8 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

8 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DN Pö S'I'A . İngiltere Hükümeti tarafından Gazi Ez. ne hediye edilen eserin torelimesi ÇANAKKALE — 123 — Yazan: Ceneral Oglander Leyman Paşanın Yaveri Yüzbaşı Muhlmon 27 nisandan sonra ühihcen- renin cenup kısmındaki Türk kuvvetleri süratle tezyit edildi. Karaya çıkışın arefesinde, leneral Hamilton - şibihcezireye taburla — yaklaşmakta — iken, Çanakkaledeki bütün türk kıta- Atı 57 taburdan mürekkepti. Bun- lardan yirmi biri — şibicezirenin şimal kısmında, on dokuzu Bo- Hazların Anadolu yakasında ve ancak on yedisi Suvla ile Sed- dülbahir arasındafbulunmakta idi. £T nisan akşamı Bulayır tarafla- rındaki bütün Türk kıtaatı sevko- lunmuş ve Anadolu sahilindeki kıtaatın Rumeli yakasına nakline başlanmıştı. Bundan maada 15 inci ve 16 ıncı fırkalar da İstan- buldan deniz tarikile sevkedilmiş ve 30 nisanda bu fırkaların on sekiz taburu da şibicezireye vâsıl olmuşlardı. Binaenaleyh 30 nisan günü Jenral Hamilton elinde hâlâ 53 taburla, henüz yolda bulunan dört taburluk bir Hintli livası bulunduğu halde, Türk kuvvetleri, yalnız 28 taburu muharebe gör- müş olmak Üzere 75 tabura baliğ olmuştu. Vaziyete hâkim olabil- mek için Türkler başka başka tedbirlere de baş vurmuşlardı. Bulgarların — aleyhlerine olarak harbe girmeleri tehlikesine rağ- men Edirne istihkâmatından bü- tün toplar çıkarılarak bir hayli efrat ile beraber Geliboluya sovkolunmakta idi. İzmirde bu- lunan 12 inci fırkaya çanakka- leye hareket etmesi emri veril- mişti ve bu fırkanın ilk kıt'a- larının — 5 mayısta — şibihcezi- reye muvasalatı beklenmekte idi. Bundan maada bütün memle- kette şimdiye kadar askerlikten istisna edilmiş olan efrat ta silâh altına davet edilmişti. 29 nisan günü Mareşal Ley- man Fon Sanderz Çanakkaledeki Türk kuvvetlerini iki büyük gu- rupa ayırmıştı. Anzac kıtaatının karşısındaki — şimal — grupunu Üçüncü — Kolordu — Kamandanı Esat Paşanın emrine ve cenup veyahut — Seddülbahir — grubunu da Kolonel Fon Sodonstern namında — ve — ahiren 5 inci fırkaya kumanda etmiş olan bir Alman zabitinin emrine vermişti. Leyman Paşanın Alman yaverle- rinde Yüzbaşı Mühlmann namında bir zabit conup grupunun Erkânı Harbiye Reisliğine tayin edilmiş ve grupun cephesi Kirte yolu ile Resim Tahlili — Kuponu 'Tablatinisi —üöğrenmez — iatiyorsanın resminizi S adet kupon ile bir- Tikte gönderiniz. Reosminiz sıraya tâbidle. ve iade edilmez. İsim, meslek l îeyı san'at? : memloket Resim — İatlşa: ulı—caı ml ? Bulunduğu * lleılıııliuluıl 30 kıxınluı Pul mukabiliada gönderilebilir. ıyıılmııu. 9 uncu fırka yolun şimal tarafı, 8 inci fırka da cenup tarafını tutmakta idi. Türk karargâhı da Kilit li- manının bir mil ötesinde Maltepe civarında tesis edilmişti. Bundan görüleceği üzere nisan nihayetlerinde Jeneral Hamiltona istediği kadar takviye kıtaatı vadedilmiş ise de, bunlarla bile başa çıkmak kabil değildi. Bir Hintli piyade livası yolda bulu- nuyordu ve gelmek üzere idi, bir İngiliz fırkasının 6-9 mayıs arasında muvasalalı bekleniyor- du. Bundan birkaç gün sonra da bir Fransız fırkası ile iki Avus- tralya ve Yeni Zelanda atlı pi- yade livası gelecekti. Bu kıtaatın ilk kısımları gelinceye kadar müdafaa vaziyetine geçmek, yor- gün efradı. dinlendirmek kaza- nılan araziyi tahkim — etmek, düşman hücumlarını — defetmek ve her fırsattan istifade ederek mevziü hücumlarla elde bulunan hattı düzeltmiye gayret etmekten başka yapacak bir şey yoktu. İleride görüleceği Üzere bu mecbur! beklemenin feci tesirleri bütün Çanakkale seferinin iflâ- sında büyük bir Amil olacaktı. Fakat şimdilik bütün şibihcezire- nin üzerine harp bulutları bütün zulmetile çökmüştü. 29 - 30 nisan gecesi Jeneral Hamilton Lort Kiçnere bir telgraf göndererek birkaç güne kadar, Hintli kıtaat geldikten sonra tekrar ileri ha- reketine —devam edebileceğini Gmit etliğini bildirdi. Zaten sıkı- şık bir vaziyette bulunan Harbiye nazırını, belki de tahakkuk etmi- yecek olan tehlike ihtimallerile bir kat daha üzmemek için Je- neral Hamilton bu sıralarda gön- dermiş olduğu raporlarda endişe verici cümleler - istimalinden içti- nap ediyordu. 1 - S Mayıs Harekâtı Harbiyesi marmarada İngilizTahtelbahirleri Bütün bu endişeli günler zar- fında, İngiliz ve Avusluralya tah- telbahirleri düşmanın Marmara tarikile olan münakalâtını katet. mek için bütün gayretlerini sar- fediyorlardı. Her nekadar Türk- lerin ilk takviye - kuvvetlerinin yolunu kesmek hususunda geç kalmışlarsa da, mayıs - ortalarına doğru şayanı hayret muvaffakı- yetler gösterdiler. On sıra torpil, mütemadiyen — tarassutta — bulu- nan bataryalar, deniz altındaki müdafaa ve tel ağ tertibatı ile teçhiz Z&edilmiş —olan Bo- gazlardan — tahtelbahirlerin — gi- dip gelmelerinin nekadar büyük müşkülâtla dolu olduğunu kolay kolay tasavvur — etmek — kabil değildir. Avusturalyanın AE ? işaretli tahtelbahri 25 Nisanda boğazları ilk defa geçmeğe muvaffak ol- du. Fakat Nüta boğazında bir gambotu batırdıktan bir iki gün sonra kendisi de bir Türk tor- pitosu tarafından imha edildi. 27 Nisan günü ( Lt Conmander Boyler ) in kumandasındaki E 14 işaretli tahtelbahir de boğazları geçti. (Arkası var ) | kaybolan Veya Ça- lınan Milyonlar Bu Kadar Mıdır ? ( Baş tarafı Linci sayfada ) eşyanın muhafazasında büyük bir alâka ve hassasiyet göstermek- tedir. Mahmut Kemal Beyin za- manında müzeden bir çöp bile kaybolmadığı muhakkaktır. Bütün dalaveraların — Saltanat - devrinin son intikal günlerinde bazı fırsat düşkünleri — tarafından çevrildi- ğine kat'i bir gözle bakılmaktadır. Bir muharririmiz bu bhususta tetkikat yaparken müzenin eski müdürlerinden ressam Ali Sami Beyle de görüşmüştür. Ali Sami Bey tegayyüp hâdiselerini büyük bir alâka ile okuduğunu bildir- dikten sonra muharririmize şun- ları söylemiştir : “— Çalınan kıymetli eserlerin akıbetleri hakkında hiç malüma- fim yoktur. Yalnız benim bildi- ğim birşey varsa Türk ve İslâm eserleri müzesinin ihmal edilmiş olmasıdır. Bu müze diğer, müze- lerle mukayese edilemiyecek ka- dar zengindir. Yükte hafif ve bahada ağır milyonlar değerin- deki tarihi eserler hep burada- dır. Bu müze cümhuriyet devrin- de ciddi bir teftiş görmemiştir. Üzerlerinde en eski Türk arma- larını taşıyan kiymetli halılar bu- gün balyeler halinde güvelerin ve tozların tahribine terkedilmiş- tir, Bunlar senelerdenberi güneşe çıkarılmamış, — havanlandırılma- mıştır. Bana kalırsa bu müze ciddi bir tetkikten geçirilmeli, eşyalar yeni baştan tesbit edile- rek muntazam defterler yapılma- hdır. Bu defterlerden birinin Maarif Vekâletine verilmesi lâ- zımdir.,, Ecnebi kousoloslardan birisi de şunları söylemiştir. *— Çok kıymetli eserlerle dolu olan bu müzzede tasnifsiz- liğin veya kıymetsizliğin feci ne- ticelerine —şahit — olursanız hiç hayret etmeyiniz. Balyeler içinde bulunan kıymetli halılar, bu şe- kilde bırakılmakta devam edilir- se günün birinde bunları birer ' toz yığını halinde bulacaksınız.,, Son olarak şunuda haber verelim ki — vaktile Sultanahmet camiünden müzeye gönderilmek özere alınan bir kapı İevhasının akıbetinden de endişe ile bahso- lunmaktadır. Tarihlerde okundu- ğuna göre Sultanahmet camiinin kapılarından birinin üzerinde al- tın ile işlenip yazılmış çok kıy- metli bir levha vardı. Bu levha günün birinde buradan kaldırıl- mış, eski Evkaf müzesine götü- rülmüştür. Fakat bu levha bugün müzede bulunmakla beraber ya- zısının altın olmayıp bakır oldu- ğu söylenmektedir. — Tarihlerde altın olarak kaydedilen bu lev- hanın bugün bakırdan ibaret gözükmesi hayretle karşılanmak- tadır. Matbuat Cemiyeti Kongresi İstanbul — Matbuat Kâtibi Umumili&âinden : İstanbul Mrtbuat Cemiyetinin senelik koöngresi ayın — onuncu pazartesi gününe tehir edilmiştir. O gün saat on üç buçukta Ce- miyet azasının behemehal merke- ze teşrifleri. Cemiyeti OT HİKÂYE Bu Sütunda Hergün f Nakili: Naci Sadullah — — “Bu Bir Domuzluktur! Bir gece sinemadan çıktım. “Bar Ameriken ,, in önünden ge- çiyordum. İyi bir cazın oynak, kıvrak, harekete getirici havaları beni baştan çıkardı. Herkes orada içer, güler, eğlenirken gi- dip yatağa yatmayı miskince bir hareket buldum. “ Haydi, dedim, şuraya gireyim de ben de biraz eğleneyim. ,, Gardroba şapkamı, paltomu, boyunatkımı teslim et- tim. Numaramı aldım, yeleğimin cebine yerleştirdim. Tam merdi- venlerden — iniyordum. Bir de baktım, bir feryat, bir çığlık, bir adam merdivenlere doğru koşu- yor, peşini kovalıyorlar, bağırı- yorlar : — Tutun ! — Vahşi ! — Hırsız ! — Vurun !.. Kenara — yaslandım. — Kaçak önümden geçiyordu. Gerildim ve çene kemiği budur diye herifin suratına bütün kuvvetimle bir yumruk indirdim. O yıkıldı, ar- kasından koşanlar yetiştiler, onu yakaladılar. İçkinin kınlındırdı?ı gözlerinin bütün kin ve vahşetile gözlerimin içine bakan bu adami hırpalıyarak, tokatlıyarak polise teslim ettiler, Ben meselenin ne olduğunu anlamak istiyordum. O sırada yanımda âsabının bozukluğu yüzünden belli olan bir kadın, bir dansöz, bir adama almanca bir şeyler anlatıyordu.. Adam dinliyor ve arada bir mütema- diyen: — Aber das is ayn şvayne- ray (1) diyordu. Öyle bir vaziyet hâsıl oldu ki kadin bana da hi- tıp etmiye başladı. Ben almanca bir kelime bilmem. Kadın anla- tıyor, ötekinin mütemadiyen ba- şını eğip eğip te tasdik etmesin- den istidlâl ediyordum ki kadın söylediği şeylerde haklıdır. Ben de başladım kafamı önüme önlü- me sallamıya... Öteki boyuna: — Das is ay şvayneray de- meyi de ihmal etmiyordu. Her halde bu, o sırada söylenilmesi lâzım bir cümle- olsa gerekti. » Cümleyi papağan gibi ezberleyi- vermiştim. Ben de başladım ara- da sırada: — Das is ayn şvayneray, de- miye, sonra kadın gitti. Ben de sorup soruşturup meseleyi anla- dım. Benim yumruk vurduğum adam bu kadınla dansederken boynundan kıymetli bir gerdanlır ğını çalmak istemiş. Kadın farkı- na varmış. Beriki bunu hissedin- ce derhal kadının yüzüne müthiş bir tokat vurmuş. Gerdanlığı da kapmış ve kaçmıya — başlamış. * Das is ayn şvayneray ,, de “bu bir. domuzluktur! ,, — demekmiş. Onu da öğrendik. Kadın o sıra- da Almana her halde herifin ken- disine yaptığını anlatıyordu. O da onun © hareketini “domuzluk,, la tavsif ediyordu. Bunları öğrendikten sonra şa- hit yazılıp ta . karakol karakol, mahkeme mahkeme dolaşmıyayım diye oradan sıvıştım.. * Üç gün sonra bir akşam üstü Beyoğlundan yukarı doîru yürü- yorduum. Baktım bir kadın, o kadın. Selâm verdi. Verdim. Ya- nıma geldi. Elini sıktım. Başladık konuşa konuşa yürümiye. Amma “konuşmak,, eğer benim bildiğim manada ise bu, konuşa konuşa yürümek sayılamazdı pek. Zira o almanca anlatıyor, ben bir keli- me anlamıyordum. Yüzünün çiz- —H () Das ist olu gehvolnerol gilerine, o çizgilerin ve harekt' lerinin ifade ettikleri mana'd göre boyııııı ya “ Evet! ,, diye” dum, ya “ Hayırl ,, .... ıyrıldı Bir hafta sonra ona bir da tesadüf ettim. Yine selâmi alınıp — verildi, eller sıkıldı. V ayni şekilde konuşularak (!) * rünmiye başlandı, yine ıyıılıl'j * Bir akşam üstü yanımda a rabamdan birisile Beyoğlunu !© şınlıyorduk. — Baktım — karşıd" kadın sökün etti. Hulki ga)" güzel almanca bilirdi. Ona: — Aman, dedim, şu kadı? şimdi konuşacağız. Sana hikâye' sonra anlatırım. O beni almat! biliyor sanıyor, boyuna anlatıy?” ) Şimdi sen söyliyeceklerini iyit dinle bakalım neler yumurtlıyor Ç| * Hulki katılıyordu gülmekten' — Ne gülüyorsun dıdlııl 4 — Ne güleceğim, dedi.. Apti kadın sana randevu veriyor. * gi defadır söz veriyorsunuz, gelmi” yorsunuz. Bu son seferdir, bu randevaya da gelmezseni? artık hiçbir. sözünüze inanmak lığıma imkân kalmıyacak ,, diyof Bu işe ben de gülmüştüdk Kadını o sefer de bekletme doğru değildi: — Hulki, dedim; ben birkaç cümle — yazayım, almancaya tercüme et, ol dukları gibi lâtin harflerile hana ver, ben gideyim ona okt” yayım. — No yazayım?.. 4 — Şurada bir yerde otural da ben hazırlarım. Pastahanclerden birisine dik. Şöyle bir şey hazırladım? *“ Hanımefendi; Son tesadüfümüzde yunımd arkadaşım olmasaydı bugün yit burada olmıyacaktım. Zira b bnyük bir hata işledim. Kend size almanca biliyor gösterditt Halbuki maalesef lisanınızın bit kelimesine bile vâkıf değilil? Çok güzel, çok şirin, ve erkeği eksiksiz bir saadete 3 tirebilecek bir kadınsınız. Fak ne yazık ki bundan ben mi rum kalmıya mahkümum. mızda — bir dosluk doğn imkân yok. Zira konuşamıyaca$ğ! , bugün buraya sizi bekletmem kusurumun affını rica etmek © re geldim.,, Söz verilen günde kad buluştuk. Ben bir kâğıda harflerile almancasını — yazdığ! cümleleri okumıya başladım. * dinledi... ve katıla katıla gülmif” başladı.... Sonra... fransızca nuşmıya lııdldı a — Siz, dedi, fransızca bi misiniz ? t — Bilirim |.. b y — İngilizce ? # — Bilirim !.. — İki lisan anlaşmamıza gelmez mi ?... Kâfi ıeldı. Hem bütün yatımızca devam edecek bir #7 İaşma ile anlaştık. Şimdi o bet?' altı senelik karımdır. Kabaktâ” vermesin diye pek nadiren 970 ilk tanışdığımız günü, ve g8" | maceramızı hatırlatan o cüi tekrar ediyorum : — Das is ayn şvayneray. Ve gülüşüyoruz. , İçinizde karısını bundan di garip bir tesadüfle tanımış * varsa alimallah külâhı satar © bir altın madalye hediye ederi” san g .- c Hağşç.y rxrr a rr am 5ö c

Bu sayıdan diğer sayfalar: