14 Eylül 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

14 Eylül 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA e İngiltere Hükümeti tarafından Gazi Hz., nö hediye odilen eserin tercümesi ÇANAKKALE —101 — Yazan: Ceneral Oglander Bütün Kayıklarınızı Denize İndiriniz! Bu dakikaya kadar Jeneral Budwood, Anzac'ta herşeyin yo- lunda — olduğunu — zanmediyordu. Vaziyetindeki bu —ani tebed- dül karşısında son derece şa- şırdı ve — tahliye — meselesini düşünmek — bile istemedi. Fakat bir müddet sonra, vaziyete yakın- dan agâh olanlarla temas edip, düşmanın mukabil bir taarruzuna karşı koyabilmek ihtimalinin pek zayıf — olduğunu — anlıyarak, - sirf askeri noktai nazardan, tahliye- nin muvafık olacağını düşünmiye başladı. Fakat asıl gayenin ehem- miyetini takdir ederek bu bapta karar — verecek yegâne sahibi salâhiyet kimsenin başkumandan olduğuna ve vaziyeti kendisine | izah etmiye karar verdi. Bu karar Üzerine Jenral Bird- voordun emrile Jeneral Godley, mumların titrek ziyası altında şu | raporu yazdı. Fırka ve lıva kumandanlarım, askerlerinin. bütün gün maruz kaldıkları şarapnel atesi altında kuvvei maneviyelerinin kırıldığını ve fena halde yorgun düştükle- rini söylüyorlar. Efradın kısmı azamı dağılmıştır. ve bu arazide bunları toplamak müşküldür. He- nüz harbe giren Yeni Zelanda livası bile büyük zayiat vermiş ve kuvvei maneviyesini kaybet- mek üzeredir. Ateş hattındaki ef- radı değiştirecek takviye kuvvetleri- olduğu için yarımn da şarapnel ateşine maruz kaldığımız takdirde ciddi bir hezimete uğramaktan korkuyorum. Raporumun mucibi endişe alduğunu takdir ediyorum. Fakat tahliyeetmek icap ettiği takdirde buna biran evvel karar verilmesini rica ederim. ,, Bu sırada bütün kayıkların sahile — gönderilmesi bakkında müracaat vaki olduğu ve nerede ise tahliyeye başlanacağı rivayeti sahile dolan efrat arasında dab- galanıp duruyordu. Bu rivayetleri işiten sahil ku- mandanı bahriyeli kaptan Vyoyan meseleyi — amiral ile görüşmek Üze,e amiral gemisine gitmeğe karar verdi ve tam sahilden ay- rılacağı sırada Jeneral Birdwoodun yukarıda yazılan raporu da eline sıkıştırıldı. Maksat bu raporun işaretle OCucen Elizabeth dretnotunda Je- neral Hamilton'a — gönderilmesi idi. Fakat acele ile, bu raporun kime gönderileceği yazılmadı ve # Fotoğraf Tahlili Kuponu Tabtatinizi — öğronmek fotoğra'ınısı 5 adot kupon ile bir- istiyorsanız likte gönderiniz. Fotoğrafınız sıraya tâbilir. ve iada edilmer. Fotoğrafın — klişesi BO ku | pinum kabilinde ebadeelleditir bir müddet sonra Amiral Thurs- by'ye verilince, Amiral bunun kendisine ait olduğunu zannetti Ancak bir tesadüf eseri olarak bu mühim, bu haya- ti rapor biraz sonra Başkuman- dana vasıl olabildi. ve alakoydu. Rapor Amirala verildiği va- kit, gece olmuştu. Müthiş yağ- mur yağıyordu. Bu şerait — tahtında — askeri karadan kayıklara irkâp etmek gayet tehlikeli olacaktı. Maamafih | her ihtimale karşı amiral şu emri verdi: den nakliye gemilerine: Bütün kayıklarınızı denize indiriniz ve karaya göndermek üzere intizar ediniz. Bu emre emri — verdikten — sonra Amiral Thursby karaya çıkıp Jeneral Birdwood ile görüşmek istedi ve tam yola çıkacağı za- man ansızın. Öuecen — Elizabet dretnotu göründü. Yanma Jeneral Carrutbers ile Jeneral Cunliffe- Oeweni alarak, vaziyeti anlatmak üzere doğru Jeneral Hamiltonun nezdine gitti. Amiral ve maiyeti dretnota geldikleri zaman Jeneral Hamilton uyuyordu. Fakat Erkânıharbiye Reisi Jeneral Braithwaite Başku- | uyandırdı - ve | mandanı — derhal Amiral gemisinin yemek salonun- da Çanakkale seferinin en mühim içtimaı aktedildi. Jeneral Birdwood'un raporu üzerine bir karar ittihaz etmek mecburiyetinde kalan Jeneral Ha- milton çok müşkil bir mevkie | | risler düşmüştü. Yanlış bir karar bütln vazi- yeti Aaltüst — edebilirdi. Fakat herhalde bir karar vermek zaruri idi. Yeni malümat elde etmiye vakit yoktu. Jeneral Birduvoudun raporundan maada ve emrindeki Jenerallerle — Anzac — kıtaatına karşı olan itimadından başka kendisine bir karar vermekte yardım edebilecek hiçbir. malü- mata malik değildi. ( Arkası var ) |Küçük Haberlerl|| HİKÂYE l Bu Sütunda g Yazan: Waci Sadullah », | dil değiştirmek “ Oveen zırhlisındaki amirat- | K | delerin kokain olmadığını | için tablil yapılmak üzere dava talik üyük Türk Lügati Hazırlandı Reşit Galip Bey Lügate Mukaddeme Yazdı Halkevinin bazırladığı büyük Türk — lügatinin — tertibine baş- | Tanmıştır. Aydın Meb'usu Doktor | Reşit Galip Bey bu kitaba bir makale — yazmıştır. Reşit Galip Beyin ilmi tetkiklere istinat eden uzun makalesinden bir iki parça alıyoruz: Türkler, gittikleri ve kâkim oldukları sahalardaki kül- türsüz yerlilere yeni dil öğretebil- mekteki zorluğun yanında, Tü müstesna zekâ ve kabiliyeti ile yerli — dili mülalea malıdır.... Türklerin devlet emir ve fer- manlarile de dil değiştirdikleri olmuştur... Umumi kütle halinde şüphesiz yalnız Türklerde görülen bir hususiyet değildir. Cermen kabilelerinden Frank'larla Almanlar bir zaman ayni dille söyleşirlerdi. Halbüki şimdi birine Fransızca diğerine Almanca — denilen ayrı dillerle konuşuyorlar. Aksaray Meydanı ksaray Karakolunun karşı- sındaki adanın tamamile istimlâk edilerek buranın bir meydan haline getirilmesi kararlaştırılmış- tr. Burada dükkânların çoğu yıkılmıştır. yakında bir meydan haline getirilecektir. İş Bankası Müdürü İş Bankası Umum Müdür Ve- kili Muammer Bey Ankaraya git- miştir. İstanbul -Edirne Trenleri İstanbul - Edirne — trenlerinin gündüz işlemesi takarrür etmiş- tir, bu husustaki karar Bürüksel kongresine bildirilmiştir. Mühendis Mektebi Mühendis Mektebi muallimleri, bu mektebin Darülfünuna ilha- kına iliraz etmektedirler. Müder- Meclisinin bu husustaki Nafıa Vekâletine bildiri- edilirken gözde tutub- Burası kararı lecektir. Yumurta İhracatımız Italya hükümeti yumurtadan aldığı gümrük resmini — indi için Ital- yaya mühim miktarda yumurta sata- bileceğimiz anlaşılmaktadır. Kokain Değilmiş! Beyoğlunda kokain saltarkon ya- kalanan Nusratın muhaken devam edilmiş, Nusret —sa! mad- ylediği edilmiştir. İstanbulun en emektar yapısı olan Unkapanı köprüsü de nihayet tarihe karışıyor. Senelerce hepimize geçit vazifesini yapan bu köprü arlık işe yaramıyacak bir hale geldiği için dünden itibaren üzerine kuş konmaz, kervan geçmez olmuştur. Dündenberi kapalı duran bu körüden artık (Gazi) köprüsü yapılıncıya kadar kimse geçmiye- hemen öğrenebilmek | kolaylığı da dil temsili hadisesi | Hergyün zİ SAKÂL Geçen gün Akşam gazete- sinde Va- Nu Beyin “ Sultan Evleniyor,, isimli bir masalı çık- tı. Mevzuu şu: “Eski zaman pa- dişahlarından birinin yetişmiş bir kızı var. Tahtına halef olatak erkek evlâdı. olmiyan padişah bir gün kızına: “Kızım der artık evlenme zamanın geldi. Bütün padişahlar şehzadeler seni almak için can atıyorlar. Söyle hangisi- ni gözün tutuyorsa seni ona ve- | reyim.,, Kız hiçbirisini istemez. Babası ısrar eder, nazlı sultanım nihayet : — Baba ! der, bir yere yüz metre yüksekliğinde bir direk diktirirsin, direğin üstüne de bir metre kutrunda bir halka taktı- rırsın, Kim atacağı taşı o halka- dan geçirebilirse ben de ona va- rırım, ÂAman zaman para etmez. Padişah kurnazdır, düşünür, ta- şınır. Kendi kendine der ki “taş atmak sırasını lara, sonra şehzadelere veririm. “Nasıl olse onlardan birisi taşı halkadan geçirirde, tahtıma, hane- dandan olmiyan — birisi namzet olmamış olur. ,, Gün gelir. Direk dikilir, halka takılır. Dört bucak- tan gelip toplanmış padişahlar sıra ile taşlarını atarlar, padişah- ları şehzadeler, şehzadeleri vezir- ler, vezirleri vezir oğulları takip eder. Kimse delikten taşı geçire- mez. Nihayet bütün memleket ahalisi sıra ile tecrübe ederler, kimse —muvaffak olamaz. Taş atmıyan hiç kimse kalmadığı bir sırada bir gözü kör, iki ayağı topal, bodur, kambur, sümüklü bir adam peyda olur: — Ben de atacağım! der... Hikâyenin bu kısını öyle yazılmış- tır ki okuyan içi titriyerek eyvah diyor, mutlaka bu pis herif taşı delikten sokacak. Vpo nihayet.... Gazetenin bütün — sayfalarını aradım. “Mabadi var,, denilmesi mürettip hatası olarak unutul- muştur da hikâyenin nihayeti er- tesi gün çıkacaktır diye bekle- dim. Ertesi günkü gazeteye de baktım yok. Acaba ziya az geli- yor da göremiyor muyum diyo düşündüm. — Yüz elli mumluk elektrik ışığı altında dikkatle bir daha aradım.Yok!... Gözlerim mi bozuk diye düşündüm; rüyetle- rinden emin olduğum kimselere sordum: “Böyle bir hikâye vardı, sonu olacaktı, ben bulamadım siz görebiliyor musunz?, dedim. Onlar da yok dediler. Yoktu, hikâyenin sonu yoktu. Kör, topal —sakat herifin de — taşı delikten geçirememesi fena nük- te değill Değil amma muharrir bey nükte yapacak diye koca eski zaman padişahının biricik kızı bütün ömrünce evlenmiyecek mi iİmiş, Padişahın oğlu yok. Tahtı ne olacak. Oraya Va - Nu Bey mi oturacak? Olmaz tabil. Ve olmamış zaten. Ben size sonra ne olduğunu anlatayım da dinleyin: t Padişah çağırttı: İ'_ Kızım, - dedi, delikten geçiremedi. ertesi günü kızını taşı kimse Şimdi ne olacak? Gel sen bu garipliklerden | vazgeç te gözün hangi padişahı, | hangi şehzadeyi tutuyorsa söyle düğününü yapalım. Kız: — Ol&maz, kat'iyyen evlene- mem. Ancak bir şartla evlenirim, Beni almak istiyenlerin — hepsl sakallarını traş ettirirler. Altı ay sonra kiminki daha fazla uzar- sa ona varırım. Dedi. Padişah: — Aman kızım, nasıl olur, etme eyleme, gel vazgeç şu işten de.. Diye çırpınıyordu ki kız kesti attı: 'at evvelâ padişah- | |ka türlü olmaz. Hiç üstüme düşme.. | İsrar, rica niyaz, vaitler fa vermedi. Kız, gazetelerin şimdi güzellik kıraliçesi bahsini tuttur- dükları — gibi tutturdu. Padişab ne yapsın — çarnaçar - boyun eğmek mecburiyetinde kaldı. Da- vullar çalındı, münadiler çıkarıldı, dört bucağa keyfiyet ilân edildi. İşd hile, karışmasın; kimse — -zal büyütme yarışına sakalını kestir- meden iştirak etmesin diye iştirak edeceklerin gidecekleri berberler tesbit olundu. O dükkânlara sul- tanın en sadık adamlarından birer tane gönderildi. Onlar, sa- kallarını kestirenlerin — isimlerini hüviyetlerini mufassalan kaydede- ceklerdi. Memlekette yine faaliyet başladı. Padişahlar, — şehzadeler yine sökün ettiler, Hepsi sakal- larını berbere teslim ve isimlerini k uşaklara kaydettirdiler. Makas şıkırtısından ve ustura cızırlısından yollardan geçilmez oldu. Hamallar günlerce büyük çuvallarla berber dükkânlarından kesilmiş sakalları şehrin haricin- deki süprüntülüğe götürüp dök- tüler. Artık altmışlık padişahların buruşuk yüzlerinde bir tek kıl kalmamıştı. Cascavlak olmuş su- ratlarile tüysüz çocuklar gibi or- talıkta dolaşıyorlardı. Berberlerin çoğunun mütemadiyen çalışmak- tan bilekleri tutmaz oldu. Niha- yet o koca memlekette artık sa- kallı adam görmek, Koriman Hanımın ismini duymamış bir adama, ayna taşımıyan, ruj sürmi- yen bir kadına rastgelmek kabi- linden birşey olmuştu. * Herkes bir köşeye çekilmiş, sakalı çabuk uzatmanın çareleri- ni düşünüyordu. Kimisi “Tırnak cefadan, saç safadan uzar,, sözü- ne tebaiyetle mutadından - fazla safa sürüyor, kimisi hergün iki elil, sakalına yapışıp “uzatabilir miyim Acaba?,, diye habire asılıp duru- yordu. Kimisi büyücülere sakal uzatma büyüleri yaptırıyor, bazı- ları hocalara okunuyor; bir kısmı da adaklar adıyor, beş vakte beş daha katarak namaz ve niyazda bulunuyor; “ Yarabbim, şu benim sakalları sen uzat!,, Diye gece gündüz dualar ediyordu. Tüysüz- ler, köseler hüngür Wg“f baht- sızlıklarına ağlıyorlar, bu arada birçokları da “ bir tırnak boyu daha uzadı, şimdi bir arpa boyu- nu geçti,, diye aynaya baka baka delirdiler. Böyle bir altı ayda geçli. İlân olunmuş olan gün geldi çattı. Toplantı saray bahçesinin çok geniş bir meydanlığında olacak, hakem heyeti ölçüp biçip en uzun sakallıyı seçecekti. O gün Padişah, kızı, vezirleri ve maiyetile bahçesinin meyda- nında hazırlanmış makamına gel- diği zaman ağzı hayretten bir karış açık kaldı. O kadar kala- balık vardı ki ona şaştı zannet-« tiniz değil mi? Hayırl! Bilâkis, hıncahinç dolü olacağını tahmic ettiği meydanlıkta inler cinler top oymyordu da ona hayret etti. Yalnız.. Bahçenin geniş methal ki mın on dört on beş metre yüksekliğindeki iki yan sütunlarından — birinin Üstünde bir adam oturuyordu: Sakalları yerlerde sürünen bir adaml!.., Diğer müsabiklar saray kapı- sına kadar erkenden gelmişler. Fakat orada gördükleri bu ada- min sakalı onların bütün Ümitle- rini kırmış bepsini kaçırmiştı. t Neyse ki, bu müthiş sakallı adam genç yakışıklı bir şehzade idi. Sultan iyi bir koca buldu, ve zavallı padişah o kadar gönül üzüntülerinden sonra umduğun-

Bu sayıdan diğer sayfalar: