HL A, ” ““YE I q. f i OKTT AY Ç VAT MA Ş l e Gül Yağlarımızı Nasıl Satabiliriz? -7 Ticaret —âleminde markalar banka teminatından daha ziyade itimat telkin eder. Ambalâjın mükemmeliyeti de onu yapan müessesenin ciddiyetine en bü- yük delildir. Müstahsillerimizin şimdiye ka- dar birer marka ile muntazam ambalâj vücuda getirmemesi ve cihan piyasasile doğrudan doğ- ruya satış teşkilâti kurmaması bizi çok geri bıramıştır. Gülyağı satışlarımız bugüne kadar hep iptidat şekillerde ce- reyan etmiştir. Birkaç sene ev- veline kadar Isparta ve havali- sinde afyon, tiftik alır gibi bir- kaç tacir gülyağlarınmı toplar, hepsini biribirine karıştırır, ya tağşiş eder, ya etmez, İstanbula gönderirdi. Burada, memleketin menafüi âliyesile hiçbir alâkası olmıyan birtakım komisyoncular kendi hesaplarına satın aldıkları yağları jeranyomla karıştırarak Avrupaya ihraç ederlerdi. cihan piyasalarında gül- yağlarımızın kıymetini düşüren, hakkımızda fena hükümler verdi- | ren bunlardır. Şu halde ne yapmaklığımız icap ettiği kendiliğinden anlaşılır: 1 — Safiyete azami ehem- miyet vermeli, evsafı muayyen daimi bir kalite vücuda getir- meliyiz. 2 — İleri gelen müstahsille- rimiz kendi mallarını behemehal kendi etiketlerile satmalıdır. 3 — Müstahsillerimiz - yekdi- ğgerinin mallarını biribirine karış- tırmamalıdır. Çünki evsafı dun olanlar iyilerini de bozar. 4 — İleri gelen müstahsille- rimiz mallarını burada beklete- eeklerine kısmen Avrupada bu- kandursunlar. Bunun için Avrupa piyasa merkezlerinde birer acen- ta bulmıya çalışsınlar. Mallarını bu işle iştigal eden bankalara göndersinler. Acenteler satışı ya- par, banka bedelini alarak malı teslim eder. Bankadaki stok aza- bnca da tekrar gönderilir, 5 — Avrupada intişar eden meslek mecmualarile reklâm ya- pılmalıdır. Büyük müessesata bi- rer nümune gönderilmelidir. Bun- lar istihsal masarifi kadar zaru- ridir, maliyet fiati tayin olunur- ken hesaba dahil edilmelidir. Gerçi saydığımız şeyler, az çok masraflarımızı arttıracaktır. Faket neticede yine biz kârlı çıkarız. Meselâ 3000 franka muh- tekirlere — vereceğimiz bir malı 6000 franka satarsak bin frankı- m masrafa versek bile yine bin frank kazanmış oluruz. Yevmi —gazete sütunlarında yapılacak tetkiklerin kıymeti fen- niyesi bittabi mahdut kalır. Gül- yağcılığının en ince ve fenni me- sailini ihtiva etmek üzere salâhi- yettar eserlerin tetkikile vücude gelmiş bir rehbere — muhtacız. Müstahsillerimize onu da takdim edebilseydik kendimizi bahtiyar addeylerdik. amafih Avrupa piyasalarile münasebet tesis etmek arzusunda bulunacak müstahsillermize “Son Posta , ya müracaat ettikleri takdirde —maalmemnuniye delâ- lette bulunur, icabeden malümat voe tafsilâtı her zaman veririz. Şüküfe Fabrikası Mücesisi Ahmet Ekrem Bu, Fırın Yumurtasıdır Öğlum... Sen * Ayakta bira on bir kuruş.. ,, Gelip geçenler, bu bir satır yazının cazibesinden kurtulama- mış gibi dükkânın önünde takı- hp kalıyorlar. Vakit akşam... Herkesin iş başından döndüğü saat.. Gider ayak, birkaç bardak bira — yuvarlanacak, sonra evli Şişman bir adam, nefesnefese tezgâha yaklaştı: — Çabuk bir bira... Vapuru kaçıracağım! Yarıya kadar köpükle dolu bira bardağını bir hamlede boşalt- tıktan sonra saatine baktı: — Üç buçuk dakikam var.. Bir bira daha... İkinci hardağı mideye indi- rirken gözü karşıdaki saatte; mırıldandı: — İki dakikada nasıl olsa yetişirim.. Çabuk bir bira! Ağzının köpüklerini silerek koşar adım uzaklaştı. Tezgâhın önünde, kolları dirseklerine kadar sıvalı bir adam, saat rakkası gibi muntazam çalışıyor: Eli bar- dakta, gözü müşteride, kulağı madeni markanın sesinde... Marka “tırınk! , diye düştü mü, hemen kadeh musluğun ağ- zına dayanıyor. Markanın sesini duymadıkça, — bira istiyenlerin şikâyetine kulak bile astığı yok. Yanımda biri var. Bir yudum içiyor, ağzını bafifçe buruşturu- yor, sonra meze yerine bir sigara yakıyor. Böyle yumruk mezesile birkaç bardak yuvarladıktan son- ra anladı ki olmıyacak. Vezneye gidip iki marka aldı. Elinde bir sandoviçle tekrar tezgâha döner- ken yerinin başkası tarafından işgal edildiğini görerek homur- danmıya başladı: — Nezakete kitaksi bel.. Köşenin yeni sahibi bu ho- murdanmıya kulak kabarttı; ken- disi için söylendiğini anlayınca: — Ne yapalım, efendim, de- di, burası tezgâhbaşı... Rahatınızı istiyorsanız, içeri buyrun... Öteki bu haklı cevaba bir şey diyemedi. Anlaşılmaz bir ses- le tekrar homurdanmakta devam etti. Öyleya.. Burası tezgâhbaşı... Birasını çeşitli meze ile, rahatça içmek istiyen, yirmi beş kuruşu bayılıp bir masaya oturur. Kim- se de kendisini rahatsız etmez. evine, köylü köyüne dağılacak... . Bunun Nasıl Yapıldığını Bilir Bir bardak birayı 11 kuruşa tevekkeli mi veriyorlar ? Tezgâh —başındaki — adamın, dikkat ediyorum, yüzü hiç gük- müyor. — Müşterilerle — teklifsiz olmak, pek işine gelmiyor olmalı. Yalnız, ben bir aralık hulüs çaktım: — Senin işin de oldukça güç.. dedim. Bu kadar müşteriye bira yetiştirmek herkesin kârı değil! Kompliman hoşuna gitti: — E... Dedi, bu zanaatta es- kidik! Yirmi iki sene oldu. 326 da başladık. Yirmi iki sene et- mez mi ? — Tamam yirmi iki sene... Acı acı güldü: — İhtiyarladık, şitti. Fıçı ba- şından ayrılamadık. — Fena mı ? dedim, nihayet barıt fıçısı değil ya bu.. Bira fıçısı... Dedi ki: — Biraz dikkat etmesek ba- rut fiçisi bü fiçinin yanında hiç kalır. — Neden 0? Dedi ki: — Birayı nasıl çıkarttığımızı görmüyor musun? boruların içi, bütün oksijen doludur. Bir tarafından bir parça hava alsa, ne bira kalır, ne fıçı kalır, ne de ben kalırım. Hepimiz tavana uçarız. — Demek tehlike var.. Emniyetle cevap verdi: — Dikkat ettikten sonra bir şey olmaz. O sırada müşteriler, — tekrar tezgâhın etrafını almışlardı. Birisi, gülerek tezgâhtarın çenesini ok- şadı: — Bugün yine var Üzerinde... Tezgâhtar işi kısa kesti: — Alay cuma günü Beyaz mı, siyah mı? Geveze müşteri gülüyordu: — Ayol, sen onu bilmez mi- sin? Beyazın adi var, esmerin tadı var. Bu sırada, masaları dolduran bir halâvet olur. müşterilerle — tezgâhbaşı — âlemi yapanlar arasında harfendazlıklar başladı : — Hamallıktan vazgeçemedin bir türlü.. Şu biradan ne anlarsın bilmem.. Gel yanıma da ağız tadile iki kadeh rakı iç! — Mehmet Bey!. Allah versin, bugün yine koltuktasın.. Misin? — Garson, şu — tezgâhtaki gözlüklü kara sakallı efendiyi çağırsana... Elinde kabukları koyu bir renge boyanmış yumurtayı soy- mıya uğraşan bir müşteriye ar- kadaşı sordu: — Nasil yumurta bu böyle? Öteki ağzını şapırdatarak anlattı: — Fırın yumurtası - oğlum.. Bu yumurtaları evvelâ güzelce suda kaynatır, sonra üstüne kahve, kuru soğan, baharat filân koyup fırma verirler. Evde böy- lesini bulamazsın ucundan — bir parça kopar da tadına bak.. Bu sirada, tezgâha kimler uğramıyor! — Haydi efendim, kukureç.. Yağlı kukureç!, — Karides.. -Karides.. Ka- rides.. — Midyenin dolma..sı.. Beyler! — Fındık var, fıstık var.. Haydi bunların hepsi mezelik olabilecek — şeylerdir. -diyelim. Ya şu herifin koltuğunda gez- dirdiği lâvhalara ne buyurulur: * Errizkı alellah ,,, “Men sabere zafere,, , “Ennecatü fissıdk,, Ma- amafik, dumanlı kafa ile, bunlara da alıcı çıktı. Beyaz pos bıyıklı bir adam “ bilmem kimin bhattı- dır ,, dolmasını yutarak on beş kuruşa bir lâvha satın aldı. İşte lâvhadaki yazı: “Ger vücudüm yüzseler, kalmasa tende hiç deri Dönmezem hubbu Aliden, hayderiyem, hayderi! ,, Bu kurnaz saticılar, en ziyade rakı içenlerin masaları etrafında dolaşırlar. Sarhoşlar da eve hoşa gidecek birşey götürmek merakı, umumidir. Böylelikle geç kalmış olmalarının günahını effettirecek- lerine kanidirler. İşte bir tanesi, elinde kocaman bir gül demeti sal- ana sallana gidiyor.İhtimal ki, Balık pazarından geçerken hafif tertip bir mola daha verecek. Şöyle ayak üstü ahpap halırı iki ka- dehçik falan derken vakit te gece yarısmı bulacak. Midye artıklarına, çiroz - sala- tasının yağlarına bulanmış zavallı gül demti de evde koklıyanın burnunu düşüren çiçeklere dö- | necek! İşte size tezgâhbaşı âlemin- den küçük bir sahne... KA Kari Mektupları Lokantalarda Satılan Ekmek Çok Pahalıdır Lokantalarda müşterilere sa- tılan ekmek ve francalada büyük bir ihtikâr yapılmaktadır. Lokan- talara altmış para veya iki ku- ruşa mal olan ekmek beş kuruş üzerinden İlisteye yazılmaktadır. Sonra bu beş kuruşluk ekmekten yüzde on hesabile 20 para da garson —parası — alınmaktadır ki; cem'an yekün 60 paralık ekmeği beş buçuk kuruşa yiyoruz. de- mektir. Bu vaziyet cidden tetkika şayan bir meseledir. Belediye bununla yakından alâkadar ol- malıdır. Diğer yemek fiatleri eğer bu nispette kazanç temin ediyorsa bu zamanda lokantacı- hıktan kârlı bir şey yol: demektir. Kalyoncukulluğu: İSAK Kahveye Giden Talebeler Bazı İeyli talebelerin mek- teplerde tembellik edip çalışma- dıkları müşahede ediliyor. Millet onları yedirip içirirken — buna mukabil onlardan sadece biraz sây ve gayret İstiyor. Leyli ta- lebeler biraz daha çalışmalıdır. Hele nihari taleboscrin vazi- yetine gelince, bu — talebelerin bazılari sabahleyin — evlerinden mektebe gitmek üzere çıkıyorlar. Halbuki mektep harçlığı ve ki- tap parası diye ebeveyinlerinden aldıkları paralarla kahvelere gi- diyorlar. Nazarı dikkati celbe- derim. REŞAT Çapa Tramvay Yolu İstanbulun büyük ihtiyaçların- dan — birisini — canlandıracağım. Beyazıt-Çapa — tramvay hattının etrafına bakacak olursanız geniş yangın — harabeleri — görürsünüz. Halbuki bu tramvay hattı üzerin- de resmi ve hususi birçok mües- seseler vardır. Pertevniyal Lisesi, Ükmektep, husus! liseler, Çapa Kız Muallim Mektebi, Çapadaki Tütün — İnhisarının depoları ve saire hep bu hat üzerindedir, Belediye bu caddenin imarile biraz meşgul olsa çok iyi olur. ŞEFİK Cemiyeti Tedrisiyede Cemiyeti Tedrisiyei — İslâmiye heyeti umumiyesi, haziranın ü-< çüne müsadif önümüzdeki cuma günü senelik içtimamı aktedece- ğinden âzayı kiramın yevmü mez- kürda saat ikide Darüşşafakayı teşrifleri rica olunur. Bir Tavzih 26 - 5 - 932 tarihli gazeteniz- de bana ait olan beyanatın yan- lış yazıldığını gördüm. Şu şekilde tavzihini rica ederim: Ben Celâl Galip Beyin yeğeni değilim ve böyle bir şey de söy- lemedim. Yalnız şimdiki heyeti idarenin bütün gayrimübadilleri temsil edemiyeceğini, — şimdiye kadar cemiyete mukayyet azanın heyeti — idare — taraftariarından olduğunu, burada — gördüğünüz | yüzlerce gayrimübadilin cemiyete | mukayyet olmadığını ve heyeti | idareye hiçbir. salâhiyet verme- diklerini söylemek istedim. HAYRİYE | | | | l İ | j