l Dünya Hüdiseleri İ Deniz Üstünde Saklambaç Oyunu Londradan yazılıyor: Bir müd- dettenberi deniz üÜzerinde garip bir saklambaç oyunu — oynaniıyor. Bu oyunun iki tarafından biri bir Amerikalı, diğer tarafı ise genç bir İngiliz Misidir. İngiliz Misi bu Amerikalıyı görmüş ve sevmiş. Kendisile tanışmış ve evlenmek arzusunu izhar etmiş. Amerikalı ilk evvel bu teklife rıza gös- terir gibi olmuş. Sonra İngiliz Misinin — tabiatindeki — tuhaflığı görerek vazgeçmiş, —adres br rakmadan savuşmuş . Sev- gilisinin böyle birdenbire - or- tadan yok olması İngilir Misi- nin haysiyetine dokunmuş, adamı bulmıya karar vermiş. Fakat ya« pılması icap eden uzun seyahat- ler için parası kâfi gelmediğin den gizli seyahate karar vermiş. Fakat her defasında da yakayı ele vermiş. Bu suretle bir defa *Roma bir defa da Ogüstüs isimli vapurlarda saklı olduğu görüle- rek kapı dışarı edilmiş. Fakat İngilik Misi çok sabırlı ve inatçı- dır. Nihayet — sevgilisinin izini bulmıya muvaffak olmuştur. Ya- kında kendisinden hesap sorabi- leceğini ümit etmektedir. Berlin Zabıtasına Muziplik Berlin — Meçhul bir şahıs, evvelki gün Berlin zabıtasına telefonla şöyle bir ihbarda bu- lunmuştur. Komünistler, bu ge- ce, Meclisi Meb'usan binasını bomba ile uçuracaklar. Alman zabıtası derhal - terti- bat almış. Gerek mab'usan bina: sı, gerek — komünist partisinin merkezi sıkı bir surette muhafa- za altına alınmış. Gece vakti, iki polis müfrezesi Rayhştağ binasını baştanbaşa gözden geçirmişler, en alt kat mahzenlerine kadar inmişler, fakat şüphe uyandıra- cak en ufak bir emare bulama- mışlardır. Bu ihbarın bir muzip tarafından — yapıldığı zannolun- - maktadır. İdeal Aile Meselesi Nevyork — Aile geçimsizlik- leri hakkında mühim bir anket açan Jurnal gazetesi bu bahiste ihtisası olmak lâzımgelen Nev- yorkun en fazla talâk yapmış kadınile görüşmüştür. Talâk re- korunu kıran bu kadın için ide- al aile şudur : 1 — Aile reisinde zenginlik. 2 — Kadına karşı daimi kom- pliman yapmak lüzumu. 3 — Ara sira muhabbet art- tırıcı kavgalar. Şu şartla ki son söz yine kadında kalmalıdır. Çiçekleri Himaye İçin Viyana — Avusturya dağla- rında yetişen bir nevi kır çiçeği vardır. İsmine edelvays derler. Seyyahlar bu çiçeğe bayılırlar. Onun içindir ki, son zamanlarda bu çiçek tükenmiye başlamıştır. Seyyahların Avusturyayı ziyaret- lerinde mühim bir amil olan bu güzel nebatı korumak için Avus- turya hükümeti bir kanun 'yapmış ve dağlardan beş taneden fazla Edelvays koparılmasını men'et- miştir. Bu çiçeklerden seyyahlara satmak üzere birkaç yüz tane koparan bir köylü mahkemeye verilmiş, beş ay hapse mahküm edilmiştir. 4 Tevekkeli her şey gibi adalet te *elâkkiye bağlı dememişler, SON POSTA Tarğhî Musahabe Kırk Genç Kız Biranda Fakat Padişah Haâlâ Çi Ve 250 Türk Gemicisi Mahvedilmişti Kendi Zevkıni Düşünüyordu Venedikli kaptan genç cariyayi kıskıvrak ettirmişti 1584 yılının bahar günlerin- den birinde Akdeniz, çok feci | bir hâdiseye şahit oldu. Bu tüy- | ler ürpertici bâdisenin zalim kah- ramanı — Venedik Cümhuriyeti amirallerinden “Piyer Emmo,,dur. Kurbanlar da Trablus Valisi Ra- mazan Paşanın zevcesile — süt emc: çocuğu, kırk genç kız ve 250 Türk gemicisidir, Ramazan Paşanın bir yeniçeri patırdısında öldürülmesi üzerine zevcesi sekiz yüz bin altınlık bir hazine, dört yüz hristiyan köle ve kırk genç halayık ile bir kadirgaya binerek İstanbula doğru yola çıkmıştı. Piyer Emmo, Kefalonya açıklarında — kadirgaya — taarruz etti ve denizin sakin göğsü üs- tünde kanlı bir boğuşma başladı. Tek bir kadirga, koca bir filoya karşı harbediyordu. Fakat çokluk, cesareti yendi, 250 Türk gemicisi çarpışa çarpışa güverle üzerinde merdane can verdi, kadirga Ve- nediklilerin eline geçti, Ramazan Paşanın küçük oğlu anasının ku- cağında ve anasile beraber parça- landı, kırk kiz. şeni bir surette bırpalandıktan — sonra - memeleri kesilerek - denize atıldı. Bunlardan en güzeli, Emmonun genç karde- şinin ayaklarına kapanarak namu- suna hürmet olunması için yalb- varmıştı. İnsafsız Venedikli, hain bir ihtiras içinde, bu yalvarmaya kulıdğını tıkadı, kızı lekeledi ve kendi elile denize fırlattı. Kadir- gada yalmız sekiz yöüz bin altın, dört yüz hristiyan köle ve pıhtı pıhti kan kalmıştı. Hanımla ço- cuğu, şehit bahriyeliler, mağdur kızlar, birer birer denize dökül- müştü. O tarihte Osınanlı İmparator- luğu bütün dünyanın en kuvvetli hükümeti idi. Orduları her yerde muzafferdi, — donanması — birçok denizlere hâkimdi. Binaenaleyh bir Venedik amiralinin böyle bir cüret göstermesi inanılmıyacak şeylerdendi. Hele İstanbulla Ve- nedik arasındaki — münasebetin dostlukla tavsif olunacak bir şekilde bulunması vaziyettedeki garabeti çoğaltıyordu. İstanbul, neden sonra, faciayı haber alınca ilkin “mütehayyir oldu, hatta inanmaz göründü. Böyle bir vahşelin vukuu en ba- sit düşünceli İstanbulluların bile havsalasına — sığmıyordu. — Faci- anın sıhhati anlaşılımca umu- mi heyecan husule geldi, her tarafta — Venedikliler — aleyhine dedikodular — başladı. — Bilhassa sarayın harem kısmı telâş içinde idi. Padişahın gözdesi, maşukası ve belki mıbuâeıi olan Safiye Sultan, odadan odaya mekik dokuyordu, dakika başına bir haremağası çağırarak ve bunla- rın kimine ağız tembihleri, kimi- ne kâğıtlar vererek şuraya, bu- raya yolluyordu. Yanında Kira, o meşhur Kira vardı. Hilekâr yahudi kadınının da yüzü Sa- fiye Sultanın çehresi gibi sapsarı idi. Hafakanlar geçiriyordu, ba- yılıp ayılıyordu. Acaba bunlar, bu saray ka- dınları, Akdeniz hâdisesinin ihtiva ettiği fecaatten dolayı mı - te ediyorlardı, ıstırap çekiyorlardı Safiye Sultan tâcdar kocasından ve - vezirlerlerden fazla — millt bir asabiyete - kapılıp ta — Venediğe karşı intikam tedbirleri mi aldır- mak istiyordu?.. Hayır, maattees- süf hayır?.. Onların çırpınmaları, devlet ricalinin devlet haysiyetini korumıya teşebbüs edebilmeleri endişesinden doğuyordu. Safiye, aslen Venedikli idi. Bafa heneda- mına mensuptu. Osmanlı sarayına intisap ve Hünkâr zevceliği mevki- ine irtika etmiş olmakla beraber öz vatanını öz yurtdaşlarını unutma- mıştı. Tnpııpı sarayında — bir Venedikli gibi yaşıyordu ve Ve- nedik mebfaatini korumak için Türk menfaatlerini mütemadiyen baltalatıyordu. Balyoz Mormuralar, Suranzolar, Ciyovani Korerler, onun nazarım da Sokullulardan, Sinanlardan, Ferhatlardan, Özdemirlerden da- ha muhteremdi. Zaten İstanbul- dan Venediğe gelen ber balyoz Çelçi demek ), Safiye sultanın emrile hareket etmek tavsiyesi- ni bâmil bulunurdu ve Top- kapı sarayı, bütün Avrupada Venedik Cümhuriyetinin İstanbul sefarethanesi sayılıyordu. Yahu- di Kira, bu sefarethanenin mas- lahatgüzarlığını yapıyordu. Bal- yozlardan mühim tahsisat alıyordu. ’-jimdl de onlar verirlerin lış bir iş yapmalarından, Ve- nediğe harp açmalarından kor- kuyorlardı. — Padişah, nekadar zayıf iradeli olursa olsun, şu Ak- deniz faciasına karşı lâkayt ka- lamıyacaktı, vezirlerin fikrini ka- bul ederek Venediğe haklı bir darbe vurulmasını iltizam ede- cekti. Safiye Sultan, işte böyle bir vaziyetin tehaddüs etmesini istemiyordu. Şuna buna haber ndererek maslahatın - idaresini endi eline almıya savaşıyordu. Venedikli Haseki, çevirdiği entrikaların — müsmir — olacağına emin Idi. Vezirlerin, kendilerine haber gönderildikten sonra, ulu- orta hareket edemiyeceklerini bi- liyordu. Lâkin işi sağlam tutmak için yine her çareye başvuru- ordu. Şimdi de sırdaşı Yahudi iraya soruyordu : — Daha nidelim, arslanımı avutmak için ne tedbir kuralım ? O, dessas gözlerini kapıyarak bir nebze düşündü ve cevap verdi: — l'lekli:;d Salomon — Natanı çığırtın, © en iyi düşünür, — Güzel söyledin, ben onu hatırlamamıştım. Yarım saat sonra Hekim Sa- lomon Natan, uzun cübbesinin E'B!.:Bne uzun sakalını sürterek ki Sultan Hazretlerinin huzu- runa çıkmıştı, konuşuyorlardı: — Aman Hekimbaşı, medet! Venedikliye harp açılmak - tehli- kesi var. Kızlarını Venediğe göndermiş ve kendilerine orada ev, aylık ve gondollar tahsis ettirmiş olan Hekimbaşı, hain hain güldü: — Siz, dedi, her şeye muk- tedirsiniz. Dilerseniz harp olur, dilerseniz sulh. — Peki amma, kadirga da- vası? — O davayı da küçük bir işaretiniz kapıyabilir. — Safiye Sultan da, Yahudi Kira da sevindiler ve ikisi bir- den sordular: — Nasıl? — Efendime — malümdur ki “ehemmi mühimme tercih,, lâzım- dır. Kadirga işi belki mühimdir. Lâkin ondan daha mühim mas- Kari Mektupları Dyyüpta Fena Koku Neşreden Bir Isgara Vardır Evimin önünde kanalizasyon ısgarası var bu, isgaradan çok fena kokular intişar ediyor. îo- cuklarım evde baş ağrısından bir türlü kurtulamıyorlar. İlk — inşaat senelerinde hiç koku neşretmiyen bu ısgaraların son zamanlarda koku peyda etmesinin herhalde kanalizasyonun dolmasından ileri [clılıîı kanaatindeyim. Sıhhatimiz üÜzerinde — mühim tesirler icra eden bu kokuların bir an evvel izalesi için ait olduğu müessesenin nazarı dikkatini cel- betmenizi rica ederim. Eyüp Eskiyeni cadde No: 5 Maclt lahatlar var. — Ne gibi? — Henüz yüz iki kere baba olan Şevketlâ Hünkârın bir iki yüz kere daha baba olmaları lcı&“îdırdi. Halbuki bu mes'ut hâdiselere çoktanberi şahit ola- mıyoruz. Safiye Sultan sıkıntısına rağ- men gülümsedi : — Hay çıfıt hay, dedi, karşı- ma yeni yeni ortaklar çıkarmak istiyorsun. 'Ne utanmaz adamsın. Ve hemen ilâve etti: — Bununla beraber haklısın. Aslanımın kaç haftadır ki çocuğu olmuyor ! — Gördünüz. mü efendim, düşünülecek daha mühim masla- hatlar varmış. — Yalnız bir mesele var: Aslanıma — sunulacak — kurbanlar kadirga davasını uyuşturabilir mi? — Siz orasını düşünmeyiniz. Bu gece yeni bir cariye takdim olunacağını Şevketlâ Hünkâra ha b::ıl veriniz, beni de yıtııığıııı © huzura çıkarınız, Üst tarafını bana bırakınız. Filhakika o gece Salamon Na- tan huzura çıktı, Padişahı uzun uzun muayene etti ve cebinden bir kutu çıkardı: Velinimetim, dedi, yüz iki, üç yüz iki, bin iki kere daha baba olmak saadeti efendime mukad- derdir. Fakat rabbin bu takdiri yerini bulmak için tedbire ihtiyaç vardır. Venedik balyozu kulunuz- dan bir tertip öğrendim, rim- papaların mahrem ilâçlarından- mış. Kendi elimle nebatları bulup tertibi hazırladım, işte şu kutu- dadır. Varın, sefayı hatırla kul- lanın. Hünkâr çirkin bir iştiha ile kutuya el urzatırken Salomon yer öptü: — Balyoz kulunuz. yemeden içmeden kesildi. Sıkıntı içindedir. — Neden? — Şu kadirga işi var yo, on- dan mütoessir. Kendisi alınan » kölelerin, kadirgaların Ed vorüıeâ?ine kefil — oluyar. verir ki Efendimizin gazabına — Yalnız tazmin kâfi değil, faiz de verirlerse kusurlarını ba- m. iı'h: Ne ferman buyurursanız verirler, — Biribirinden — güzel — otuz halayık ! — Hazırdır. efendimiz, buna da bendeniz kefil olurum. İşte Kadirga davası bu suretle kapandı. Venedikliler gaspolunan kiz yüz bin altını, dört yüz roı:ı 't Kadirgayı — İstanbula gönderdiler. Yeni bir harbin önünü aldılar. Fakat bu iş için Venediğe giden çavuş, kadirgada ölen Türkün kanını Safiye Sultanın hatırına feda edemedi, kendi başını tehlikeye koyarak Piyer Emmonun başını istedi ve koparttı. Bu baş, hamiyetli ça- vuşun elile facianın cereyan et- tiği yerde denize kurbanların dalgalarla örtülü müşterek me- zarına atılmıştır. Safiyelerin, Kiraların, Salomon Natanların yanında bu çavuşlar da olmasaydı Osmanlı İmpara- torluğu daha evvel batardıl.;