ı Mahkemelerde ' Sarıyerde Bir Berberi Vuran Polis Bundan bir sene evvel San- yerde çok şayanı dikkat bir hâdise oldu, berber İsmail EF. evinde şarkı söylerken çıkan bir münakaşa üzerine polis memuru Hasan Hilmi Efendinin kurşunile vurulup - öldü. O zaman, bir kaza kurşununa kurban gittiği iddia edilen ber- berin ölümü uzun tahkiklere vesile verdi. Maamafih maznun olan polis memuru riasan Hilmi Efendi de Adliyeye tevdi edildi. Uzun zaman devam eden bu muhakemenin en şayanı dikkat celsesi evvelki gün —Ağırceza mahkemesinde rüyet edilmiştir. Muhakeme safahatına ve da- va evrakına göre hâdise şu şa- yanı dikkat gekilde cereyan et- miştir: Sarıyerde oturan berber — İs- mail Efendi bir gece evinde şarkı söylerken, Komser Muavini Hüseyin Efendi istirahati ammeyi ihlâl ediyor diye Polis Hilmi Efendiyi göndererek İsmail Efen- diyi merkeze çağırtmıştır. İsmail Ef. önde polis Hilmi Ef, arkada merkeze giderlerken İsmail Ef. koşup kaçmak iste- miştir. Hilmi Ef. ateş etmiş, ls- mail Ef, bacağından yaralanmış ve yere düşmüştür. Yaralı fazla kan kaybettiğinden ve bacağı kangren olduğundan ölmüştür. Bu hâdise Müddeiumumiliğe ihbar edilmiş ve tahkikat tema- mile polis tarafından yapılmıştır. Ölüme sebep olan polis kurşunu- mun bir toplu tabanca kurşunile değiştirildiği tahkikatın çok sat- hi yapıldığı, şayanı dikkat karan- Lk noktaların — aydınlatılmadığı ldda edilmektedir. Mahkemede iddia makamını işgal eden Müddeiumumi Cemil Bey iddianamesini serdederken gunları söylemiştir: — Tahkikatın Müddeiumumi- liğe haber verilmeden yapılması, merminin değiştirilmesi bizce çok şayanı dikkattir. Suphi Efendi ilk ifadesinde resmi tabanca - ile ateş ettiğini itiraf ettiği halde bize bambaşka bir mermi ve tabanca verildi. Polis memurları biri resmi diğeri gayri resmi iki tabanca mı taşıyorlar? Bu cinayet gayri — resmi bir tabanca ile yapıldığından vazife sırasında de- ğildir. İkametgâhı malüm olan, cinayet ve cürmü olmıyan bir şahsı evinden zorla çıkarmak polisin — vazifelerinden — degildir. Gelecek - celsede kararını verecektir. Müddeiumumi 456 ve 457 ci maddelerle maznunun tecziyesini iştemiştir. Bu maddeler bir sene- mahkeme ye kadar hapis cezasını - istilzam | eder. Yeni Bir Tiyatro Raşit Rıza tiyatrosunun bir kısım artistleri ayrılarak müstakil bir kumpanya teşkil etmişlerdir. Raşit Riza Bey de bir Yunan pi- yesini temsil için hazırlanmakta- dir. Bu temsilde Yünan artistle- rinden madmazel” Elena da rol alacaktır. ” S “SON POSTA Yenı C:;mıde Bir Saat İnanır Mısınız: On Sekiz Ayar fi Altın Saat Bir Liraya! Tavcılar Yeni Cami Meyda;ndiı Halâ Cirit Oynuyorlar at Asırdide Yenicami Yanyana — sıralanmış, — elliye yakın kundura boyacısı, fırçaları- nın tersile önlerindeki sandıklara vurarak “bir ağızdan haykır- yorlar: — Yüz parayal!.. Yenicami avlusunda, kundura boyacıları belli ki bir nevi dam- ping ilân etmişler: — Ayna gibi parlamazsa para verme efendi.. Merdivenlerin — üzerinde bir çatırtıdır gidiyor. Merak ettinizse haber verelim: Daktilolu arzuhal- ciler.. Malüm ya, Yenicamüin vaktile iki esnafı meşhurdu: Berberleri ve seyyar arzuhalcileri.. Berberler, tarihe karıştı, fa- kat arzuhalciler, birer yazı ma- kinesi tedarik ederek eski faali- yetlerine, (modern) bir tarzda, devam ediyorlar. Burada kimler ve neler yok ki... Her köşeden, ayrı bir makam- da bir başka ses çıkıyor. Geveze bir Yahudi şivesi: — Çakı verelim, baston ve- relim... İştihayı kaçıran bir nâra: — Haniya köfteden... Ekmek- ten... Beş köfte beş kuruş! Bir külhanbeyi ayaz avaz: — Gel efendi, bu çizmeyi al. — boyunca çamura girsen korkma... — Telâtin Hiraya .. Omurzunda mavi, yeşil, alacalı, renk renk yazma mendiller do- laşan bir ihtiyar: bir mestlerim, — Zembil yerine, çuval yerine.. kese kâğıdı yerine.. On beş kuruşa! Kel başlı bir çırak; başında; tablası: — Naneli var, peynirli var!.. Güneşe karşı, başını kaşıyan gözü çapaklı çocuk: — Has keteler... Has... Burma bıyıklı; kara — yagız herif: — Şa....m.. Halep yağile (!) Şu. n l Arada bir kulağa çarpan çe- şitli dillerde muhavereler : — Vir de civar ke pekere miyoce.. Sut.. elâ vire köflecis. ae aa ı ——— — Aşede pravide.. Oğlum, pantalona ne Nezman.. — Hu.. istiyorsun ? Dikkat ediyorum: Yenicami avlusunda en çok kullamılan keli- me hacı.. Müşteri, esnafa sesle- niyor: Hacım.. Elbiseleri kaça veri- yorsun ? Esnaf veriyor: — Hacı Bey, sen değilsin, dört lira ver al.. Hemen herkes hacı.. — Hacı Efendi, pişman olur- sun, gitme... — İyi hamam var, Hacı Havım... müşterisine — cevap yabancı takımlarımız Elinde bir tencere kapağı ile dolaşan ihtiyara birisi sordu: — Hani bunun tenceresi? İhtiyar gevrek gevrek güldü: — Tenceresi yok.. — Tenceresiz kapağı ne ya- payım? * İhtiyar, akıl öğretiyor; — Sen kapağı al. Haftaya da gelir tencere abırsın. Malümya, hepsi bir günde olmaz... Yenicamide, sarı teneke kaplı adi cep saatleri pek rağbette... Hemen her satıcının elinde bun- lardan birkaç tane var. Bana anlattıklarına göre bu saatlerin fiati, soran adamın hal ve şanına, kıyafetine, zekâ ve dirayetine göre değişirmiş. Müş- teri, köylü - filân olursa — borsa, on Hiradan açılirmiş> avlusunun manzarası hergün bögledir — Halis on iki ayar altm, efendi... Elden düşürme satıyo- ruz, yoksa bu fiyate zor veririz., Müşteri kül yutmaz takımından olursa saatin fiati bir liraya ka- dar inermiş. Yenicami avlusunun, tavcıların belli başlı karargâhla- rından biri olduğunu herkes bilir, Gazetelerin zabıta sütunlarını dolduran tavcılık vak'alarının ek- serisi burada cereyan eder. Dükkânında oturduğum esnaf, bana uzaktan geçen birini gös- terdi: Kasketi ile yüzünün yarı- sını örten bu kesik, kır bıyıklı adam, meşhur tavcılardanmış. Dikkat ettim: Yürüyüşü bir tuhaf.. Adeta yengeç gibi yan yan gidiyor. Herifin dehşetli pisikolog ol- duğu bakışmdan belli. Biçimine getirdiği gibi hemen tavlıyacak., Nitekim, az ilerde, yaşlı bir kadıma, kırmızı taşlı bir yüzük çakarıp gösterdi. Hissettirmeden yanlarına yak- laşmak istedim amıma olmadı be- ni, şüpheli bir bakışla şöyle bir süzdükten sonra kadının elindeki yüzüğü —derhal çekip aldı: — Maldan anlıyana - canim kurban.. Elli liralık yüzüğü on Hiraya veriyoruz da nazlanıyor. Ve etrafına bakmadan, koşar adımla uzaklaştı. Yenicami tavcıları, adeta mak- yaj mütahassısı imişler. Her- gün birkaç kıyafete girerlermiş Elinde baston, gözünde gözlük, ağır adımlarla dolaşan bir tavcı varmış. Esnaf arasında: — Doktor! diye anılırmış. Bu doktor pek yaman şeymiş. Ada- imı kaşla göz arasında tavlar da kimsenin haberi olmazmış. Tavcılık malüm: Yanm lira etmez kötü bir saati, düşkün bir kadının eline vereceksin, — ağlıyarak — dolaştı- racak; — Ah. Ah. Baba yadigârı olarak bir bu kaldı idi.. Bari göğsü imanlı bir müslümana na- sip olsa.. On beş liraya elimden almak istediler, vermedim. Halis on sekiz ayar, dakika şaşmaz İngiliz marka saattir... Derken tavcı yaklaşacak: Kari Mektupları Munasebetîle Mimar — Feridun Salâhattin Beye: Üzerinde durduğunuzu söye — lediğiniz iki yazı hakkında kır saca izahat vermeyi, yaptığınız serzenişten dolayı, lüzumlu gör- dük: isimli yazı, muhteviyatından ve serlevhasından — da — anlaşıldığı üzere her münekkide hitap eden bir davetiye idi. Yazının içinde ve tırnak ara- sında mevcat “Nasıl,, atlı kitaba nazarı dikkati celbediyor ve bu davetiyeyi görecek her münek- kitten fikirlerini açıkça yazmala- rnı rica ediyordu. Hitap sizi tereddüde sevketmiş olmalıdı:. “Tarih bir tekerrürden ibar rettir, fıkrası ise, geçmişle halin, biraz fanteziye kaçan umumi bir çizgisi idi ve demek istiyordu ki geçmiş zamanın halk kütlelerinde görülen kaynaşması nasıl bir harp doğurdu ise bugünkü kay- naşmanın da sonu, ağlebi ihtimal bir harp olacak. Fıkraya konan Rabav tipi, bu kaynaşmanın masum bir magdura mevkiindedir. Denmek iİstenmiş- tir ki,“tarih tekerrür eder,, Yani © zamanki haleti ruhiye ile bu günkünün pek farklı olmaması, müşabih hâdisatı doğuracaktır. ——— ——— — Valde hanımı. müsaade et, biz de görelim.. Sonra bir arkadaşı daha gelecek. Karşılıklı arttırmaya — başlıyacaklar. Suat matlup fiati bulunca, kadının ha- line acıyan, yüreği yufka müşte- rinin üstünde kalacak. Yeni camiin bir hususiyeti de şu: Buranın satıcıları da, alıcıla» rı da ayni seviyede adamlar.. Ana- doludan İstanbula gelen her köy- lü, mutlaka bu Yenicami mey» danını bir kere görecek. Köyüne götüreceği hediyelerin her çeşidi burada var. Yenicami — avlusunun etrafını çepeçevre ku- şatan dükkânlarda iğneden sür- meye kadar, bir köylü ne ararsa bulur. Ben, meydanda dolaşırken, saçı sakalına karişmiış — sermest bir herif elindeki konserve kutusunu bir yuvarlayışta mideye boşalttı. KornZ:rve kyı:'tusımu:qîçinde':ıılh boyalı Amerikan ispirtosu var- miş Mmeğerse... Günde iki üç konserve kutusu ispirto ancak kâfi — geliyormuş. Herif, gıdasını aldıktan sonra, danalar gibi bağırmıya başladı; Üstüme gelmeyin reziller.. Allah bana on milyon lira gö derecek! Telsiz telefonla şimdi haberini aldım.. “ Herhangi bir münekkide , Etrafını ahp “ Yuha,, diye bağrışan çocuklar arasında bir — tanesine ağır bir küfür savurduk- tan sonra, bana seslendi: — Mehmet Çavuş.. Ya bir gığara ver.. ya defol git ! Onun için herkes“Mehmet Çavuş, , muş.. Cıgara veren Mehmet Çavuşlara dua, vermiyenlere küfür... Bir dükkânın — camekânına baktım: Üzerine mavi boncuk asılmış kavanozun içi yüzlerce sülük dolu.. Sülüğün acaba nesi- ne nazar değecek? Diye düşün- müştüm. Meğerse kazın ayağı öyle değilmiş. Sülüğün kan emeni varmış, emmiyeni varmiş. Bu dükkân sahibinin sülükler rinden şimdiye kadar hiç kimse şikâyet etmemiş.. »,