SELSÜURK. SAPAYLAPINDA HAVA—I VE gena) KHAYYAM ” Ey Valide Sultan, Haris Vezır Evlâtlarını Birer, Bırer Oldürtecektir MAACER ALADI Hasan Sabbah Sordu' —Herşey Hazır Mı? Hır hakkı nıalı]ızdır. Herkesin çehresinde bir sürur Yalmız vezir, muğber ve mün- fail bir tavırla daruyor ve gözle- rini Mehtaptan ayırımyordu. Ömer, vezire döndü: — Gidelim. Hastalığın asıl ilâcını tertip edelim. Dedi. Vezir ile Ömer, Valde Sulta- nın Öönünde eğildiler. Selâm ver- diler, Çıkacakları zaman vezir, Meh- taba işaret etti. Onu odadan beraber çıkardı. * Kapının önünde vezir sordu: — Söyle.. Ya, deminki söz- lerini tamamen izah edersin. yahut, bu sözlerindeki mes'u- liyetin cezasını kanınla, ödersin... | Mehtap, Vezirin bu sert ve vakur ıınrı karşısında erzilir gibi oldu. Elini koynuna soktu. Küçük ke- seyi çıkardı Vezire uzattı. Vezir keseyi — açtı. kâğdı aldı. Açtı. Okumağa baş- aldı: Ey Valide Sultan !.. Gözünü aç. Ciğerpare evlâtların birer birer ölüme mahkümdur. (Melik Şahi — SekÇaki) nin tacü — tahtına gözdiken ( Vezir Nizamülmülk), ev- Kâtlarım bicer birer öldürerek (Sel- gçuk) tahtımı — varisten mabrum bıra- kacak ve sonra da son darbeyi (Şah Hazretleri) ne vuracaktır. Vezir, tabiplikten tamamen - bi- behre olan sarhoş ve serseri bir Şairi ba işe alet ediyor. Önun vası- tasile verdiği bir zehirle Şahzadenin ölümünü tesri eyliyor. Bu hakikati biliniz, ona göre hareket ediniz. Hakikati anledıktaa sonra tasıyacağınız bir abdi memlük Vezir, bu mektubu okuduktan sonra, sendeledi. Sanki düşecekti. Fakat, derhal kendini topladı. Ömere döndü : — Ben biraz burada kalaca- ğım... Sen git, lâzımgelen - ilâcı tedarik et. Dedi. Ömer, vezire selâm vererek gitti. * Vezir, Mehtaba döndü. Elin- den tuttu. — Beraber, (Şah Hazretleri) ne gideceğiz. Bunu, orada izah edeceksin. Dedi. sevketti. Ve Mehtabı — ileri * O zaman, birdenbire yan la- raftaki kapı açıldı. Ellerinde ya- ha kılıçlarla ikı köle fırladı. Kr lıçlar havada birer daire resme- derek parladı. Mehtap, — ellerini kaldırarak kendisini kilıçlarla vezirin arasına attı. Vezir, daha büyük bir hayret içinde kaldı. Mehtap, köleleri durdurduktan sonra, ellerinden - kılıçları aldı. İçindeki | î ; | - lı -- Bir köşeye attı. Elile dehblizi gör tererek: — Büna hacet kalmadı.. Gi- diniz. Bundan da kimseye bat- | setmeyiniz. Dedi. x (Melik Şabı Selçuki ) sedirinde | otürüyor, bir. kitap — okumakla meşgul oluyordu. Verir ile Mehtap içeri girince kitabı kapadı. Merak ile sordu: — Şehzade nasıl?.. Vezir, cevap verdi. — Cenabı - ha'kın lütfa ve Ömer Hayyam kulunuzun hin- | metile şehzademiz kurtulmuştur... Avcak, ölüme —mahküm olan başkaları var. (Melik şah) , taaccüple sordu: | — Kim?... Vezir, acı bir tebessümle göldü. Mehtabı gösterdi: — Bunu, bu cariye izah ede- cektir. Dedi. Melik Şah, Mehtaba baktı. Z — BSöyle ölüme mahküm olan kimlerdir?.. " Diye bağırdı. Mehtap.. Biraz daha ilerledi Melik Şaha takarrüp etti. Ve, söylemiye başladı': —Üç gün evveldi. (Leylâ) ismindeki cariye ile, Valde Sul- tan Hazretlerinin odasına çıkar- ken, dehlizlerde iki köleye tesa- düf ettik. Onlar da, Valde Sultan Hazretlerinin — odası tarafından geliyorlardı. Bu tesadüf bana garip gelmekle beraber, gözlerini açtı. büyük Yazan: A. R. bir şüphede uyandırmadı... O gece Vakde Sultanın — yatağımı | açarken bu kâğıdı buldüm. Va » Sarayda bu hâdise cereyan | ederken ( Hasan Sabbah ) kendi sarayının güller ve ynemiıılui; müzeyyen revakında bir direğe dâyanmış — durüyor.. karşıdaki, (Melik Şah )n sarayım tarassut ediyordu. İki adım arkasında, tepeden tırnağa kadar müsellâlı, korkunç bir adam duruyor ve emir - bek- liyordu. Hasan Sabbah, yavaş - yavaş başını arkaya çevirdi. O adama sordu. — Tamamen hazırmısınız?.. (Arkasi var ) ııergnn Bir Rübait (Clm"d)'l (Cehım_)ı hiç kimse görmemiştir, ey gönül... H-'Ch”'**l&yı"'uıp ie tekrar buraya dönmemiştir, ıyıi-i'- '!l'hwn()!-ıcen-* nete) Üümidimizi bağlıyar ve, öyle bir şeyden de ( Yani cehen- bemden ) korkuyoruz ki, ne biri- nin ve ne de diğerinin ne nami, ne de nişani vardır, ey ıönüL CEMALETTİN B;; İstikbal ve talihten — ha- | ber — vermek fotoğraf tah- tiyar ettiğimiz usul haricin- dedir, Hem bu kabil iddi- alara inanma- mak lâzımge- » Bir, yal- nız fotoğrafınızın ifade ettiği manayı yazmakla iktifa edeceğiz. Aculdür, tehlike ve mes'üliyet- ten içtinap eder, mücadeleden, gürültücü ve kavgacı olmaktan hazzetmez. Çabuk kırılır, intizamı sever, his ve hayal bahsini ca-- zip bulur. Fotoğraf Takli! Kuponunu 11 inciSayfamızda bulacaksınız.; Resminizi Bize Gönderiniz, Di * # Size Tabiatinizi İ Merimizde ih- * Gazetemiz vlııillıılıııı Maliye - Müfetti; a— e e— — x Söyliyelim... HAYRİ RİFAT BEY: Sami- mi ve uysa- ılıı Menlııı— cie mukave- Bıııı tâbi olur. .— Nişanlanıma — Sermürettip Etem !feıdiıh ke- ş Muavinlerinden |nız|u Bugünün DAKTİLO Romanı EAEERELANEN 5 KERMLEEN Yazan. Z. Şakir Dedi. Ben bunu almamak | istedim. Fakat, nezaketle israr elti. Redetmek, terbiyesizlik ola- cak. Bittabi kabul ettim... Oda- dan çıkarken meraktan çallıyar- düm; acaba bu, ne idi?.. Kori- dorda usullacık paketin kenarımı yırttım, baktım. Bir Külahya va- zosu... Düşündüm, bunu odaya beraber götürseni, oradaki müf- | sitler, büsbütün kuduracaklar, Gö- D türdüm, Hademeye teslim ettim. | Akşam da aldım, eve getirdim. ? Paketi açtım. Tarif'bir Kötahya lvnın... AAA 3 Eylâl Bu sabah, Şşirkete gittinm | zaman, koridoru karmakarışık buldum; Birçok masalar ve san- dalyalar dışarı çıkarılmıştı. Hemen hademelere sordum. Kalemtlerde bazı tebeddülât yapılıyormuş. Ben | (Raşel) ve'(Dora) ismindeki iki , musevi kızla ayrı bir odada otu- racakmışım.. Oh buna © kadar memnun oldum ki, derhal gidip Müdürü Umumiye teşekkür et- mek istedim. Hemen, yeni odama koştum. Raşelle Dorayı - orada buldum. | Masaları yerleştirmekle meşgul- i dular. Onlar da pek seviniyor- ; lardı. Bir kanarya gibi sarı, bir | papagan gibi mükallit olan Raşel | ellerini çırpıyor: | — Oh. İyi oldu.. Ne iyi oldu.. Burada üçümüz. başbaşa.. Boyuna alay ederiz. n Diyordu. Yanlışlıkla bir evrak İfilân kalmasın diye bir de eski oda ma gideyim dedim. Koridoru geç- tim. Odaya yaklaştım. Kapı açıktı. | Suat, ellerini biribirine vuruyordu: — Kaçırdık.. Ah kaçırdık.. Diye — mırıldanıyordu. Onun böyle ıstırapla kıvranmasına ne kadar sevindim. İçimden; — Geber inşallah., Bu gidişle | aklını da kaçırırsın da, timarhane köşelerinde — inliye inliye can | verirsin. |— Dedim. Ve buü düşkün ruhlu | adamların yüzinü görmemek için hemen geri döndüm. * | | | Bugün müdürü umumi yine bir | kaç aşk mektubu yazdırdı. Hele | bir tanesi hakkında dikte ettirir- | ken okadar sinirlendim ki., Mü- | barek edam, kendisini kadınlara dirhem dirhem satıyor.. Hayret | ediyorum, acaba bunları söyler- ken, içimden katıla katıla güle- ceğimi tahmin etmiyor mu?.. Ne tühaf adam? Herkesin mahiyetini sortaya koyan, iki paralık aynadır. Bu adam aynaya baktığı za- met — etmez, man, bir ( orangotan ) a benri- müşkülpesent dav- | Yen çehresini görmiyor mu?. Bu ” adam, ya, Hikmet Bey gibi, her ıı.'.'%“““ ve | kadının kalbini sarsacak derece fösunkâr bir çehreye malik — olsa ne yapacak?,. Amaaan.. Neme lâzım benim.. Bana ilişmesin de, ne yaparsa yapsın.. -Şimdiki halde rahatım çoh iyi. Bu adamın her huyunu da anladım. Onun da bana ıı.ıu i Fatih )3Y HıHBqlt merasimi î_k ıqı.nuııııuı azılarımı; hiç 'Beyin hanelerinde icra edilmi;tir. müil | müşkülât çıkarmadan, beni uzun uzadıya yormadan imza ediyor. Tarafeyne saadet temenni ederiz. o,...,, bu teveccühünü — gördük- leri için fazla işte vermiyorlar. Şimdiki halde, çok rahatım ves- * 7 Eylül Bugün müdürü umumi fena halde öfkeli idi. Yanlış bir mu- ameleden dolayı merkez müdü- rüne, mubasebe şefine ve daha birkaç kâtibe fena halde kızmış. Ben, tam bu öfkeli zamanında odasına girdim. Yazdığım mek- tupları birakıp çıkacaktım. Der- hal beni durdurdu. — Görüyot musunuz, şu sivri | kafah adamları.. Diye üzun uzadıya şikâyette bulundu.. Onun bunları bana niçin söylediğini derhal — anla- dım. Hem hiddetinin önüne geç- 'mek ve hem de benden bekle- diği cevabı vermek için: — Doğrusünu im efen- dim.. Eğer bü İşin başında siz olmasanız, şirket iflâs eder. Ne- rede sizin zekânız.. Sizin kudreti- niz.. Sizin — idareniz. —Nerede onlar... Maamafih, bir şeydir ol- muş.. — Şimdi siz, bir — sözle, bir fikirle bütün bu hataları tas- hih edebilirsiniz. Dedim. Bu cevap, onu sarstı ve bu sarsıntı ile sanki öfkesi, elbisesine yapışmış birer — toz parçası imiş gibi birdenbire dö- küldü. Hemen, ellerini pantalo- mnunun — cebine — soktu. Göğ- sünü gerdi. —Başımı kaldırdı. dimdik bir vaziyet aldı; — Şüphesiz.. Şüphesiz amma, niçin olsun efendim ?.. Ya, ben burada — olmasaydım.. — Pardon, sizi de işinizden alıkoydum. Ak- şama doğru, beni bir daha gö- rünüz.. Örevuar.. Dedi.. Ben, geri geri çekildim. Odadan çıkıyordum: — Ha.. Pardon.. Diye seslendi. Durdum. Müte- ybessim bir tavırla: — Beş dakika sanra, muha- sebe şefini görünüz. Size bir emrimi tebliğ edecektir. Diye ilâve etti. Kapıdan çıktım amma,' bir taraftan, gülmemek için dudak- larımı isırıyor, öbür tarftan da beş dakika sonra muhasebe mü- | dürünün bana ne emir tebliğ edeceğini merak ediyordum. Odamda, beş dakikayı, heye- cenla geçirdim. Kızlar bile bu hçyecanımın farkına vardılar. Ve sordular. Tabli bir şey söyleme- dim. Tam beş dakika sonra ha- deme geldi. Muhasebe - şefinin beni — istediğini söyledi, gittim. Şefin masasının önünde durdum. Şef mülebessim bir nazarla göz- lerini yüzüme dikti: — Müdürü umuminin — emrile maaşınıza on İira tam tır. Tebrik ederim dıdî."l::ı derin ve kalbi bir mescrretle teşekkör <decektim. Gözlerim birden bire Hikmet Beye kaydı. O, mutadımn . hilâfına — olarak haşını kaldırmış bana bakıyardu. Bir an, gözlerimiz karşılaştı. Onun gözlerinden taşan ılık bir büzme sanki birben bire kalbimi sardı. Fakat.. Bu gözlerde, mütereddit ve endişeli bir mana vardı. ( Arkası var) R