STİMÜRLENK . # 4der - 35 — Muharriri : 44 »4 Molla Bir Ka!_p Sektesile Hemen Olmüştü Timurun Ord;s;ı Her Yeri Titretiyordu Molla onun bu - sessizliğinden de huylanıyordu. Boğazlamanın zevkini boğazlıyanların inlemesin- de bulan deli, o eninleri duyma- yınca biraz daha çılgınlaşarak haykırıyordu. : — Bağır kâfir, bağır mel un! Ve istediğini yaptırmak, has- | ta rubunun müştak olduğu meş- ugm musikiyi yaratmak için tırnak- larımı olanca kuvvetile Hintlinin kuru boynuna geçiriyordu. On, on beş dakika sonra de- linin hamleleri ilk tesirini gös- terdi, deri yırtıldı, et parçalandı ve lâgır boyundan iace ince kan sızmıya başladı. Her damla kan mecnunun hırsini alevlendiriyor- du ve bu alevli ihtiras, açılan ölüm deliğinin genişlemesine hiz- met ediyordu. Yara nihayet, yırtlak kemi- ğine kadar dayandı ve Molla Umur, şuursuz. bir vabşetle ©o kemiği çekip kopardı. Hînıli de gözlerini kapadı. Ölüm insafsız bir teenni, yakışıksız. bir teah- hurla gelmişti, onu tek bir mef- küre olarak vicdanında yaşattığı ebediyet âlemine kavuşturmuştu. Molla, muvaffakıyetini temsil e- den gırtlak kemiği elinde olduğu Kemiğe, ölüye ve üstünü ba- gını beneklemiş olan kan İekele- rine — bakıyordu. Artık v eski şevki yoktu. Akan kan, ateş üs- tüne dökülen su gibi onun feve- ranlarını kurutmuş ve dind.zıniş- ti. Miskin miskin düşünüyordu. Tam o sırada çadırm. | srdesi aralandı, Timurun müheykel ex dam belirdi. Aksak cihanşıı". katille maktulü gözden geçirt yordu. Maksat hâsıl olduğu için delinin tekrar bağlanmasına, Hint- linin de Sent suyuna atılmasına emir verecekti. Fakat bu emri ver- meden, veremeden deli, korkunç bir buhran eseri gösterdi, *Yahay, ya baki! ,, diye haykırarak — yere yuvarlandı. Molla, müfrit bir heyecsnd.în doğan sert bir sekte ile ölmüş ve biraz evvel öldürdüğü adamla yine göğüs göğse gelmişti!... Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer! Hindistandan dönen ordu, ağır ağır şimale doğru yükseliyordu. Timur, şen askerlerinin önünde, en önünde bulunuyordu. Bermutat atftüzerinde idi. Meşbur - incili kaftanını giymişti. Her iki kolunda elli altışar inciden yapılma birer bazubent, boynunda da seksen dört inciden mürekkep iki sıra tespib şeklinde bir gerdanlık vardı. İncilerin herbiri " küçük birer fındık büyüklüğünde olup altışar altışar dizilmişlerdi ve her parça arasıma dört parmak enli- liğinde yassı birer zümrüt l.ıığ. konulmuştu. Başlığı de yine inci ve zümrütle süslenmişti. Önde birkaç bölük süvari yürüyordu. Süvarilerin arkasında kızıl tuğlu ve eltin aylı bayrak yürütülüyordu. Timur, ardındaki ordunun ayakları altında topra: | ğin titrediğini apaçık seziyordu. Tesadüf olunan ağaçlarda yine bu orduyu selâmlıyan bir haşyet görüyordu. Sular, daha uzaktan muzaffer muhariplere kaside oku- yorlar gibiydi. Canlı ve cansız berşeyde oarduy karşı — bariz, çok bariz bir nlâka buluyordu. Timur, büyük bir kısmı veh- me istinat eden bu seziş Üzerine heybetli - başim — kaldirdi. İlkin önündeki bayrağa, süvarilere ve sonra boynunu kırıp geriye; fırka frka, alay alay, bölük bölük yolları dolduran askerlere baktı. İçine gurur, engin bir gürür. yaz yıldı. — Taşlara, ağaçlara, — su- lara ve herşeye haşyet ve hür- met aşılıyan bu - ordu, ken- dinin bir işareti üzerine yerc diz. çökmiye hazırdı. Püşbir zaman iğilmiyen, yere düşmiyen şu kiızil tuğlu bayrak. ancak ve ancak kendi ismi anlırken rüküa varırdı. Şu renk renk silâhlar, şu sıra sıra atlar, mancınıklar - ve her şey, kendi namını dünyanın dört köşesinde yükseltmiye me- mur aletlerdi, vasıtalardı. Timur, göz kamaştırıcı bir | iktişam, hudutsuz bir kudret | zasil eden bu parlak manzarayı bir raüddet seyreltiktev — sonra gözlerini kapadı, atın dizginini gevsetti, düşünceye daldı: Kimdi, nered> — : yup nerede büyümüştü, neler györüp geçirmişti ve bu vük- sek mevkie nasıl erişmişti? Şimdi bunları düşünüyordu ve geçmiş günlerin safhalacı birer birer gö- zünün önünden geçiyordu. Maverainnehrin küçük bir kö- yünde arkadaşlarile asker oyün- ları tertip eden ve bu oyunlarda kumanda mevkiüni daima kem- dine tahsis eden bir çocuk hayali, bütün © Ssafhaların başında idi. Biraz sonra bu çocuk büyüyor, gürhüzleşiyor, cesur bir süvari ve cesur bir avcı oluyordu. Hin- distan fatihi Timur, gözleri yarı kapalı, bu on sekiz yaşındaki gencin dağlarda (pars avladığını, evinde kitap okuduğunu seyredi- yor ve gamlı gamlı içini çekiyor- du. O şen ve pervasız genç şim- di nerede idi? ( Arkası var ) “SON POSTA | # ve Halâ | yevmi, Siyasi, Hacadıı ı gazotesi » Tetanbul: Eskl Zaptiye Mard: Çakalçoşıne sokağr 35 — Telefon İstanbul - 20203 Posta kutusu: İstanbul - 741 Telgrat: İstanbul SONPOSTA — ABONE FiAT: TÜRKİYE Eeneb — 3400 Be. 1 Sene — 2T00 Kr. mr târ, UOe PT a B00 » gPK n İ 3d0 * —— Gelen evrak geri vorllmaz. Hanlardan — mes'uliyot —alıamuz gevap için moktuplaca Ö kuruşluk Pul Üüvesi İâzımdır. Ağres değiştirilmesi (2)) kuruştur. SON POSTA | - Bir Adam İ He m Akıllı, Hem Deli Olabilir Mi? Sayfa 9 Fransanın Eski Bir Tarih Hocasını Delidir, Diye Timarhaneye Koydular Fransız Ve Belçik2 Doktorlarını İhtil Fransada öyle bir adam var- dır ki, en maruf doktorların bir | kısmına göre delidir, bir kısmı- na göre ise akıllıdır. Fakat muh- terem tıp Üstatlarının bu nok- ta Üzerinde ittifak etmelerine intizaren hapishanede — bulun- maktadır, — Bu nasıl olabilir? Demeyiniz; kat'iyen mübalâğa etmiyoruz, hâdise aynen vakidir. Birat tafsilât verelim: Pariste Rollim kollejinin sabık tarih muallimlerinden M. mevcut servetini daha hayatta iken çocuklarna taksim etmek arzusuna düşmüş ve bu maksat- la kızlarından birine bir apartı- man, diğerine de bir garaj satın | almış. Fakat paraları kendisi ver- | diği için bu emlâki kızlarının namına mukayyet olsa bile biz- Zat idareye koyulmuş ! Aradan bir müddet geçmiş, sonra nasılsa ihtiyar muallim ile kızları arasında - ihtilâf çıkmış ve bir münakaşa esnasında adam- cağız; — Beni yavaş yavaş deli edeceksiniz! diye bağırmış! Kızları : — Merak etme, sen şimdiden delisin! demişler. Ve doğruca zabıtaya müracaat ederek baba- larının çıldırdığını söylemişler ve muayene edilerek bir tımarhanc- ye konulmasını istemişler! Haâdisenin alttarafını tahmin edebilirsiniz. Günün birinde dok- torlar adamın etrafını almışlar : — Seni muayene edeceğiz ! demişler. — Sebep? — Çünki deli olduğun iddia edilmektedir. Adam kızmış, kipkirmizi. ke- silmiş ve söylenmiye başlamış, ayni zamanda da doktorları kapı dışari atmıya kalkışmış, Doktorlar biçareyi kıpkırmızı bir hâlde gö- rönce korkmuşlar, ihtiyaten yan- larında getirdikleri gardiyanlara tutturmuşlar, kollarımı bağlamışlar ve hükmü de vermişler: — Bu adam hakikaten delidir! Arlık müsyü Şayron deli ol- madığını istediği kadar etsin, kim dinler ? Doktorların raporu üzerine zabıta | adamı tutarak timarhaneye atmış! Adam da tımarhanede müesse- senin doktarlarını deli olmadığına inandırmıya koyulmuş, bir ay, iki ay, üç ay çalışmış, bakmış ki çare yok, tımarhanede geçirdiği müddetin dördüncü ayını kaçma yolu aramıya hasretmiş ve haki- katen kaçarak Belçikaya kapağı atmış! Sabık muallimin (Brüksel) de yaptığı ilk iş meşhur deli dok- torlarına — kendisini — göstererek akıllı olduğuna dair bir rapor almaktır. Fakat bir defa gözü yılmıştır, Müsyü Şayon bu raporu kâfi gör- memiş, eline daha mühim bir vesika geçirmiye çalışmış! O sırada Frans:z - Reisicüm- hurunun Belçikayı ziyareti mey- zubahistir. Ve — Brüksel bıtası da ne ölür. ne olmaz endişesile ecnebilerin hayatlarını tetkik etmektedir. M. Şayron bu fırsattan istifade ederek kendi- za- iddia | | M. Rollin | sini Belçikanın resmi doktorlarına | göstermiş: — Sinirlerine hâkim, ciddi | bir adamdır şeklinde bir rapor Ötedenberi — mütetabbiplerin yani şarlatan doktorların balk arsında — hakiki — doktorlardan daha ziyade muvaffakıyet temin ettikleri görülüyor. Bunun — se- bebi —doktorun ilmine itimat etmesinden, mütetabbibin de ilmi olmadığı —için çeneye kuvvet vermesindendir. Son zamanda Berutta türeyen bir mütetabbibin elde ettiği mu- vaffakiyet bu cümledendir. Alâka- darın ismi Korrado'dur. Babası bir İtalyan doktorudur. Bir müd- det evvel bu doktor vefat etmiş, oğlu M. Korradoya, kanser hastalığına karşı son derece mi- essir gelen bir ilâcın formülünü bırakmıştır. Bu ilâç siyahımsıdır ve terkibini, M. Korradodan başka | kimse bilmemektedir. M. Korradonun ilâcı, son za- manda o kadar büyük bir şöhret kazanmıştır ki, bunun etrafında, Berut gazeteleri bir hayli neşri- yat yapmış, bir kısmı lehinde, bir kısmı da aleyhinde birçok | yazılar yazmıştır. Fakat halk | kütlesi, daima M. Korradonun yanında bulunmuştur. Bu neşriyatı gören Fransanın Rems şehri halkından bir zat, kanser hastalığına müptelâ olan tedavi ettirmek Üüzere karısını M. Korradoyu .Fransaya celbet- | | miş, orada bırakmıya — mecbur olduğu hastaları ve seyahati için büyük bir tazminat vermiş. İlâ- cın tecrübesi yapılmış, — fakat matlup netice hâsıl olmamiış. Şurasını — derhal - kaydetmek lâzımdır ki M. Korradonun esra- rengiz ilâcile tedavi edilen ka- din, radiyomla tedavi edilmiş, l cerrahi ameliye yaplınış bir has- | tadır. ki malüm tıbbi usuüllerin hiçbirinden ümit kalmadıktan sonra bu son çareye başvurulmuştur. İlâç bir netice vermeyince | l Düşüren Bir Hâdise almış ve bu iki raporu Paris polis müdiriyetine göndermiş; — Memlekelime gelmek isti- yorum, — fakat bizim — memle- ketin — doktorları deli ok duğumu — söylediler. Halbuki melfuf iki raporda göreceğiniz veçhile Belçika dotorları akıllı olduğuma kanidirler, lütfen bana | bildiriniz:. Bu raporlara rağman Fransız toprağına ayak basar basamaz beni tutarak deliğe tıkacak mısınız? demiş! Hâdise gazetelere intikal et- tiği, yakımda mahkemeye de düşe ceği cihetle buna pek ihtimal yoktur. Maamafih Paris polis ! müdiriyeti de adamcağıza henüz cevap vermemiştir. Fakat işin düzelmesine intiza- ren Müsyü Şayron'un hayırlı kız- ları babalarının parasile alınan akarın iradile geçinip gitmekte- dirler. Bir Doktora Ne Vakit Şar- latan Muamelesi Yapılır Berutlu Bir Adamın Fransada Sebep Olduğu Hâdise, Cidden Meraklıdır Şarfalan doktor Korrado mütetabbip aleyhinde dava açı- mıştır. Fakat mesele burada ça- tallaşıyor. Çünkü M. Korrado, bu ilâcı bizzat hasta üzerinde tatbik etmemiştir. Diplomalı, ma- ruf bir doktora tatbik ettirmiştir. Rems Adliyesi, o doktor hak- kında da, mütetabbiplerle bera- ber icerayı sanat etmek nokta- sında takibata başlamıştır. Maamafih bu hâdise, ciddi ve hukuki bir. mesele olmuştur. Zira diplomalı bir doktor hak- kında, şu veya bu noktadan takibat yapmak mevcut Fransız kanunlarına göre mümkün değik, dir. Sonra mütetabbibin ilâcı da henüz yeni tecrübe edilmiştir. Ondan evvelki tecrübeler kanser — başlangıçlarında — çok iyi — metiseler — vermiştir. — Ay- ni zamanda, diğer — tatbikat için de iyi netice verip vermiye- ceği zamana bağlıdır ve bekle- mek lâzımdır. ömen Rems Adliyesi harekete çeçmislir. Şimdi bir taraftan doktorlar, bir taraftan da avukat'ar, bu şayanı hukuk ve ilim » bir YECAdm. ÖĞÜ *i LAĞ I SEe D L EeL AM dF AÇ <. Ha YA 3 A e T A F e A P GN AD ” T