6 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

6 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdü BRAKLI ZİYA ŞAKIR Her hakkı mahfuzdur — 292 — Ses seda kesilmişti. Bu de- Fin ve uhrevi süküt içinde, yalmız — ölümün sesi ve yalnız ölümünün gölgesi hissolunuyordu. Telkin verecek olan zat, yavaş, yavaş yürüdü. Abülhamidin me- zarı başında durdu. Cüppesinin eteklerini kavuşturdu. Şimdi ona, önünde bir kucak toprak yığını altında yatan bu Blüye, nasıl hitap edeceğini dü- #ünüyordu. Bu ölü, cihanın Üç kıt'ası Östüne yayılan geniş osmanlı ül- kesinde, otuz dört sene (şehinşah- hk, ve yer yüzünde yaşıyan üç yüz elli milyon islâma da “ emi- Tülmüminlik ,, etmişti. Bu ölünün şevket ve saltanat- edilirken, insanlığın fevkinde bir paye ve- riyor ve hatta, Zatı Gürubu sıfat, Zatı melâik semat tabirleri az görülerek Zıllullah... bile denirdi, Fakat şimdi ?... Telkis verecek olan zat, arını yerleştirdi. Ellerini cüppe- sinin — üstünde kavuşturarak ha- fifçe mezara eğildi. Dudaklarının arasında tereddütlü bir tonla şu seda titredi: — Yaaaa. Abdülhamit. İbni Havva... - Abdülhamidin. Son Sırm... — Beylerbeyi sarayında — Abdülhamidin cenazesi çıkar çıkmaz oda kapısı kilitlenmiş, mübürlenmiş ve bahçeye açılan ıenkiîer_ckvin önüne de nöbetçiler O gece Harbiye Nazırı Enver Hazim Bey ve sal- reden mürekkep bir hoyey( geldi. Bu heyet oda kapısının mührünü açtı. Abdülhamidin muhallefatını tesbit etmek için odaya girdi, Abdülhamidin zihniyet ve husu- siyetini gösteren bu odada her- şey calibi dikkatti. Odaya girilince, en evyel na- Zarı dikkate çarpan — şey, — Paravanlardı. — Sarayın arka tarafındaki köşeyi — teşkil eden muslatil şeklindeki bu büyücek oda, muhtelif paravanlarla üç kısma ayrılmıştı. Odanın nihaye- " tini teşkil eden ve ortasında bir tek pencere - bulunan cephenin iki köşesinde iki bronz karyola vardı. Yüksek paravanlarla biri- birini göremiyecek şekilde kapatı- mış olan bu karyolaların biri a, diğeri de Naciye Ka- dinefendiye aitti, Abdülhamidin karyolası kapıya bitişik olan du- varın kenarında ve tamamen ka- pıya karşı bir vaziyette idi. Bu da, bir Paravanla çevrilmişti. O- daya giren bir yabancının, bu taksimat Şaşırmaması ve Abdülbamidin nerede yattır ğit bulamaması, pek tabil idi. Ihamidin Herkesen Gizlediği | Mühim Bir Sırrı Vardı Bu Sır, Aı;cî(; 00 Kadmefendilerin — muhteşem bronz karyolalarına mukabil, Ab- dülhamit Lui Kenz tarzına mü- şabih, basit ve lâke bir ikaryo- lada yatardı. Bu karyola, beyaz lâke üzerine nefis ve yağlı boya çiçekler ve resimlerle müzeyyen- di. Karyolaya yakın olan komo- din, lavman ve odadaki iki gar- dırop ta ayni cinstendi. Karyo- laya — bakıldığı — zaman baş- taraftaki ayaklarının altına iki takoz konulduğu ve busuretle karyolanın baş tarafı, ayak ucun- dan daha yüksek bulunduğu göze çarpıyordu. Buna da sebep, Ab- dülhamit daima arka üstü yatardı. Bu suretle, yani başı biraz yuka- rıda olarak arka üstü yatma- Dım, insanı kalp rahatsızlığından azade birakacağına dair Abdül- hamitte —kanaat — vardı. Hat- Resminizi Bize Gönderiniz, üyeki'i SizeTabiatinizi Söyliyelim. HİKMET B.; Zeki ve konuç- kandır. Alayı sever, — tuhaf şeyleri - kaçır- maz bu cihet- leri rüfekası- na da işaret ederek muha- tabının mizah hislerini — tah- rik eder, çe- nesi — kuvvet- HKdir. Söz altında kalmak istemez, bazır cevap olur. Bazan hırçınlık gösterirse de rüfekasile geçim- sizlik yapmaz, daha ziyade tek- lifsizliğe mütemayildir. E. S. B.; Zekidir. İlk tamıştı- ği — kimseler üzerinde — eyi bir tesir bıra- kır, fakat bu- nu idame et- tiremez, — bir işte ısrar ve sebat etmek- ten sıkılır. Te- nevvüü sever, 3 SÖGN n sureti umumiyede ihmâlcidir. Ya- rının endişelerini taşımaksızın pa- rayı bolca sarfeder: Bazan nefsi için faydalı vaitlerde bulunur, kısa bir müddet buna riayet eder gibi görünür; lâkin bundan da sıkılır, usul ve merasim kuyuda- tile mukayyet olmak istemez,ser- best bulunmağı tercih eder, Ken- disine göre prensipleri, düşünüş tarzları vardır. Mizahtan, tuhal- lıktan hazeder. Eğlenceden vaz- geçemez. ldükten Sonra Anlaşılabildi ı ta buna binaen, yaslığı da üç vecihli ve biraz seriçe pamuk- tan yapılmıştı. Bu üç vecihten biri, *karyolanın tahtasına, diğeri yatağa temas eder, üçüncü vecih füzerine yalılmca, omurlar arasında hiçbir boşluk kalmadan baş ve bayun tamamile yastığa intibak eylerdi. Abdülhamit bu suretle yatar; yalnız bu üç vecihli yas- tıkla başının arasına ince bir kuştüyü yastık koyardı. Abdülhamit, bu odada lüzum- suz hiçbir. eşya bulundurmazdı. Bütün odanm eşyası, iki büyük | gardrop, bir şez'ong, sobanın karşısında büyücek bir berjer koltuk, bir de pencerenin önünde ve sobanın başında İnce, uzun masa.,. (Arkası var) | lArtist Tabiatlı Bir Adam — Şu adamı görüyor musun? Pek artist tabiatlı bir adamdır. — Nereden biliyorsun? — Hiç geceyi evinde geçir- mez, Güzel san'atler akademisinin önünde sızar, kalır, Mahkemede Ağır ceza mahkemesinde,maz- nun hakkında iddianamesini sşer- deden Muddeiumumi bir ara mevkufa şöyle hitap eder: — Senin gibi iyi terbiye gör- müş, yüksek ve namuslu bir aile evlâdının buralara kadar düşmesi doğru mudur? Sorarım sana, bu- rade işin nedir? Maznun — Vallahi ben de bil- miyorum.Müsaade ederseniz çıkıp gideyim. jj BİR KARİİMİZ ; Zekidir. Men- , faatlerine kar- g-— -- Z a şı lâkayt de- ğgildir. Çabuk müşteki vazi- yet alır, müş- külâta taham- mül — göstar- mez, sıkıntı- ya — üzüntüye gelemez. 6 M. ARİF EF, ( fotoğrafınin dercini istemiyor ) Kendi halinde sakin ve içlidir. Oyunlara karış- maz, sessizliği ve inzivayı tercih eder, münakaşalara girişmez, ça- buk münkesir ve müteessir olur, cesareti medeniyesi zayıftır. Fotoğraf Tahlil Kuponuna 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı GARAADUAA ©© GENEREERDEN Yaran Z. Şakir Bilhassa kardeşlerimi de çok göreceğim — gelmişti, Filhakika onların karşısına eskidi gibi göğ- sümü gererek temiz bir abla sıfatile çıkamıyacaktım. — Şimdi, hiçbir günahım olmasa bile, mi- hayet hapislere girmiş çıkmış; bütün milletler arasında nefret we hakaretle yadedilen bir dolan- | dırıcıdan arta kalmış lekeli bir kadındım. Böyle olmakla beraber, ilk tesadüf ettiğim otomobile atlı- yarak, anamın kollarının arasına atılmıya ve kardeşlerimi de kol- larımın - arasında sıkmıya — koşu- yordum. | x4 Bundan ötesini uzun uzadıya yazmıya, ne kudretim ve ne de tahammülüm var. Şu dakikada ruhen ve hissen meflüç bir hal- deyim, — Elimdeki kalem bile yürümiyor. Yazmamak için, isyan ediyor. Zaten yazsam da ne ya- zabileceğim. Sanki bütün bisle- rimi şu sayfalara geçirmiye muk- tedir olabilecek miyim?... Ne mümkün ?... Annem.. Zavallı annem... Oh. kabil değil, yazamıya- cağım. * Yirmi dört saat sonra, tek- rar şu defteri açıyorum. Bütün kudretimi — cebrederek şu kısa satırları yazıyorum. Annem.. Zavalh annem, ad- liyeye celp ve isticvap - edildiği- nin ertesi günü, fabrikadan çı- kıp ta eve gelirken, Balıkpazarı- nn köşesinde — bir otomobille karşılaşmış, kaçamamış, otome- bilin altında — kalmış. — Derhal hastahaneye naklolunmuş ise de iki saat sonra.... * Eğer dünyada bu Amca Bey denilen melek kalpli adam da olmasaydı, benim halim ne olur- du?... Biribirini müteakıp uğra- dığım felâketleri unutturabilmek için, onun yaptığı fedakârlığı ebediyen unutamıyacağım. Evvelâ, — ücretlerini vererek kardeşlerimi — leyli ve — hususi bir. mektebe — yazdırdı. Sonra, beni tekrar — fabrikaya aldırdı. Şimdi yine eski masamda, eski sandalyemde oturuyorum, ve yi- ne © mini mini yazı makinesi- nin sayesinde hayatımı kazan- yorum. Ve, onlara yakın olsun diye, Ayas paşada bir dul ka- dinin evinde oturuyorum. Mar- maraya nazır büyücek bir odam var. Burada tulüları, ve mehtap- ları seyrediyorum. Fabfikada da hiçbir değişik- lik yok. Yalnız fazla olarak bir adam var. O da Neclânın, Sıvas- tan gelen dayısı. Hariçte daha iyi bir iş buluncıya kadar fabrikada kalacakmış. Amca Beyin ısrarile, yine derslere başladık. Güya bu su- retle Aacılarımı unutacakmışım.. Hiç, bu mümkün mü?.. 18 Nisan 1919 Geçen — hâdiselerden — sonra bugün ilk defa olarak Avni ile karşılaştım.. Bugün cuma idi. Öğle yemeğine Neclâlara davetli idim. Öğleden sonra, Halahanımlar geldi. Avni de beraberdi. Ben, Avniyi görür görmez' fena halde sinirlendim. Hayatımı altüst eden bu adama karşı kal- bimde derin bir nefret duyuyo- rum. Onun huzuruna tahammül edemedim. — Usulcacık — ortadan kaybolarak evime geldim. 20 Nisan 1620 Bilmiyorum.. Acaba bu ha- yatta bana hiç rabhat ve huzur yok mu?... İşte bugün yine ol dükça mühim bir garibe karşı- sında kaldım. Dayı Bey, yani Neclânın da- yısı; İstanbula geldiği ilk gün- lerdenberi benimle fazla meşgul oluyordu. O felâketli günlerimde bana gösterdiği bu alâkalara, bir şefkat ve insaniyet manası vermiştim. Halta, son günlere kadar da bu fikrimi hiç değiş- tirmedim, Dün Ffabrikada bizim odamıza geldi. Oturdu. Şuradan buradan konuştu. Bir aralık Neclâyı babası çağırdı. Neclâ çıktı, bizi odada yalmız bıraklı. Dayı Bey, birden bire ayağa kalkıp masamın önüne kadar geldi. Ve boynunu bü- kerek : — Dün. niçin birdenbire kaç- ftanız Kevser Hamım ? Diye sordu. Bu, ani suale karşı boş bulunarak düşünmeden kalbimin bislerini söyledim: — Felâketlerime sebep olan bir adamla karşı karşıya bulun- mıya tahammül edemem dayı bey Diye cevap verdim, O zaman dayı bey, ellerini uzattı. Ellerimi tuttu. Benim çek- meme meydan bırakmadan elle- rimin üstüne bir buse kondurdu. Ve titriyen bir sesle: — Sizin öyle halleriniz var ki, insanı meftun ediyor. Dedi ve derhal odayı terketti. Buna, fevkalâde canım sıkıldı.. Evvelâ, Avni için izhar ettiğim bhissiyatı münasebetsiz buldum. Sonura, ona cüret veren bir gev- şeklik gösterdiğime de pek çok nadim oldum. Dün bu mesele böylece geç- mişti. Bugün, Neclâ ile beraber fabrikaya gelipte masamın gözü- Dü çektiğim zaman, göze çarpa- cak surette konulmuş bir. mek- tup buldum. - Birdenbire — hayret etmekle .benber. kendimi tuttum. Mek- tubu — olduğu yerde bırakarak üstündeki yazıyı okudum. |Kevser Hanıma — Gayetle mahremdir.)| Dayı Beyin yazısını tanıdun. Fakat bu, (Mahrem) kaydından da derhal kuşkulandım.. Bir ara- lk mektubu açmadan dayı Beye iadeyi düşündüm. Fakat, şimdiye kadar sarih bir taşkınlıkta bulunmamış - olan ba adama karşı bu suretle hare- keti çirkin buldun. Buna binaen mektubu usullacık aldım ve çan- tama koydum. Fakat bu mahrem mektubun' ne olduğunu anlamak için, akşamı iple çekiyordum. Mektubun herhalde Avniye, , belki de Avni ile benim vaziyetim arasında büsüle gelen dedikodu- ya matuf olacağını zannediyors dum. ( Arkası var ) eei dd l e eli ddee b

Bu sayıdan diğer sayfalar: