Afacanm — Ablası — Kımıl damayın muallime Hanım... Bakın resminizi ne güzel çıkaracağım! Muallime Hanım Aman dikkat et... Çirkin çıkarsa fena halde kızarım ha.... .-——— ŞA Çai | TerS T feke MA N Kurnazlık! Afacan annesine sordu: — Anne, dolaptaki pastalar- dan birini alayım mı? — Hayır Afacan, bugün ol- maz, yarın alırsın... Afacan bir kurnazlık şündü: — İyi ya anne... Dün bugüne yarın diyorduk... Onun için pas- tayı bügün alsam yine yarın a- mış o!ı:ngım! — dü- Pazar Ola — sabab verdiğim bir kutu şekerin Aracan, hepsini yedin mi ? Afacan — Ne gezer baba..! İki tanesini yere düşürüp kay- bettim! | | | || Millet te Afacanın Ablası — Atacan, fotoğraf Mmakinesine sakın iliş- me. Muallime Hanımın resmini aldım, sonra bozarsın, karışmam! Afacan —merak etme abla... mbih el amma... Ben de şu eşeğn res- mini alsam ne çıkar sanki... Ko- ca kulaklı, kamıldama - bakayım! Akacan — Azıam & Afacamın Ablası — Hocamr , size tesadüf cllıgım iyi —oldu. Fotoğrafçı, resminizi bugün ve- recekti. Gidip beraber alalım... Muallime Hanım — Gidelim, ben de merak ediyorum zaten.. Afacan Son Maçlarda futbolcular! Bakın yine gol yaptık... Yaşasın bunu — ister... Bakın yine gol yaptık! Al Sana Suall.. Muallim — Çocuklar, Afrika kıtasını da bitirdik. İçinizde sual sormak istiyen var mı? Afacan parmağını kaldırdı. — Söyle bakalim Afacan? — Efendim, yemek paydosu- | na kaç dakika kaldı söyler misi- biz ?. 0 Da Bir Şeydir ! Muallim — Afacan, “Kablet- tarih zamanlar,, diye ne zamana denilir? Afacan — Tarihten evvelki zamanlara.. Efendim. Muallim — Aferin Afacan... Peki, söyle bakalım: sen kablet- tarih zamanlarda yaşamak ister miydin? Afacan Elbet yaşamak isterdim efendim. İstemez olur muyüum biç.. Muallim — Niçin o kadar çok isterdin ? — Afacan — Aman efendim, hiç olmazsa mekteplerden tarih dersi eksik olurdu ! k. AFACANIN —© DEVRİÂLEM SEYAHATİ Afacanın Tefrikası: 15 — HULÂSA — Arkadaşı Cingözle Afacan Amı beraber — devriâlem rtikada hkendine Türkiye çocuk sinema yıldızı seyakatine çıkan süsü veriyor, Bu sayede para ve şöhret kazanarak Holivuda kadar geliyor. tüniğıyor. Meşhur sözdür: — Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, der- ler. Her ne hikmetse, bir müd- dettenberi, — bilhassa Holivuda geldikten sonra — bu darbımesel K arsız. — bir sinek gibi — zihnime " guüsallat oldu. Ben kovuyorum, l liyor! Acaba cesaretim mi h. 'or dersiniz? Vakıâ şimdiye K sinema yıldızlığı palavra- sında hiçbir. falsom olmadı. Fa- kat ben de pek İleri gittim. Ben... Kitiim. Holivutta filim çevirmek kim ! İstanbulda gazetelerin sinema sahifelerindeki resimlere bakar- dım da yazılarını okumiya Üşenir- | Orada Amerikanın en meşhur yıldızlarile dim. Keşki onları da okumuş ol- saydım... Hiç değilse, stüdyo ne- dir? Rejisör nedir? Filkn nasıl çoııırılır% Az çok bir fikrim olur- du Doğrusunu isterseniz kendi- me bu kadar paye verdirdikten sonra bu yabancı memlekette maskara olmak ta hiç işime gel- miyor... Maamafih ok bir kere yayından fırladı. Afacan Holivuda düştü! Artık geri dönmiye imkân yok... Bu sabah saat onda Mister Jefson ve rejisör Makmikle stüdyoda buluşacağız. Siz bu Top ayaktan ayağa... sarılır sonra ağa. Başlarız. bağırmağa... Bakın yine gol yaptık! Bu Da Bir Fikir! Tarih dersinde muallim anla- tıyordu. — Çocuklar, Büyük İskender ta Hindistana kadar gitti. Bütün oralarınmı zaptetli. Fakat bu mu- zafferiyetine sevindi zannetmeyin. Bilâkis Hindistana gittikten son- ra oturup ağladı! Niçin ağladı | biliyor musunuz? Afacan parmağını kaldırdı. — Söyle Afacan,.. — Efendim, mutlaka — yolu kaybetmiştir de memleketime na- sıl döneceğim diye ağlamıştır!... Bilin Bakalım... Bir şey vardır ki hem sizde bulunmasını — istersiniz, hem de bir ayak evvel geçmesini... Cevabı: İştah! * Sizin olduğu halde ekseriya başkaları kullanır. Nedir? Bilin bakalım... Ccvıp: İsminiz! Daima şey nedir? Cevap: Kundurnızın ökçesin- deki çiviler! * tepetaklak — yürüyen söylediklerime bakmayın. Cesa- retim yerinde... Nefsime her za- mandan ziyade — itimadım var. Hasılı, Afacan, hep bildiğiniz Afacan! Mister Makmik bizi stüdyonun bahçesinde karşıladı. 6od Morning, Mister Afa- can... Dün gece iyi uyudunuz mu? — Teşekkür ederim, Mister Makmik... Biz Türklerin bir sözü- müz vardır: Yalancının mumu gu- ruptan iki saat sonra söner, deriz! — Ya.... Çok güzel.. Çok güzel... Mister Makmik bu sözü niçin sarfettiğimi bittabi anlamadı, öyle olmakla beraber — onu derhıl defterine kaydetmeyi de unut- madı. Benimki de münasebetsiz- lik değil mi? Fakat ne yapayım, stüdyodan içeri girerken musallat sinek zihnime bir kere daha sa- dırdı. Kış be hayvan, kış!.. Bahçede üyoruz. O sırada gökte büyücek kırmızı bir balon gözüme ilişti. Gülerek: — Tuhafl dedim. Galiba sizin çocuk sinema yıldızlarından biri balonunu uçurmuş.. Mister Makmik hayretle bir | | Yamanız billâh yaman! Koşarız yorulmadan! Vermeyiz asla aman... Bakın yine gol yaptık! İ — Şimdi - -— —— Onıı Okur Mu?... Muallime Hanım — * aaav Bu ne rezalet kızı vn mo karan degılım anlıyor — musv Ben seni mektep müdürleri: şikâyet edeyim de, hocasile & lenmck ne imiş anlarsın. Paylışnıı! Afacana annesi sordu: — Afacan, demin verdiğim elmayı kardeşinle paylaştın mı? Afacan cevap verdi: — Elbette anneciğim... Elma- nın içinden beş çekerdek çıktı. Beşini de kardeşime verdim. onları bahçeye ekecek. | Her çekerdekten birelma ağacı Afacan koşarak bakkal dük- İ kânına girdi. Fakat orada durup düşünmeğe başladı. — Annem bana şu yirmi beş kuruşu — verip — birşey ısmarladı amma ne olduğumu unuttum gitti.. Sonra kararını verip bakkala | dedi ki : — Annem “paranın üstü se- min olsun... Kendine çikolata alır- sın,, demişti. Sen evvelâ bana şuradan bir yüzlük çikolata ver de... Annemin ne istediğini son- ra gidip sorarım | No Anlamış!.. Afacan amcasının — köşküne gitmişti. Amcasile bahçede ge- zerken bir armut ağacımı göste- rerek sordu: — Bütün ağaçlarınızda kadar armut var mı, amca? Amcası cevap verdi: — Her ağaçta —armut olur mu, oğlum... Yalnız armut ağaç- larında var! balona, bir de bana baktı. Sonra birdenbire kahkaha ile gülmeğe başladı. — Aman, ne hoş lâtife... Ne hoş lâtife... Sesli filim çevirece- ğimiz zaman tayyarelere uzaktan uçmaları için bir işaret — olmak üzere sütdyonun — üstüne salıver- diğimiz bu kırmızı balon.... Hah hah hah.... Selâmün aleyküm, kırdığım potu gördünüz mü?... Mister Mak- mik biraz daha guldül:ten sonra sözünü tamamladı: * Bu kırmızı balon cid- den br çocük sinema — yıldızının elinden kaçırdığı oyuncak balona benziyor !.. Hah hah hah... Cid- den hoş bir lâtife.. O 1lâtife hoş mu, değil mi, sen bir kere de onu bana sor! Ben de zoraki biraz gülmiye çalıştım. Stüdyoya girdik.. Mister Makmik: — Affedersiniz, dedi. Ben bir prova idare ediyorum. Siz burıdııı seyredebilirsiniz. ejisör yüksek bir yere çık- tı. A örler de karşısındaki de- korun önüne toplandılar. Biz de Mister Jefsonla konuşuyoruz. Si- Kardeşimin beş tane olacak.. Daha ne | çıkacak. elma ağacı Afıcarsın Amnesi — Acayip! Bu makas ne fena olmuş... Hiç kesmiyor... Afacan — Tuhaf şey... Ben bu sabah bahçenin bütün otla- rını onunla kestim. Mükemmel kesiyordu... nema müdürü: Şimdi başlıyacaklar, dedi. Operatörü bekliyorlar. — Hastahanede yapılan bir ameliyat sahnesini filme çeke- cekler, galiba... Hayı eden ?.. Şey... Bilmem... Operatörü bekliyorlar “dediniz de... Mister Jefson hayretle yü- züme baktı ve asıl fenası Mister — Makmik gibi kırdığım potu lâtifa * şeklinde kabul etmiye hiç yanaş« madı. Bilâkis ciddi bir tavırla: — Pekâlâ bilirsiniz ki filmi çeken fotoğrafçıya operatör deni: lir... Zaten benim pot kırdığım herifin halinden belli idi. Bu se- fer ben pişkinliğe vurdum: — Evet, dedim. Ben Türkiye» de olmadığımı unuttum. Sizin ope- ratör dediğiniz kimseye biz Tür- kiyede doktor deriz. Çünki bıhuu iniz sinema fotoğrafçıları ka — sinema mektebi llidnde ilmııli tahsil ete miş sinema doktorları arasından intihap olunur,.. Onun için — siz operatör diyince... Yahu, bu adamlar da her şeye ne kolay inanıyorlar!... (Bîlmedi)