" —İLEN | vulaların KA Muharriri : * * Timurlenk Artık Tevek- külden Ayrılıyordu! Orada zembheri günlerini ge- çirecek, bahar gelir gelmez yeni seferler ve yeni şerefler ardına düşecekti. Karabağ havasını Te- vekkül için de faydalı görüyordu. Fakat hastayı yatağında - ziyaret edip te dua okuyan hocalar, tıpkı hekimler gibi, endişeli gö- rTündüler, genç Ecenin özyurttan daha uzaklara götürülmemesini, hatta kabil ise ,hbaba ocağına gönderilmesini söylediler. Onların mülâhazalarına göre hastanım geriye doğru atacağı her adım, sıhhatini bir derece İyileştirecekti. Hele Mogolistanın havası ciğerlerine girer girmez hastalıktan eser bile kalmıya- taktı. Lâkin ters istikametlerde gidiş, Mogol topraklarından uzak- laşış, hastalığı Gderece derece arttıracaktı. Bu tavsiyeler ric'at emri gibi Timuru sinirlendiriyordu. Tevek- kölü geri göndermek, yüreğini yerinden koparıp ta uzaklara atmak kadar kendine ağır geli- yordu. Onunla birlikte geri dön- | |- mıştı, mek gerçi mümkündü. — Fakat önünde alınacak ölkeler, devri- lecek tahtlar vardı. Onları yü- züstü bırakamazdı. Sözün kısası aşk ile vazife, bu vaziyette yine karşı karşıya gelmiş bulunuyordu ve Timur, her defa olduğu gibi şimdi de vazifeyi aşka tercih etmekte tereddüt gösteremiyordu. Lâkin ne ıstırap ile ?.. Bunu hekimler de, hocalar da anla- mıyorlardı. Kimse, © koca orduda tek bir kimse, Tevekkülün uzak- laşmasil büyük hükümdarın yü- reksiz. kalmış olacağını - takdir edemiyordu. Eğer bu sır — sezil- ı'eydi herkes Tevekkülün ölme- sine göz yumacak ve Timurun beş on gün hneş'eli kalmasına çalışacaktı. Fakat Timur, yahşi Ecenin — iyileşmesi — için şahsan mustarip — olmayı — kabül etti, onun Mogolistana gitmesine izin verdi. İki gün sonra ayrılıyorlardı. Büyük ordu, hakikaten gözka- maştırıcı bir. ihtişam ile fırka fırka — ileriye — doğru yürüyüşe başlarken Timur, —Tevekkülün tahtirevamı — yanında — durüuyordu. Ruhunu yüklenmiş olan tâhüre: vanın. perdelerini' açtirmişti. Genç Eceye ordunun yürüşünü seyret- tirmek bahanesile bizzat ruhunu, hasta ruhunu temaşa ediyordu. Tam dokuz kölordü, şehinşa- hın öğullarile torunlarının küman- | dası altında -geçiyorlardı. Kırk şöhretli ceneral, prenslerin peyk- | leri halinde bu yüz binlerce as- keri idare ediyorlardı. Bir kenarda kırmızı tuğlu, altın işli bir sancak dalgalanıyordu ve asker, Timuru temsil eden bu büyük bayrağı selâmlıyıp ileri gidiyordu. Parlak zarhlar, parlak - kılıçlar, — parlak mızrakla, renk renk atlar, eyerler, mahmızlar, özengiler, gemler gü- neşin kendilerine attığı buseleri yaldızlı tebessümlerile iade eder gibi görünüyorlardı. Timur, uzun bir müddet, aş- kerini Tevekküle seyrettirdikten sonra tahtıravana doğru iğildi: — ÂArtık ayrılalım, dedi, AL hh /sana selâmet versin güle güle git ve... İyi oll . Tevekkül, yastıklara dayatı- miş olan başını kımıldattı, hasta bir sevinç ifade eden zayif sesile tevap verdi: — Sağ ol, var ol. Ulu Tanrı seni çocuklarına bağışlasın. Timurun dudaklarında bir rica, gözlerinde bir emel dolaşıyordu. Karısile ilk ve son bir musafaha yapmak. O güne kadar yüruruna mağlüp ettiği iştiyaklarını inle- mek istiyordu. Lâkin zihnine bir- denbire Moğolistanda ve Hızır Hocanmın evinde cereyan eden bir sahne geldi, genç Tevekkülün: “ İstemem, böyle şeyler istemem,, diye çırpındığını hatırladı, daha sonra haclegâhta ona “ Kızım! ,, dediğini düşündü ve dudağından o ricayi, gözlerinden o emeli sildi: — Allaha ısmarladık, dedi, babana selâm söyle, Hergün Biti yolla. Ne elini öptürmüştü, ne has- tanm elini totmuşlu. Bu sözleri söyler söylemez eradan ayrıl- kızil — tüuğlü bayrağa almı sürüyordu. — An« cak oraya geldiği ve alkışlar içinde karşılandığı zaman gözle- rini tablirevanın bulunduğu nok- taya - çevirdi, ruhunu - taşıyan o doğru büyük — mahmelin uzaklara doğru yol almıya baş- ladığım gördü. Şimdi içinde derin, çok derin bir elem vardı. Yüreğinin yerin- den ayrıldığını samıyordu, bu ay- rılışla benliğinde acı bir boşluk tekevvün etmişti, askerin alkış- ları, atların - kendini selâmlar gibi yükselen - kişneyişleri, o boşluk içinde yamlı akisler vücu- da getiriyordu. Büyük cihangir, bu akislerin ağır tnnetini apaçık duyuyor, ürküyordu. — Benliğine çevirdiği iç bakışları orada bir hazin harabe görüyordu. Fakat, ordunun yürüyüş ni- zamı icabınca kendinin de hare- ket etmesi lâzım gelir gelmez gözlerini, -içinde yanıp — fırlıyan, başluktan, mert bir hamle ile ayırdı, atını hafifçe mahmutladı, öne geçen — asketlerinin — izine düştü, ağır ağır yürümiye başladı. ÇArkası yar SENue Z 'SON POSTA Yevmü, tiyasi, ı:x:aı. ve Halk latanbul: Eaki Zaptiye İdarer i Gaalale sökaği 261 | Telefont İstanbul - 20203 Posta kutusur İstanbul - 744 Telgrafi İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Sena 2700Kr | 750 , GAy 1400 , 400 « 3 w 800 , 8Ö « İ » S00 » — Gelen evrak geri verlimez Hânlardan — mös'uliyet alınmaz cevap İçin mektuplara (6) kuruşluk pal ilâvasi İdzımdır. Ağrca değiştirilinesi (20) kuruştur. | Gazetemisde çıkaa resim ve yazılarıa bilün hakları mahfuz ve gazölemize alttiz, yürüdüğünü | Öz Tü rkç&le Seçilmesi Zaruridir (Baş terah İ inci — sayfada) akıl lâzımdır. Kuvvetli aklın arzusu da kuvvetli olur... Saim Ali Bey Fransız ve Alman Jisanlarından, memleket- W lerdeki — muühtelif — lehçelerden, | Alman lisanında kelimelerin ek- leme suretile nasıl çoğaltıldığın- dan bahsetti ve türkçede ıstılah meselesini halletmek için “emin, hakikat, — mevcudiyet — kapıları açıldı.,, dedikten sonra Saim B. sözlerine şöyle devam etti: — Anadoluda lehçe — farkı hemen yok gibidir. Vanlı İzmir- de, İzmirli Vanda konuşabilir. istılahları talebeye — kolayca öğ- rettiğimiz takdirde belki de ders senelerini — azaltmak — mümkün olur. Ders seneleri u.ıllıhunıA bile talebe bu — sahadaki güçlükten kurtulacağı için kazam Gığı vakti oyun ve saireye sar- feder. , Saim Ali Beyden sonra Talim ve Terbiye Reisi İhsan B. söz aldı ve ilmi ıstılahların ehemmiyetin- den bahsettikten sonra dedi ki: G İlmi astılah ilmi bir dü- şünce için bir rehberdir. Namık Kemal Londrada çıkardığı (Hür- riyet) gazetesinde millet ve üm- met istılahlarımın — biribirlerine karıştırılmasından Şikâyet elmiş- tir. İlmi sıstılah ve — tabir- lerin arzetliği ehemmiyete bina- en medeniyet ve — ilim saha- sında bir mevki almak istiyen her millet buna ebemniüyet ver- miye başlamiştır. Bizde ıshlâhlar evvelce türk- çe ikem daha sonra arapça ve acemceden alınmıya başlanmıştır. Bu- öurelle çok yanlış bir yola sapılmıştır. Arapça ve acemce ıstılahlar ilim dilimizi bir muam- ma haline gelirdiler. (Alkışlar) Mektep — kitaplarıa kadar ilim kitaplarımız — çetrefil, anlaşılmaz ıstılahlar içinde kaldılar. Meşrw- tiyet devresinde ıstılahlar biraz sadeleştirilmişse de daha ileri gidilememiştir, Müeselles, murabba, mudalla, muzafünileyh, mefulünbih — gibi tabirler lisanımızı sardı. Çocuklar bu tâbirleri anlamıya vakit bula- madılar, ezberlemiye mecbur ol- dular. Müsclle;, murabba şekille- rini talebeye öğrelmek güç de- gildir. Çocukların kolayca kavra- dığı bu mefhuma türkçe bir isim verilmesi takdirinde talebe ko- laylık — hissedecektir. Sınıflar yükseldikçe muhtelif ilimlerdeki — yabancı — ıstılahların | talebelere nasıl bir — angarya olduğu anlaşılır. Arapça ve acemce. Progrımdan kaldırılmıştır. Dünya- da hiçbir milletin çocukları böyle zulüm derecesini aşan bir işken- ceye maruz bırakılamaz ( Alkış- lar ) bu garip ıstılahları anlamı- yan çocuklar - sınıfta döndürül_-' müştür. Istılahlar — türkçeleştiril melidir. Yazı dili sadeliğe doğru giderkın ıstılahları * çetrefil bir halde bırakmak Türk dilini ata- lette bırakacaktır. Bu sahada ilim adamlarımız- dan bazılarının, gösterdikleri mu- kıvemete nekadar teessüf edilse | yeridir. Bu muhafazakârlığa akıl erdirmek mümkün değildir. İhtiyaç bissedeceğimiz ıstılah- ları öz dilimizden yaratmak za- ruridir. Dil işinde her Türkün vezife alması vatan borcudur, ışlar| (A"îh:lu)Beyin şiddetle alkışlanan nutkundan — sonra Ruşeni Boy söz aldı, eski türkçenin dinler üzerinde nasıl müessir olduğunu anlattı. Taş devrini kapayıp demir devrini açanın bir Türk oldu- ğunu söyledi. Melek, hori, cin, ilâh gibi kelimelerin türkçeden arapçaya geçtiğini anlattı. Osmanlı ediplerinin, şairleri- nin halk diline yaptıkları , haka- retleri izah etti. ve Namık Ke- mal Beyin: “Git vatan kâbede siyaha bürün, gibi — yazılarla Türk idealini çöllere sürüklemek İ iğini söyledikten sonra Hü- seyin Cahit Beye cevap vearerek dedi ki: » — Hayat amel ve aksülâ- mel sahası demektir. Bu şuursuz felsefe insanı kaplambağa yürüyü- şiine sevkeder. Dil insanlar için cılız doğar. Onu beslemek, büyütmek lâzımdır. Bakımsız. yaşıyamaz. , Ruşeni Dey bundan sonra Türk lehçeleri arasında büyük bir fark olmadığımı süyliyerek lügat ve gramer yapılması temem- nisinde bulundu. Ruşeni Bey sözünü bilirince bir zat ayağu kalktı ve dedi ki: “— Beyefendi bütün — eski âlimlerimizi cehaletle, hürmetsiz- likle ittiham ettiler. Biz müstesna bir devrede yaşıyoruz. Onlarda birim zamanımızda yaşasalardı şüphesiz bizim gölgelendiğimiz bu mukaddes bayrak altına gi- rerlerdi. (Sürekli alkışlar). Bu aralık bir zat söz istiyerek Namık Kemal hakkında söylenen sözlere cevap vermek istedi. Fa- kat Reis Paşa: — Siz, Namık Kemalı, ©o Fuzuli, Diğeri Nef'i için söyliye- cek olursa mesele uzar, iş göre- meyiz, dedi. Müteakıben Ahmet İhsan B. söz alarak bazı izahat verdi ve temennilerde bulundu. Ahmet İhsan Beyi Köprülü zade Fuat B, takip etti ve Gük tekin abidesinden 1200 sene son- radır ki Türk diline eski zengin- ligini kazandırmak, medent diller arasındaki büyük mevkiini iade etmek için Türk dili büyük ku- rultayı toplandı. , diyerek Orhan kitabelerinde Türklerin — daima efendi kaldıklarını ifade eden bir parçayı okuyarak söze başladı ve hülâsaten dedi ki: *Türk dilinin 12 asırdanberi takip ettiği değişmelerini - elde mevcut vesikalara istinaden tet- kik ve takip etmek mümkün- dür. Dilin zenginliği ve istiklâli bakımından bu tekâmül İslâm — medeniyetine — girdikten epey sonra geriye doğru bir tekâmlil manzarası — gösterir. Bu tekâdölün geriye doğru — git mesindeki sebepler arasmda baş- hcas- o zamanki Türk münevver- | lerinin milü şuurdan mahrum olu- | şudur. Dili kendi tabii tekâmülüne bırakalım — diyen doğru bir tekâmül mevcut ol- duğunu da — düşünmüş — olsaydı hataya düşmekten — kurlulurdu. ,, hatip geriye Fuat B. şu süretle izahatını bitirdi: “Bu —inkılâpta da diğer- leri gibi — muvaffak — olacağ- mızdan şüpbe edemeyiz, çün- ki, ey Türk genci, sana Gazinin dili ile hilap ediyorum: Muhtaç olduüğum kuvvet da- marlarında dolaşan asil kanda mevcuttur.,, (Alkışlar) müteakıs ben Besim Atalay Bey dilimizin ıslahi yolunda tetkik edi $ hususatın üÜç esaslı noktada top- lanabileceğini ve bunların da: 1 — Takılar ( âhikalar ) 2 — Konuşmalar ( lehçeler ) — 3 — Esaslar ve usulllerden ibaret olduğunu söyledikten sonra — dilimizde — kelime — azlığından şikâyet edenlerin bu şikâyetles rinde tamamile haklı olmadıklarını Türk dilinin zenginliğini görmek | için öz dilin kaynağı olan Anas dolu halkının içine girmek lâzım olduğunu söyledi. Bundan sonra Mediha Muzaf- fer Hanım ve Doktor Memduh Necdet Bey de söz alarak bu hu- sustaki noktai nazarlarını anlat- tılar. -- RADYO — 5 Teşrinievvel Çarşamba — İstanbul — (1200 motro) 14 Kurultay müzakereleri, 18 birinci kıarm alaturka konser Hafız Ahmet Beylo — Muzafler — Hanım tarafından, 19,5 orkestra, Si alaturka Konser Münir Nurettin Bey — tarafından, 22 gramcdon. Bükreş — (884 metre) 20,45 piyano konseri . Relgrat — (43) metre) 90 konferans, 20,5 akşâm konserı, S1,Gkemaninek oer. — Roma — (441 metre) 21,45 opera'e | dan vakil. * Prağ — ( 488 motre ) 20,45 piyano konseri , 29,2) salon orkestrası . ”| Viyana — (BT metro ) 21 halk konseri . B 4 Peşte — (580 metro) 20 konaor, 22,80 — Çigan orkestrası, Varşova — (1411 metro) 20,30 edabik yat bahisleri, 20 keman konseri, 23,15 dans havaları. Berlin — (1633 metre) 21,05 senfoni, 6 Teşrinievvel Perşembe İetanbul — (1200 metre) 14 Dil Kus rultayinın müzakcreleri, 18 örkestra, 19,5 Makbule ilanımın ve Yesari L Beyin iştirakile alaturka konsor, orkostra, Bükreş — ( 304 metre) 21 şarkı konstri Belgrat — (430 metro ) 20 Almanca müuhavere, 20,30 gramolon, 21 doktö- run tavalyeleri, 21,90 piyanoda oskl şarkılar. : Roma —( 441 metre) 21,45 gonfoni, Prağ — ( 483 metre ) 20 foenni mı gababo, 21 Verdi'nin seçlimiş eserleri. Viyana — ( GUT metra ) 19,23 kom feratis, 21,20 Alkesti isminde bir kor medi, Lehar gecesi. a Peşte —( 55) metco ) S0 — Çigan ore kostrası. Varşava— (14L4 matre) 20,5 Eduhis yat bahisleri, 21 hafif konser, 22, 0 stülyoda komedi, 29,15 dana havaları. Be — (1835 Mmotro ) Y1 muklkili — komedi, 23,200 Viyana'dan nakil, Feci Bir Kaza Berlin, 4 — 70 kilometre sü- — ratle gelen bir motosiklet, çelik miğferliler teşkilâtına mensup bir. gruba çarpmış, bir kişi ölmüş, iki kişi ağır yaralıdır. a Kiralık apartımaı; | Osmanbayde Tramvaya — bir dakika Şişlide Osmanbeyde | Afitap sokağında 18nu- maralı Araksi apartıma- nn 6 numarası kiralık- | tır. 5 oda, bir sofa, | su, elektrik, havagazı, güneş ve hava Kapıcıya müracaat ediniz