı Mahfuzdur —15â86— — Nedir. o... İzzet Paşa, mutadı olan şak- labanlıkla söze başladı : — Allah, ömrü müzdat buyursun.. Düşmanlarınızı kahhar ismile kahretsin.. Ne ola- cak efendimiz.. İn'am ve ihsanı- garkettiğiniz — nankörlerin ihaneti.. (Fehim Pş.yı göstererek) Eğer şu koca aslan olmasaydı, kimbilir neler olacaktı. Abdülhamit, hbâlâ tereddüt içinde idi. Daha hâlâ bu ihtilâl sözüne inanmış gibi görünmüyor- du. İzzet Paşanm — bıraktığı kâğıdı aldı. —Açtı. Bu, Fuat Paşanın ( Babı seraskeri ) den çektiği — telgraf — idi. mit, bunu okudukça çaltıyor, asabiyeli gittikçe artıyor- dü. Vak'ayı, olduğu gibi hikâye eden bu telgrafı okuyup bitir- dikten sonra, hünkâr İzzet Paşa ile Febhim Paşanın yüzüne baktı. — Lâkin Fuat Paşa sizin gibi söylemiyor. Dedi. Abdülhamit söylerken o kadar ağır, o kadar ithamkâr bir vaziyetle söylemiş- ti ki, sanki bu sözlerin her harfi Fuat Paşanın bu iki düşmanının beynine birer ağır darbe gibi inmişti. En büyük ve en korkunç hâ- diselerde fevkalâde —metin vaziyet almayı çok iyi bilen Ab- nıza şahanenizi | kaşlarını | Abdülha- | * ı Bugünün Meselelerinden I Çav Denilen Kâğıt Para- 'yı Da Türkler Yapmıştır bu sözü | bir | dülhamit, daha sakin, daha ağır | bir sesle: — Pekalâ.. Meseleyi bizzat tahkik edeceğim... Dedi ve İzzet Paşa ile Fehim Paşaya, diışarı çıkmalarını işaret etti. Abdülhamit, henüz kararını vermemişken.. bu işi kime tahkik ettireceğini | hususunda edemer. ) diyordu. Ya şu cümle; | yenilir, yutulur şey miydi : (O mel'unun bu gibi harekâtı | olduğu ” gibi - karşılanacak -« şimdiye kadar yine müsamaha ile ise, hiç olmazsa bundan sonra can ve mallarını bu haydudun taarruzundan muahafaza etmek ve icabında müdafaai nefseylemek icap eden tedbiri için abalinin bunu bil- mesi ve ona göre hareket etmesi elzem — olduğunu alenen ve res- almaları | Paşa ) yı | ler kopmuş. Haberiniz yok mu? men ilân lâzımgeliyor ) diyen Fuat | | Paşa, demek ki halkı silâhlanmıya ve icap ederse haksızlık edenlere, karşı koymıya teşvik tediyordu. Şimdi bu telgrafı veren.. muhabere alan odasında memurlar, ve bulunup ta aküyan acaba bunu kulaktan kulağa her | ceğim. ve | laırı(ı duyurmı).ıı.ıklır mı idi?... | ( Başt uyladı kan da buna muvafakat ettiği para çınnlması dlışuuulıııü:.Hı- | için Çin sefiri olan (Polat Çenk- | sasığ) la konuşarak — Çinlilerin Türk kanlarından — öğrendikleri kâğıt paranın İlhan devletinde de tatbikma karâar verilmiş ve der- hal hazırlanarak memlekette altın ve gümüş paralar tedavülden kal- dırılmıştır. Çavlar müstatil şekilli kâğıt paralardı. — Üzerinde Arap ve | Uygur harflarile müşterek yazılar | vardı. Çavın en üstünde Uygurca Kimbilir, belki de | | olan düşürken, zaptiye nezaretinin ve | merkez kumandanlığının jurnalları | da gelmiye başlamıştı. Bu jur- natlarda, sadece | Fehim Paşanın adamlarile Fuat Paşanın adam- ları arasında bir müsaceme vu- kubulduğunu., Fehim — Paşanın adamlarından üç, Fuat Paşanın adamlarından da - bir kişinin ya- ralandığı.. Meselenin bu şekilde kapandığı.. Hâdise mahallile ci- varında icap eden tedabir ittihaz edildiği cihetle (Sayei şahanede) en küçük bir endişeye bile mahal kalmadığını arz | ediyordu. Fuat Paşanın telgrafina uyan bu jurnalların muhteviyatı, Ab- dülhamidi kâfi derecede tenvir etmişti. Şimdi, Abdülhamidi, mü- teessir eden başka bir şeydi. Fu- at Paşa, Fehim Paşamn bu hare- ketlerini doğrudan doğruya Ab- dülhamide atfediyor; (Sizden ce- saret almasa, bu işlere cür'et Bu akşam MA J RUU $ Hevetli temsiliyesi başında G ABY MORLAY | “Baş Çavcı , ünyvanile | maliye memurları ( Tanrın koçundür ) — besmelesi, altında İlhan tuğrası ve onun altında “ kıymetli taç , mânasına uygurca — (arincin turci ) vardı. Tam ortasındak içinde çavın kiymeti cümlesi yuvarlak yazılı idi. yazılar vardı: “ Padişahı cihan 693 tarihinde işbu çavı mübareki memlekette — tedavtile Buna tağyir — ve tebdil evlât ve ayallerile olunur. Emval ve eşyaları tarafı devletten müsadere olunur. , Çavlar bu suretle hazırlandık- tan sonra mejhlekelin yerlerinde, hudutlarda - (Çavhane- ler) açıldı. Diyarbekir, - Rebia, çıkardı. edenler beraber idam | ! yerine altın para verilirdi. Diğer kısmında da şu | muhtelif | Musul, Silvan, Azerbaycan, Hora- | san, Kerman ve Şiraz şehirlerine mühim teğl Edlldi. ( rika'dan nakli, Bütüa kuyumcular, gümüş ve altın | paralar Çavhanelerda onda - bir noksanına değiştirilirdi. Hudutlar- Sinemasında KA N l Kdi Z d ve K AR Telefon; 40690 Posan'atkârları san'attan menedile- | rek Çavbanelere maaşla- memur | tayin edildiler. Eskiyen ve yırtılan | Bilhassa bu son nokta, Abdülha- | midin fena halde canını sıkı- yordu. Abdülhamit, ( Sakallı Mehmet istedi. Bu davetten | kendi hesabına ümitlenen Meh- met Paşa, nefes nefese huzura girer girmez, Abdülhamit mün- feilâne sordu: — Şehzadebaşında kıyamet- Bana hiçbir malümat vermediniz. Melimet Paşa, hin oğlu hindi. (Davulu başkasına çaldırıp, par- sayı kendi toplamak ) onun eski | adetiydi. Derhal cevap verdi: Şevketmeap — efendimiz.. Huzuru şahanenize noksan ma- lümat arzetmek istemem. Mese- leyi ehemmiyetle tahkik cediyo- rum, — Bittabi hakikati arzede- | ( Arkası var | daki çavhaneler ecnebi tacirlerin getirdikleri altın ve gümüş para- ları alarak kendilerine çav verir- lerdi. Ticarat için komşu memle- * ketlere gidecek olan tacirlerin çavları hudutlarda değiştirilerek | Bizim | kâğıt paralarımız ipekten olmadığı | için tam manasile birer (Çav)dır. Çagatay lügatıda çav hakkında | şunları söyliyor : “ Kaime akçe- dir ki Üzerinde padişahın mührü olup pul yerine tedavül olunur .,, Ha Âti —FRADIN e | 14 Teşrinievvel Cuma letaabul — (1200 metre) 18 Vedia | tiya ve Belkis İlanımların iştirâklerile 10,5 orkestra, 21 İnei, Elisa ve Cennot Hanımlar tarafından | konser Bükreş melrel S0 Radyu Parülfünün 40 gramolom. 28 kos | li SA A> mührelil #serlerden bir | konser, laturka suz, SV “Fran- 21480 Ne'grat — C 480 metre | mili y 2245 radyo arkesteasir S1 gramölon; | aü orkesrası; €0,15 konser. 21,40, Polis u Prağ - Viyana — (67 meltra » akşamn Nükerleri SO Marika le- Wiüde bir öpret Vıuon ılıııa havaları. oktoruu tuwsiyeleri, 2 toh'dan gakil, Büyük Gala olarak VİKTOR FRANCEN | müracaat | lendirmek | tadardık. Hayır, Tqıııııevvel l B " | | TıYATRÖ | n | Darülbedayi'de: Pazartesi - Perşembe Müsahipzade Celâl Beyıu bu | yeni eseri de, “ Aynaroz kadısı ,, *“Mum söndü,,, “ Bir kavuk devrildi ,, gibi rağbet görecek ve onlar gibi bir sene içinde birçok defalar oynandıktan sonra | ertesi senelere de devrolunacak- tır. Bundan bu komedilerin, günü gelince ölmez birer eser sayılacağı- n iddia ettiğim manası çıkarılma- sın. Bilâkis; kazandıkları alkışları kendi meziyetlerine değil, ancak yazıldıkları zamana medyun olduk- larma kaniim ve bana en çabuk solacak güzelliklere, yani güzellik sanılan çirkinliklere misal gös- termem — teklif edilse, “ Mum söndü ,, “ Pazartesi-Perşembe ,, zannederim aklıma ilk gelecek eserler olur. Müsahipzade Celâl Beyin hay- ret edilecek bir kudreti var. Eserlerini — tenkitten — kaçırmağı biliyor. Onun bir komedisini seyreden bir. münekkidin — şaşır- mamasına, “Ben şimdi bundan nasıl bahsedeceğim?,, diye üzük- memesine imkân yoktur. Bize ne tablil edilecek bir seciye teklif ediyor, ne de anlatılacak — bir mevzu... sinde, darlık birinci perdedeki defter- kendilerine nasıl per- memurları edenlerin işini pazartesiden — perşembeye, | şembeden pazartesiye atıyorlarsa Musahipzade Celâl Bey de mevzu intihap etmek işini birinci per- deden ikinciye, ikinciden üçüncü- ye atıyor ve nihayet bir daha sefere bırakıyor. Mevzu yok diyecektimi; fakat var, hem de kaçtane isterseniz. Yalnız her perdenin değil, her sahnenin ayrı bir mevzuu var. Mevzuun bu kadar çok - olması, hiç olmamasından da beter bir yokluktur. Hiç mevzu olmasa bel- ki şu “halis tiyatro,, denilen, yani | bizi edebiyattan büsbütün uzak- laştırıp yalnız “temaşa,, ile zevk- istiyen usulün tadını Celâl Bey ede- | biyat yapıyor, hem de ne kadar! Bütün komedileri sadece tatlı birer hikâye olmaktan kaçıp mu- hakkak birer örf ve âdet tahlili, birer hiciv olmak istiyor. O hal- de her eserine - bir tek mevzu Meselâ bu yeni komedi- | | dılar, yani iyi oynandı. Hâzim intihap edip onu tahlil etsin. Bu- nu da yapamıyor, bunun için lâ- zım gelen ibda kabiliyetine malik değil. Ona malik olsaydı. kome- dilerine, ötedenberi herkesin ağ- zında dolaşan hikâyeleri de kar rıştırır mıydı? Meselâ bu seferki komedisine şu meşbur “cemazi- yelevvel,, hikâyesini alır mıydı? Celâl Beyin ibda kabiliyetinin olmamasının bir delili de her komedisinin muhakkak — cübbe ve kavuk devrinde geçmesidir. O devirden bir türlü uzaklaşa: miyor, — kirk yıllık — bikâyeden kurtulamıyor. ve güldürmek - için daima ve daima eski torkipli ve secili lisanı kullanıyor. Celâl Beyin muvaffakıyetinin — başhea sebebi de işte bu terkipli, secili lisan, yani kendi eseri olmıyan bir şeydir. Zuten arkadaş ara- sında da bu dil kullanılınca gü- lüyoruz. Yani Celâl Bey tamami- le mihaniki güldürme vasıtaların dan ve yalnız onlardan istifade ediyor. Bundan daha gayritabil birşey olamaz. “ Pazartesi - Perşembe ,, Celâl Beyin bütün komedileri gibi Hâzım ve Vasfi Riza oyna- bir yerde Vasfiye: “Senin ağzını yırtarım,, diyor, Vasfi de : “Ziyanı yok, ben diker diker yine söyle- rim ,, diye cevap veriyor. En iyi cinsinden buram buram tulüat kokan bu söz, bütün komedide beni en çok güldüren yer oldu. Behradm çok kısa bir rolül vardı;. ona bir türlü doyamadık. Talât ile Zihninin de birinci per- dede birer kısa rolleri vardı, ikisi de idi. Talât'ın birşey ıbyledıgı oktu; fakat “comi tion,, cidden güzeldi. Emin bu komedideki rolünü sevmiş olacak, — oldukça —zor, çünkü çalımsız bir rolü kusursuz oynadı. Bedia Hanım yine şairane tavurlar takınarak kapı - eşikle- rinde durdu, günden güne daha yavaşlallığı sesi ile “hep ,, leri “her,leri titrek — titrek uzattı. Şüphesiz kendisi de memnundu, daha birçok kimselerde bir kere daha büyük bir sanatkâr gibi gözüktü. Daha ne ister. Nurullah Ata Bu akşam ARTİSTİ K sinemasında SAADET ŞARKISI Süper filminin ilk iraesi GITTA ALPAR GUSTAV FRÖHLICH tarafından Lâyık olduğu parlak muvaffakıyetler kazanacak ve bütün İstanbul halkı gidip görecektir. S1,15 Ames | Rejisör: Milde Meissner. Orkestera : Garl Fröhlich - Musiki Hanson DAJOS BETA. « Büyük muvaffakiyetlerle ASRİ Sinemada devam ediyor. Metro - Göldwyn - Mayer — film. Bu akşam, GLORYA da PARISŞSIKIZIİ Filminin ilk büyük irmesi Dünyanın başlıca sinemalarında — parlak muvalfakiyetlar kazanmış olan mevsimin en şen ve en eğlenceli öpereti. Yıldızları: Düber GRAZİA DEL RİO ve serimli LUCİEN GALAS, Husust bir cazibeye malik olan bu filmden sanra FoX JURN: AL in en soa halihazır dünya havadisleri gösterilecektir. Şerefli GLORYA CAZI her akşam, bu parlak filmla şarkaları Üzerine yapılan fantasi, Meşbur Pııuı meddah MARCEL BY'nin iştirakile terenalim edecek Lüks balkon ve (wı!ıı ıııdlq Iıduik qdileb“ln 'l'd lıO “Gl KŞ | 3