D0 S eeeeaelşmumt e K BU PUU KİTAP PANAYIRIND —e çıünı Dünya Garibeleri Evlenemiyen Bir İngiliz Delikanlısı Bundan evvelki İngiliz muha- fazakâr kabinesinde Müslemlekât Nazırı olan M. Amery'nin oğlu evlenemiyor. Bu İngilir delikan- hsının, velev en yüksek mehafile , mensup bile olsun, evlenip evle- nmememesi bizi alâkadar etmezse de hâdisenin oldukça komik saf- haları vardır. Sonra delikanlının babası Mister Amery de, ismen olsun, Türk münevverlerine ya- bancı değildir. Bu zatin nazırlığı zamanında- dır ki, İngiltere ile Musula ait mü- zakerelerimiz cereyan etmiş ve o zaman Türk hariciyesine bir hay- li müşkülât çıkarmıştı. Sözü uzat- mıyalım: Şimdi bu zatin oğlu genç ve güzel bir aktiris ile ev- lenmek istiyor, fakat ev -nemi- yor. Çünkü, delikanlı henüz yir- “mi yaşındadır. İngiliz kanunlarına göre reşit olmuş değildir. Baba- v ise Ottava Konferansına İn- 'Küçük Müşteri Diyor Ki: Ver Bakalım Bana Bir Tane “Pire Avni,, 'Kitapçı Diyor Ki: Biz Kârdan, Kazançtan Vazgeçtik. Halkta Kitap Muhabbeti Uyansın, Yetişir Kitap panayırının kurulduğu Dardifünun caddesi î l Kari Mektupları ; Mezarlıkta Pazar Yeri Olur Mu? Adapazarının haftada bir gün pazarı kurülür. — Fakat İstanbul pazarları gibi değill Âdeta bir cının toplandığı bir yer.. Hattâ koyun, keçi, satılır. İşte bu kalabalık pazar yeri neresidir, bilir misiniz? Kasabanın tam ortasında metruk bir me- zarlık. Her tarafında kocaman mezar taşları ve mezar yerleri olduğu gibi durmaktadır. Çoluk çocuk, kadın, erkek bu mezar taşlarının ara- sında' bir. haftalık — nevalelerini temin için saatlerce dolaşırlar. Acaba pek becerikli belediye reisimizin bir emrile bu çirkin manzara düzeltilemez mi? Hem şekil itibarile pek fena bir manzar teşkil eden bu meydanın ha' (1 bazar yeri olması temin edilmiş “ar, hem de ölülerimize hürmet- kuzu, tavuk - bile giltereyi temsil etmek için git- Panayır... E- oksan... sizlik etmemiş oluruz. miştir. Delikanlı, esasen babasın- | vet, buda bir Altın gözlük- Eğer Belediyenin buna sarfe- dan izin almıya da lüzüum gör | panayır... Yalnız lü iri göbekli | decek parası yoksa hapishane- memiştir. Nişanlısı Mis Una Vingi ko- luna taktığı gibi belediye daire- panayırların biz- de ilk defa görü- leni, yani kitap bir zat, paviyon- ların firmalarını ke keliyerek o- | den çıkarılacak beş on mabpu- sun birkaç gün içinde bu işi | yapması pek mümkündür... sine gitmiş; fakat delikanlının bu | P““i)'r;ıı..: fık:_l. İyer 1 T kit haber- | meselâ niçin ki- Fi ece ;:ob:::ı:nd::ıcî:f İ..orıt Grîıî:;l tap sergisi değil —ı Şıırı:ı K |e derhal telefonu açarak evlenme de kitap pana- _. naat.... Alâl. Şu- | İdtlı_wi ikide bir dua eder gibi memurluğuna demiş ki: yın(ı’) kard rası da TMJGY' | ellerini açıyorı *— Yeğenim Mister Amery'- Px 'a yüz... Fakat “ Şa- | — Gayret bizden tevfik AL- ç eğ K merak — ederek fak , — nerede | lahtan.. nin evlenmek Üüzere dairenize mü- | bovük — edipleri | . racaat ettiğini veya etmek üzere ınl) d l.ılı 5 acaba ? Ben ilâve ettim: ü EELA ea Bu — meraklı — Rağbet de müşteriden... bulunduğunu öğrendim. Halbuki | , -dum; dedi ki: a K bu genç henüz reşit değildir. — Eski imlâ: zate; içimden ce- | | Seyyar kitapçı, birdenbire Babası burada yoktur. Onun mu- | da malümya pey- Ve veryoca 1 betbinleşti: ; vafakatini almadan nikâhım kiya- | nir, panayır ya- Şr, Ö Meraklı müşteri beğendiği mıyacağımız kanaatindeyim.,, | zılirdi! — Halk, Sergiyi ziyaret edenler e ııd;; ':ı; hlllblı dünyanın —öbür ucunda Memur bu ikaza teşekkür | bizim panyırı da belki peynir | Kiminin üstüne mensup olduğu | meydana çıkar.. Satış — hasılatı ::l“:ci_ı::p ;:l:ı:.,.. (:I:ıııı'ıı)ııu etmiş. 3 zannederek, etrafına üşüşür diye | kitaphanenin İsmini — yazıyorlar. | tetkik edilince, nasıl olsa kitap- | Gna kitap çeşidi 6:: D A Az sonra kolkola içeri giren | bu ismi seçtik! Hasılı, hepsinde bir faaliyettir | çılarda şafak atacak!.. göster... nişanlılara cevabı ret vermiştir. Bunun Üzerine genç Amery, Ka- mada da bulunan babasile muhabe- ! reye kalkışmış; İngiltereye müte | weccihen yola çıktığını öğrenmiş. Bindiği vapurun hangi istikamette olduğu tespit edilememiş. Halbuki bu genç son derece sabırsızlanı- yor ve biran evvel evlenmek is- tiyordu. Çünkü sevdiği kadınla beraber Cenubi Fransada Biyarriç gşehrine gidecek ve orada müşte- Külümsiyerek ilâve etti: — Senin anlayacağın küçük bir kelime oyunu.. Bizde “kitap, denen nesne- nin değil yağlı bir peynir, hatta kabak çekirdeki kadar rağbet görmediğini bildiğim için pana- | yırın isminden medet umanlara şaştım. Dün sabah, daha açılmadan, panayırı gidip gördüm. Darülfünunun büyük dış ka- pısından içeri girince hemen gö- gidiyor. Birisi bağrıyor: — Yuvarlak bir masal.. Ça- buk yuvarlak bir masal.. Gülüşüyorlar: — Yuvarlak — masaya — çıkıp halka kitap okumanın faziletleri hakkında konferans vereceksin galiba... Derken paviyonların birinden başka bir ses: — Çivi var mı, çivi... — Ne yapacaksın ? Ayakta, iki çocuk sümüklerini | çekerek konuşuyorlar: — Lokum, şerbet te varmış... — Bir kitap alana, on kuruş- luk hediye vereceklermiş.. Kitap panayırının büyük alâka uyandırdığı şundan da belli ki, kapının önünde toplananlardan her biri, bir başka tahmin yürü- tüyor : — Demek bir sünnet düğünü daha.. Ben, teselli ettim: — Maamafih, dur bakalım... Bu ilk tecrübe... Yavaş yavaş alışırlar ! On dokuz neşir müessesesinin panayırda teşhir ettiği kitaplar 1200 çeşidi geçiyor. Bunların hepsi yeni harflerle basılmış ki- taplar.. 928 den 932 ye kadar aradan geçen dört sene zarfında | bu kadar kitap basabilmek, na- şirlerimiz için haklı bir iftihar vesilesidir. Yalnız neye yarar ki rek bir filim çevireceklerdi. Genç <a NMNT üü n € Amery'nin aklına Fransada evlen- | ze çarpıyor: Cicili bicili yirmi Birden kiziyor : dağünü oı’;' SA m — sünnet :ılıpkb;ı:r.ı;k. bunları satmak mek - geldi. Derhal ilk trenle | paviyon.. Baştan birincisinin ba- — Çivi ile ne yapıldığını bil- G Hiksün Bi K emek değili.. sahile indiler, oradan da vapu- | şında Devlet Matbaasının tanıdık | mez gibi soruyorsun... Müşterileri Ha ERRT İlk evvel okunacak şeyle oku- va - bindiler. - Fransız — toprağı- na ayak bastıkları zaman, elbise almayı okadar unutmuşlardı ki, gencin sırtında İâcivert çeket, ayağında beyaz pantolon, kadının üstünde ise yarı sade, yarı çay elbisesi denecek bir kıyafet var- dı. Fakat onlar, hep akıllarında- bir satış memuru kollar kanter içinde çalışıyor: — Ciltlileri bu tarafal.. Cilt- sizleri bu tarafa.. Yanına yaklaştım, selâmlaştık. — Kolay gelsinl. — Eyvallah.. — Hazırlık, dehşet desene.. sıvalı, çiviliyeceğim... Kılık kıyafet düşkünü birkaç çocuk, paviyonların etrafında do- laşıyor; kulaktan kulağa birfisıltı: — Bu barakalar, ne olacak? — Bilmiyor musun, panayırmış. — Ne panayırı ulan.. Alay mı geçiyorsun ?... orta oyunu.. Hokkabaz.. Hepsi Var... — Yok canım.. Sünnet dö- ğgünü değil, mekteplerin açılma zamanı geliyor (ya.. çocuklara, bedava kitap dağıtacaklarmış.. Hiç durmadan paviyondan paviyona koşan Selim Nüzhet yucu Aarasındaki kalın perdeyi ortadan kaldırmak lâzım... Halk, görüyor — beğeniyor, kira ile alıp okuyor, camekân- | larda gördükçe imreniyor. Fakat | kitaba para vermiyor. Kitabın para eder bir meta olduğuna halkı ikna etmeliyiz. ki fikri düşünüyor, hiçbir şeye | — Sorma.. Bu gece yarım — Vallahi billahi panayır... | Beyle b.ir aralık ayak Üzeri, bir-, Panayrıdan — çıkarken, yağlı ehemmiyet vermiyorlardı. Fran- | saat uyku uyumadım.. Kitap dağıtacaklarmış.. kaç kelime konuştum. saçları lüle lüle şapkasının kena- saya gelir gelmez ilk ayak bas- Paviyonların, kimisine boya Sevindi: Kendisi, panayırdan çok şey- | yından taşan kalender bir zate tıkları şehrin Belediyesine uğra- dılar. Ret cevabı aldılar. Çünkü ai- lesi, tam zamanında Fransa hükü- metini vaziyetten haberdar etmi- ye muvaffak olmuştu. İki nişanlı, hemen Parise koştular ve orada, bütün kiliseleri dolaştılar. Bulgar, #ürüyorlar, kimine çivi çakıyorlar, kiminin raflarına kitap diziyorlar. yoktu. Bu arada birisi şu fikri hatıra getirdi: — Bu iş Rusyada olur? Genç Amery bir tayyare ile hemen Rusyaya hareket etmeyi — Yaşadık!.. Pire Avni varsa alırım. Benim seriden iki tana — -— TAKVİM —— ÇARŞAMBA Hi Gün> Bi Ağustor - 932 ksir 118 Arabi Runm! ler Ümit etmiyor: — Kazanç beklemiyoruz... Halkta kitaba karşı küçük bir alâka uyansın.. Bu, bize şimdilik yeter... Diyor. Fakat İkbal kü- tüphanesi — kitaplarının — satışını temine memur olan emektar ki- tapçı bu fikirde değik gözüm ilişt.. Elinde sivri uçlu bir kalem, yolda hem gidiyor, hem durmadan kâğıda bir şeyler karalıyor. Arkasından çaktırma- dan şöyle bir bakmca anladım: Biribirini kovalıyan bu satırlar, meşhur muharririn imzası |... Biraz sonra panayırda sattığı Katolik, eski beyaz Rus papaz- | düşündü. Fakat vakit dardı. |- Rebinlanar. 1t Jis. Ağustomsarı Ii — Aztacık satış ta olur in- | kitaplarına imza atacak ya.. Şim- larını sıkıştırdılar. Delikanlı, Çin- | Rusyaya — giderlerse Biyarriçe vııııı—;.ı_ıîıı-ııı K ; | şaliah... - Diyor, bunca emekler | diden idman yapıyor. gene nikâhına bile razı olmuştu. | gidip filmin çevrilmesine yetişe- ||- 0o-i> v —e z aa boşa giderse yazık... Kariler, muharrirlerinin imza- Her taraftan ret cevabı. alıyor- miyeceklerdi. Çarnaçar, nkâhi lardı. Çünkü, kanunen, delikanlı- kıydırmadan Biyarriçin — yolunu min — Hikâhımı — kıymıya A (' Ki imkân | tultular. Güneş | 1035 Öğle |4 26 İkindi | 9. 10 VX IS | Yaln 15 56| bmeaz 1 36 / 20z &a| | Ve boynunu büküp susuyor. Ömrü, Babıali kaldırımlarında taban tepmekle geçen bir seyyar sını taşıyan bu raflar dolusu ki- tapları bakalım nasıl taşıyacak- Üa çS *