Afacan bırakın da gelin hep beraber bir- dirbir. oynıyalım ! v — Çocuklar, çu balonümr Telefonda... Afaca o gün halasının ken dilerine misafi geleceğini işitmiş- ti. Komşularından birinin evinde telefon vardı. Halasının numara- | sını da biliyordu. Telefona halası cevap verdi. Afacan: — Bugün bizim eve gelecek- mişsiniz... Kuzum Afacana büyük bir paket çikolata getirmeyi unutmayın.. dedi. Halası işi anladı: — Sen kimsin, bakayım? Afacan sesini kalınlaştırarak cevap verdi: — Babam!... Afacaı - baba, kadırlar ne diye sanki böyle küpekle so- kağa çıkıyorlar. Yanları: pek yerine bir keçi daha İyi... Hasan Bey — Keçiyi ne yap- sınlar oğlum... Alacan — Hiç olmazsa keçi- nin boynuzuna paket filân asarlar baba... | | | $ | | | ağabeğim evlendi de onun içi Afacan Tarınızı - Çorukar, gea baron> babamın şemsiyesine bağ- ı,',""" Cingöz, Topaç, Bastıhacak, Daha birçok, toplanarak Oynarız hep biz beraher Bahçemizde şimendifer ! Orası da — Üyle! Ögün sınıfta muallim — neşeli idi. Ders biteceğine yakın Afa- cana sordu: — Afacan, sen perşenbe gü- nü mektebe gelmedin, Neden gelmedin bakayım ? — Efendim, perşembe günü | gelmedim... | — Peki, ağabeyin — kiminle evlendi, bakayım ? | — Şey.., Efendim... Bir ka« dınla evlendi... — Heole şu sersemin verdiği cevaba bak! Elbet kadınla evle- necek... Afacan hemen atıldı: — Niçin efendim... Ablamda bir erkekle evlendil.. Nosi Eksik |.. Afacan babasile beraber si- nemaya gitmişti. Sinemada ter- | biyeli maymunlar, köpekler sey- | rettiler. Babası bu vesile ile Afa- cana bir ders vermek istedi. — Bak - Afacan, - dedi. Şu maymunlar, köpekle, hayvan ol- dukları halde her söylenilen şeyi nasıl o dakika yapıyorlar... Sen onlar kadar bile olamıyorsun... Afacaa şöyle bir düşündü: — Ne yapayım baba... bende onlar gibi iyi terbiye edilseydim elbet ben de onlar gibi olurdum! AFACANIN DEVRİÂLEM SEYAHATİ Afacanın Tefrikası: T4 Hulâsa — Arkadaşı —Cingöz — İle devri âlem — seyahatine çıkan Afacan Amerikada kendine Tür- kiyenin en meşhur. sinema yıldızı süsü veriyor. Para ve şöhret ka- zanıyor. Bir filim çevirmek üzere Holiyuda davet ediliyor. Duglas Falrbanksın evinde ziyafet. Ömrümde — nutuk — söylemiş gocuk değilim. Fakat başa ge- lince herşey yapılıyor... Bir kere Amerikaya, Amerikadan Holivuda, Holivuttan dünyanın en meşhur sinema — yıldızlarile bir sofraya düştük! — Haydi Afacan kendini göster... Nutku tabil türkçe söyliye- ceğim. Sofrada Cingözden baş- ka türkçe bilen bir kul olmadı- ğı için söylediklerimi tabit ondan başka kimse anlımıyacak ! Ayağa kalktım. Olmadı! yer- | den bitme olduğum için başım | görünüyor.. Ben de iskemlenin Üstüne çıkıp yumruklarımı beli- me dayadım. “Var mı bana yan bakan!, der gibi bir kabadayı tavrı takındım. Lâf arasında -şu nu söyliyeyim ki Amerikada — pa- lavra kadar para eden hbirşey varsa o da kabadayılık! Nitekim daha ağzımı açma- dan sofrada bir alkış tufanıdır koptu. Gülümsiyorek etrafı ba- şımla selâmladım, söze başladım: — Amerikalılar, size söylüyo- rum, hemşerim, sen anla ! sâhi... | Afacan — Bastibacak, getir sen de şemsiyesine bağla... ı balonlarınızı hep bağlayın... ŞİMENDİFER! | | Lokomotil ben olurum ! Trende de sermemurum ! (Tamam!) derim, düdük çalar, Ben kalkınca yürür katar ! Manzum Bilmece Halli Geçen nüshamızda manzum bilmecemizin cevabı: SON POSTA Şayet hal edemedinizse © manzümeyi bir kere daha oku- yunuz. Tarifin SON POSTA ya tamamile uyduğunu görürsünüz. Bilmecemizin — Cevabı Geçen — nüshamızda rakam bilmecesi vardı. Birden do- kuza kadar olan doküz rTakamı üçer sıra altalta üyle bir surette dizeceksiniz ki sağdan sola ve yukardan aşağı ve bir köşeden öbür köşeye adetler üçer üçer | cemedilecek olursa yekün dalma 15 olsun. Bunun için rakamları şu şekilde diziniz : 15 15 M BZ 15 UYT ÜN Bi Sank Ü eei 15 15 5 Uğur Değil!.. Afacan — koşarak — annesine geldi: — Anne, mutfakta siyah bir | kedi var.. — Ziyanı yok oğlum.. Siyah kedi eve uğur getirir.. — Yok anne. Bu öyle uğur getirecek gibi değil ! — Neden? — Tel dolaptan — tavuğun budunu alıp götürdü de ondan! (Cingöz hemen kulak kabart tı. ) Sen ne enayi oğlansın, be... Yazıklar olsun sana... Ben de seni açıkgöz bir çocuk zanne- derdim! O ne o yahu... Önündeki yemiş tabağında muzlar takımile duruyor! Yuh sana be... Yoksa 'babanın evinde hergün muz mu yiyordun! Sonra bak, ben bura- dan görüyorum: Tabağında tek bir şeftali çekirdeki bile yok. Oğlum, bunlar babanın akşam eve dönerken Küçükpazardan çift okkasım on beşe alıp önü- nüze dayadığı çürük şeftaliler değil! Gözünü dört aç... Senin ömründe Kaliforniya şeftalisi ye- diğin var mı hiç! Ay sen armutta yemişsin!... Aşkolsun sana oğlum, sen et- rafındakilere bakma... Onlar se- nin benim gibi değil... Herifler oldum olası böyle yiyip içiyorlar, can besliyorlari Sayemde bir ni- dokuz | | Afacan Haydi Fakat kaza eksik olmaz... Yallanınca tren biraz Vagonları birer birer Lekomotif yolda eker! Çevir Kaz Yanmasin ! Hesap dersinde muallim kes- riadiden bahsediyordu. — Afacan, söyle bakayım, bir | elmanın yarısını mı istersin, yok- sa Üçte ikisini mi? — Yarısını isterim muallim B. Muallim kaşlarını çattı: — Afacan, se ne lâkırdı an- | lamaz çocuksun.. Ben sana kaç defa söyledim ki bir şeyin üçte | ikisi yarısından daha büyüktür. Afacan kırdığı potu anladı, fakat işi kurnazlığa döktü. — Bilmiyorum, muallim bey... Bilmez olur muyum hiç... —Öyle ise niçin üçte iki elmayı | birakıp yarım elmayı - istiyorsun.. — Elma ile başım pek hoş değildir de onun için, muallim Bey... — Yoksa — bilmediğimden değil... Portakal Gibi... Coğrafya dersinde : Muallim — Çocuklar, dünya- nn tıpkı bir portakala benzedi- ğgini biliyorsunuz. Sen söyle ba- kalım Afacan, dünyanın iki ucu niçin biraz basıktır : Afacan derhal cevabı buldu : — Portakala benzediği için !.. mete kondün. Atıştırmana bak... Bu fırsat her zaman ele geç- mez... Doğru değil mi, Allah aşkına, — sen söyle bari Mister Doglas Fairbanks! ( Ev sahibi- miz başile tastik etti) gördün mü behey sersem... Senin enayiliğini onlar bile tastik ediyorlar! Bana bak, Cingöz, şakayı bırak... Ben önümde ne var ne yok hepsini silip temizledim... Senin önünde- kiler kalırsa bu gece rahat uyku uyumam! Eğer sofradan kalkınca meyva tabağında bir şey bıra- kırsan ( Şarlo ) ile Harold Loyd şahit, seni eşek sudan gelinceye kadar döver, pastırmamı çıkarı- riml.. — Anladın mi? ( Şarlo ile Harold: “ Yerden göğe kadar hakkın var! , Demek ister gibi baş kırdılar! ) yiyebildiğini ye, yemediğini cebine at. Sonra bana verirsin! Helâl edersin, de- ğil mi Meri Pikfortl Ev sahibi- miz: çocüklar, 1 Çocuklar (hep bir ağızdan ) Aaana İl... Hasan B.— Eyvah, bizim şemsiye uçuyor. Ben ne yapayım şimdi !.. , Üstelik Te Bahşiş! Annesi Afacana nasihat edi- yordu : Oğlum, şunu bil ki yalandan kimse hoşlanmaz.. — Öyle deme anne. Sen hoşlanmazsın amma büyük annem pekâlâ hoşlanıyor... — Büyük Aannenin yalandan hoşlandığını nereden biliyorsun, | bakayım ?.. — Pekâlâ hoşlanıyer — “ Bi yük anne, sen daha gençsin! ,, diyorum da bana beş kuruş veriyor ! Afacanın Annesi — Afacan hiç merak etme. Dişçi evuelâ dişlerini ilâçia dondurur. Çekli- diğini duymazsın bile... Afacan — Öyle ise, anne, dişlerim! Hâç yerine şu vişne şerbeti Hle dondursak.. Bak adam : “Buz gibl.. Otuz iki dişl birden donduruyar ! ,, diye ba- ğgıriyor ! “Helâli hoş olsunl,, der gibi gülümsiyerek boyun kırdı. haydi artık, günahından da korkma... Yaşasın Amerikal.. Yaşasın Türkiyel.. Alkışlar arasında yerime otur« dum. Herkes beni tebrik ediyor, elimi sıkıyor, yüzmü ukşuyordu.. — Amman ne serbest konu- şuyor! — Nede kendine yakıştrıyor! — Sesi de sesli filme çok iyi gelecek.. — Keşki bu nutku sesli sine- maya alsaydık!.. Bu son söz üstüne Cingöz dayanamadı : — Hah ! dedi. Bir o eksikti... O aralık Cingözün önüne baktım. Yemiş tabağı bomboştu. Anlaşılan sözlerim çocuğun ârına dokunmuş olacak ki gözle kaş arasında tabakta birşey bırak- mamıştı ! ( Arkanı var ) J h İ İ İ j