-— * “on sekiz pustan ziyade değildi 'mek müşküldü. Sarafim çiftliğin- alınmadığı da anlaşılamadı. 10 Sayfı — ——— İlk hücum büyük kuvvetlerle yapılmadığından yardımcı gemi- lerin eteşi alında çabucak eridi. Fakat karanlık basıp ta ge- milerin atcşi kesildikten — sonra düşman tekrar hücuma geçti. adet itibarile müdafilerin ancak yarısına baliğ olan muhacimler mütemadi ve'son derece muaani- dane hücumlara devam ettiler. Bulutlu. ve ara sıra — sağnaklı havadan istifade eden Türkler, ikide bir süngü ve bomba ile İngiliz — siperlerine saldırıyorlar, cephenin diğer aksamını da mit- ralyöz ateşile delik deşik ediyor- lardı. Bu harekât başladığı za- ma İngiliz siperlerinin derinliği ve artık bundan sonra da onları derinleştirmek — kabil — olamazdı. Gerçi siper kazmağa —mahsus alât ve edevat karaya çıkarıl- mıştı, — fakat bunlar — sahilde kalmıştı. — Zaten arazi — kalın ve sert çalı köklerile dolu oldu- ğundan bu alâttan da istifade et- den iki Türk piyade bölüğü da- ha gelerek düşman kuvveti bir buçuk tabura baliğ oldu. Bu s- rada İngilizlerin telefatı okadar ziyadeleşmişti ki Kolonel Matt- heus takviye kıtaatı gönderilmesi için fırka karargâhına haber yo- ladı. Fakat bu habere cevap gelmediği gibi —haberin almıp Her sınıf kıtaatın -muannida- ne müdafaası sayesinde İngilizler bütün gece mevzilerini - muhafaza edebildiler. Sabaha karşı da Türk ler çekildi. Şimdilik tehlike atla- tılmıştı. Fakat bu devamlı ge- €e muharebesi Y sahili kıtaatımın ve bilhassa yeni kaydolunmuş genç bahriye Silâehendazlarının manevi- atı üzerinde çok fena tesir yaptı. iî'el:f.ıı çok ağırdı. Asker bitkin bir halde idi ve kısmı azamı cephanesini tamamile sarfetmişti. Takviye kıtaatı ve cephane ge- mediği takdirde ikinci bir hücuma karşı koyabilmek ümidi çok azdı. Fakat Türklerin bıraktıkları şü- heda miktarindan onların da epeyce telefat — verdikleri gö- rülüyordu. Takviye kıtaatı gön- derilmesi — hakkındaki — haber- lere cevap alamaması Kolonel Mattheusu son derece endişede bırakıyordu, fakat 6 anda mevzi- . lerini terketmek aklından geçmi- yordu. Sabaha karşı, gemiler hâlâ İn- giliz kıtaatının mevzilerinin nerede olduğunu bilmiyorlardı. Fakat or- talık ateş açacak derecede aydın- lanınca Kirte ve civarındaki ara- ziyi fasılalı bir surette bombar- dımana " başladılar. Sabah saat 5,20 de Sopphireden imdat iste- yip istemediğine dair vaki olan işarete Kolonel Mattheus: “Evet. Bir tabur gönderilmesini iki defa rica ettim. Vİ marka cephanem kalmadı.,, cevabını verdi. Derhal bir gemi ile otuz bin fişek gön- derildi. Fakat gece — muharebesinin tesiri, tecrübesizlikleri ve bilhas- sa kıt'alarile temaslarını kaybet- meleri neticesi olarak, efrattan bir kısmı sahile doğru avdet edi- yordu. Saat 6 da gemilerden atılan mermilerden birisinin İngi- liz mevzileri ortasında patlaması, valan a vıın& büsbü- SON POSTA — — ÇANAKKALE Londrayı Hayrette kan Bir Evlenme Hikâyesi tün — girginleştirdi. 6,0 — da Dubline gönderilen telâşlı bir haberle bahriye karadaki vaziyete muttali olabildi. — Bu — ha- ber K.O.S.B. kıtatının genç bir zabiti tarafından ve sahilde, ihraç mevkiinin 500 yarda cenu- bundaki bir noktaadan gönderil- mişdi. Mali de şu idi:“Lutfen im- dat gönderiniz, çünkü muvasala mız kesilmiştir. Cephanemiz yok- tur. Yaralılarımız - vardır.,, Şim- diye kadar karada olup bitenden haberdar — olmiıyan ve berriye arkadaşlarına — daima — yardıma amade olan bahriyeliler bu habe- rialır almaz derhal sahile kayık- lar göndererek bu kıt'ayı irkâp ettiler. Askerin kayıklara irkâp edilip gemilere döndüğünü gö- renlerin kısmı azamı ricatin baş- İngiltere Hükümeti tarafından Gaz | Hı. ne bediyo edilen cserin tercümesi, Yazan : neral — Oglander nü Gö- w .. Askerin Gemilere Döndüğünü renler Ric'atin Başladığını Zannettiler L b Türk cephesinde siperler kazılırkan ladığı zehabına düştüler. Bina- enaleyh yaralıları almak için sa- hile yanaşan kayıklara birçok perakende efrat ta doldu ve böy- lece Kolonel Mattheusün ve hâlâ kayaların sırtımı. tutmakta olan kıtaatın haberi olmadan tahliye başladı. Bu sırada, saat 6,32de Türk- lerin hücuma geçecek bir suret- te toplanışlarını gören Kolonel Mattheus gemilere işaret vererek top ateşlerini kayalığın sırtından 1000 yarda ileriye tevcih ve / te- merküz ettirmelerini bildirdi. On dakika sonra da yaralıları al- mak üzere kayık gönderilme- sini istedi. Fakat — hâlâ mev- küni terketmeyi aklindan geçir- miyordu, çünki verdiği işaretin sonunda iki işaret fenerinin de gönderilmesini ilâve ediyordu. ( Arkası var) Bıra - Amerikada Evlenen Bir Lort Ayni Zamanda İngilterede Bulunuyordu Londra, ( Hususi ) — Ame- rikanın Filâdelfiya şehrinden ge- len bir telgraf haberi, Londranın maruf kibar mehafilinde bir hayli hayret uyandırmış, türlü dedi- kodunun çıkmasına sebep - olmuş- tur. Bu telgraf şöyle bir haberi ihtiva ediyordu: *Lort Grulfordun büyük - oğlu Lort Nort maruf - dansözlerden Elen Manzi ile evlenmiştir. Fakat nikâh rasimesi oldukça — garip şerait altında icra edilmiştir. Çün- kü Lort Nort gece yarısı Filâdek- fiya evlenme memurluğuna müra- cant etmiş ve memuru, yalağından kaldırarak nikâhımı kıymıya mec- bur ehtmiştir.,, Bu telgraf haberinin Londra- da derin bir hayret ve birçok dedikodu uyandırmasının sebebi şudur ki Lort Nort evlidir, iki çocuğu vardır. Amerikanın Filâ- delfiya şehrinde, Elen Manzi is- mindeki dansözle nikâhının kıyıl- dığı haber verildiği tarihte de Londrada bulunuyordu. Hatta — çocuklarının — sıhbati pek iyi — gitmediğinden — aile- sile beraber yaz — mevsimini geçirmek üzere Şimali Fransaya hareket etmiştir. Şu halde Lort Dansöz Elen Manzi Nort ismi altında Filâdelfiya ev- lenme memurunu gece yatağından kaldırarak bir dansözle nikâhını kıydıran adamın, eğer husus! ve cinat bir maksadı yoksa, bir mu- zip olması ihtimali çok kuvvetlidir. Büyük bir ihracat müessesesi müdürü umumisi Arif Bey, ma- sasının başında çalışırken, içeri- ye hademe girdi. Bir kart getir- di: Sait Halil, Sait çocukluk arkadaşı idi. — Buyursun! dedi. İçeriye, otuz beş yaşlarında, oldukça — güzel ve mükemmel giyinmiş bir zat girdi. Arif, eli- ni uzatarak — mütebessim — bir çehre - ile: Merhaba — Sait | Hangi rüzgâr? Sait: — Rüzgâr değil! dedi, sana bir vicaya geldim. Beni memur olarak bir tarafa gönder... Arif hayret etti. Çönkü arka- daşını, cemiyetlerden cemiyetlere koşan, dans meraklısı ve sair zarif meşguliyetlerle —alâkadar fakat zevksiz ve ciddi biçbir işe yara- maz bir adam telâkki ediyordu, Sordu: — Amma yaptın? Bizim işlerle meşgul mu olmak istiyorsun ? — Ne münasebet ? Hayır.. Si- zin işlerden hem anlamam, hem de son derecede sıkılırım. Lâkin İstanbulu birkaç ay terk için mühim bir bahaneye ihtiyacım var. Anlıyor musun ? Hayır mı ? tafsilât vereyim öyle ise. Sen eski ve namuslu bir arkadaşımsin, Bırrımı kimseye faş etmezsin, Üç senedenberi, içtimai mevkii olan bir kadınla münasebetim var. — Behire Hanımla, biliyorum. — Yal Biliyorsun demek ? Pekâlâ. İşte o kadını gözden düşürmek istemiyorum. — Çok güzel bir fikir.. Onun içinmi bir tarafa gitmek istiyor- sun? Niçin? — Çünki beni çok fazla se- viyor.. Biribirimize tesadüf edin- ce, onun aşka nekadar susamış ve sefih maceralar peşinde ko- şamıyacak kadar yüksek ruhlu bir kadın olduğunu anlamıştım . Hulâsa, bütün bu tiynette olan kadınlar gibi, beni bütün ru- hile sevdi. Şüphesiz ben de lâ- kayt kalamadım. İki senedir se- viştik. Sonra, onun aşkı günden güne alevlendikçe benimki yavaş yavaş sönmiye başladı. Tecssüf- lerle, vicdan azaplarile tahammül ettim. Bana perestiş eden bu sevimli mahlüku nasıl incitebilir- dim? Lâkin hiçbir. kimse hisleri- nin, iradesinin hâkimi değildir. Günden güne onu daha az sevdim ve günün birinde, yani üç ay evvel hiçbir şey kalmadı. O za- man bu zamandır, aşkını bir yük dedi. | gibi — taşıyorum. Artık — yüzünü görmeğe tahammülüm yok! alâ- kayı kesmek İstiyorum. Fakat çok hassas ve ince bir adamım. İstiyorum ki Behire, arzumla değil mecburiyet — tahtında gittiğime inansın! Bu ayrılığı muvakkat zannetsin! yoksa kendini harap eder, mutlaka ölür... Onun ©o vaziyetlerini görmek — istemiyo- rum. Bana yalvaracak, yakaracak ayaklarıma kapanacak; bir türlü göndermek istemiyecek. Benim de kalbim parçalanacak. Şimdi bile, senin beni bir tarafa gön- gerdiğini ona söylediğimi düşü- nüyorum da nekadar fena olu- yorum. Amma, uzak olursam, za- maa, tesirini yapar, O “ Meşum Halil, Arifin | Kat'ı Alâka İçin Be intikam ,, mı alır... Güzel yazılmış mektuplarla Behireyi ayrılığa alış- tırırım. Ve günün birinde... Hop! bitti... Hem bu yaptığım büyük bir | fedakârlıktır. Denizden korkarım, sıhhatim çak iyi... Bakalım oranın hıvıfile imtizaç edebilecek miyimi 'Ne ise İstanbulun hayatına hasret xalacağım. Fakat tereddüt etmiye hakkım yok... O halde, dostum, sana güveniyorum! * Sait Halil Bey, ertesi günü, Behireye seyahat haberini verci. Teessür, hıçkırık, feryat indifa- ları bekliyordu. Bunların hiçbiri olmadı. Genç kadın gözleri yer- de dinledi, dinledi. Erkek sözünü bitirince, biraz titrek sesle ve gözlerini gözlerine dikerek cevap verdi: — Pek âlâ Git! gitmek icap ediyor... Sait; “Istırabını gizledi,, diye düşündü.. Ayni zamanda bir he- yecan ve diğer iki zıt şey his- setti, Hiddet bu genç kadının yalnız kalarak başka maceralar araması düşüncesi... Rıhtımda bu Üüç his tokrar geldi. Behire de gelmişti. Bu dafa ağlıyarak bir zarf uzatli: — Sait, dedi, yemin et ki bu zarfı, vapur hareket ettikten bir saat sonra açacaksın! — Yemin ederim, sevgilim! Ve düşündü: “ Yine romanesk bir icat: sıhhatim için tavsi- yeler, itirazlar, teessürler... Tecs- süfler...,, Vapur limandan 'çıkarken ser- best kaldığı için bir sevinç duy- du. Mektubu batırladı. Açtı. va okudu: “ Sevgili Sait, bu mektubu elveda demek için yazdım, yoksa, zannettiğin gibi, şimdilik Allaha ısmarladık demek için değil.. iyi anla, Hakikati söyliyeceğim: Ar- tık seni sevmiyorum. Çok sev- miştim. Fakat bir sene var ki aş- kım çöktü. Ve birçok aylar var ki öldü. Bunu senden — sak- lamıştım. Beni ©o kadar — çok seviyordun ki, — seni — sevme- mekten — utanıyordum. Alâkam kalmadığını hissettirmiş olsaydım ümitsizliklere, husranlara sürük- lenecektin. Bundan korkuyordum. Ne zaman buluştuksa, hep “aşk komedisi,, oynamıya mecbur kal- dım. Bunu devam ettirmiye da- ha nekadar zaman muvalffak olacaktım ? Bilmiyorum. Lâkin bu seyahat haberi Allahtan ol- du. Sen yeni, cevval bir hayat için gidiyorsun.. Herhalde, gü- Mademki | nün birinde, beni — unutursun, Sakın bana mekmr yazayım deme. Zaten ben de İstanbuldan ayrılacağım. Çok tatlı saatler ge- çirdik. Artık — bitti. Biraz da seni rıhtıma götüreceğim. Sana elveda derken şüphesiz ağlamak lâzımgelecek; ağlıyacağım... Fa- kat beni ağlatan senin seyuhatia değil.. O, benim için (affet!) bir halâs olacak... Yalnız, şimdi de- ğil, vaktile var olan bir aşka, bir. kalp macerasının sonuna, halâsımın meserretlerine ağlıya- cağım... Elvedal.. (Behice )