RALARI Mehtap Kökredi: Ondan Daha Evvel Siz Öleceksiniz, Tabip Efendi! Vezir İle Ömer Şaşırmışlardı. Biribirlerine Bakakaldılar Her hakkı mahfuzdur. Hasta şehzadenin oda kapısı açıldı, Nöbetçi cariyelerden biri vezir ile Ömer Hayyamm geldi- ğini haber verdi. Hemen, Mehtap ortaya atıldı, Vaziyete tamamen hâkim bir tavır aldı. Kaşları çatılınış, vücudu Or permiş bir halde, sağ tarafında- ki oda kapısını Valde Sultana göstererek: — Sultanml. Lütfediniz.. Bu odaya geçiniz. Dedi. Ve sonra, oradaki sa- myhlara da elile işaret ederek onları da o odaya geçirdi. Mehtapta, büyük ve cüretkâ- rane bir haile oynamıya hazır- lanan bir hal vardı. : Odada, hasta şehzade ile yalnız kalınca, ol taraftaki kapr yı açtı, Kapının arkasındaki perdeyi kaldırdı. Biraz evvel görüştüğü iki köle yalın kılıçlarına dayanmış, hazır duruyorlardı. Mehtap, bunlara sordu: — Hazır mısınız? Gülerek cevap verdiler; — Hazın. Mehtap, dişlerini sıkarak: — İşaretime dikkat ediniz. Dedi ve perdeyi indirdi. Sonra, oda kapısına gitti. Ka- pıyı açarak vezir ile Ömer Ha yamın geçmesi için yol verdi. Vezir ile Ömer, içeri girdiler. Vezir sordu: — Valde Sultan Hazretleri ferman buyurmuşlar... Mehtap, sekinetle cevap verdi: — EA Fakat, kendileri de biraz rahatsız oldukları için is- tirahat © buyuruyorlar. Şehzade © Hazretlerinin bir defa daha mr ayene olunmasını ferman buyur- . dular. Ömer, sordu: * — Acaba, buna niçin lüzum gördüler. Biz, bir ilâç verdik. Bunun neticesine intizar zaruridir. O zaman Mehtap kökredi. Dişlerini sıkarak Ömer Hayya- mın önünde durdu. Onun gözle rinin içine baka baka: dir — Beklediğiniz neticeyi göre miyeceksiniz. Tabip efendi. Hayyam, şaşırarak sordu. — Ne demek istediğin anla- şılmıyor. Açık söyle... Dedi. Mehtap; Veğirin yanina sokul- — Ii du. Şehzadeye işittirmekten kor- kan bir sesle cavap verdi Şehzade, o zehirlenmiştir. Bunu saklamak, inkâr etmek te beyhudedir. Çünki, zehirin bütün asarı görünmektedir... Vezirle Ömer, titrediler ve gözlerini (o biribirinin o gözlerine diktiler. Vezir, yavaş yavaş başını çe- virdi.. Mehtaba sordu: — Fakat, buna kim cesaret edebilir? Mehtap acı bir gülüşle imuka- | bele etti: — Bunu, bilhassa sati asıfa- belerinin bilmesi lâzım gelir. Bu manalı cevap vezir İle Ömer Hayyamı, adeta cinnet derecesine getirdi. Ömer Hayyam, büyük bir korku içinde, titriye titriye ya- tağa yaklaştı. Evvelâ, şehzadenin yüzüne baktı. Sonra yavaş yavaş diz çöktü. Titriyen ellerile yor- ganı kaldırdı. Mehtap, oOÖmer Hağyakll omuz başında duruyor, büyük bir biddet ve infial içinde onun ha- rekâtını takip ediyordu. Ömer Hayyam, şehzadenin elbiselerini de açtı. Gittikçe bü- yüyen gözleri ile şehzadenin karnındaki © çıbanlara (o baktı. evvelâ, korku ve dehşetle göz- leri büyüdü. Baktı, baktı, baktı, Ve sonra, birdenbire fırlayarak ayağa kalktı. Ellerinin semaya kaldırdı. Elhamdürillâk... e Şehzademiz kurtuldu. Diye bağırdı. O zaman Mehtap, iğfale ka- pılmak istemiyenlere mahsus bir tavır alarak, şabanları gösterdi; — Şehzademizin nu söylüyorsunuz, Tabip «fendi. Fakat bunlar nedir? > Dedi, lerdir. * Valde Sultan, büyük bir me- | rak ve .” ile perdenin arka sında sözleri (o dinliyordu. Ömer Hayyamın «on sözleri Üzerine artık daha fazla beklemi- ye tahammülü kalmadı. Perdeyi kaldırdı. Odaya atıldı. Ömer Hayyamın — ellerine (| sarılarak sordu: — Söyle. Bir daha söyle.. Evlâdım bakikaten kurtuldu mu? — Evet sultanım... Şehzademiz artık tamamen kurtulmuştur. Has- talık, evvelce hiçbir eser verme- diği için tabil teşhis edilememiş ve buna kat'i bir ilâç verileme- mişti. Onun için bir tecrübeye Yazan: A. R. giriştim. Yeni bir ilâç tertip et- tim. Şehzadeye içirdim. Hamdol- sun, ilâç tesirini gösterdi... Has- talk, alelâde bir (çiçek) ten başka bir şey değildir. — Fakat bunun tedavisi... — Hastalık malâm olduktan sonra, tedavisi de kolay olur. ( Arkası var) Hergün Bir Rübai: Esrarı ezeliyi ne sen bilirsin, ne de ben... Bir muammadan başka bir şey olmıyan bu keli- meyi, ne sen okuyup anlıyabilir- sin, ne de ben... Bu hususta bi- zim söylediklerimiz, perde arka- sında dedikodu yapmaktan başka bir şey değildir. Eğer perde dü- şerse, ne şen kalırsın, ne de ben. İ74 NURİ Ets İşgüzar ve sokuk gandır. Her şeyi anlamak dinlemek ister tecessüse mü- temayildir. Men faatlerini müdriktir, is- raftan müçte- niptir. Kendi- sine 'ehemmi- yet verilmesin- den hazeder, Çalışkanlığile ken- disini sevdirir. p 31 M TAYYİP B,; Zeki ve inti- - zZamperverdir. Fil ve hare- ketlerini zabıt ve rabıtaltına alır, sokulmaz, ve İâübali ol- maz atak ve atılgan deği dir. Usul. ve merasime ria- yetkârdır.. Şıklığa, ve tar te- lebbüse dikkat eder. Menfaatle- rini israf etmez, tasarrufa mü- temayildir. a 52 BAHAEDDİN B.Ftalebe) (fo- toğrafının dercini istemiyor) Ze- kidir. Teşvik ve teşcia çabuk kapılır. Kendini gösterici hare- ketlerden o hazeder. İ elebaşı olmak ister, menfaatlerini yalnız nefsine hasretmez, diğe rendişliğe mütemayildir. çabuk ahbap | Yüksek sesle: — Bu odacının elinden ilal- lah... Her gün böyle yapıyor. Kâ- ğıtları bir birine karıştırıyor. Dün akşam yarım kalan bir yazımı bulamıyorum... Terbiyesiz herife bin defa da tenbih ettim. Benim masamın gözlerine elini sürme, dedim. Fakat, hayvan herif W&- kırdı anlamıyor”ki... İşte bakınız, bir gazete.. Şüphesiz, bunu sizin masanızın üstünden almış, buraya koymuş olacak.. Buyurunuz ge zetenizi.. Şüphesiz lâzımdır. Diyerek gazeteyi, seri bir hareketle, onların masasına fır- lattım. Ve güya odacıyı payla- mıya gidiyormuşum gibi öfke ile odadan çıktım. Kapının önünde duruyor, içe- riye kulak veriyordum. Onlar, evvelâ, ellerini ağızlarına koyup bir müddet kıskıs (o güldükten sonra, konuşmıya başladılar: — Vay, domuz kız. Yutma- dı be... — Yuttu.. Pekâlâ yuttu am- ma.. aldırmadı, hatta ona bakar- san, bizi de nazikâne haşladı. — Bırak canım.. Böyle oldu- ğu daha iyi oldu. Ya gazeteyi alıp ta Müdiri Umumiye götür- seydi. Bu sözleri işitmeseydim, içim- de sadece bir şüphe kalacaktı. Fakat, işittikten sonra, bu adam- lardan fena halde tiksindim... Zaten kaç gündür onlarin ha- reketlerine dikkat ediyor, beni tuzağa düşüremedikleri için kıv- rım kıvrım kıvrandıklarının far- kına varıyordum. Hergün Müdiri umuminin yanma gidip te avdet ettikçe, onlar, horoz ibiği gibi kızarıyor, beni bir karış suda boğmak istiyorlardı. Hatta, bu DAKTİLO Bugünün Romanı aaa) 62 BARKAN Yazan: 2. Şak * husumetlerini yalnız kendilerine ; munhasır da bırakmadılar. Adeta aleyhimde cereyan yapıyorlar ve bilhassa, daktilo arkadaşlarımı kışkırtarak benimle alay ettirmek istiyorlar. Halbuki, ben nekadar masum isem, Müdiri Umumi de bana karşı © kadar dürüst Ohare ket Oediyor. o Filvaki O hergün birçok (Oyazılar ve bilhassa aşk mektupları dikte ettiriyor. Fakat bunlardan bana ne?.. Ben burada muayyen saatleri para ile satın alınmış bir daktilo, bir yazı amelesiyim. Bana ne söylerse yazmıya mecburum. Esasen yaz- dıklarımın içinde, yüz kızartacak, kulaklarımın ismetini ihlâl edecek bir şeyler yok. Edibane, zarifane cümleler. Alelâde, basit muhabbet hisleri, Ve daha çok, paralar ve hedi- yeler... Bunların içinde beni ti tizlendirecek bir şey yok ki... Aman yarabbi. Bu kıskanç” hk ne fena şey.. İnsanı okadar iğrenç yapıyor ki... Dün sabah Müdiri Umumi Kütahyaya gitti. İki gündür, işim pek az... Bugün bir aralık muhasebe şubesine gittim. (Şef) in masası- nın önünde konuşuyordum. Onun masasını yanındaki masada, o sarışın delikanlı oluruyordu. Yani Hikmet Bey... Bu genç, bakika- ten benim de hoşuma gitmiye başladı. selâm vermekle dan, refikasının benimle görüş- Okadar sakin ve ağırbaşlı bir | delikanlı ki... Gürbüz vücudunu masanın üzerine eğmiş, ciddiyetle (| çalışıyor. ( Şef )le uzun müddet | konuştuğum halde, bir kerre bile başını kaldırıp bana bakmadı. Gerek bana, gerek öteki kız- ğ lara sanki alelâde bir erkek | arkadaş nazarile bakıyor. Sa- | bahları akşamları, şirkete girip | çıkarken tesadüf ettiği zaman hafifçe başını eğerek yalnız bir iktifa ediyor. İşte bunun bu halleri de, kızları kudurttukça kudurtuyor. Hanr sırası gelmişken” şunu da söyleyim ki; bizim “kızların hepsi de (afacan, hepsi de aşifte şeyler... | Maamafih, ar- sızlık ve hayasılık “derecesini bulan bir şeylerini de görmedim. Sadece erkeklere, erkeklerle, şa- kalaşmağa bayılıyorlar. Hele bir araya geldiler mi?.. Neuzü billâh.. Fakat ben bunda, biraz taşkın © bir arkadaş samimiyetinden baş- ka bir şey görmüyorum. Bunuda tabit buluyorum.' Çünki hepsi de serbest büyümüş insanlar. Kimi ecnebi, kimi musevi,..Türk olarak yalnız dört kişiyiz. Yani, ben, Hikmet, Suat, Enver. Kızlar, herkesten bahsediyor, | buzan şaka ve bazan ciddibir surette (o kendilerile * cilveleşmek istiyenler hakkında serbest ser- İ best söz söylüyor. ' Fakat Müdiri | Umumi için gesi bir şey de- ! miyor. Yalnız, (Öjen) isminde bir (Lâvantin) kız var. Bu, evvelce j Müdiri - Umuminin gözdesi; ve ta kâtibi hususisi imiş. Şimdi b vazife bana intikal ektiği içim, bu kız bana karşı biraz muğber | ve müstehzi gibi görünüyor. Ben, her zaman her yerde yaptığım gibi burada da herkese karşı mültefit, fakat ciddi bulu nuyorum. oOHele, dedikodulara hiç iştirak etmiyorum. Onun için çok mustarih yaşıyorum. Yalnız, burunburuna oturduğum şu iki sinsi herif te olmasa, çok mene nun ve bahtiyar olacağım. Bu kadar yüz vermememe rağ men, onlar daha hâlâ beni kam dırmak için adi, basit, iptidai manevralarla meşgul... Biri, ber mutat, sinemalardan — tiyatrolar- dan bahsediyor. | Hatta dün eline bir artist resmi geçirmiş. Güya bana çok benziyormuş. Yakında da bir filmi gelecekmiş. Bunlarla bende bir alâka bir tecessüs uyandırmak istiyor. Öte- ki de 'irsat buldukça, refikasın. mek için can attığından bahse- diyore aval hayvanlar, ! Eyl ga Bu sabah Müdiri umumi gel di. Öğleden sonra beni istedi. Çok ciddi ve mültefitane mua- mele etti. Onun bulunmadığı za- man biriken mektuplarını açtık, Cevaplarının notlarını hazırladık. Tam, işim bitip te odama avdet edeceğim zaman bana bir paket verdi: — Seyahat hatırası. bir bediye.. Küçük (Arkas var )