5 Haziran 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

5 Haziran 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— buldu, boşalttığı altındır. — Kaptan Hul de bu fikirdeydi: AOT BAğEE ',.._ — di. Elinde bir sepet tutuyordu. — olsun da K — yüzmeyi — Mmuhakkak gölde TTTT U KETA — sON POSTA Cenup Denizlerihde Bir Sğgahat Macerası Altın Peşinde.. Uç Serseri.. Uç Milyoner | Kaptan Hul Nihayet İstediği Adama Bu tarzda yürüye — yürüye, daha doğrusu koşa koşa güneş henüz doğarken gölün kenarına vardılar. Burada gözlerine çarpan ilk şey yelken gemisinin bırak- tıkları yerde değil, fakat mukabil sahilde bağlı bulunuşu — oldu. Geminin yanına gitmeleri için bü- tün gölün etrafında uzun bir çark hareketi yapmaları lâzımdı. Sandal geminin bordasında yapışık duruyordu. Fakat ortada ne Makar vardı, ne de arka- daşları! Kaptan Hulün tekrar kızacağı tuttu : — Bakınız şu — külhanilerin yaptıkları işe! diye bağırdı. Gemiyi Bbür tarafa geçirmişler, şimdi oraya nasıl gideceğiz ? Hagton : — Elbette bir kolayını bulu- ruz, diye cevap verdi. Bereket versin ki gemiyi alıp gitmemişler bundan sonrası elbette kolaydır. Sözünü bilirmemişti ki karşı sahilin — ağaçlar arasından bir gölgenin sıyrılarak gemiye yak- laştığını gördüler. Bu, Makar Kaptan — Hul ile arkadaşları Makar'ın gemiye çıktığımı gör- düler. Tilman; — Bakınız elinde bir sepet | war, dedi. Dikkat ediyor musunuz sepetin içinde bulunanı geminin | baş ambarına boşaltıyor! Büyük Allahım! Herif galiba defineyi — Bana da öyle geliyor. Hayvana — bakınız! Karşımızda saçlarından — yaka- İiyamıyalım, — tahammül — edilir tey değil! Haydi çocuklar bekle- miye lüzum yok, çaresiz sahili dolaşarak öbür kıyıya geçeceğiz, düşünemeyiz. — Çünki köpek balığı vardır. Ne yapalım, kader böyle imiş, takriben otuz kilometre kadar fazla yol zörüyeceğiz. Bununla beraber Şaya ile ko- nuşmıya başlıyan Şaji başka bir /çare keşfetti ve kendisi icabında — köpek balıklarına karşı müdafaa hamlede ikiye bölen köpek ba- —etmek üzere bıçağını dişleri ara- — gina alarak güle atıldı. Ni — elinde sepet ile gemiden — tekrar ağaçların arasına daldığını - Gölde hakikaten insanı bir lıkları vardı. Fakat Saji korkmu- yordu. Suyun içinde köpek balık- larına bıçak ile hücum etmeyi birçok defalar tecrübe etmişti. Diğer ta- raftan burada bulunan köpek balıkları da açık denizde yaşı- yanlar kadar büyük değlidi. Sahilde — kalanlar Makarın inerek gördüler. Aradan biraz geçti. Saji bu müddet zarfında ge- miye yaklaşmış, sandalı çözmüş, zaman — içine atHlamıştı, şimdi kürek çe- “kerek bu sahile geliyordu. Bu, — ancak beş dakika sürdü. Sandal geldiği zaman hep birlikte bine- rek karşı sahile geçtiler, « Gemiye ilk olarak tırmanan Kaptan Hul oldu. Ve doğruca baş ambara koşarak merdiven- — den aşağı indi. Geride kalanlar kaptanın am- barda bir kibrit çaktığını anladı- Kavuştu : M başladığını işittiler. Kaptan Hulk: — Altın, Altın, toprağa ka- rışmış altın! Diye avaz avaz ba- garıyordu. Bir hamlede güverteye - çıktı, yüzü gözü kan hücumuna uğra- mıştı, kıpkırmızıydı, elinde de iki tane altın vardı: — Bu görülmüş şey midir? | Muharriri Stakpool Diye bağırıyordu. Gemide yarım ton toprak var, Toprağın içinde de saçılmış bir halde bir hayli altın! Fakat bu adam işi değik- dir! Toprağı ne diye taşıyor an- liyamıyorum. Defineyi ya bul- muştur, ya bulmamıştır. Bulma- mıştır. Bulmamış - ise altınları nereden getirmiştir? ( Arkası var) İ —ÇANAK KALE “O Zamanlar Dostça Bir Hareket Türkiyeyi Bitaraf rBj;rak (Baş tarahı 1 inci sayfada Türkiye harpten, şarkın en büyük devleti olarak çıkacaktı. Bu son ikada — bile vaziyet itilâf dev #ri için Ümit- siz değildi. An'anevi — İngiliz dostluğu hâlâ istinat edilebilecek bir kuvvetti. Arkadaşlarını ittifaka teşvik eden Enver Paşa şiddetli muhalefetlere maruz kalıyordu, Tabiaten ihtiyatlı olan Talât Paşa, umumi vaziyet vuzuh kes- pedinciye kadar, onu bitaraflığa ikna ediyordu. Türk kabinesinin ekseriyeti harte muhalifti. O zaman İngiliz ve Fransızla- rın dostça bir hareketi, ve Tür- kiyenin istiklâl ve tamamiyetinin temini, Türkiyeyi bitaraf bırak- mağa kâfi gelebilirdi. Fakat kader başka — türlü istedi. Henüz harbe girmek arzu- sunda olmıyan ve Türkiyenin harbe gireceğini ummıyan İngil- tere, Türk hükümetinin vereceği kararın ehemmiyetini kavrıyamadı. Temmuz ve ağustos ayları içinde İngiliz sefiri İstanbulda bulunma- dı. 18 ağustosta vazifesine dön- düğü zaman ise zar artık atılmış bulunuyordu. Temmuz soularına doğru harp bulutları ufukları sarmıya baş- ladığı zaman Türklerin en büyük endişesi, tamamiyeti milkiyele- rinin temini, ve yaklaşan fırtı- nadan azami derecede istifade edebilmekti. O vakit — Türkler Almanların yenilmez bir kuvvet olduklarına kani idiler. İngilizle- rin harbe iştirak edeceğini tah- min etmiyorlardı. Fakat Çarın boğazlar üzerindeki ihtirasatına artık mâni olmak istemiyeceğini zannediyorlardı. Binaenaleyh Türkiye için açık bir yol kalıyordu: Almanya ile birleşmek, Türkiyeyi lüzumunda yalnız o kurtarabilirdi. Binaena- leyh Wangenhein muradına eri- yordu. Resmi Alman vesikalarına nazaran, 27 temmuz akşamı geç vakit sıdrazam Alman sefirini davet etmiş ve Türkiye, Alman- ya, Rusya arasında tedafül ve taaruzi bir. (ttifak aktini teklif etmiştir. 24 saat geçmeden Ber- lin bu teklifi resmen kabul etti. 31 temmuzda Enver paşa ordu- nun seferberliğini ilân etti. 2 ağustosta Almanya ittifak munhedesi imzalandı. tedenberi boğazlırın sevkel- ceyş moktasından haiz olduğu askeri ehemmiyet Üzerinde çok ile — lar ve hemen o anda bağırmıya | durulmuştu. Fakat 1914 ten son- mER K abilirdi,, radır ki Napoleonun 1808 de söylediği sözün ehemmiyeti anla- şıldı. Hatta bu kadar mahirane bir surette boğazları elde etmiye çalışan Almanya bile bu ehem- miyeti tamamen kavramış değildi. Türkiyeyi kazanmakla Rusya ile Fransa — arasındaki münakaleyi kapayacağını, bir kısım Rus — or- dularınm Türk — istilâsına karşı Kafkasa gönderileceğini düşün- müştü. İngiltere harbe iştirak ederse Türkler — sayesinde — İngilizleri Süveyş kanalında meşgul etmeyi, ve bir Hint isyanile İngiltereyi rahatsız etmeyi de nazarı dikka- te almıştı. Fakat Almanyanın Türkiye hakkındaki plânı, Boğaz- larda cereyan edecek bir harple pek alâkadar değildir. Bir tarafa Rusya ve Fransayı mağlüp ettik- ten, Balkan — hükümetlerini ve | asli birer devlet haline getirdik- ten sonra Alman nüfuzunu İran körfezine kadar uzatmak müm- kün olacaktır. Almanyanın en mühim gayesi bu idi. Fakat sonradan Boğazları ka- pamakla Rusyanın kan damarını kurutmak mümkün olduğu anla- şıldı ve Almanlarla beraber, iti- lâf devletleride bunu ancak o va- kit idrak edebilmişlerdi. Wıugenheim:ıuahıdeyî müza- kere etmişti. Fakat İngilterenin harbe girmesi, az daha müahe- denin imzalanmasına mâni ola- caktı. Muahede 1914 fırtınasından evvel imza edilmiş ve İngiltere- nin harbe gireceği hesap edilme- miş olduğu için, bu yeni ittifak Türkiyeyi — Enver we Talâtın bile aklma gelmiyen büyük teh likelere maruz — bırakıyordu. O vakte kadar Türklerin en büyük korkusu, — Rusların — Karadeniz donanması — idi. — Göben — ve ve Breslâv zırhlılarının İstanbula gelmesile bu tehlike bertaraf edilebilirdi. Alman Amirali Souchon Türk donanmasının ku- mandasını ele alacak, ve Kafkas hududunda — yapılacak — tahşidat tehlikeden masun — bulunacaktı, Fakat daha muahedenin mürek- kebi kurumadan İngiltere Berline ültimatom verdi ve Türkiyenin maruz bulunduğu tehlike o vakit vüzuh kesbetti. (Arkası var ) Â YE Bu Sütunda Hergün Gençleşe — Saliha Hanımefendiye Macide, uzun kıvırcık kirpik- lerinin altında en kıymetli mücev- herler gibi gizlenen iri siyah özlerini, taşkın bir muhabbetle ocasına çevirdi. — Sen hiç annemi görmedin, değil mi Nadir? — Görmedim Macidel Genç adamın hayalinde, silik bir gölge, biran canlanır gibi ol- du. İnce siyah bir başörtüsünün çerçevelediği muntazam çizgilerle sevimli bir çehre.. İşte Nadirin, Macidenin annesi hakkındaki bü- tün bilgisi.. Onu da Konyadan gönderilen bir fotoğrafta gör- Müştü. Macidenin annesi çoktanberi Konyada idi. Kocası bir hastalık neticesinde öldükten sonra, Ha- ide hamm kızı ile yapyalnız _kılımş ve konyadaki kız karde- şinin musirrane daveti üzerine ora- ya gitmiş ve yerleşmişti. Macide o zaman on üç yaşında idi; tah- sili yarıda kalmıştı. Halbuki daha — okumak — ta istiyor- du. Annesine yalvardı yakar- dı, nihayet iknaa muvaffak olarak İstanbula geldi. Bir iki komşunun — himmetile mektebe girdi. Son sınıfına kadar okudu, bitirdi. İşte Nadir, Macideyi, o za- man, mezun talebenin müsame- resinde görmüş, beğenmiş ve sevmişti. Bazı — vesilelerle — ta- nıştı; günlerce, haftalarca — gö- rüştüler, biribirlerinden — pek hoşlandılar. Nadir, — Müdürü bulunduğu — müesseseye dolgun bir maaşla Macideyi de aldı. Nihayet Nadir teklifini yap- te Macide ile evlenmek istiyordu. Zaten, genç kızın kalbinde de böyle bir arzu yok değildi; ka- bul etti. Annesine yazdığı son mektupta müdürünün teklifini de bildirdi. Ve —annesi İstanbula gelmeden düğün olup bitti. * Genç kadın bütün bunları bir iki saniye zarfında düşünür- ken, annesini büyük bir hasretle özlediğini hissetti. Bir an tered- dütten sonra: — Nadir dedi, annemi birkaç ay için getirtsen ? O kadar göre- ceğim geldi ki... — Kaç senedir. bunu ilk defa mı hatırladın? Tabil, yavrum! Yaz bir mektup! Bir hafta sonra, bir günü, Halide Hanım geldi. » Damadını pek beğendi. Nadir de kainvalidesinden hoşlandı. Ve günler, haftalar geçmiye baş- ladı. Bir gün, bir tarafa davetli idiler. Macide, mutlaka annesini de götürmek istiyordu. Nadir, kainvalidesinin; siyah başörtüsü, maşlahı, topuksuz yayvan iskar- pinleri ile nasıl gideceğini söylü- yordu. Genç kadın: — Ben onun kıyafetini düzel- tirim. diye israr etti. Hakikaten — dediğini cuma yaptı: Annesinin başörtüsünü - muva- fakatile - attı; saçlarını hususi berberinde kestirdi; ince blüzlar, modaya muvafık roplar giydirdi, bacaklarına ipek çoraplar, ayağı- na yüksek ökçeli zarif iskarpinler aldı, nihayet sırlma, terzisinde mükemmel bir manto yaptırdı. Halide Hanım o kadar muta- assıp bir kadın değildi. Okumuş- tu, malümatlı denebilirdi. Ve... Çök güzeldi.| Fazla ısrar etmedi. Nakili: Hüseyin Zeki n [Sadın Nadir eve döndüğü zaman bu mesele için canı sıkılıyor, bir türlü, Macidenin annesini davete beraber götürmek istemiyordu. Fakat — salona girer — girmez, biran — olduğ yerde ivilen- miş gibi sabit kaldı. âöılorl, aynanın karşısında saçlarını dü- ieılıldeın Halide Hanıma dikildi, Ana kız kahkahalarla gülüyor, Nadirin hayretten bir karış açıl- mış ağız ve halile alay ediyor- lardı. Genç adam, hayreti geçince bir iki adım yürüdü, neşeli neşeli: — İnanılmıyacak şey, vallahi! dedi. Sizi bir yabancı kadın san- mıştım, Halide Hanım nekadar güzek- leşmiş ve gençleşmişti! Bir ya- bancı, şüphesiz, ana ile kızı biribirinden ayıramaz, hiç olmaz- sa, annesini ablası zannederdi. Hele vücudü! Nekadar mütenasip ve mevzundu ? Günler geçiyor, Halide Hanım, güneş ve yağınur altında yerini seven bir çiçek gibi hergün biraz daha inkişaf ediyordu. Nadir, bir gece şu rüyayı gördü. Kayın- valide ile damat beraberce gezi- yorlardı. Sabah, çok erkendi. Nadir, Halide Hanımın koluna girmişti. Yüksek otların üzerine oturdular; macidenin annesi, Na- dire hararetli haretli bir şeyler anlatıyordu. Birden irkildi ve uyandı ve © uyanışla beraber kalbine bir yılan girdiğini anladı. (Sonu yarın ) Hüseyin Zeki Hergün Japonyada Siyasi Suikastler &. (Baş tarafı üçüncü sayfada) Briyan - Kelleg misakını imzahyan ve Cemiyeti Akvamda aza olan Japon hükümeti, bir taraftan mil- letini süküta davet ediyor, diğer taraftan da Şanghay ve Mançuri meselelerini imkân — nisbetinde halle uğraşıyordu. Bu suretle mutedil bir siyaset takip eden kabine reisi İnakay “ Kankardeşliği ittihadı ,, azası tarafından katledildi, bugün müf- rit milliyetperverler orduya isti- nat ederek, Japonyayı kadim ve an'anevi haline rücu ettirmiye çalışaktadırlar. Beyaz ırka karşı kin ve adavet hergün artmakta “ Kankardeşliği — İttihadı ,, nın aza kadrosu gün geçtikçe ka- barmaktadır. 70 sene Zarfında Japonyayı mad-'eten ibya eden Garp me- deniyeti bugün o milletin nefre- tini celbetmektedir. “Kankardeşliği İttihad,ına karşı sempati beslemekte olan Jeneral Arakinin, yeni Amiral Sayto ka- binesine barbiye nazırı olarak girmesi şayani dikkattir. Jeneral Araki, Çine karşı şiddet istima- lini, Mançurinin Japonyaya ilhak edilmesini — istiyenlerin başında gelir. Jeneralin kabineye girmesi müfrit milliyetperverlerin galebe- sinin bir işaretidir ki bn noktadan bilhassa bir Rus - Japon harbi endişesinin — meydana çıkmasına sebep olmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: