SON POSTA —— DAKTİLO b SA 'AYLAR IND İİ MHAYYAM 'ın VE MACERALARI gee ; Bugünün Romanı Ömer Hayyam, Hasan Sabbahın . Nezdine Elçi Olarak Gönderiliyordu . Mehtap, Yalvardı Yakardı, Gıtme Dedi, Fakat Anlatamadı Her hakkı mahfuzdur. Hılyyıın. vezirin sarayına gir- diği zaman büyük - bir velvele İle karşılaştı... Dehlizlerde; ağlıyan, feryat eden, saçını başını yolan birçok ra, harem ağalarına, kadın- lara rastgeldi. Bütün teessürünü Yenerek — vezirin odasına doğru | Yürüdü. | Kapının önünde bir lâhza durdu. Fakat derhal metanetini topladı. Yavaş yavaş kapıyı açtı, İçeri girdi. Yatağa — yaklaştı. ezirin kalbinden sızan kanlarla Yatak korkunç — bir — manzara | ""'â" fik ayyam, şehi ve bir kuyâq gıl:ı sevdiği #rkadaşını bu halde — görünce kendini zaptedemedi, — yatağın Yanına diz çöktü. Ağlamıya baş- ladı. Fakat.. Bu teessürü çok sürmedi.. Hemen ayağa kalktı. Pek ciddi bir filezof gibi vaziyet &ldı. Elini vezirin nüşma doğru uzatlı ve şu Trübaiyi söylemiye başladı: âlicenap bu eski (Bir cidalgâhtan başka bir #ey olmıyan bu dünyada, mademki İmsanların nasibi mihnet ve me- takkat içinde can çekişmekten İbarettir. Şu halde, bu dünyadan erken gidenlere.. Hele, cihana ç gelmiyenlere ne mutlu.. | * Bu esnada odaya harem ağa- drı girdiler, Kapının iki kanadını Açlılar. Odada bulunanlar ve apıda duranlar derin bir rükü Vaziyeti aldılar.. Kapıdan içeri, Sultan girdi. layyam Sultanı görünce o da Ayni surette eğildi. Sultan yavaş yavaş yatağa Yaklaştı. Sevgili vezirini o halde £örünce, dayanamadı. Ağlamıya Aşladı. Hem ağlıyor, hem de TUYOrdu; — Hayyam !.. Bu ne haldir?.. Hayyam, hafif hafif başını 'adı, ve cçevap verdi; Sultanım ; hayatın neticei esidir.. edi., Ve sonra, elini alnın- geçirerek dalgın dalgın şu iyi söyledi; sall, 'ibn ruh. SA A gaadlire aü HAL I ĞA | A"ıı;:,.'(ç, ”.lf v d-; Si ',/,İ:vqı:/ığ Ş ; Ö/)ı.;g e —_ı(ı » /ç,_.;" Vİster iki yüz, ister üç yüz, “rsen bin sene yaşa.. Nihayet | peatından | &K _-9 K bu köhne dünyadan çıkıp gide- ceksin. İster, padişah __ol; ister, bir sokak dilenc Ölüm kar- şısında, bunların ikisi de ayni | şeydir. | Bu acı genç hakikali işiten sultanın £ göğsünün düştü. Sağ elile çenesini Derin derin düşündü.. (Aradan bir müddet geçmişti.) Sultan, sedirinde — oluruyor, karşısında Ömer Hayyam ile di- ğer bir kaç zat bulunuyordu. Va- ziyetinde mühim bir hissolunuyordu. tuttu. Sultan, biraz düşündükten son-| ra, yanındaki sedefli çekmecenin | üzerindeki mektuba aldı. Hay- yama uzattı ve şu emri verdi: Düşündüm, bu — Hayyam! resmiyet | | ber götür... vazifeyi ancak senin ifa edebile- | ceğine karar verdim. Çünkü, adamla aramzda eski bir arka- daşlık rabıtası var... Dedi. Hayyam, Sultanın mektubunu üç defa öpüp başına koyarak cevap verdi: — Ferman; sultammındır... * Hayyam evine geldi. Mehtap kendisini Hayyam, Mehtaba emir verdi: — Bana yolculuk için lâzım olan şeyleri hazırla.. Hemen yola çıkıyorum... Mehtap, hayret ve endişe ile sordu: — Nereyer... Hayyam, cevap verdi: — Elmevt kalesine.. tarafından, Hasan Sabbaha, gidiyorum... Mehtap, bu sözü işitir işitmez, deli oluyordu.. Gözleri büyüdü, vücudü ürperdi.. Bir adım geri çekildi. Hayyama bakarak hay- kırdı... — Ne söylüyorsun? Elmevt kalesine.. (Hasan Sabbaha) mı?. Hayır, hayır. Bu mümkün de- ğildir... Hayyam; Mehtabın bu müma- şaşırarak — hayretle karşıladı. Sultan elçi sordu: — Niçin?... O zaman Mehtap; söyleyip söylememek arasında bir tered- düt devresi geçirdikten sonra, cevap verdi: — Şunun için ki.. Hasan Sab- bah, vezir gibi seni de katletmek istiyordu. Senin için de bir fedal göndermişti. Fakat bu fedai, va- zifesini ifa edemedi ve.. kaçtı... Hayyam bir lâbza sakalını eli- ne alıp düşünerek, — taaceliple Yd: (Şamil) den mi bahsetmek istiyorsun... Mehtap cevap verdi: — Evet... Hayyam, düşündü. Buna — hiç bir mâna veremedi. Mehtaptan izahat istedi. Mehtap, hakikati saklıyarak sözlerinin — bir - tak> bu | | Kabil değil, A R. Yazan: minden — ibaret olduğunu — söy- ledi. Hayyam, vazıyetteki - vaha- meti görmekle beraber: — Hükümetlin bu mübim işi, bana tevdi edilmiştir. Bahusus | sultanım da irade etmiştir.. Her- üstüne | halde gitmeliyim... Dedi. O zaman Mebtap, ağladı, ya- vardı. Hayyamın ayaklarına ka- pandı.. Mâni olmak için herşeyi yaptı. Fakat, ve sözünden caydıramadı. Mehtap, Hayyamın ellerine sarıldı ve yalvardı: — Pe Senden bir şey istirhaâm edeyim, bera- Nihayet beni de Çünki, seni bir da- kika bile bırakmak - iste- miyorum. Dedi. Şimdi de Hayyam, Mehtabı, bu fikirden varz geçirmek - istedi. yalnız ikna edemedi. ( Arkası var) Hergün Bir Rübai: ——— ./:Jbvv,;,—/,—//dı ,/ı—ı,)du._/')—l.l_j) ç k ,ıı,_,—-:ı»—-/ın ş LEy cihanın serverlerine faik olan dilber!.. Şarap, ne zaman içiliree ruha zevk ve neşe verir, bilir. misin?. Dur, onu sana ben söyliyeyim: Pazar, pazartesi, — salı, çar- şamba, perşembe, Cüma yve e- martesi günleri.. Hem de, geceli gündüzlü.. ) Resminizi Bize Gfınderim'z, x * SizeTabiatinizi Söyliyelim. SAMSUNDA AHMET SALİH B; Zeki ve vakurdur, Sa- deliği — sever, riya ve tabas- bus yapamaz, başkalarına minnet etmek- te müstağni- dir. Kendisine ehemmiyet ve- .İlmesini ister. Bir işte baş olarak çalışmakta muvaffak olur. Fotoğraf Tahlil Kuponunua 15 inci Sayfamızda bulacaksınız. Hayyamı, fikrinden | ra da | şekilde | dediği odaya girsem, Arkadaşlar, bu lâtifeye gülü- şürlerken, ben dudaklarımı ısıra- rak önümdeki kâğıtları karıştırı- yör ve içimden — Âman yarabbil. Ne biçim yere düştüm.. Müdüri Umumisin- | den kapıcısına kadar çeşit çeşit ahlaklı olan bu insanlar arasında yaşıyacağım, bilmem ki.. Diye söyleniyordum. 2 Köuunuevyel, ben de ahlâkımı boz- um ve hiç sevmedi- cereyanla- nasıl Galiba maya başlıy ğgim halde dedikodu rına karışıyorum, Bugün, arkadaşlardan Pakize, (idarenin içyözü * hakkında bir- çok şeyler anlatırken, ben de içimi iyice boşalttın. O zavallı kız da, benim gibi muhitini ya- dırgıyan, böyle ipi sapı olmıyan insanların manasız hareketlerine | fena halde kızanlardan biri... Kız oldukça mwalümatlı. (Dam Dösiyon)da okumuş, kendi çalış- masile malümatını arttırmış, son- bir tâlisizlik eseri olarak burada çalışmıya mecbur olmuş.. Aksi gibi kalem âmiri de cahil mi cahil.. Ukalâ mı, ukalâ. En basit ve açık meselelerde -mahza âmirlik edeceğim diye - zavallı kıza kan kusturuyormuş. Söz buradan — açıldıktan son- ra, artık genişledikçe — genişledi. Muhtelif zamanlarda geçen ha- disata sirayet etti. Koridordaki göz — süzmelerini, nükteleri, taşkımlıkları dinledikçe hayretim artıyordu. Pakize, derin derin içini kiyor ve söylüyordu: — Gene sen, kendini iyi ida- re ediyorsun, biç kimseye vermiyorsun, — kardeşim.. şöyle biraz toy, biraz beceriksiz olsaydın, o zaman görürdün, Ne çe- | alaylar ederler, ne iğrenç sözler söylerlerdi. Hele sizin şubede, ka- dına hürmet denilen şeyi bilmiyen bir iki maskara vardır ki bunların terbiyesizliklerine tahammül edi- lemez. Bu yaz, Münireyi hüngür hüngür ağlattılar. Kıza, atmadık iftira bırakmadılar. Çirkin bir karikatürize edilmiş resimlerini yaptılar, Salih Beyle sevişiyor. diye adını çıkardılar, Güya Salih Bey, onu sevdiği için karısını boşamış ta maksadı onu | almakmış... daha, neler, neler... Pakizenin söyledikleri, haki- katen doğru. Ne zaman, onun odada bu- lunanların hepsi, sanki meçhul bir kumandaya ittiba ediyormuş gibi birdenbire duruyorlar, elle- rinden işi bırakıyorlar, ben ora- daki işimi bitirip te çıkıncaya kadar bütün harekâtımı takip ediyorlar, Tamamen benim üze- rimde — toplanan bu nazar- ların içinde tehasslislerin, merakların, — istihzaların kayna- diğini — pekâlâ — farkediyorum. Hele bunların arasında;| Arap mı, Kürt mü, Çingene mi, ne olduğu belli olmıyan mahiyeti bozuk bir mahlük var ki, bu mahlük-Çünki ona hiçbir zaman (fadam) demeye dilim varmıyor| ... - evet, bu mah- lük, Adeta beni sinir hastalığıma uğratacak... Nereden — düşlüm, — bunların yüz | Hele | BEREEELAEN 102 EREDIZNANN Yazan: Z. Şakir içine bilmem!ki yarabbi.. Kabil değil, burada — yapaâmıyacağım. Kendime yavaş yavaş bir iş ara- mağa mecbur olacağım. İş aramak.. Artık bu kelime- ler üzerinde de biraz durup di- şünmek — istiyorum.,» Bilmem ki ne zamana kadar hayatım böyle çapraşık işler ve iş aramalarla geçecek. Şimdiye kadar aradığım | lıuldug'um. çalıştığım işlerin han- gisi beni memnun elti?. Çalışmak ne kadar güç, ne kadar tahammülfersa. Pek, amma pek çok uysal bir insan olmalı ki bunları hoş görsün.. Gözlerini kapıyarak, kulaklarını tıkayarak canlı bir manken gibi, bu iş ha- yatında sürünsün dursun.. Uygun bir kocası, temiz bir yuvası olan kadınlara şimdi haset ediyorum. Küçük bir istıtrat: Hatıratını yazan Kevser Hanı- ma, ben bu esnada tesadüf ettim. Benden iş istemek için değil, yalnız kalbinin hicranlarını anlat- mak için bana hayatından ve işin- den şikâyet etmişti. O eznada işle rim çok yolunda — gittiği için kuvvetli bir daktiloya ihtiyacım vardı. Kevser hanıma, beraber çalışmayı teklif ettim. — Evvelâ, dudaklarını büktü. — Düşündü... Onun ne düşündüğünü anladım ve hak verdim. Bunun içindir ki ona hayat hakkındaki telakki ve prensiplerimi izah ettim. Yavaş yavaş — tereddüt — ükdeleri çö- züldü. Ve benim işimi kabul etti. Onunla, tam bir huzur ve sükün içinde, beraberce çalıştık. Daha da bir hayli zaman çalı: caktık. Fakat refikamın lüzumsuz bir kıskançlığına kurban olarak ayrıldık. Bu ayrılık, aramızdaki samim! rabıtayı koparmadı. Çünkü, biri- birimizden memnunduk... Amma şimdi burada bir sual varit ola- cak: — Hayata atıldığı gündenberi, her çalıştığı yerde bir macera yaratan Kevseri, sen nasıl mem- nun edebildin? Diye; bunun esbap ve hikme- t sorulacak değil mi?.. Maalesef ben buna kaçamaklı bir cevap vermekle iktifa edeceğim: (Kadınları evvelâ söyletmeli. Epeyce dinlemeli. Onların ruhi temayüllerini keşfetmeli. Sonra da, rahat rahat beraberce — yü- rümeli...| Şu basit, fakat muvaffakıyetli düsturu bütün erkek karilerime tavsiye ettikten sonra, yine (bi- zim daktilo) nun hatıratına geçi- yorum. | kânunusaal Tuhaf şey... Yılbaşı geceleri- nin, benim hayatımda garip tesiri oluyor. İşte, yepyeni ve hiç ümit edilmiyen bir vak'a... Üç gün evvel, Hikmetten bir mektop — aldım, Yubaşı gecesi, ailesi ve bazı dostları bir gece eğlencesi tertip — etmişler. ( Alle arasında samimi bir gece geçir- mek isterseniz, lötfen siz de iş- tirak ediniz ) diyordu. Bu daveti büyük bir memnumniyetle kabul ettim, ÇArkası var )