'BiZi İDARE EDENLE'R Kahır Yerine Lütuf Görenler Artık Saray Memnun, Memnundu. Fakat Arkadi Vak' asından Sonra... Muharriri 4 Her Hakkı Mahfuzdur w âğ —i Devletin, düşmanlara muka- vemet edebilmesi için herşeyden evvel dahilde sükünete ihtiyaç var. Şurada, burada neşrettiğiniz yalan yanlış sözlerin akıbetini düşünürse- niz, en evvel velinimetinizin za- rardide olacağını görürsünüz. Onun için bundan sonra süküt etmenizi tavsiye ederim. Dedi. Bu munis sözleri, bir kaynaşma, bir uğultu takip etti. Hepsi de karmakarışık olarak Abdülhamidin ayaklarına kapa- hiyor: — Allah, ömrü müzdat buyursun... Diye söyleniyorlardı. Halbuki, Abdülhamit daha sözünü bitirmemişti. — Kalkın.. Beni dinleyin. Dedi. Kalktılar. Yine ellerini göbeklerinin üstünde kavuşlura- rak iki büklüm durdular ve Ab- dülhamidi dinlediler. — Şimdi, doğruca Başkitabet dairesine gidiniz. Başkâtibi gö- rünüz. Hepinize liyakatinize mu- vafık birer memuriyet verdim. Şu şartla ki, şunun bunun sözle- rine ve vaitlerine kapılmayın. Söylediklerimi de unutmayın. Abdülhamit, bu sözleri müte- akip, derhal geri döndü.. En şedit mücazat ve ukubata intizar ederlerken, Ümit etmedikleri bir müküfat ile neticelenen bu sah- ne, zavallı adamları âdeta deli etmişti. Hepsi de ayrı ayrı birer şükran — duası — mizıldanırlarken, Abdülhamit, kapıdaki paravana- nın arkasında kaybolmuştu. Biraz sonra mabeyin başkâ- tibi Sait Beyin odasında, akıl ve hayallerinden geçiniyen dolgun- ca maaşlı birer memuriyetle kar- şılaşan bu Sultan Murat bende- gânı tam manasile bir balık gibi susmuslardı. Artık Rüştü, Mithat ve Re- dif Paşalar nasıl memnun ve müsterih — olmuşlarsa, saray da öylece Sultan Murattan bir teh- like gelmiyeceğine kanaat hasıl ederek mutmain bir hal almıştı. * Bu sükün, Arkadi vak'ası (*) ndan bir ay sonraya kadar de- şahanenizi vam etti. Arkadi vak'asınım mu- | halifler üzerinde hasıl ettiği tesiri biraz —evveb arzetmiştik. Gerek muhaliflerin. ve gerek Sultan Murat taraftarlarının bu suretle birer köşeye sinmesi, artık her- şeyden ümidi kestikleri zannını veriyor, Kanunu Esasl taraftar- larının vahat rahat iş görmelerine meydan bırakıyordu. Fakat bir akşam birdenbire bu sükün, yine haleldar -oldu... Zaptiye nazırı Pepe Mehmet Pş. henüz ikindi namazından kalk- () Sudurdan Gürcü Şerif, Mu- hiddin, Ramiz Paşa ve dört yüze yakın rüfekasmı, (Arkadi) vapurile sü- rüldükleri ıç.ıı bu hâdiseye ( Arkadi * tenllmişti. mıştı. Be.ildıı zabıtası tebdil memurlarından Arif — Efendinin mühim, Müstacel ve pek mahrem bir meseleden dolayı kendisini derhal görmek iİstediğini nazıra haber verdiler. Nazır, hemen, Arif Efendiyi huzuruna çağırtarak kemali dikkat ve ehemmiyetle dinledi. Bu mülâkat, yirmi dakika kadar sürmüştü. Mülâkat biter bitmez, Zaptiye Nazırı derhal atına atladı. Dört- nalla sürerek Nezaretlen uzak- laştı. Nazır o kadar telâş içinde idi ki, herkes arkasından baka- kalmıştı. Atı, kan terlere müstağrak bir halde Galatayı, Tophaneyi, Fındıklıyı geçti. Beşiktaş Sarayı- nın papısında atından indi, Acele acele kumlu bahçeyi geçti. O ka- dar telâşlı yürüyordu ki, s:k sık kılıcı - ayaklarına dolaşıyor, — onu düşürecek gibi oluyordu. Hiç kimse ile harfi vahit konuşmadan doğruca — başkâtip Sait Beyin odasına girdi. Selâm vermeyi bile unutarak: — Aman beyefendi hazretleri, nazikçe bir mesele hakkında maruzatım var, Bir müddet ( Hal- vet ) olsun. Dedi. Sait Paşa, Üzeri yığın yığın evrak dolu masasının arkasında Rüştü Ve | gelirim. Mithat Paşalar ıeııiş bir. koltuğun içine gömül- müş gibi idi. Vaktinden çok ev- vel karmakarışık sakalı - çıkan gayritabil ve çelimsiz bir çocuğa benziyordu.. Zaptiye nazırının, telâşla odaya girmesi, esasen kendisini korkutmuştu. Bu sözleri işitir işitmez, âdeta, olduğu yerde buz gibi dondu. Titriye titriyo sol elini uzata- rak zilin kordonunu çekti. Kapıyı açan hademiye: — Zil çılmıdıkçı zinhar oda- ya kimse girmesin. Dedi, Mehmet paşa, Sait Beyin ya- zıhanesinin önüne bir sandalye çekti. biraz evvel, tebdil. memu- ru (**) Arif Beyden işittiği sözle- ri, birar da mübalâğalandırarak bir çeyrek kadar izahat verdi. Sait Bey, Mehmet Pş.yı dinle- dikçe renkten renge giriyor, saçı sakalı dimdik olarak elleri ayak- ları - titriyordu.. Paşa, sözlerini bitirir. bitirmez, |hemen ayağa kalktı. Fesini, iyice kafasına bas- tırdı. O zamanın saray âdabından olduğu veçhile kulaklarının ucu- nu fesin kenarile sakladı. Paşaya: — Hele siz, biraz istirahat buyurunuz. Ben şimdi, icap eden iradei — seniyeyi — istihsal —eder, Diyerek kapıdan fırladı. ( Arkası var ) Bugday Nıçın Yukseldı ——? (Baş tarafı 1 inci sayfada ) nuna kadar dünkü piyasayı mu- hafaza ederse ekmek gelecek hafta (30) para kadar düşebile- cektir. Yapılan tahminlere göre yeni Mmahsul yetişinciye kadar ekmek İstanbulda (8,0) kuruştan aşağıya düşmiyecektir. Muamele vergisi hazirandan itibaren yüzde on çıkarıldığı için (72) kiloluk bir çuvalda (62) ku- kuruş müamele — vergisi verile- ceğinden ekmek fiatları (35) pa- ra yükselmiş olacaktır. Ekmek — narhlarını — İstanbul piyasasına göre — tanzim eden Zonguldak ve — Bartından dün belediyeye ekmek işi hakkında telgraflar gelmiştir. Ekmek fiat- larının - buralarda da yükseldiği tahmin edilmektedir. Diğer taraftan dün, İstanbula Anadoludan 18 — vagpn buğday gelmiş, fakat borsada iyi cins buğday üzerine satış olmamıştır. Yalnız, 18 - 24 çavdarlı buğdaylar dön, evvelki günkü fiatten 13 para fazla olarak 7 kuruş 30 paraya - satılmıştır.. Bu suretle buğday dün, 13 para yükselmiş demektir. Ticaret Müdürlüğü ve Ticaret Borsası Komiserliği son buğday yükselmeleri hakkındaki tetkiklerini bitirmiştir. Tahkikata göre buğday şu sebeplerden do- layı yükselmiştir. A — Havaların biraz kurak gitmesiş 2 - Anadolu için İstan- buldan buğday alınması; 3 - Ta- cirlerin mevcut buğdayları depo- lara çekmeleri; 4 - Ekmekçilerin az muamele vergisi vermek için | hazirandan evvel külliyetli mik- tarde un — almalarından — dolayı değirmenci vey kırmacılarda wn kalmaması ve bunların yeniden her ne babasına olursa olsun pi« yasadan buğday almak mecbu- riyetinde kalmaları. Ticaret — Müdürlüğünün — ve Borsa komiserliğinin yaptığı tah- | e kikata göre, ekmek buhranını | munhasiran — ekmeçiler — doğur- muşlardır. Çünki ekmekçiler ellerinde külliyetli miktarda an olduğu halde birkaç gün az ekmek çı- kartarak ekmek buhramı yapmak | ve bu süretle narhi. yükseltmek hilesini takip etmişlerdir. Nitekim narh dünden itibaren yükseldiği | için dün buhrandan eser kalma- | miş ve firincilar. bol bol ekmek | çıkarmışlardır. Piyasa ile yakın- | dan alâkadar olan bir tacir bize şunları söylemiştir. “— Ekmek narhı fazla tesbit edilmiştir.. Çünki değirmenciler ve kırmacılar buğday - pahalılan- | Bunlar, ilânlarda atik numarala- dığı zaman aldıkları buğdayları henüz fırıncılara satmamışlardır. Ekmekçilerin ellerinde | haziran- | dan evvel alınmış Ookadar fazla" ün vardır ki bu unları daha bir- kaç gün sarfedemezler. Diğer taraftan tacirlerin elle- | rinde geçen sene mahsulü olarak mühim miktarda buğday mevcut | bulunduğu anlaşılmaktadır. Gelen haberlere göre bu sene mahsul | vaziyeti iyidir. Bu vaziyet karşi- l | olmıyan kimselerin de müzayede- sında buğdayın pahalılaşmasına Profesyonel Hı!lrıı 15 Olalım Mı ? Refik Osman Bey Bunun Şiddetle Aleyhindedir (Baş tarafı | inci sayfada) | zun buna asla tahammülü yoktur. Ne yapılmak isteniyor? Eğer iki Üç kulübü profesyonel yapıp spor sahalarını hergün seyircisi çoğalan bir cambazhane haline koymak istiyorsak, şiddetle bağ- rırım ki sporun gayesi bu de- ğildir. Benim için spor telâkkisi, bu vatanın, bu heyeti içtimaiyenin spor sayesinde kuvvetli, sağlam, normal bir halde bulunmasından ibarettir. Gençliğin ruhan, ah- lâkan, bedenen, fikren yükselmesi profesyonellikle mümkün değildir. Biz eğer spor yapmak, spor- cu yetiştirmek istiyorsak Türk camiasında yeni yeni hareketlerle spora ehemmiyet vermek ve bu memlekeli — baştanbaşa — sporcu yapmak gayesini güdelim. İşte sporun fazileti budur. Sparun bir din telâkki edildiği memleketlerde ise hiçbir. zaman | işi iki takımın profesyonel olup ıporı! hizmet edeceği düşünülmemiştir. Bugün nüfusu (14) milyon olan | Türkiyede ancak (3000) sporcu vardır, Bu üç bin sporcunun yarısını idareci olarak kabul — edersek memleket sporunun mevklini ko- layca anlıyabiliriz. Biz istiyorur. ki, bu memle- ketin her çocuğu, her genci ve her adamı sporcu olsun. Zayıf, dejenere milletlere ha- yat hakkı yoktur. Kartacada can- sız ve zayıf doğan çocukların yakıldığını — unutmiyalım. Bunun içindir ki, profesyonellikten evvel Türkiyede yapılacak birçok lü- zumlu, faydalı hatta vatani vazi- feler olduğunu bilmemiz icap eder. Profesiyonelliğe gelince: Evvelâ bir spor, sonra teşek- küller ve en nihayet federasyon- lar, profesiyonel — olur, Bizim sporumuz — profesiyonel — olamaz. Ne futbolcularımızdan, ne de atletlerimizden bir şey bekliye- meyiz. Bugün Avusturya gibi, dün- yanın en kuvvetli, en yüksek futboluna malik olan memleket- lerde bile klüplerin kapısına kilit takmışlardır. Bir iki klüp istisna Gayrimübadiller I Müzayedelerdeki Hata- lardan Şikâyet Ediyorlar Gayrimübadil bonolarına mu- kabil Yunanlı — emlâkinin! mü- zayedesine şehrimizde de başla- nılmıştır. Elyevm Gemlikte bazı binalar müzayedeye çıkarılmış- tır. Fakat müzayedeye iştirak eden — gayrimübadillerden — bir kısmı müzayede ilânlarının hatalı olduğunu —ileri — sürmektedirler. rın kullanıldığını, cedit numara- lara ilibar edilmediğini, bu yüz- den müşkülât çekmekte oldukla- rını söylemektedirler. Bu şikâ- yetler arasında Türk tabiiyetinde ye iştirak ettiklerini söyliyerek alâkadarların nazarı — dikkatini celbediyorlar. ihtimal verilmiyor. Un fiatlerinin de bir miktar düşeceği haber — alınmaktadır. Şimdiki halde bir çuval un 650 kuruştur. edılınc, futholtulu bugün Viyas nada aşçılık, muzikacılık yapı" yorlar. Sonra — profesyonel — sporcü san'atkâr demektir. Halk önünde eserini göstertcektir. bir at gibi koşacaktır. Her iki ayağına, kafas' na son derecede hâkim olacaktır, ve en nihayet bir sempati uyan dıracaktır. Halbuki bizde değil sanatkâr yirmi pastan boş kaleye şut çe“ kecek kaç futbolcu vardır? Bağazların haricine bile çıkar mıyan Türk futbolunun profesyo- nel olduktan sonrada birşey yapacağını zannetmiyorum, İtalya, Fransa, İngiltere, Çee koslovakya ve Macaristan gibi birçok sahaları bol, parası ve zengin nüfusu olan memleketler bile başka yerlerden oyuncu alış verişine ehemmiyet vererek bu yürütmektedirler. Yalnız ( Milli Takim ) meses — lesinde çok hassas olmamızı tav- siye ederim. Memleketler arasın- — da yapılacak temaslar meden! âlemde gençlik ve kabiliyet ök çüsü olduğu için bu cihete ehem- miyet vermek lâzımdır. Millt takım için başka bir formül bulunmalı, bu kadroya, bilhassa federasyon emrine mü- him bir para verilmeli ve bu iş muvaffakıyetle yürümelidir. Yoksa on bir genci bir araya toplayıp cambaz gibi çılışh'mlk ne bu memleket sporu için f!" deli ve ne de lüzumludur. Profesyonelliğin şiddetle ılcr hindeyim. Türk sporunun içinde (23) h“ kadar 'sene emek vermiş benim gibi bir sporcunun kanaatlerle görüşleri bundan başka bir şey değildir. Temenni ederim ki, bü işi körükliyenler muvaffak - olsun Yi ve ben kanaatlerimde yanılmış — olayım. ,, Sarahaten — anlaşılıyor ki, eski futbolcu Refik |Bey profesyonet liği kat'iyyen kabul etmiyor v* bunun memleket sporu için fayd$ değil bilakis mazarrat doğura” cağına kani bulunuyor. Arıyanlar! İstanbulun münasip bir semt” inde yazlık bir ev istiyorsant”i Ev sahipleri! Siz de evinizi mevsimlik olarak kiraya verecekseniz SON POSTA ya hemen birf ilân veriniz. Müşteri bulacâ* ğınızdan emin olabilirsiniz ).uıu.ıılalırlnl imba tü Haşeratı ve Dd iön