Hasan B. — Ahmet El, şu Alfa- ganın adamakıllı bir saçını kes., Yu- murcak saç kestirmekten hoşlanmaz. şte sana teslim... Berber Ahmet Ef. — Afacan, sen * gu koltukta otür. bakayım... Ben şuradan bir paket — sigara — alıp gelevim,. Afacan — Tam kaçmanın sırası... Duür şu Ahmet Ef. ye bir oyun oyat- yım! Zaten onun * gözleri de pek iyi görmez.. Şu süpürge gayet İyi işime yarar! Berber Ahmet Ef. — Aferin Afa- can... Sen böyle uslu uslu oturursan, Bir çeyrekte saçlarını kesip - bitiri- veririm! Görüşmüşler! Afacan cuma günü sinemaya gitmek istiyordu. Faktat annesi yollamak istemedi. — Olamaz, bugün halana gideceğiz, dedi. —“Afacanı üç aydır. görmiyorum. Göreceğim geldi. Cuma günü getirin,, diye haber yollamış. Afacan — Yok anne.. Hala- mın yanlışı var. Ben evvelki ge- €e onu rüyamda gördüm. O da beni gördü. Hatta — konuştuk bile... Niçin “Afacanı — Üüç aydır görmedim,, diye yalan söylüyor?!. Cingöz — Afacan, gel seninle değiş takuş yapalım... Ben sana ceviz. vereyim, sen bana çağla ver. Afacan — Öyle yapmıyalım, Cingöz... Sen bana cevizin içini ver, ben sana çağlanın içini ve- _reyiıııl Olmaz mı ?.. Afacanın Tefrikası: 10 Hulâsa: Arkadaşı Cingörle — ber devri Alem seyahatine €an Nevyorka gelince Kendini — Türki- yenin çocuk ginemâa Waldırı olarak ta- ditmiş bedava tarafından büyük bir gtole misafir olmuştur. Birkaç gündenberi Cingözle beraber Statler oteline yan gel- dik oturuyoruz. Vaziyet gittikçe iyileşiyor. Bakım 1e oldu anlata- cııı; Burada küçük kulübelerde zarmış sucuk satıyorlar. Cingöz :âüıı otelin karşısında böyle bir lübe görmüş. Meğer sucuğa bayılırmış... Hizmetimize bakan kırmızı espaplı küçük Arabı ça- ğınp kulübede lıın'ı;o sucukları Otelde bizim bir dediğimiz iki Şillün. Deşbal, BUNUNNAN “encak alınıp pişirilmiş. O akşam, aşa- / salonda sofraya oturduk. ==I bir cazbant çalıyor. Saloı masalar hıncalınç do- ha. Bötün Nevyork Türkiye ço- | Osman Nuri; Adı)ıf Pujlel Oır[ıgılııı AFACANIN Bu haftaki bilmece Altı harfli, üç hece! Tanırsınız hepiniz Onu bir halledince... BİLMEC İkincisi bir nota. Söyledim yarısını... Bunu bilmemek hata! | Komiseri Tahsin Beyin oğlu Nihat; Hediye Kazananlar ' İ Afacan | On beş gün eveel sayfasında gördüğünüz bilmece- nin doğru ballini yukarıya koyu- yoruz. Bu — bilmecemizi doğru halleden ve mükâfat kazanan küçük okuyucularımızın isimlerini aşağıya yazıyoruz: Beyoğlu 19 uncu mektep 5 inci sınıftan Nevzat Fehmi; Adana Lisesi 2 inci sınıftan Oğuz; Adana Şaba- niye mahallesi No. 36 da Sıtkı oğlu | Ekrem; İzmirde Sakarya mektebi 5 inci sınıftan Nazillili Halit; Zongul- dakta Dizdar zade Rifat Beyin oğlu | Hikmet; Nişantaşı Hacımansur No. 23 te Emine; Fyü> Ortamektebinde 23 Melâhat; Ortaköyde Kabataş Er- kek Lisesinden 698 Zühtü; Ortaköy 23 üncü İlkmektep sınıf 4 Hat.ce Süreyya; Boluda avukat Faik Bey kızı Meserret; Ankara Erkek lisesiB-4,984 | resinde kâtip N. Ekrem: İzmir, Buca Ortamektebi 72 bir A şubesinden Ahmet; Salihlide avukat Hayri Bey kerimesi Muazzez; Öde- mişte Akseki Ticaret Bankasında Murat Hulüsi; Zonguldak Noter dal- Ankara Erkek lisesi | - B 305 Sabih; Adana Örtamektep sımif | Fehmi; Adana Cümhuriyet İlkmektebi - sınıf $ No, 87 Hidayet Lütfi; Kütahya Dersiş paşa mektebi sinıf 4 ten 24 Ali Galip; Alyon Lise smıf | şube 8 Fikre'; Pendikte Bağdat caddesi No. 96 Azri gazinoda ocakçı Emir zade oğlu Ferit; Balıkesir hükümet — cad- derinde yenl borber Ibrahim çırağı Ismail; Çorlu Askerf hastanesi opera- töl dırma Ja dava vekili Aziz B. kızı Muzafler; Ankara 5 inc! lera kâtibi Salih Turgut; Ankara 5 inci icra kâ- tiplerinden Muhterem; Lüleburgarda Düğüncübaşı Koyun İsmail oğlu Ah- met Hamdi: Fatih 13 üncü ilkmektep Büncü amıf 478 Muzaffer Osman; Kadıköy İzzettin sokağı N. 96 Sami- me; İzmit Askeri rasat istasiyonunda Fehmi Beyin kızı Ayten; Keşanda avukat — Şemsettin Bey nezdinde Aliye; Istanbul 5 inci mektep 1.5 ten Müeddep; İzmir Müstabkem mevki inşaat komisyonu — yazıcısı Behçet; Ankarada — Eskişehir öteli — kâtibi Recep; Ankara himayei Etfal ;',P"_ tımamı 3 üncü kat No- 7 Neclâ; Edir- Hede Osmanlı Bankasında Mestan Efendi — kerimesi Muzaffer; Akaa- rayda Pertevniyal Lisesi 98 Nejat; Ayvalıkta Safa ç.ıddeslndğ_ hastahane ELİ M ] Birinci becem nida. Behcet Bey kazı İelâl; Pulatlı Müd- deiumumisi Yalât Bey kızı Mediha; Ban- ANZUMESİ İşin canı sonunda... Asıl can kuyruğunda! Pek mühimdir son hece... Bütün keramet bunda! Afacanın Müsabakası ——— OO üülriie ü Afacanın bu resmini çizecek- | siniz. Fakat A noktasından baş- layıp B noktasına gelmek, kale- minizi hiç kaldırmamak ve çizgi- ler üzerinden iki defa geçmemek şartile... Bu bilmeceyi hallettikten son- ra resmi bugünden itibaren on gün zarfında idarehanemize gön- deriniz. Doğru halledenler içinde elli kişiye güzel hediyeler vere- ce; ——— ittisalinde Mehmet Bey banesinde Nesim; Samsunda Rana kundura ma- gazasında Niyazi Bey ve Hanımlar. İhtar — İstanbuldaki okuyu- cularımız pazartesi ve kerşembe günleri öğleden sonra idaremize gelip hediyelerini alabilirler. Taş- ra okuyucularımızın — hediyeleri bugünden — itibaren — posta ile adreslerine gönderilecektir. Berber Abmet Ef. — .— A, ©9 5.?":' Vay mhhı[ı Hwk vayke u süpürgeye hiç dokunmıuya, Babası gelsin de oğlunun -ı:;ri:.l görsünl.. Canlı — Şeyler Coğrafya — dersinde — muallim şapkasını eline aldı. — , dedi. — Size yıldızlardan bahsedeceğim. (Far- zedinki şu şapkam Merih yıldızı- dır. Şimdi.. Afacan derhal elini kaldırdı. Muallim sözünü keserek sordu: Z Söyle bakalım, Afacan.., Yine ne yumurtlıyacaksın ? - îey.. Muallim Bey.. Merih yıldızı dediniz de... Babam geçen gün gazetede okuyordu: Güya Merih yıldızında canlı mahlüklar varmış.. Sizin şapkada da canlı şeyler bulunur mu diye sora- caktım... Bakkal — Afacan, annenin istediği elli paralık yumurta çat- lak yumurtadır, anlıyor musun ? Bunlar çatlak olmadığı için yüz para... Afacan — Canım ondan ne çıkar... Sen de çatlatıp öyle ve- rirsin ?.. SEYAHATİ cük sinema yıldızi ile muavinini görmek için Statler oteline koşu- yor. Herkesin gözü bizde... Derken — garson gümüş bir tabak içinde mis gibi dumanı tüterek- bizim sucukî;rı getirdi. Derhal girişlik. Mübarek öy- lede ağız tadı ile pişmiş ki.. Bir bir daha derken gözle kaş arasında tabağı temizleyiverdik. Garson sucuğu çok beyendi- ğimizi anlamış olacak ki, gülerek yanımıza sokuldu : — “Sıcak köpek,, ıiîğ galiba... iz neye uğradığımızı anlayama- dık. Sıcak gpekğııni?.. Ş Garsonu bir baş işaretile ya- hoşunuza — Afacancığım, bu başımıza gelen?.. “— Ne olacak... Herifler göz- bize köpek etini da; 4 neydi Sı'ırdırenıl gibi yüttuk!.. — Aman söyleme Afacan... Fena — olüyorum! — Amerikalılar- sucuğu köpek etile mi yîp.ıy.orlu? — Garsonun söylediğini işit- | medin mi, yahu.. Ben o kadar İngilizce biliyorum; Sıcan..Köpek.. dedi! Deha ne söylesin?.. Demek burada köpek etinden sucuk yapmak âdet.. — Haydi, Afacan, öyle ise yukları çıkalım... Burada kalırsak elâleme karşı kepaze olacağır... Yemeği yarıda bırakıp yuka« rı çıktık. Artık bundan_ıonrası. ni sormayın,..Köpek etini ne Cin- gözün midesi kabul etti, nede be- nim... Kendimizi odamıza dar attık. Bir bulantı... Arkadan yüzü- nüze güller... İçimiz barsağımıza çıktı. Bizim yemeği yarıda bırak- tığımız aşağıda derharhal nazarı dikkati — celbetmiş. - Garsonlar yukarı — koştular, Bizi ©o halde görünce otelin müdürü, kâtibi, garsonu, uşağı biribirine girdi. ÖOn dakika Sonra Nev-Yorkun en meşhur doktorLırı başımıza Üşüştü. Muayene, kol yon.. Biz hâlâ kusuyorduk ! Derken doktorlar asıl otel sahibini bir tarafa çekip uzun uzadıya bir şeyler konuştular. Bu' esnada kirmizi espaplı küçük arap hizmetçi pervane gibi etrafımızda dolaşıyordu. Bir aralık onunla yalmz kaldık. Yarı çatrapatra İngiliıumiıle. yarı işaretle çocuğu sıygaya çektik. Hayret ... Şu Amerikalılar cidden aca- yip adamlar... Âlâ koyun etinden yapılmış caaamım sucuğa, sanki başka isim kalmamış gibi, “sıcak köpek ,, demezler mi imiş ?... Koyun sucuğunun ismi “Sıcak köpek,, — olduğunu — öğrendikten sonra midemiz derhal düzeldi. Maamafih:“Biz o yediğimiz şey sa- hiden köpek eti — zannettik te onun için midemiz tersine döndü!,, Demeğe utandık. Kimseye renk vermedik. Öyle yaptığımız pek te isabet olmuş!... Artık — tamamile — kendi- mize gelmiştik, Afacanla bunları konuşurken otel sahibi beti benzi kül gibi içeri girdi. — Mister Afacan !. dedi. Size hakikati söylemek mecburiyetin- deyim. Büyük bir kaza geçirdiniz. Sizi muayene eden hekimler ze- hirlendiğinize hükmetmek mecbu- riyetinde kaldılar. Öyle ya... Du- rup dururken bu kadar bulantı ve gaseyan ancak zehirlenmeden ileri gelebilir. Halbuki siz benim ote- limde yeyip içiyorsunuz. için ne büyük bir rezaletl.. Şayet Türkiye sinema yıldızının otelimde zehirlendiği duyulacak olursa be- nim için bu oteli kapamaktan başka çare kalmaz... Aman Mister Afa- can!. Bana merhamet ediniz. Madem« ki 1eıl:xlîkeyi ıglıthnu, A.g;:ı mu;: : için kimseye bir şey söylemi Ğ niz.. Bana bu iyiliği yapımız!.. — Size tazminat olarak şu yirmi beş — bin dolârlık çeki getirdim... Lütfen — kabul buyurunuz... Adamcağız bu son sözler üzeri- ne ellerini kavuş! önüme diz — çöktü. Biz Cingözle gülmemek için dudaklarımızı ısırıyorduk. — Türklerden insana fenalık gelmez.. dedim. Bu parayı onun için kabul ediyorum! t Adamcağız ayaklarıma — ka- —; Yaşasın Türkler!.. - Yaşa- 'sin mekü-ıpuı Şi $ v ö göstermiş: nımızdan savdık. Cingöz melül — Bundan istiyorum, demiş. | melül yüzüme baktı. Yt ““"İım M_ y 3 y ö eee < . iAR ÜÇ * 25 V d y '7"