Kızlar Bırer Bunu İçenler Çıldırdılar Ey Mümin Canlar Soyleyın Bakalım Ne Gordunuz Her hakkı mahfuzdur. Saz, tekrar başladı. Şimdi Sazin ahenginde coşkun- bir he- yecan vardı, Kapının önünde, © fildişi ve sadeflerle — müzeyyen dekorun içinde, kâfurdan dökülmüş bir heykel gibi duran o çıldırtıcı vücut, birdenbire sıçradı. Kollarımı açtı. Büründüğü şifon, — şeffaf birer kanat gibi açıldı. Bu em- salsiz vücut, sanki kanatlandı... Bu kanatları, savura, savura sü- züldü. Uçar gibi süratle yürüdü. Şamil ile Nâsırın önünde bir lâh- za durarak — kıvrıldi, - büküldü. ve sonra ayaklarının parmakları üzerinde doğrularak vücudunu o raksan nağmelerin ahengine ter- ketti. Şimdi —© insanlıktan çıkmış; insan dimağının hiçbir hülyasile ölçülmek İmkânı — olmıyan bir bedia halini almıştı. Bazan gülgün bir yumak gibi toplanıyor, bazan bir yay gibi sıçrıyordu. | n - — (Cennet) gördük.. (Camal) gördük.. mizin — (hak) olduğuna inandık, iman getirdik. (mevlâ) Onun emirlerine; canımızı,başımızı koyduk.. Cennet ve Cemal isti- yoruz... Dai, hafilçe gülümsedi. Tekbir ge- tirinz... — İsminiz — çağırılmadıkça, secde halini terketmeyiniz. Dedi. Hemen, Şamil Nâsır secdeye — Secde edin getirmiye başladılar. x yavaş yavaş kaydı. Yine © boş- luk açıldı. Şarabın ateşile yanıp luluşan | Şamil ile Nâsır, şimdi, -aşkın alevlerile kavruluyorlardı. Artık, dayanamadılar. — Kalkıp — onun ayaklarının altına atılmak, ora- da kıvrıla kıvrıla can vermek istediler. O zaman, yanlarındaki kızlar onları — omuzlarından — tuttular. Birer şarap daha Bu şarabı içer iç çildırdılar. Ye için sıçradılar. vücutlarında buld Sa cutlarının bü- tün mafsalları biribirinden ayrılı- yor, bütün beşeri birer birer — eriyerek — kendilerinden dü. uzakla gittikçe r yavaş yavaş gölgelendi. bütün varlıklarının * (Höcerci pak)in kapısı açıldı. Yine ikişer dai, Şamil ile Nâsirı başlarından ve ayaklarından - tu- tarak içeri getirdi, mibrabin kar- şısındaki seccadenin üstüne br raktı. Şamil ile Nâsır, göılerinî aç- tıkları zaman, kendilerini yine © seceadenin üstünde, yine eski kır Yafetlerile görünce birbirine bak- tılar. Gördükleri rüyayı birbirine anlatarak ihtiyacile yutkundular. O zaman, gözleri mihraba ilişti. Yine o dai, ellerini cübbe- Sinin yanlarına sokmuş, başını kalbinin üstüne eğmiş, dua edi- yordu, Dai, başını kaldırdı, sordu: — Ey mümin canlar.. gördünüz ? O zaman; artık (Pirjin, (mür- ıld)ıı her şeye muktedir olduğunu Hemen, yüz Üstü yere Ne kıı-d.ıu “Yüzlerini ı“'#*fı h “ yere sürerek yalvardılar: - derinleşti. | inin önündeki o pürfüsun | yordu... Hasan Sabbahın arka- sındaki geniş ve uzun kollu koyu yeşil — cüppe, büyük bir mehabet ucu ona veriyar, göğsüne Resminizi Ef. : Sakindir. x İşinde — bece- « yikli ve derli toplu olur,Bir- denbire par- j lamaz, — nadi- aa İren hiddetle- HASAN ğa mütemayik dir. Muamelâ- tında ihtiyat- kârlık gösterir. HİKMET B. Mağrurdur. Gözü büyük- te ve büyük- lüktedir. Ken- disine ehem- mMiyet verilme- sini ister, yap* tığı işleri be- genir, nefsine fazla — itimat eder. Bir , iş- te Öön ayak olmağı kendisinden bahsettirme- EFSEVİA Hanım: ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Babayanidir. Süse, modaya fazla riayet etmez. yi sever. | Kendi balindedir. Mihnet ve me- şakkate tahammül [öılenr. Bazan inatçı olur. ( Fotoğraf iyi çıkma- mış olduğundan - tahlile devam edilememiştir. Fotoğraf Tahlil Kuponunu .," s.,ıqiıd, Hınılı—ıı Dai, bir hayal gibi kayböldu Şimdi onun yerinde Hasan Sab- | bah peyda olarak ayakta durü- | kapandılar. Yüksek sesle tedbir | | Mihrabın bir parçası sessizce | | | Bize Gönderiniz, * . ı*. .. * Size Tabiatinizi Söyliyelim... LKON SON POSTA ASNT A Şarap Daha Sundular, Yazan: A. R. doğru sarkan yeşil “sarığının ak tında baştan başa bir nur hattı göründü. ( Hasan Sabbah ), bu vaziyet- le pek sehhar ve mütehakkimdi. Kendisini şu vaziyette gören her insanın kalbine, — hudutsuz bir kudretle hül:medebilirdi. ( Arkası var ) süsr e RiRi Yeni neşr'yat: Kor Ankarada çıkarılan Kor na- mındaki san'at ve edebiyat mec- muasmın birinci nüshası çıkmış- | tır. İçinde kikler vardır. aleler, şiirler, tet- Tavsiye ederiz. Dr. Clâi Tevfik ldrar -Yolu Hastalıklırı Mütehassısı Sirkeci, Muradiye caddesi No 35. Saat. 2-6 Zührevi — ve MEHMET Ef.: dür. Bazan İ- hHatcı olur. İğ- birarını çabak Unutmaz, mih- kate mül — göster- mez, fena mu- amtleye karşı taham- , temayül eder, Kanaatkâr değildir. d HAYDAR B. ( Kadıköy) (fo- toğrafının dercini istemiyor); Mü- dekkik ve mütecessistir, Merak ettiği şeyi anlamadan içi rahat etmez, herşeye sokulür, anlar ve dinler, münakaşadan — hazeder, muhatabını iknaa çalışır, şöhret ve ikbali sever. E YOZGATTA N. N B.; (Fo- toğrafının dercini istemiyor) Zeki ve müdekkikrir. Herşeyi kolay kolay beyenmez, müdafaa ettiğini fikir ve prensiplerine sadık kalır, renksizlik yapmaz. Hususiyetleri çabuk anlaşılmaz, Daha ziyade kapalıdır. Fikir münakaşa ve mücadelelerinden çekinmez men- faatlerini ihmal etmez. ı M. BÜRHAN B.: ( Fotoğra- fının dercini istemiyor ) Müdekkik ve müötecessistir. Herkese kapıl- mar, çabuk itimat etmez. Para- sını hüsnü istimal ve menfaatle- rini nefsine hasreder. Hususiyet- teri ıııkhıdılmnıılmııı Çabuk- abpap olmuz. Açık göz- | net ve m.—vgk. | mukabeleye | DAKTİLO Bugünün Romanı 95 BEKGOREESREN Yazan: O- [ şaşırmıştım. Onu müteakıp cere- | Elim, birdenbire kalktı. | radaki büyük — billür hokkaya | uzandı. Hokkayı kavradım. Başı- | Pna fırlatacaktım. — Birdenbire kapı açıldı. Gayrüihtiyari gözlerim kapıya kaydı. Kapınm önünde, ? Hikmet vardı. | Hokkayı bıraktım. Birdenbire geriye fırladım. Kapıdan - çıka- caktım, Gözlerim, bir an Hikmetin karşılaştı. Hikmet, bu vaziyetten o kadar şaşırmıştı ki, elindeki kâğıtları, dudaklarının hizasına kaldırmış, bir bana, bir | müdiri umumiye bakıyordu. Kapının önünde, birdenbire beni durdurdu: | — Ne oluyor kuzum? Diye sordu. Ben, cevap — vermeden evvel | Müdiri Umuminin alaylı sözleri | duyuldu: | — Efendim.. Ben size izah edeyim. Hanım, artık bankayı terkederek evlenmek için Anka- | raya gidiyorlarmış. Bundan sonra, 'I sizinle karşı karşıya ağlıyacağız. Ve öyle zannederim ki... Derken, Hikmet, bir yay gi- bi sıçradı ve dehşetli bir tokat | şakladr | Şirrraaak... Olduğum yerde dona kaldım. | Müdiri Umumi, bütün kuvvetile | haykırıyor: — Hallo.. Hallo... Koşunuz... : Burada adam öldürüyorlar, di- yordu. Müdiri Umuminin — feryadı, bütün odalardan duyuldu. Herkes koştu. Duvarlara tutuna tutuna, | âdeta sürüklene sürüklene odama geldim. Raşel ile Dora, korku ve telâş içinde yüzüme bakıyor ve soruyorlardı. — Ne oldu?. — Ne oldu?. Onlara hiç cevap vermedim. Bir zaaf ta göstermek istemedim. gözlerile D Vücudümün bütün mafsalları bü- -| | zülürcesine âsabımın gevşemesine röğmen güçlükle şapkamı giydim. Hakaretle — oradan * | evvel yazıhaneyi terkettim. * Şimdi düşünüyorum. Bu ka- bahati doğrudan doğruya ken- dimde buluyorum. Çünkü, Mü- diri Umumi ile aramızdaki mü- kâlemeyi, güzelce idare edeme- dim ve sözün başka mocralara dökülmesine meydan vermekle bu felâkete, ben — sebebiyet verdim. Benim; Bankadan infikâk ede- ceğimi söyliyerek Müdiri umumi- yi telâşa düşürmek ve onun bu | telâşından istifade ederek müna- sebetsizliklerinin hitam bulmasını rica etmekti. Fakat, plâmm allt- üst oldu. Ve bu şirketteki ha- yatım da bu facia ile nihayet buldu. 30 Teşrinlevvel Bugün Hikmetten bir mektup aldım. Aynen buraya dercedi- yorum : Kevser Hanım ; “Dün pek müstacel bir iş için kapıyı hafifçe —vurarak - cevap almayı beklemeden odaya gir- diğim — raman, / sizi - çok- garip, Muı k—hhı ııldıâı da â&.—f—— Kİ e G İA e el KA Zob n Si a Ddi a G t e P kovulmadan n bzdür hükmacı olduğunu bi- | lirim. Şüphesiz, onu yalmız şir- Z. Şakir yan eden ahval de beni büsbütün şuursuz bir hale getirdi. Âsabıma hâkim olamadım. O küstah herifi tokatladım. Bunu kendi hesabıma düşünüyorum, pek iyi bir şey yaptığımı zannediyorum, Fakat hesabınıza düşündüğüm zaman da pek mütcessir ve mahçup eluyorum. Beni, pek haklı ve pek tabil — olarak — şirketten kovdular, İşittiğime göre, siz de o gün işinizi terketmiş ve bir daha şirkete gitmemişsiniz. Buna çok müteessir oldum. Böyle bir ıskandala sebebiyet vererek sizin de işinize mâni olduğum için o kadar müteessirim ki tarif edemem. Sizi vicdanımla temin ederim size yeni bir iş temin etmek için her fedakârlığı ihtiyara, hatta kanımı son damlasına kadar fe- daya hazırım. Yaptığım münasebetsizliği tamir etmek maksadile sizin için | birçok teşebbüsatta bulunuyorum. En yakın bir zamanda affınıza mazhar olacağımı ümit eder ve kalbimin — halisane hürmetlerini kabul etmenizi rica eylerim. Hikmel Rıza Hikmetin bu mektubunu oku- duktan sonra güldüm. Zavallı Hikmet.. Ne zaman- danberi, ne acılara tahammül ettiğimi — bilmiyordu. Eğer c adamın etlerini, gözlerimin önün- de didik didik etseydi, da- ha memnun olurdum. O toka- tın şakladığı — zaman koşarak Hikmetin boynuna sarılmadığıma: — Bravo, Hikmet.. Ellerin nur olsun. Diye haykırmadığıma hayret ediyorum.. Bu işte, asıl müteessir olan benim. Çünki benim yüzümden zavallı gencin başı belâya girdi. O ahlâksız herifin ne kadar kinci, kalmıyacak, takibatta da kovmakla kanvni ketten hakkında bulunacaktır. Düşündüm, taşındım. Hikmete bir. cevap yazmayı - kararlaştır- dim, Şu mektubu yazdım; Muhterem Hikmet Bey; Mektubunuzu —aldım. — Bana gösterdiğiniz alâkaya teşekkürler ederim. Hareketiniz, hiç mü- nasebetsiz değildir. — Bilâkis pek — yerinde —bir — iştir. Bir kadının hakarele — uğradığını gören asil bir türk gencinin si zin gibi hareket etmesi çok el- zemdi. Hâdise benim yüzümden çık- tığı için sizin de işinizin sektedar almasına ben sizden ziyade üzü- lüyorum. Ne yapalım azizim; bi- raz da (kader) denilen şeye ina- nalım. Kendimizi lüzüumsuz tees- sürlere kaptırmıyalım. Çok şükür, memleketimizde acından ölenlerin mezarları sıra sira dizilmemiş ya.. Ne yapar, yapar, kendimize bını iş buluruz. b - (Arkanı var )