14 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

14 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Eylâl TIMURLENK Muharriri : Tımur Aşkta Da Ric atı Sevmiyordu — Siz neye üzülesiniz, düş- manınız üzülsün! — Çok tuhaf söylüyorsun, Seni benden uzak görürsem üzül- mez miyim? Yanınızdayım, bekliyorum. — Emrimi belki bekliyorsun, fakat dinlemiyorsun! — Hâşa, siz emredersiniz de ben dinlemez miyim? — Öyle ise — emrediyoru Yanıma gel, otur! — Halayık oturmaz, ayakta durur. — Sen halayık değilsin. Ka- mmsın, nikâhlımsın ! — Siz büyüklük gösterdiniz, beni nikâhladınız. Ben kendimi bilirim, yerimi tanırım ! Timur, sitemli bir işaretle ona o odadaki hakiki yerini gös- termek istedi. Fakat kızın gözle- rinde yabancı yaşamak istiyen bir ruhun inadını okuyarak sı- kıldı, kaşlarını çattı : — E, dedi, ne olacak ? — Siz bilirsiniz. Ben halayığı- Bizim. ( Öl) dediğiniz yerde ölürüm, Hulyalarında husrana uğrıyan zevç, hiddetle yerinden ve bağırdı : — Bana senin ölümün değil, yaşaman lâzım. Ölmeni istesey- dim bu odaya değil, zindana girerdin. Ve aksaklığının müsaadesi nisbetinde bir süratle gezinmiye başladı. İlkin bir şey düşünmüyor- du, düşünemiyordu. Bulutlu bir kafa ve heyecan dolu bir yürekle odayı adımlıyordu. Biraz sonra © bulut açıldı. ve birçok şeyler kafasının içinde dolaşmıya başla- dı: Tevekkülle ilk karşılaştığı gün işittiği sözler, ayrıldığı gün şahit olduğu çekingen tavırlar, birer birer gözünün önüne geldi. Nikâhtaki kerametin, o ke- rametten daha yüksek olduğuna kani bulunduğu şahıs küdret ve celâletinin bütün o sözleri, tavır- ları silip süpüreceğini umuyordu. Bu ümit, şimdi acı surette - iflâs etmişti. Kız, hâlâ o eski kızdı. Hatta, cür'eti biraz daha ziyade- leşmişti, inatçılığı katmer katmer olmuştu. Timur, kâinalı titreten aza- metinin bu genç kız yüreğinde emrinizi SON POSTA Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi ski Zaptiyoğ 10 sokağı 28- ul - 20203 ta Kutusüt İstanbul - 741 Telgrafi İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 2700Kr 750 » 1400 ,, 800 300 ,, ! Gelen evrak geri verlimez | Nanlardan cevap için mok dul Adres değişti mes'uliyot alınmaz & üzundır. Gazetemlzde çıkan resim ve yazıların bütün hakları mahfur ve gazetemize sıçradı. | | yordu. ra (6) kuruşluk | nesi (20) kurüştar. | minimini bir tesir uyandırmadı- | ğinı anlamakla çok ağır bir ıstı- raba kapıldı.. Yarım asra yakın bir zamandanberi bu haşmeti, bu kudreti ve bu eşsiz saltanatı elde etmek ic'n çalışmıştı. Kaç kere ve kaç —e maksat uğrunda, ölümlerie — karşılaşmışlı, — yaralar alıp yataklara düşmüştü? Bunlar, bu uğraşmalar, bu savaşmalar, bu tehlikeli çıryınmalar, demek ki bir kızm yüreğini alabilecek kuyveti kendisine temin edeme- mişti. İşte cihangir Timur, on beş yaşında bir çocuğun önünde âciz kalıyordu. O halde kudret tanı- | lan şey hakikatte acizden başka bir varlık değildi ve o, tam yarım asır, böyle bir aczi - fakat debdebe- lerden mamul bir örtü içinde elde etmek için - çırpınmışlı! Husran mubakkaktı. En ağır nokta, bu vaziyetin içinden şe- refle, haysiyetle çıkmak yolunun kapalı görünmesiydi. Harpte ric'at etmeği bilmiyen Timur, aşkta da geri dönmeği — beceremiyordu, çirkin buluyordu. Lâkin bir şey yapmak zaruri idi. Ya, yenecekti, ya yenilmeyi kabul edecekti. | Ne çare ki bu iki şıkta müm- künsüz görünüyordu. Beri tarafta kız, şahinşahın nikâhindan kurtulmuş gıhı gizli bir. sevinç içinde idi. Elemli | elemli dolaşan, gamlı gamlı içini çeken adamın bu istırabından, bukıvranışında - baba ocağında yüzüne bulaşan yanıkları zer- re — zerre iyileştiren —- — bir şifa alıyor gibiydi. Âciz bir anından zalim bir cüretle islifade etmiş olan adamı üzmek ve ac- ze düşürmek, ruhundaki hınç İhtiyacını avuç avuç tatmin edi- Yediği silleyi işte iade etmiye başlamıştı, hem de fa- izile!.. Sonu olacaktı? Bunu o dakikada düşünmüyordu. Belki eza görecekti, belki incitilecekti, belki yurduna iade - olunacaktı. Bunların hepsi muhtemeldi. Lâ- kin o, ölüme kadar her şeye razı idi. Yürek hakkı tanımıyan ve kendi yüreğini hoşnut etmek için başka yürekleri parçalamaktan çekinmiyen hotpesent — erkeğin gürüurünü kırmak, sürurunu -bal- talamak ve düğün zevkıni ağu- kaştırmak kendine kâfi geliyordu. Bununla müteselli, münşerih ve mahzuz idi. Vazifesini yaptıktan | sonra bir köşeye çakilen insanlar gibi dinmez bir sevinçle mukad: | deratını bekliyordu. O, böyle biran geçirirken Timurun iç buhranı ziyadeleşi- yordu. Beğenilmemek, hafif ve | kiymetsiz tanınmak, reddolunmak, onun ruhunda, dakikalar geçtikçe | genişliyen bir yara oluyordu. Bu | yaraya hiçbir mülâhaza merhem olamazdı ve şu odadan böyle bir | vaziyette çıkmak, tahtından atıl. maktan daha elemli bir felâket olacaktı. Bu sebeple bir çare; | hem hoşnut, hem şerefini mem- nun edecek bir çare bulmak istiyordu. Timur, döndü, dolaştı, bu ça- reyi bulamadı ve bilinmez nasıl bir münasebetle, Toğu Turhanı İslâm Hatunu - hatırladığı — için sinirlerindeki — karışıklık, — yüre- gindeki ateş, ruhundaki kaynayış son dereceyi buldu. SON POS'I’A Saylfa 9 l Bir Sahtekârın Firarı Ve Bir Adalet Meselesi . Kocasını Kaçıran Bir Kadın Hakkında Takibat Yapılmalı Mı, Yapılmamalı Mı? Fransız Hukukçuları Şıddetlı Bir Münakaşaya Giriştiler | ı Dünyanın meşhur - sahtekâr- larından Leçelman isminde bir | adam, Fransada milyonlar vurmuş, Mısıra kaçmıştı. Fransa ile Mısır | bükümeti arasında iadei mücrimin mukavelesi mevcut olduğu - için Fransa hükümeti Mısıra müracaat etti, Leçelmam yakalattı ve iade- sini temin etti. Sahtekâr adamı teslim —almak için Mısıra iki Fransız polis komseri gönderildi. Her şey tabü bir şekilde cereyan etti. Leçelman vapura bindirildi, Fransaya kadar getirildi. Fa- | kat gemi — rıhtıma — yanaşıp polis memurları Leçelmanı ara- dıkları zaman — sahtekârın ye- rinde yeller estiğini gördüler. Kurnaz adam, iskambil masası başından bir türlü ayrılamıyan polis memurlarının bu gafletinden mıştı. Diyeceksiniz. ki — memurlar | için yapılacak bir iş vardı: Maznunun ellerine ve ayaklarına gelepçe vurmak ve bu saretle firarına mâni olmak. | Bu muhakeme tarm kolay ve doğru gibi görünürse de bu derece uzun mesafeler dahilinde yolculuk yaptırılan maznunların - ellerine, türmü meşhut halinde tutulmuş ve amme vicdanını fazla müteessir etmiş bir cinayet işlemeden ke- leççe vurulmaz. Medeni memle- ketlerde bu, böyledir. Bahsi uzatmıyalım: Polis me- murları, sahilden kendilerine ilti- bak eden memurların yardımile posta — vapurunun — altını Üstüne getirmişlerse de sahtekârm orta- dan kayboluşuma dair - bir delil | bulamamışlardır. Bunun üzerine ilk aldıı gelen şey ıdımm kı- istifade ederek sırra kadem bas- | ; | etmiştir. | madan serbest serbest gemiden Meşhur sahtekâr Leçelman rısını yakalamak olmuş ve Ma- dam Leçelman derhal — tevkif edilmiştir. Az sonra anlaşılmıştır ki Leçelmanın firarında karısının him bir hukukt mesele meydana çıkarmıştır : Bir zevce, bir oğul, bir baba, bir ana kocasını, babasını veya oğlunu saklamak veya kaçırmak cürümlerinden — dolayı — takibata uğrıyabilir mi, uğrıyamaz mı ? Muhtelif milletlerin ceza ka- nunları, bu hususa dair muhtelif ve biribirine zit hükümleri ihtiva etmektedir. Ban memleketlerde, bu nevi bir cürüm işliyen kimse- ler takibata uğramazlar. Bazıla- rında ise şiddetle takip olanurlar. Fakat Madam Leçelman'ın bu münasebetle tevkif edilmesi kanu- ni midir, değil midir? Kanuni bile olsa mantıki midir, değil midir ? Fransız hukukşinasları arasın- da oldukça hararetli bir tetkik ve münakaşa meuzuu olan bu mesele, Fransız adliyesine göre tamamen adalete uygundur. Fa- kat hukukşinasların iddiaları ise şu noktada toplanıyor: *“Diyelim ki Madam Leçelma- nın tevkifi hukukt ve kanunidir. büyük dahli vardır. Çünkü vapur lFakıl hangi zevce, kız kardeş ve rıhtima yanaşır yanaşmaz yolcu ailelerile beraber kocasının yanına yaklaşmıya muvaffak olmuş, ka- çabilmesi için yapılması lâzımge- len şeyleri ona, o öğretmiştir. Bu usul basittir. Madam Leçelman kocasma, gemi kömürlüklerine gi- | rerek yüzünü gözünü simsiyah ateşçilerle birlikte tembih etmesini ve gemiden — uzaklaşmasını Leçelman da aynile böyle yap- mış ve hiç kimse farkına var- çıkımşlır Şmıdı. bu hıdııq müÜ- ana vardır ki hapishaneden ka- çan bir adamı karşısında görür ve bu adam ondan saklanmak için yardım ister de o kadın bu arzuyu reddeder. — Red- dedecek olursa, bu ha- reket en ince insanlık hislerimize dokunmaz mı? Bir sahtekârın büyük bir meharetle bir vapur- dan firar etmesi, şimdi Fransada belki bir kanun tadilâtını, belki bazı hukuki esasların değişme- sini intaç edecektir. İtiraf etmek lâzımdır ki Madam Leçelmanı miü- dafaa edenler, hakkın en mutlak tecellisini müdafaa zdıyurlır tarzı sayfada ) olduğu gibi tamamen arapça, ne |amamen beynelmilel ve ne de tama men halis türkçe olmak üzere tubınl çok müşkülât arzedecektir. Fakat î arapça kelimelerden, mümkün mertebe, kurtulmak, türkçe ve bey. ! İnelmilel ıstılahları kabul etmek tema- yülü daha muvafıktır ve iyidir. Ec- | | nebi ismihasların kendi imlâmızla | | yazılmasında beis yoktur. İcabında | İngilizce, slmanca ve — diğer tarzları da yazılabilir. Meselâ: Poincare kelimesini fransızca imlâsile değil, türkçe imlâsı ile yazabilirir. Esasen — İtalyanlar, birçok ismihasları kendi imlâ- larına göre yazıyorlar, ( Baş tarafı | inci Burada lâtincenin asıl olması meselesi ileri sürülebilirse de bir Alman isminin İ!ılyıııu imlâsile yazılmasının artık lâtince ile ne- kadar münasebeti olabilir. | Arasıra yazı yazmıya yelten- miş olmak sıfatile şunu da söyli- yeyim ki, lisana güzelliği veren şey | ııdece m:ıııhkl ve Iuyanl olmak ı Bugünün Meselelerinden ı Türk Dilinin Gramerini 'Yeniden Tesis Etmeliyiz | ve gelmek, ahenktar ve zarif olmak- tır, gibi geliyor. Meselâ:> Eski sarf —ve nahiv kitaplarımız bilhassasa nahiv kitapları- kismen — arabi - kaidelere ve mız | ve son kitaplarımız da fransızca kaidelere uydurulmuştur. Bunun neticesi olarak asıl türkçenin sarf ve nahvi arada kaybolmuştur.Kelimelerle beraber asıl aranılan şey — milli — sarf nahvin tesisidir. O suretle ki, yeni sarf ve nahiv kitapları bize “ ben kitabı aldım. Kita- bi ben aldım. Aldım ben kitabı aldım kitabı — ben kitabı, aldım ben ,, cümlelerinin farklarını gösterebilmelidir. Şu noktayı da işaret etmek isterim ki hayat, nasıl daima değişen bir oluş ise, lisan da ayni kanunlara tâbidir. Şu halde hiçbir zaman te- beddül edemiyecek şekilde kai- deler konulamaz. Fakat, Türkün tarihteki faaliyet seyri — tetkik edilirse kendine mahsus bir ruhu olduğu görülür. Asıl iş bu ruhu kavramak | _İapoh ya Yeni Mançuriyi Tanıdı Tokyo, 13 — Yeni Mançurl hükümetinin tanınmasına ait olan muahede İmparatorun tasdikine iktiran etmiştir. Hariciye Nazırı muahedeyi imzalamıştır. Çin Protesto Eti Pekin, 13 — Japonyanın yeni Mançuri hükümetini tanıması Ü- zerine, Çin kükümeti taralından 9 devlet misakımı hatırlatan talar gönderilecektir. Wekteplerde Beden Terbiyesi Haber aldığımıza göre, Maarif Vekâleti yeni tedris senesi içinde ortamektep ve liselerde, beden terbiyesine azami itina cdecektir. Bu meyanda, Avrupadan bir- kaç beden terbiyesi — muallimi getirtileceği haber alınmaktadır. y nin ihtiyaçlarına ve Türk zihni- yelinin temayüllerine göre nizar no- ma koyabilmektir. Söz derleme meselesine gelice: Halk arasındaki kelimeleri toplamak, her halde — lâzımdır. Eski lisandan da bu sahada istifade edilmelidir. Bütün Türkler arasında müş- terek bir yazı ve edebiyat İisanı tesisi de, z<aukayeseli te! mümkün olur erden kanaatin- sonra

Bu sayıdan diğer sayfalar: