Türk-Yunan İktısadiyat İki Tarafın Müte- kabil Vaziyetleri Nedir? Atina 31 ( Hususi ) — 1931 senesi zarfında Türkiye ile Yuna- nistan arasındaki ticari münase- bat muntazam bir surette cere- yan eylemiştir. Türkiyenin Yuna- nistana olan ihracatı ehemmiyetli bir surette artmışlır. Yunanista- nın Türkiyeye olan ihracatı te- beddülâta duçar olmuştur. Yalnız son aylar esnasında biraz artmış- tır. 1930 senesinde Türkiyenin Yunanistana göndermiş olduğu 392,477.000 drahmi kıymetinde muhtelif emtiaya mukabil, 1931 senesinde gönderdikleri481,513,000 drahmiye baliğ olmuştur. Türkiye — lehine takriben 909,000,000 drahmilik bir farla- hk müşahede edilmektedir. Diğer taraftan Yunanistanın Türkiyeye ihracatı 1930 sene- sinde 10,570,000 - drahmi iken 1931 senesinde 13,298,000 drah- miye baliğ olmuştur. Türkiyenin Yananistana olan ihracatının başlıcasımı hayvanat ile yumurta teşkil etmektedir. 1930 — senesindeki — ihracat 262,400 koyun ve keçi, 32,134 sığır ve inek. 1931 senesindeki ihracat 471,292 koyun ve keçi, 55,227 sığır ve inek, Yumurta ihracatının miktarı: 1930 senesinde 1,988,486 kilo, 1931 senesinde 2,257,626 kilo. İlerde takas usulünün mev- kü tatbika vaz'ı sayesinde, Yu- nanistanın Türkiye ile olan ticari münasebatının fevkalâde bir su- rette artacağı Yunan ticaret âle- mince ümit ediliyor. Yunanistan Ve Ecnebi Sergiler Nazırlar Meclisi, iktısada ria- yet etmek gayesile, Yunanistanın davet edilmiş olduğu — ecnebi sergi ve panayırlarına şimdilik İştirak eylememesine karar ver- miştir. Milli şeref dolayısile iştirak edilmesi zaruri bulunan iki sergi bu karardan istisna edilmiştir. Türkiyenin Yunanistana İhracatı 1932 senesinin ilk üç ayı zar- fında Türkiyeden Yunanistana: 9950 adet sığır ve inek, 71731 koyun ve keçi, 179 domuz, 26 at ve merkep ihraç edilmiştir. Atinada Bir Ticaret Kongresi Açılıyor Atinada küşat edilecek olan Yunan Kongresine - vilâyetlerden gelecek ticari teşkilâtların adedi 70i ve Atinadakilerin adedi ise 50 yi tecavliz eylemektedir. Ruznameci müzakerat — şudur: Khalâtın tahdidi. Emtia müba- delesi. Kambiyo mesaili. Mali mesail. Köngre 30 Mayısta küşat edi- lecek ve 15 gün devam edecektir. * Bir Cinayetin Muhakemesi Şeker bayramının üçüncü gü- nü Salih ve Faruk isminde iki arkadaş arasında çıkan bir kavga Salihin ölümü ve Faruğun ağır suürette yaralanmasile neticelen- mişti. Dün, Ağırceza mahke- mesi bu cinaâyetin muhakemesine başlamıştır. Dün maznunla bazı şahitler dinlenilmiş, diğer şahit- Terin dinlenmesi için dava başka bir güne bırakılmıştır. Ekspres, Sirkeci istasyonunda henüz durmuştu. Otel kapıların: da, müze ziyaretlerinde sık sık tesadüf ettiğim, mahcup, - terbi- yeli bir genç, âdeta kızararak Vagon-Liden çıkan yaşlı yolcunun önünde eğildi ve güzel bir Fran- sızca ile : — Affedersiniz efendim.. Ter- ecüman lâzn mı? diye sordu. Yaşlı yoltu: Hayır, dedi, — teşekkür ederim, Turist değilim. İstanbula hususi işlerim için geldim. Genç tercüman, tekrar yolcu- yu selâmlıyarak çekildi. Aradan epeyce zaman geç- mişti. Bir gün, ayni gence Aya- sofya camii avlusunda kalabalık bir seyyah kafilesine — yüksek sesle izahat verirken rastladım, Selâmlaştık. Söylediklerine uzak- tan kulak misafiri oluyordum. Tercüman anlatıyordu : — Onuncu asırda, Bizans imparatoru ikinci Bazil binanın birçok aksamına yeniden ilâveler yaptırdı. Kapının içine Mesih ile dört meleğin tasvirlerini nakşet- tirdi. Mihrap duvarının Teşkil ettiği girinti de Havariyundan Petro ile Pavlos arasında Mesihi taşıyan Meryem görülüyordu. Beşinci asır Yunan müverrih- lerinden Prokop....,, Seyyahlar, onu dindarane - bir huşu içinde dinliyorlardı. Yanına yavaşça sokularak sordum: — Sizi nerede görebilirim ? Gülümsedi : — Gazetecilik mi? — Evet. — Akşama doğru... Perapa- lasta.. Görüyorsunuz ya şimdi çok meşgulüm... ç Söz yerdiği saat te Perapa- Jasın kuytu bir salonunda buluştuk. Anlattıklarını birer birer kayde- diyorum: İstanbula gelen seyyahlar üç sınıftır. Birincisi grup halinde dolaşan seyyaklardır ki - büyük acentelere — bağlıdırlar, Acenle, bunların yol, lokanta, otel, oto- mobil masraflarını bir mukavele ile evvelden temin eder, Sey- yah, şehre — çıkmeca — acenta- nın programına — tâbidir. O- nun tayin ettiği otelde yatar. Onun kiraladığı otomobille do- | laşır, onan hazırlattığı yemekleri yer ve muayyen gün ve saatte | tekrar vapuruna binerek memle- I keline döner. SON POSTA Tren gelirken tercüman Peronda bekler Bu kısım seyyahlar, şehre bü- yük fayda temin etmezler. Her bareketleri tahdit edilmiştir.Prog- ram haricine çıkamazlar. Diğer bir kısım seyyahlar da seyahat- lerini yine acenteler vasıtasile yaparlar. Bir farkla ki bunlar kalabalık gruplar halinde değil, münferit üç beş seyyahtan iba- rettir. Maamafih, yine acenteye tâbi oldukları için bir programla harekete mecburdurlar. Üçüncü kısım seyyahlar, - tek başına, kendi arzularile, hiçbir acenteye bağlanmadan, dolaşan seyyablardır. Bunlar, şehre çıkın- cıya kadar hangi olelde yatacak- larını bilmezler. Ellerinde küçük birer seyahat rehberile, vapur veya trenden inerken karşılarına ilk çıkan otelin memuruna çan- talarını uzatırlar. Otel adamları, bir ecnebi vapuru İimana girer- ken bütün belâgatlerini sarfede- rek mensup olduğu oteli ballan- dıra ballandıra methederler. Tokatlıyan, Perapalas — gibi otellerin, hususi otomobil ve oto- büs servisleri vardır. Yolcu, şaşkın şaşkın etrafına bakınırken bu otomobillerden birini emrine amade bulur. Tabit böyle münferit seyahat eden yolcunun her şeyden evvel bir. tercömana ihtiyacı vardır. Derhal kendilerine arzı hizmet ederiz. Böyleleri, üç beş gün için gel- di'leri halde bazan haftalarca kalırlar. Bütün şehri, Boğaziçinden Maltepeye, Yeşilköyden Adalara kadar her tarafı dolaşır. Çarşıya Ecnebi yya&ıfa Dair Fransızlar Ey;ıp, İı;izler Müzeler, Ame- rikalılar Da Kapalıçarşıdan Hoşlanırlar Uzun zamandanberi seyahat işlerinde çalışan emektar tercümanlardan Fuat B. ve seyyah grupları (Fuat Bey sağda baştadır. ) sık sık uğrıyarak, hoşlarına gi- den eşyadan satın alırlar. Böyle- likle, şehrin bütün nakil vasita- larına, çarşı esnafına otel ve lo- kantacılara, eğlenti yerlerine pa- ra bırakarak, faydaları dokum muş olur. İstanbulda şimdiki halde 80 kadar seyah tercümanı var. He- men hepimiz bir otele bağlıyiz. Terecümanlar, iki sınıftır. Birinci sınıf tercümanın gündeliği 10, ya- rım gündeliği 6 liradır. sınıf tercümanlar, bir gün için 6, yarım gün için dört lira alır- lar. Fakat seyyahlar içinde öyle- leri var ki, bazan birinci sınıf tercümana beş liradan fazla ver- mek istemezler. Bir gün, Almanyadan üç sey- yah gelmnişti. Refakatlerine beni memuür ettiler. Seyyahlar oka- dar hasis şeylerdi ki, — değil otomobile, tramvaya bile binmek istemediler. Akşama kadar, ben önde, onlar arkada, Ayasofyadan Yedikule surlarına kadar, taban teptik. Akşam üstü çıkarıp iki lira vermezler mi? Fena halde canım - sıkıldı. Fakat hiç ses çıkarmadım, Biraz ısrar edecek - olsam - bilirim ki memleketlerine dönünce Türki- yede — şöyle — soyulduklarından, böyle aldatıldıklarından bahsede- cekler.. Biz tercümanların vazi- femiz, çok naziktir. Toprağımıza ayak basan bir ecnebi ilk defa — karşısında — bizi görür. Bütün Türkler hakkında bize ba- kıp hüküm verirler. Başka mem- leketlerde tercümanlar dehşetli sırnaşıktır. Meselâ Romada Sen Piyer kilisesinin önünde bir yabancı gördüler mi, derhal sakız gibi yapışırlar, tutturabildiklerine bi- zim paramızla en aşağı sekiz on Hlirasını alıp âdeta zorla kiliseyi gezdirirler. Almanyada, Fransada, İsviç- rede tercümanlar, bizim aldığımız paranın birkaç mislini — alırlar, Arsızlıkları da caba... Türk tercümanlar seyyaha sa- dece sararlar. — Tercüman istiyor musunuz? İstemiyorsa, bir daha yanla- rına uğramazlar. Son istatistikler gösteriyor: Grup halinde İstar- bula gelen seyyahlar 1931 sene- sinde 1930 senesine nazaran İkinci | Kari Mektupları Umumhanelerin Kapanması Ve Neticeleri Malüm kanunla memleketim her tarafındaki umumbaneler kâ* Patıldı. Bu, bir düşünce ile yas pılmıştı. Fakat zaman ve hâdisat bunların kapatılmasının müspet değil, bilâkis menfi netice vermi" ye başladığını gösterdi. Umum” in — kapatıldığı günden beri memlekette yavaş yavafşı gizli evler, randevular türemiye başladı. Hele, Anadolu gençlef' kendilerini bu gizli sefalethane- lere kaptırıp - türlü hastalıklarâ — yakalanıyorlar. Halkın dili olan gazeteniz herhalde bu husustâ | mazarı dikkati celbedecektir. Bett — bir vatandaş bir fert sıfatile bune — dan müteessirim, Bakkesir Hacı İemail mahallesinden Hact Abdurrahman zade Kâmil oğlu Mehmet Lokantalarda Çilek Çileğin ilk çıktığı ve okkasi 200 kuruş olduğu günler lokan: tada porsiyonu 15 kuruştu. Bu* gün çileğin okkası S0 kuruşa ka- dar indi. Ayni porsiyon hâlâ 15 kuruşa veriliyor. Aradaki nisbet- sizlik neden? Lokantalar bir mey* | va veya sebze çıklığı zaman bif [fiıt koyuyorlar. Ondan sonra o mef' va veya sebze ne kadar iptizale uğrasa, ne kadar bollaşsa bir türlü ucuzlatmıyorlar. Evi olmıyani ve lokantalarda yemek yemek mecburiyetinde kalanlar, lokanta- cının her istediği fiali vermiye mecbur mudurlar. NİHAT 430 azalmıştır. Buna “mukabil münferit seyyahların adedinde * 20 derecesinde bir - fazlalık vardır. Şimdiye kadar, muhtelif millet- lere mensup binlerce seyyahâ rehberlik ettim. Bunlar - içinde dikkat ettim: Fransızlar en ziyade sırtlarından hoşlanıyorlar. Sebebi malüm: Her Fransız: buraya cebine “ Piyerloti ,, niti bir kitabını koyup geliyor. Ve istiyor ki, İstanbul, ba Fransif bahriyelisinin hayalinde yaşattıği İstanbul olsun, Türklerin mezarlık aralarında yaşar iptidai mahlüklar elmadığını görünce âdeta sukulU hayale uğrıyorlar. — Yazık!.. İstanbul, çok de“ ğişmiş... Bütün cazibesi kaybok muş... diye şiykâyet eden edent İngilizler ise, bilâkis şehri? eski san'at eserlerine karşı alâkâ | hissediyorlar. — Topkapı Sarayi Müzesi İngiliz seyyahlarının —©& çok beğendikleri yerdir. Ame” rikalılar, Kapalıçarşıda saatler€? meşgul olurlar. Kehriba ağızlıklara, nargile” lere, telli pabuçlara, takılıp kâ” hırlar. Almanlar, gayet dırlar. Çok şey öğrenmek, fakat hiçbir şey sarfetmemek isteri Bir otel garsonu sessizdt yanımıza yaklaşarak şu hıw verdi: Ğ — Şimdi acenteden - telel ettiler. — Vapur, Sarayburnun" dönmüş! Muhatabım — bunu — düyündü hemen yerinden kalktı. Şıpl“" giymiye _ııı:ık vılfil huı."kobih pının önünde bekliyen otom' atladı.. Eyüp