Güzelimizi İstasiydi;lafda_ Binlerce Halk Alkışladı Hadımköy, 31 Ağustos ( Hu- susi surette giden arkadaşımız- dan-) — Kıiraliçayı bekliyoruz : Saat dokuza on var... İstasiyon hıncahinç dolu. Hadımköyü hak kı, öz kızının güzelliğinin zaferini alkışlayabilmek için,! her iki ko- | lunu germek, haykırmak bağır- mak ve ağlamak istiyor. Anneler, Büyük Anneler Saat dokuza beş var. Keriman Hanımm büyük an- nesi, annesi ve Melek Hanımla karşıkarşıya - konuşuyoruz. He- yecan, onları boğan öyle sıkıcı bir vüzgâr oluyor ki, yüzlerinin, gözlerinin — bütün — takallusla- rile düşmek ve bayılmak is- tiyorlar.. Fakat ah şu hasret kavuşturan - dakikalar, ümitler... Ferhunde Hanıma, aksaçlı büyük anneye, saatime bakarak miıril- danıyorum! — Beş dakika var! Zavallı anneler, zavallı büyük anneler... Heyecanlarını, tatlı - tıraplarını söyliyebilmek için ke- lime, cümle ve nefes bulamıyor- lar.. Ferhunde Hanım güç halle : — Ah, bilmezsiniz, bilmezsi- niz... Ne... Nekadar... diye mırıl- danıyor... Aksaçlı büyükanne, elümleyi tamamlamak istiyor : — Nekadar.. Nekadar he- yecandayız... Velhasılı anlatamı- yorum, bilemiyorum evlâdım.. Tren Geliyor Saat tam dokuzu beş geçi- yor. Uzaklardan bir tiren düdüğü, istasyonda kaynaşma, halecan, çırpınma, bağırmalar : — Geliyor, geliyor, Keriman geliyor !.. Tren ağır ağır, yaklaştı. ve durdu. Çılgın gibi alkışlar, hay- kırmalar... Sağdan, soldan yalk- varmalar! — Biraz da buraya bak Ke- riman.. birazda bize bakl. Ne olursun!. Gül yüzünü görelim... Kıraliça Göründü Dünya güzellik - kıraliçası bir anda vagonda göründü: Ah bilmezsiniz, o ne heyecan, ©o ne vecit ve İstiğraktı. — Bir anda gözlerimi Kıraliçaya ve büyük — anneye, süratle çevirdim: Birinin yüzü, tatlı, bir gül koncesi gibi çizgilerle gülü- yor.. Büyük anne, o aksaçlı büyük annenin yanaklarından katra katra yaşlar — damlıyor.. — Ağlıyordu.. Sevinçten mi, — tahassürden mi, iştiyaktan mı? Neden, — bilmi- yorum... Keriman Hanımın rıhtımda ine- ceği yerin etrafı kesif bir kala- balıkla kaplanmıştı.. Beyaz yemenili köylüler, şık | tuvaletli genç kızlar, vakur za- bitler, yanık yüzlü Mehmetçikler ve küçücük kızlar, hep bir ağızdan bağırarak parmaklarile onu gösteriyorlardı: — İşte Kıraliça.. — İşte, İşte şu... Lâcivert berelisi... Ne güzel, ÂAh ne güzel değil mi ?. Vagyon Değişiyor Keriman Hanım, ağır - ağır vagon — merdivenlerini indi ve kendisine tahsis edilen hususi kompartımanın penceresine çıktı.. Halk bağırıyordu : — Yaşa Kıraliça!.. Ve0 Yaşal, Kıralıça lâcivert beresi ve lâ- civert kostümile bir sülün, bir gül gibi kompartımanın salonuna geçti.. Dikkat ettim: Yüzü biraz inceleşmişti.. Müşekkel burnunda, Türk ırkımın bariz hususiyeti daha zi- yade artmış, dudakları incelmiş ve güzelleşmişti. Fakat gözlerinin beyazlıklarında çizgi çizgi irce kan damarları vardı... — Zavallı Kraliçamız, kim bilir, nekadar yorgundu, nekadar.... Bu sırada Söfyadan avdet eden Kenan Beyle konuşmıya başladık. Kenan Bey yolculuğunu anlatı- yordu : — Buraya kadar uyku gözümüze girmedi.. Keriman Paristenberi pek istirahat etmiş... Seyahat buraya bir damla Hele kadar iyi | geçti.. Yollarımızda büyük teza- hürat yapıldı. Velhasıl cidden ben de heyecan içindeyim azizim. Saat 9,5.. Yavaş yavaş kalkı- yoruz.. Halk bağırıyor.. Bu sırada Peyami Safa Bey, pencereye çı- karak Kıraliça namına söz söyledi: — Kıymetli Hadımköylüler.. Keriman Halis Hanım size cidden müteşekkirdir.. Güle güle kalın.. Keriman Hanım da ilâve etti: — Buraya kadar zahmet et- ğ için size cidden müteşek- kirim.. Allaha ısmarladık... Uzun çığlıklar, bagrışmalar, al- kışlar içinde trenimiz - süratini artırdı ve İstanbula — doğru uç- mağa başladık.. Kompartımanın büyük salalo- nü hıncahinç . kalabalık... Kıymetli | tertip heyetinden maada gazeteci- ler, fotoğrafçılar, filmciler, bütün salonu — kaplamıştı.. - Keriman Hanım, amcazadesi Melek Muh- lis Sabahaddin Hanımla, burun, buruna konuşuyorlar. Güzel Kı- raliçamız ara sıra ellerile bir şeyler tarif ederek anlatıyor, zarif ve tabil jestlerile büsbütün gü- zelleşiyordu. Herkes ona bakıyor. Herkes onun kapanmamak için, bütün kuvvet- lerini sarfediyorlardı. Nine Ve Torunun Kuçaklaşması Bu sırada Keriman Hanıma, hasretle, iştiyakla bakan aksaç'ı büyük annenin gözleri yaşarmıya başlamıştı. Kıraliça birdenbire ba- şını çevirdi, ona baktı.. Üç dört saniye süren bir bakışma- dan sonra bir anda biribirlerine sarıldılar ve öpüştüler.. Keriman Hanım annesine dönerek: ç — Gel seni de öpeyim! diye uzandı. Sıra Nakiye sunmak istedi: Sizinle de öpüşelim Hanıme- fendi! dedi ve öpüştüler. Seyahat, böyle harikulâde güzel bir Kıra- liça ile meğerse ne tatlı, ne zevkli geçiyormuş.. Ah eğer seyyahlar bu mühim keşfimi duysalar, muhak- kak beni zengin ederlerdi.. Tren bütün süratile uçuyor.. İstanbul kokusu, İstanbul şekilleri yavaş yavaş — belirmeye — boşlı- yordu. Birdenbire Halis Bey pence- reden dönerek bağırdı: güzelliği önünde secdeye | Hanıma | gelmişti.. Güzel ve zeki Kıraliça- | mız, bu tatlı muhabetten cra da | niz.. Deniz!,, | Börder — Keriman, deniz, deniz |.. Kıraliça bir anda sıçradı ve pencereye koştu.. Deniz tâ uzak- lardan, iki yeşil sırt arasında parlıyordu. Keriman Hanım he- | | teşkil etmesi emrini aldığı evvek yecanla: — Ah, sahi deniz!.. Istanbula | giriyoruz!.. Kompartıman salonunda muh- telif — mevzularda geçiyordu. Bu sırada daşımız. Keriman nerek: — Biz sizin için neler yaptık neler, dedi. Mahkemelere kadar düştük.. Kalem kaleme çarpıştık. Meselenin mahiyeti anlatıldı. Keriman Hanım, güzel ağzını açarak hayret ediyor, ara sıra küçük ve ahenkli sesler çıkarı- yordu. Tren bir anda İspar- takuleyi geçmiş, Küçükçekme- ceye doğru hızla yol alınıya başlamıştı. Komparlımanda, Bey gazeteci bir arka- Hanıma dö- Halis bir arkadaşa bazı fıkralar anlatıyordu. Bu sıra- dine baktığını görünce çok tatlı ve müşfik bir göz kırpışı yaptı.. Keriman H. dayanamadı, gülü- verdi.. Ah şu insanlar... Eğer insan- ların hepsi birer baba, birer evlât — olsaydılar, emin — olun bu dünyada ne harp ne darp kalırdı.. Yavaş yavaş yollarda karşıla- yıcılar çıkmağa başlamıştı. Bü- fün kuvvetlerile mendil - sallıya- rak haykırarak sesleniyorlardı: — Nerede Keriman Hanmm, Keriman H. nerdel. Kıraliçe, bir an istirahat ede- bilmek için kompartımanına çe- kilmişti. baskın yaptılar. Dört taraftan muhtelif pozlar çekmiye, başla- dılar... İpekfilimciler de faaliyete geç- mişlerdi... Seszapteden makine- nin uzun İâstiklerini dört tarafa | yaydılar, büyük makineyi salo- | nun kenarına getirdiler ve ilk sözlü filmi çektiler.. Keriman Hanımı İsteriz Birdenbire, trenimizin keskin düdüğü öttü ve uzaktan Küçük- çekmece göründü.. İstasyon müt- hiş kalabalık.. Banyodan fırlıyan mayolu kadınlar, yarım mayo'u D erkekler, genç kızlar, çocuklar, ihtiyarlar hep birden el kaldıra rak, haykırarak bağırıyorlardı: — Kıraliçeyi, Kıraliçeyi iste- riz!. .ğeriman Hanım kompartıma- , nından 4 ktı ve pencereden başı- kuvvetli, kopta ni çıkarır. çıkarmaz, keskin bir sevinç - çığlığı ve sesler biribirine karıştı: — Keriman, Kıraliçemiz!. — İşte şu, şu... Lâcivert be- relil.. — Yaşa Kiraliçemiz!. — Ah ne güzel yarabbi ne güzel!,.. şişmiş — ve yumşamış - ellerini sallıyarak kıraliçeye bağırdı: — Göüzel — kızım, senin gül yüzünü —görebilmek — için çamaşırımı bıraktım da geldim !.. Kıraliçe ile beraber herkes gülüştü.. İpekfilimcilerin sesi birdenbire yükseldi : | Regiment'ın mükâlemeler | tuhaf | da gözü kızına ilişti Onun kem- | Bu sırada fotoğrafçılar salona ! Bu sırada ihtiyar bir kadın, | — ÇANAK Dünya Csreli Marmarayı Görünce Se- ) Türkler Tarafından Açılan Bir Yaylım vinçle Haykırdı: “ Oh.. De Ateşi Kayaların X sahilinde karaya çıkac olan kuvayı — külliyenin birinci Regiment — ve birinci İnniskilling taburlarından mürek- kep olduğu ve kumandanları olan liva Jeneral W. R. Warshall'in de bu iki taburla fırka ihtiyatını ce yazılmıştı. Sabah saat dokuzda Border ilk — kıtaalı kara- çıkarken, sol cenahtan ara- sıra ateş sadaları — gelmekte idi. Fakat sahilde ve ona nazır olan kayalıklarda tam bir sükür net vardı ve bir müddet karaya çıkış harekâtı muntazam - bir surette devam etti. ÂAnson tabu- runun bir müfrezesi kayalıklara doğru yol inşa ediyor, başka am- garya kıtaatı ise kayıklardan su ve cephane taşıyor, sahilde bir telsiz istasyonu kurmakla meşgul oluyordu. Saat dokuzda, Jeneral Mars- ya | hall karaya çıktığı zaman vazi- yeti gayet garipli. Emrindeki kıtaattan — iki tabur — kendi kumandasından alınmış Y ve S sahillerine sevkedilmişti Diğer iki tabur ise fırka ihtiya- tına tefrik edilmiş ve herhangi müstacel bir vaziyet karşısında bile fırkadan emir olmaksızın hiç- bir tarafa kımıldanmamıya mah- küm edilmişti. Cephedeki Royal- Fusilliers Jeneralin emrinde de- ğildi. Ve bu kuvvetin ikinci he- def olan Y sahili - Seddülbahir hattını zaptetmek için yapacağı harekâtta Jenerale hiçbir vazife tahsis edilmemişti. Diğer — sahillerdeki — vaziyet hakkında hiçbir. malümat yoktu. Jeneral —Harenin yaralandığını ve Jeneral Napierin maktul düş- tüğünü ancak öğleden sonra ala- —Kiralıçeyi aşağı âlm, aşağı. Makine hat boyuna konuldu.. Ses ahizesinin lâstikleri birer yılan gibi uzadı.. Ve filim çevrilmiye başlandı: Peyami Safa, derhal Kıraliçe- ye bir beyanı hoşamedi yaptı. Kıraliçe ince ve tatlı sesile buna cevap verdi.. Ve tekrar kompar- timana girildi.. Halkın çılgın alkışları, hay- kırmaları içinde kalkmak üzere iken, şimendifer memurlarından biri geldi ve vagon - Linin idare müdürüne bir kâğıt uzattı : Yeşilköylüler, — Kraliçeyi görmek ve bir buket takdim et- mek istiyorlar... Vagon-li direktörü buna razı oldu. Geçtiğimiz yollardaki - bü- tün evlerin pecereleri hep ka- dın başlarile dolmuş ve çılgın bağrışmalar içinde mütemadiyen sallanan mendillerle kaplanmıştı.. Yeşilköy hıncahınçtı.. Treni- miz burada birkaç saniye durdu ve tekrar hareket etti. Bakır- köyün, Yedikulenin, — Samat- yanın ve bütün istasiyonların hepsi, mahşer gibi kalabalıktı... Uzaktan birdenbire Haydar- paşa ve Kadıköy, müteakıben bü- tün İstanbul göründü. Tren ho- | murdanarak istasyona girdi.. Ka- | labalık.. Kalabalık... Sesler, bağırtılar, çılgın me- serret — avazeleri, — haykırmaları içinde irenimiz Sirkecide dur- muştu. — » Binlerce halk, kadın erkek çoluk çocuk, lâcivert bereli, lâ- civert kostümlü, kendi öz kızı, dünya — güzelinin — arkasından, sürükleniyor, coşkunluktan — bir çağlayan gibi akıyordu. h Raxıp $ k— Togiltere Hükümeti tarafından Gazi Hz. ne bediye edilon eserin torcümesi Yazan: Ceneral Oglander Tepesini Yaladı bilmişti. X sahilindeki nisbi sü- künet, kendi kıtaatının kolayca ve tam muayyen vaktinde karaya çıkabilmiş olması Jenerale her şeyin yolunda gitliği ve W ve V sahillerindeki kuvvetlerin de nerede ise ileri atılarak kendisine iltihak etmek oldukları kanaatini vermişti. Royal Fusillier taburunun — vaziyetini üzere kayalıkların üzerine çıkan Jeneral Marohali, sol cenahta bulunan kaptan Leslieden, bas- kına uğradığı ve imdada muh- taç olduğuna — dair — müştacel bir. rapor aldı ve — ihtiyat taburunu ileri sürerek her ihti- male karşı — hazırlıklı - bulunmak için karaya çıkmış olan bütün efradın — kayıkların tepesinde mevzi almaların: emretti. Saat 10,30 da Kolonel Newn- hamdan bir rapor geldi. Kolonel 114 rakamlı tepede — bulunan Royal Fusilliersin sol cenahını inkişaf ettirmek Üzere takviye kıtaatı istiyordu. Börnden Regi- ment taburunun bir. bölüğü ile iki makineli tüfek bu cepheye sevkedildi. Bu efrat hareket eder etmez — Royal — Fusillers — ta- burunun bazı aksamının sol ce- nahtan ric'at etmekte ve pek yakından Türkler tarafından ta- kip edilmekte oldukları görüldü. Jeneral Warsbali, derhal bin- başı Wanghanı çağırarak zaziyeti kendisine izah etti ve Borders taburunun hücuma — kalkmasını emretti. Fakat bu sırada Türkler tarafından açılan bir yaylım ateşi kayalıkların — tepesini yaladı ve binbaşı Wanghan maktul ve Jeneral Marsball de yaralı düştü. Türkler sahile birkaç yüz yarda yaklaşmışlardı. “Süngü tak,, emrini alan Border taburunun iki bölüğü ileri atılmışlarsa da, Türkler bu hücumu beklemiye- rek bir yaylım ateşi daha yap- mışlar ve İngilizlere kırk nefer ile 3 zabit olmak üzere 43 telefat verdirerek derhal çekilmişlerdi. İngilizler, Türkleri takip etmedik- leri gibi çekilmekte olan düş- manla irtibatı muhafaza etmeyi bile düşünemedim. Saat | e gelmişti. Inniskilling taburu da karaya çıkmıştı. Fakat Jeneral Marsball hiçbir taraftan haber — akaadığı — için eli kolu bağlı bir vaziyette idi. Öğle üzeri Y sahilinden helyosta ile ak dığı bir raporda bu sahilde mu- kavemete maruz kalınmadan ka- raya çıkıldığı bildiriliyordu. Fakat gerek W sahilinden, — gerek- se fırka — karargâhından hiç- bir — haber alamamıştı. — W ve V sahillerindeki — kıtaatın ilerliyemediğini biliyordu. Çünkü X sabilinin üstündeki mevziden 138 ve 141 rakımlı tepelerin el'an Türklerin elinde olduğu pekâlâ — görülüyordu. Fakat bu mevzileri işgal eden düşman kuvvetleri hakkında hiçbir malü- malı yoktu. Bu vaziyet muvace- hesinde ve kumandasındaki iki taburun fırka ihtiyatını teşkil et- tiğini düşünerek hiçbir harekete tevessül etmemiye ve elindeki kuvvetleri mahafaza ederek sa- hili müdafaa etmiye karar verdi. üzere anlzmak